Rusya’nın en yaşlı kadını Kuoku İstambulova 129 yaşında ve Çeçenya’da yaşıyor. Rusya Emeklilik Fonu’nun verdiği bilgiye göre İstambulavo, 1 Temmuz 1889’da doğmuş ve Çeçenya’nın batısında yer alan Brastkoy köyünde yaşıyor. Bratskoy köyünün Çeçence adı olan Lomaz-yurt dağsız köy anlamına geliyor.
Kuoku üç çocuk doğurmuş ama iki oğlu Kazakistan’daki sürgün döneminde ölmüş. Kızı ise birkaç yıl önce hayata veda etmiş. Kuoku’nun 6 torunu var. Torunlarının ise toplam 16 çocuğu var.
Salonda bir kanepede oturan ve pamuklu beyaz bir elbise giyen Kuoku’nun son dört yıldır gözleri görmüyor.
Gençliğini hatırlayan Kuoku o günlerle ilgili olarak, “Babaannem bir yere gitmeme izin vermezdi. Arkadaşlarım dansa giderlerdi ve ben de onlarla gitmek isterdim. Babaannem bunları gereksiz bulur ve ev işleri yapmamı isterdi. Düşünsenize hayatımda sadece bir kez dans ettim. Oldukça yetişkindim ve Kazakistan’daydım” diyor.
129 yaşında olmasına rağmen hiç giyemediği bir çift ayakkabıyı hiç unutamıyor ve “Babam ölümünden kısa bir süre önce bana bir çift kırmızı ayakkabı almıştı. Eve geldiğinde karnı ağrıdı. Böyle durumlarda sodalı bir solüsyon verirdik. O solüsyondan almak için at üstünde Açhoy-Martan’a gittim. Ama ben eve dönemeden hayatını kaybetti. Cenazeden kısa bir süre sonra Kazakistan’a sürüldük ve her şey evde kaldı. O ayakkabıları giyemedim” diyor. (Ç.N: Kuoku’nun bu anısı 1944’ten çok öncesine ait olmalı, çünkü 1944’te 55 yaşındaydı. 129 yaşındaki bir insanın geçmiş anılara dair kafa karışıklığı yaşaması mümkün.)
Kuoku’ya “Güzel miydin?” diye sorulunca “Güzel olsaydım bu kadar yaşar mıydım?” diyor.
Kuoku’nun gençlik anılarında bahçe-tarla işleri, inekler ve tavuklar var. “Şimdiki kadınlar adeta cennette yaşıyor. Elektrik var, su var. Çamaşır makinası var. Ben bir dakika oturamazdım. Su için Terek’e giderdim” diyor.
Uzun yaşamasının sırrını çalışma ve düzenli beslenmeye bağlıyor ve “Süt ürünlerini ve kekikli çayı çok severim. Et ve tavuk sevmem” diyor.
1957’de Kazakistan’dan Çeçenya’ya dönen Kuoku küçük bir ev inşa ettirmiş. O küçük evde iki Çeçen savaşını yaşamışlar. 2014 yılında Kuoku’nun doğum gününde devlet yeni bir ev yaptırmış.
Birkaç yıl önce görme sorunları yaşamaya başlamış. Önce bir gözü görmemeye başlamış sonrasında da diğeri. Kuoku, “Şu kör gözler bana o kadar pahalıya mal oluyor ki… Maaşım 16 bin ruble. Üçte biri ilaçlara gidiyor ve ilaçlar bir haftada bitiyor. Sonra da su, elektrik ve yakıt için ödeme zamanı geliyor. Gözleriniz görmese de ışığı yakıyorsunuz. Eski küçük evimde yaşarken masrafım bu kadar çok değildi” diyor.
Kuoku’ya torunu İlyas göz kulak oluyor. Yine de komşularının ve akrabalarının ziyaret etmesini istiyor hep, sohbet etmek için… “Artık insanlar tuhaflaştı. Birini ziyaret etmek için illa bir hediye almak gerek diye düşünüyorlar. Bu nedenle gelmiyorlar. Oysa geçmişte çok misafir gelirdi. Şimdi tüm gün kanepede oturuyorum. Bir zamanlar birkaç dakika oturabilsem diye hayal kurardım, şimdi ise kalan ömrümü dinlenerek geçiriyorum” diyor.
Kuoku çok ender olarak bahçeye çıkıyor, çünkü hep üşüyor. 30 derece sıcaklıkta bile kalorifer yakıyor.
Radyo dinlemiyor, gözleri görmediği için televizyon da seyretmiyor. “Hala Rusça konuşuyorlar ve hiçbir şey anlamıyorum. Çeçen kanallarında bile anadillerini konuşmuyorlar. Yüreğimden kan damlıyor” diyor. Çeçence şarkı dinlemeyi çok seviyor.
On yaşından beri namaz kılan ve oruç tutan Kuoku’ya torunları artık oruç için izin vermiyor.
Torunu Ayzan anlatıyor: “Bazen elini tutup tavukların yanına götürmemizi istiyor, iki tavuğumuz var sırf o seviyor diye…” Kuoku lafa giriyor ve “Keşke birazcık görebilseydim, ineklere ve tavuklara bakabilecek kadar görebilseydim. Eğer evinizde hayvanınız varsa köydekiler size saygı duyar diye düşünülür” diyor.
İç geçirip sessizliğe gömülen Kuoku’nun dudaklarından son olarak şu sözler dökülüyor: “Bu zamana kadar yaşamaktansa ölmeyi tercih ederdim. Annenizi, babanızı, kardeşlerinizi ve en acısı da kendi çocuklarınızı toprağa verdiğinizi görmek çok zor”.
(etokavkaz.ru)
Çeviri: Serap Canbek