Çerkes Kültüründe Kadın

0
4387

Birkaç atasözümüzle başlayalım.

* Kadın evin kan damarıdır.

* Nasip iyi kadınla birlikte gelir.

* Evi ev yapan, akrabayı akraba yapan kadındır.

* Kadının dileği tanrı buyruğu “GİBİDİR.

* Kadının oturduğu yerde bıçak çekmezler.

* Kadından utanmayanda yüz yoktur.

Abaza kültüründe büyük bir sofrada kadınlar için kalkan kadehlerden önce yapılan şu dua kadının konumunu çok güzel ifade etmektedir:

“ Kadınlarımızın gözlerinden dökülen yaşlar, düştüğü yerdeki otları yakar. O nedenle kadınlarımız hiç ağlamasınlar. Hep mutlu olsunlar! “

Çerkes kadını, Seteney Guaşe’den beridir toplumun saygın yol göstericisi uzlaştırıcısı, akıl vereni, destek olanıdır.

V.İ. Abaev şöyle söyler:

“Eğer Nart destanlarından bir erkek kahraman eksilse bir şey olmaz ama Seteney bu destanlarının olmazsa olmaz karakteridir.”

Seteney, Çerkes toplumunda kadının sembolü olagelmiştir. Bir başka açıdan bakarsak kadına biçilen rolü temsil eder Seteney. Kadının en yüce konuma sahip olduğu anaerkil dönemin kahramanıdır.

Güzeldir, bilgedir, Nartlara yol gösterir, çözülemeyen sorunlarını çözer.

Seteney!

Ulu dağların saygın kızı,

Eteklerinde ikincil dağlar uyur,

Görkemli masalların perçeminde

Devlerin uykusu yok

Kartallara gökyüzüdür

Aslanlara mekan

Kafkas karlı dağların en parlak

En yalnız yıldızı

Seteney,

Doğurur tarih,

Doyurur sonsuzu parmaklarından. (Mehmet ÖZDEMİR)

Yalnız Seteney mi?

Laşin bütün Adige kabilelerinde tanınan ve sevilerek anlatılan kahraman bir Adige kadının adıdır. Hikayesini çoğunuz bilirsiniz. Erkeklerin başaramadığını başarır.

Adıyıf (Adiyuh) Nart Efsaneleri’ndeki anlatımlara göre ellerini yukarıya kaldırdığında avuçlarından ışık huzmeleriyle gecenin zifiri karanlığında yolları aydınlatırdı. Bu özelliği ile kocası yağmaya gidince geceleri yolunu aydınlatarak rahatça ormanlardan, vadilerden ve bilhassa Yıncıc üzerindeki köprüyü aydınlatarak sağ salim geri dönmesini sağlardı.

Işır Adıyıf’ın elleri geceye

Her parmağı yakut ve elmas

Uzatır bir yamaçtan bir yamaca

Azgın Yincıc ırmağı üzerinde

Yen’i, asma bir köprü, giysisinden

Geçer yılkılar, davarlar, Psabıda geçer

Çekince Adıyıf ellerini geriye

Psabıda’nın ardı karanlık

Güç yetiremez onlara Yispı halkı (Mehmet ÖZDEMİR)

Meliçıphu ise Seteney gibi güzel değildir. Bu kadın kahraman küçük ve zayıf, sıradan hatta komik bile denilebilecek bir tiptir. Ancak, o güzelliği ile değil, aklı ile kendisini toplumda kabul ettiren saygın bir kişiliğe sahiptir. Meliçıphu ile ilgili bir çok hikaye anlatılır ve hemen hepsinde zekasını kullanarak aşılmaz engelleri aşar, sorunları çözer.

Dahenağue (Dehenağu) , dağların üstündeki sarayında yaşayan tüm dünyanın hâkimi savaşçı ve alabildiğine güzel bir kadındır. Kapısını korkunç aslanlar korur. Savaşlarda düşmanlarını yok eden amansız bir kraliçedir. (Dr. Batıray Özbek Yedic Çerkes Halkının Etno-Historik Sözlüğü)

Abaza mitolojisinde Atzanların kızı Zılha vardır mesela. Sayın Papapha Mahinur Tuna “ Ona ilk fenimist Abhaz kadını diyebiliriz. Zılha Nart destanlarında Atsan olarak anılan cücelerin kızıdır” diyor. Çok hoş bir hikayesi vardır, burada yazarsak konu uzar.

Gunda Pışdza, dünyalar güzelidir. Güzelliği ile etrafa ışık saçar, erkek kardeşleri onunla gurur duyar, o annesi gibi üretken bir kadın değildir, bir savaşçıdır, amazondur.

