Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Türkiye’ye Kafkas Göçü Hakkında Bir Türk Gazetesinden Alınan Yazı

“Yazar, vatandaşlarını ‘Türkiye’deki mutluluk kuruntusundan’ uzak durmaları ve değerli dağlarını terk etmemeleri konusunda uyarıyor”

Khoşta L. Hetagurov

Geçen gün gazetemizde bu konuya ayrılmış bir yazı yayınlandı. Bu yazı ile ilgili olarak, bazı yazı işleri mensupları, toplumun kimi fertleri tarafından ifade edilen, bu yazının gazetenin ruhuna uygun olmadığına dair, kimi iddialara maruz kalmışlardır. Bu makalede ifade edilenlerin gerçeklerle ne denli uyuşup uyuşmadığını Jön Türklerin gazetesi Osmanlı’da yayınlanan, “San Petersburg İfadeleri”nde (С.-Пб. ведомостях) aktarılan, Dağıstanlı birinin yazdığı yazıdan alınan alıntıda görebiliriz.

Yazar, vatandaşlarını “Türkiye’deki mutluluk kuruntusundan” uzak durmaları ve değerli dağlarını terk etmemeleri konusunda uyarıyor ve o yaban diyarlarda yetim kalan dağların çocukları için kanlı gözyaşları akıtıyor.

“Bu uzak diyarlara sizi cezbeden nedir, sevgili dostlarım?” diye soruyor yazar. “Rus askerinden kaçmak arzusu değil mi?“ Neden? Ruslar sizi askere götürmezler. Adetlerinize dokunmaz, cami inşa etmenizi ve inançlılarınıza uygun namaz kılmanıza karışmaz, kızlarınızı haremlere almaz, sürülerine, koyun sürülerine, yünlerinize ve kıymetli şallarınıza vergi dayatmazlar. Ruslar, dilinizi konuşmanızı yasaklamıyorlar, dağlarınıza ve dağ otlaklarınıza el koymuyorlar, O dünyada bir benzeri olmayan eşsiz dağlarda Cennet havasını solumakta ve hayatınızı dağ kartalları ile birlikte müthiş bir doğada geçiriyorsunuz. Yuvalarınızı dağıtıyor, görkemli Şah-Dag, Elbrus ve Kazbek’inizi bırakıp nereye kavuşmayı umuyorsunuz? İklimine ve doğasına yabancı olduğunuz Erzurum vilayetinde insanlar size soyguncu haydutlarmışsınız gibi davranacaklar; Diyarbakır’daki bataklıklarda sıtma hastalığından sinekler gibi yok olacaksınız; Van, Konya, Mamuret-ül Aziz (Elazığ), Aydın ve Aden’de sıcak, boğucu hava ve basık arazi sizi tüketecek, şehir dışına sürülecek ve toplu halde mezarlara gömüleceksiniz; İstanbul’da, belki bazılarınız paşa olabilecek, ama düzenbazın biri sizi ilk fırsatta Mekke’ye sürecektir ve Arabistan’da dağlarınızı sayıklayarak sıcaktan öleceksiniz. İstanbul’da hızla emir subayı rütbesine yükselen yetenekli Lezgiler, Çerkesler ve Çeçenlerin pek çoğunun sonu böyle geldi.

Şamil Kazi Magommu’nın en büyük oğlu olan İlisuylu Şamil Da-Psil-Beg, Abhazyalı Prens Abashidze, Çerkes Nusret, Osman, Mahmed ve Moussa Paşa’ların ve Türkiye’deki çocuklarının başına gelenleri biliyor musunuz? Son Rus-Türk savaşında her zaman cihad savaşçılarının en ön saflarında savaşan Magommu Türkiye’de emir subaylığına terfi ettirildi, ancak sonra Arabistan’a sürüldü ve üç ay sonra orada öldü. Danyel-beg yoksulluk içinde öldü. Oğlu Moussa-beg hala Galata karakolunda bir bekçi olarak hizmet ediyor. Osmanlı generallerinin en cesuru Nusret Paşa da, Dağıstanlı Mehmed Paşa da sürgünde öldü. Rusya’da general rütbesine sahip olan Prens Abashidze, sevgili kızını sultanın haremine vermek durumunda kaldı. Oğlu Ali Bey ise İstanbul’daki haremlere Çerkes kızları sağlamak gibi utanç verici bir iş kurmuş. Rusya’nın eski bir generali olan Oset Kundukhov Paşa, Batmantaş’da haksız yere aşağılanmış bir şekilde ölmezden önce Türklere ve Türklükle ilgili her şeye lanetler yağdırıyordu. Sultan Mahmud Celaleddin Paşa saray casuslarının başına getirildi ve bu görevi dolayısıyla tüm Kafkasyalıların hor görüsünü ve Türklerin nefretini kazandı. Emir subayı Ubıh Mahmed Paşa basit bir aileden gelmesine rağmen kendisini altından yayları olan dağlı bir Prensin oğlu olarak tanıtsa da bugün hadım harem ağalarının bir dediğini iki etmiyor ki onları kızdırıp Yemen’e sürülmesin.”

