1 Aralık’ta Levent Gültekin ve İlyas Salman Mersin Kitap Fuarı’ndaydı.
Uzun süredir Levent Gültekin’in internetteki neredeyse bütün videolarını izlemiş, çıktığı televizyon programlarını kaçırmamış ve yazılarını da tekrar tekrar okumuş biri olarak geçen yıl onun gelişini kaçırmış olmam büyük şanssızlıktı.
Bu yıl acısını çıkardım. Bir grup arkadaş hem konferansını dinledik hem sorularımızı yönelttik hem de kitaplarını imzalattık. Bu arada kendisine Jıneps’in bir sayısını da verip gazetemizden haberdar ederken yazılarından ilham aldığımı da söyledim.
Ayrıca değerli sanatçımız İlyas Salman’a da kitaplarını imzalattım. İmzalarında da vurguladığı gibi “sizin İlyas” yani içimizden biri olarak yakın karşıladı bizi.
O gün kitap fuarında uzun zamandır olmadığı kadar güzel bir gün geçirdik.
O ara Ece Temelkuran’ın “Devir” kitabını okuyordum. Seksenlere gidip durdum kitap bitene kadar. Ve herkesin birbirini ihbar ettiği bölümleri okurken bizim de o dönemlerden nasibimizi aldığımız günler geldi aklıma.
O günleri yaşamasam karnıma sancılar girerek okur muydum bu kitabı diye merak ediyorum. Geçmişi hatırlamak mı yoksa Ece Temelkuran’ın güzel yazarlığı mı daha çok etkiledi beni bilmiyorum.
Ardından Levent Gültekin’in kitabına geçtiğimde de anılar peşimi bırakmadı.
Onun dediği gibi “sahici bir işle uğraşıyorum” duygusu yaşamak için mi bir çevreye, bir gruba dâhil olma ihtiyacı duymuştuk?
Yoksa biz solcular da dinciler gibi “ötekinin iyiliğini, kurtuluşunu, bize benzeme şartına mı bağlamıştık?”
Levent Gültekin de Aşık Mahzuni dinlemiş, Yılmaz Güney’i, Tarık Akan’ı sevmişti bizim gibi, yoksa ayrı “mahallelerde” aynı duyguları mı yaşıyorduk?
O eleştirel baktığı için “mahallesinde” yalnız bırakılırken, biz de 12 Eylül’de benzer şeyler yaşayıp sudan çıkmış balığa dönecek en umutsuz zamanlarımızda ayrı “mahallerden” aynı müziğe tutunacaktık. Ahmet Kaya’yla…
12 Eylül’den sonra can suyu olarak sarıldığımız Ahmet Kaya’yı zamanla yeterince solcu bulmayacak, yalnız bırakacaktık ve ne yazık ki memleketine hasret gidenler kervanına o da katılacaktı.
İsmet Özel, Levent Gültekin’e “İslamcılardan hâlâ umudunu kesmemiş olmana hayranım. Sen İslamcı aydınların bir şey yapmaya çalıştığını sanıyorsun Levent. Onlar bir şey yapmaya değil, bir şey olmaya çalışıyorlar…” diyerek güzel bir tespitte bulunuyor ama bu sadece İslamcılarda değil her kesimde var.
Yani hangi “mahalleden” olduğunun bir önemi yok. Memleket, “bir şey yapmak değil bir şey olmak” isteyenlerle dolu. Örneğin herhangi bir partinin küçük bir ilçe binasına, bir sendikaya, bir derneğe gidip oturun ve izleyin “bir şey yapmak değil bir şey olmak” isteyenlerle dolu olduğunu göreceksiniz.
Üstelik bu bir şey olmak isteyenler bir şey yapmak isteyenlere de hep köstek olurlar.
Kısacası memleketin bugünkü hale gelmesinin esas nedeni de meydanın bir şey olmak isteyenlere bırakılmasındandır diye düşünüyorum.
Ve memleket tamamen elden gitmeden bir şey yapmak isteyenlerin harekete geçmesi gerek.
Sevgili İlyas Salman’ın da dediği gibi “Hareket eden bir dangalak, oturan bir milyon aydından daha yararlıdır”.