 Ajüeypşaalar’ın kızı Radeda, Adige destanlarındaki Adıyıf’ın karşılığıdır. Ayrigler de kahramanlık ve orman tanrılarıdır. Nart Sasrıkua (Savsırıko-Sosrukua) onların kızı ile evlenir. Ayriglerin kızı bilge bir kadındır. Çok akıllıdır. Kocasını çok sever ve sayar, ışıldayan parmağı ile onun yolunu aydınlatır. Rüyalarını yorumlar, zor durumlarda kocasına akıl verir. (Papapha Mahinur TUNA, Abhaz Mitolojisinde Kadın)

Her ne kadar Seteney’den sonra ataerkilliğe geçişi görürsek de saydığımız mitolojik kadınlar Çerkes kadınının arzulanan nitelikleri konusunda da ipuçları veriyor gibi geliyor bana.

Met Çunatıko Yusuf İzzet Paşa şöyle söyler:

” Genellikle Doğu toplumlarında olduğu şekilde Çerkeslerde kadın ağır işlerde çalıştırılmaz. Onlarda adet olduğu şekilde bizde erkekler bir kenara çekilip kadını sert yamaçlarda ziraat işlerinde tarım işlerinde bahçe işlerinde çalıştırmazlar ”

Çerkeslerde erkeğin kadına el kaldırdığı, küfrettiği veya aşağılayıcı sözler söylediği duyulmuş görülmüş değildir.

Bir kadının hatırını kırmak, onu incitmek ve ona karşı saygısızca davranmak en ayıp işlerden biri olarak görülür.

1829 yılında Kafkasya’da bulunan bilim insanı De Bess şöyle anlatır kitabında:

Bir atlı yolda bir erkekle karşılaştığında eğerinin üzerinde hafifçe doğrulup onu selamlaması yeterli idi, fakat eğer bir kadınla karşılaşmışsa atından inip onu selamlamak ve ona bir süre eşlik ettikten sonra yoluna devam etmek gerekirdi.

Bir grup erkeğin oturduğu bir odaya kadın davet edildiğinde veya öyle bir ortama kadın geldiğinde kadın en iyi yere oturtulur ve erkekler ayağa kalkarak ona güzel sözler söylerler gönlünü alırlardı. Sofrada olanın iyisi kadına ikram edilirdi, odada bir kadın olduğu sürece sert bir ifade ile konuşulmaz, kötü söz ve küfür benzeri kelimeler kullanılmaz, bu tür konuşmalar kadına duyurulmazdı.

Kadının gözü önünde hayvanlar kamçılanmaz, onlara vurulmaz, bir yolculuğa çıkılacaksa, kadınlar sürücünün atı (veya öküzü) kamçıladığını görmeyecek şekilde oturtulurlardı.

Çeşmelerde veya derelerde kadın suyunu doldurup işini bitirmedikçe atlılar oraya atlarını sulamak için girmezlerdi.

Dörtnala giden atlı eğer kadınların olduğu bir yerden geçiyorsa yavaşlardı, silahını göstererek tutmaz, kadının olduğu yerde silah çıkmazdı.

Eğer erkek bir kapı önünden geçerken bir kadının odun kırdığını veya benzer ağır bir iş yaptığını görürse yanına gider o işi kadının elinden alıp kendisi yapar ve sonra yoluna giderdi.

Yolculukta kadının rahat etmesi için azami özen gösterilir, eğer dağda, ormanda veya yolda yemek yenecekse kadına yemek yaptırılmaz bu iş erkekler tarafından yapılırdı. “

Yine erkekler eşlerine soylarının adıyla hitap ederler, bir de Guaşe eklerlerdi. Böylece hem eşlerinin soyuna hem de kendisine saygılarını göstermiş olurlardı.

Şu gelenek de kadına gösterilen saygının bir tezahürüdür ;

Damat, eşinin köyüne yaklaştığında atından iner, atının yanında yürüyerek köye girerdi.

Yeni damat ilk ziyaretinde, eşinin ailesinden olan ve evde bulunan küçüklerin bile elini öper, büyüklerin karşısında asla oturmaz ve konuşmazdı. Böylece eşine, ,onun yakınlarına ve köylülerine duyduğu saygıyı göstermiş olurdu.