Dağıstanlı, bu tür birtakım gerçekleri belirterek, Kırım Savaşı’nın sona ermesinden başlayarak Kafkasya’dan Türkiye’ye göç eden Kafkasyalıların sayısını veriyor. Türkiye’ye göç eden bir milyonu aşkın kişiden bugün 200.000 kişiden azının hayatta kaldığını aktarıyor. Diğerleri Türklerde hiç bir merhamet ya da vicdan azabına sebep olmadan büyük bir hızla ölüp gittiler diyor.

Ardından makalede yazar yetkililerin Kafkasya bölgesinin nüfusunun hızla azalması karşısındaki ilgisizliğine duyduğu şaşkınlığını dile getiriyor. Şöyle diyor: “Rus hükümeti, Kafkas dağlarının yerleşiminin –özellikle Dağıstan’da daha yoğun olarak- Rus yerleşimcileri için, hatta ovalarda yaşmaya alışmış Kozaklar için bile, bu dağlar çok zor yaşam şartları sunuyor ve onların ihtiyaçlarını ve beklentilerini karşılamaktan çok uzak. Dahası, Kafkas dağları Rusya’nın güney sınır bölgelerinden çok uzak: esas sınır bölgelerinde, Mugan Bozkırı ve Kars bölgesi ile Türkiye ve İran sınırını kastediyor, nüfusun Ruslaştırılması gerekir.

Korkulan tehlike, dağlıların Türkiye ile bir savaş durumunda Kafkas nüfusuna vereceği zarar ise, Kars’ın ele geçirilmesinden sonra ve Kafkasya’nın Demiryolu ile Rusya’nın iç bölgelerine bağlanması ve aynı zamanda Dağıstan ve Çeçenya’nın tüm bölgelerinin yollarla birbirlerine bağlanmasından sonra, dağlarda bir daha herhangi bir ayaklanmanın patlak vermeyeceğinden emin olabilirsiniz, İnsanlar artık Rus hâkimiyeti ile uzlaşıldığını ve ayaklanmanın kesin ölümle cezalandırılacağını bilirlerse yani. Kafkasya’nın yetkilileri olanların Dağlıların yeniden yerleştirilmesi hareketi konusundaki müsamahakâr tutumunu nasıl açıklayabiliriz? Yüklendikleri hiç bir taahhüttü yerine getirmediklerini, bildiğimiz bir yol var mı? Rusya’nın yarım yüzyıldan fazla sürdürdüğü Çeçenya ve Dağıstan’ın fethi ni amaçlayan savaşlar bu dağların insandan arındırılması için değildi. Bu tür bir yaklaşımı kabul edemeyiz…”

Tüm bu akıl yürütmeler sonucu Dağıstanlı yazar şu sonuca ulaşıyor: Rus hükümeti bundan sonra dağlıların Türkiye’ye göçünü durdurmak amacıyla resmen bir yasaklama yayınlamalı ve halkı göçe teşvik eden misyonerleri de ciddi bir biçimde cezalandırmalıdır.
(www.hetagurov.ru)

Çeviri: Atsætı Ufuk Güneş

Yazarın Diğer Yazıları

Anadilde Jineps Gazetesi Eylül 2024 Sayısı Yayında

Değerli Jineps okurları, Anavatanda yayımlanan Adige Mak (АДЫГЭ МАКЪ), Adige Psale (АДЫГЭ ПСАЛЪЭ), Çerkes Heku (ЧЕРКЕС ХЭКУ) gazeteleriyle ortak hazırladığımız eylül sayımızı sizlerle paylaşıyoruz. İyi okumalar,

1 Eylül Dünya Barış Günü

1 Eylül, “Dünya Barış Günü” olarak sadece Türkiye ve KKTC’de, Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen “Dünya Barış Günü” ise 21 Eylül’de tüm dünyada kutlanıyor.

Sancılı ve fırtınalı yaşamlar

Dr. Şerafettin Dönmez’in yazdığı, sancılı ve fırtınalı bir hayat hikâyesini anlatan “Denef” kitabı, Papirüs Yayınevi etiketiyle raflarda yerini aldı. Yayınevinin tanıtım yazısından... Benim kimliğimle kim, neden...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img