 Üstad Cankat DEVRİM diyor ki;

“Çerkes kadınının eskiden beri toplum içerisinde çok önemli bir yeri vardır. Çerkes toplumu, yaşamında kadını onuruna yakışır, kadının üreticiliğini, kadının fedakarlığını, kadının kuruculuğunu göz ardı etmeyen çok özel bir yere koy-muştur. Çerkes kadını toplumda çok saygı görür, hak ettiği için saygı görür. O da Çerkes ölçülerine göre, gerektiği şekilde erkeklere, diğer kadınlara, hatta çocuklara saygı gösterir. Bu çok önemli bir dengedir. Çerkes kadını yuvasının temelidir, üreticidir, çalışkandır. Görevlerini bilir görevlerinin hatırlatılması gerekmez. Yani kadın sadece anne olduğu için değil, kendi davranışları sebebiyle de saygıyı hak etmiştir. Bu hak edilen saygı da hem özde, hem davranış biçimlerinde yerini almıştır. “ Ve şöyle devam ediyor;

Kafkasya’da 1830’larda yaşayan İngiliz seyyahlarından biri şöyle diyor:

-Dünyada en çok sevdiğim şey Çerkes kızlarının dansa çıkışları ve yerlerine dönüşleridir.

Bazı ulusların halk oyunlarında, danslarında kadının tavırlarına bakınız, mesela İspanyol dansı. İspanyol kadınının tavrını gözünüzün önünde nasıl canlandırırsınız? Haşin, erkeği tahrik eden bir hali vardır. Doğal olarak bu, ulusların kendi yaşamları, geçmişten gelen tecrübeleri yönünde düzenlemeleriyle ilgili bir şeydir. Bu iyi kültür, kötü kültür anlamına gelmez. Zaten böyle bir şey de söz konusu değildir, ancak bir halkın kültürü bu, öteki halkın kültürü budur.”

Necmettin Karaerkek diyor ki;

“İsviçre’de kadınların seçme seçilme haklarını 1920’lerde aldığı, 1960’lı yıllarda kadınların hala Paris Borsası’na girmesinin yasak olduğu düşünülürse, eğerleri altın üzengili Abhaz Kızları’ndan bahseden 18.yüzyıl Fransız seyyahlarının derin hayranlığını anlamak mümkündür.”

Tüm bunları neden yazdık? Çerkes kadını müstesna bir konuma sahiptir deriz ya, biraz destansı biraz da üstadlarımızdan ve seyyahlardan nakille bunu teyit etmek ve hatırlatmak için!

Size de “destansı” geldi değil mi?

Bir de kavgayı ayırma hakkı veya yetkisi vardı kadınların. Hani araya girer başörtüsünü veya herhangi bir şey atar ve kavga dururdu. Unutmayalım onu da.

Yine uygulanmayan ama geçmiş‏te rastlanan eski bir Çerkes geleneği de ‏şöyleydi;

Çatış‎‏malar sı‎ras‎ında bir erkek, bir Çerkes han‎ım‎ın evine s‎ığı‎nmayı‎ ve onun göğsüne dokunmayı‎ ba‏şar‎ırsa, o anda her türlü tehlikeden korunmu‏ş say‎ıl‎ırdı‎. Ama bu erkekler için hiç de onurlu bir davranış sayılmazdı onu da belirtmekte fayda var.

Kısacası kadın ayrıcalıklıydı…

Bu kadar yazdıktan sonra gelelim sadede…

Günümüzde, özellikle diasporada durum nedir? Kadınlarımıza da soruyorum.

Haliniz nicedir? Memnun musunuz durumunuzdan ve gidişattan? Değilseniz neler yapıyorsunuz Çerkes kültüründeki gerçek konumumuzu korumak ve kaybettiklerinizi yeniden kazanmak için?

Ya da “Sana ne bizden” mi diyorsunuz? Diyebilirsiniz, ben de susarım.

 

Önceki İçerikSuriye, Abhazya ve Güney Osetya’yı Tanıdı
Sonraki İçerikХэкум И Макъ – Anavatanın Sesi – Haziran 2018
Süha Baytekin
1965 Almanya doğumlu. Baba İstanbul, anne Eskişehirli. Haydarpaşa Lisesi ve Marmara Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik mezunu. Yüksek lisansını ve doktorasını İstanbul Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik'te yaptı. Koç Holding ile başlayıp sayısız firmada yöneticilik, Hamoğlu Holding ile sonlanan, pazarlama, iletişim kordinatörlüğü... Şu anda emekli. Uzun yıllardır sosyal medya ve çeşitli mecralarda yazarlık... 5.000 fotoğraflık eski Çerkes fotoğrafları arşivi var. Kitapları: "Diasporada Çerkes Olmak", "Çerkes Sürgünnamesi", "Kutsal Ay’ın Kızları-1". Basılacak Kitapları: "Kutsal Ay'ın Kızları-2", "Kutsal Güneşin Çocukları", "Diasporik Hikayeler". Medeni durum: Bekâr.