Çok değil, daha birkaç yıl önceye kadar sabit bir randımanda ilerleyen Çerkes siyaseti bir anda doz aşımına uğradı. Bir anda, hiç beklenmeyen yerlerden hiç tahmin edilemeyecek kişiler bu doz aşımı siyasetin akımı içinde belirdi. Doğal olmayan bu doz aşımına karşılık doğal olarak bir etki belirdi, bu etkiye birileri tutundu, birileri tutuldu, birileri aşık oldu, birileri nefret etti.
Mülayimlerde öfke, öfkelilerde tebessüm, umutsuzlarda ışık, umutlularda yılgınlık vs. etkileri görüldü. Küfürler havada uçuşup, yazıya dönüşüp gözümüzün önünde eril bir şiddetin sarsıntılarını yaşatırken, siyasi toplantılar gibi önemli gelişmelerde yaşanıldı. Eril şiddetin reklamı ve kampanyası, bu şiddete maruz kalanların da katılımıyla bir hayli meşhurlaştı. Karşı tarafın yanlışları üzerinden, alışkanlık hali siyaseti yapılmaya çalışıldı, ne kadar tuttu ne kadar tutmadı burası meçhul fakat iyi şeyler niyeyse kötü şeyler kadar çok konuşulmadı. Hem de bu iyi şeyleri organize edenler bile yeterince konuşmadı. Neyse, vardır bir hayır diyeyim. Size biraz iyi şeylerin içindeki “kötü” şeylerden bahsedeyim. Dostlar yanlışları, düşmanlar ise zayıf noktaları ezberlesin. Ezberlesin ki; önümüzdeki zamanlarda bozulacak ezberler belki biraz daha konuşulmaya değer olur.
Birçok kişi şu anda birbirinden bağımsız bir şekilde aynı şey için mücadele vermek istiyor/veriyor. Fakat kendisiyle aynı şeyi, farklı bir şekilde yürütenleri görmezden gelmeyi nereden adet edinmişlerse bilemiyorum, görmezden geliyorlar. Aynı şeyi savunan insanlar birbirini görmezden gelmeye devam ederken, aynı şeyleri, farklı cümlelerle anlatırken, nedense karşı taraf bir bütün halde, bin parçaya bölünmüş biz Çerkesleri oyalıyor. Aynı şeyi isteyen, aynı yolda yürüyen yapılarımızın ve kişilerimizin artık birbirlerini tanımaları ve bütünleşme yönünde irade göstermeleri gerekiyor. Bunu da muhakkak, mücadeleyi fiilen sırtlanan Çerkes aydınları ve Çerkes gençleri tetikleyecektir ve bu anlamda başta aydınlar ve gençlerimizin, bugün sırtlandıkları tarihsel sorumluluklar gereği en doğal vazifesi bu bütünleşmeyi tetiklemektir. Artık, logolarımızın, yayınlarımızın, isimlerimizin üzerine çıkan bir yola girdik ve bu yolun amacı, insan onuruna yakışır biçimde adaleti, eşitliği ve özgürlüğü savunarak, yaşadığımız coğrafyadaki diğer halklarla ortak, kardeşliğin ve barışın hüküm sürdüğü, asimilasyon çarkının paramparça edildiği bir yarına örgütlenmektir. Bu örgütlenme bugün bizi yok eden, yok sayan sisteme karşı bizlerle birlikte yol edilmeye, yok sayılmaya karşı mücadele yürüten diğer halkların aydın ve gençlerini “KARDEŞLİK” iradesine dönüştürmekten başkası değildir. Yani bugün bu iradeyi örgütlerken, aynı şeyi isteyen insanlar olarak birbirimizi görmezden gelmemiz, yok saymamız, irade olmayı inatla ertelememiz akıl kârı sayılamaz.
Kimliğini sahiplenip, sorunları için endişelenerek minimum düzeyde sorumluluk hisseden asgari Çerkes aydınları ve gençleri:
Aynı kimliği taşıyor, aynı endişeleri duyuyoruz. Sorumluluk hissediyoruz! Aynı şeye endişeleniyoruz ama aynı yola yola giremiyoruz. Peki neden? Birbirimize bu kadar yakınken, bizi birbirimize uzak kılan şey nedir? Bugün, Türkiye’de ezilen tüm halklar ve kimliklerle ortak mücadelenin yollarını eşelerken, kendi içimizde bu ortaklığı engelleyen nedir? Bunu düşünüyor muyuz? Sizleri, bizi ayrı kılan şeyleri tespit etmeye ve tespitlerimiz ışığında bu sorunu aşmaya davet ediyorum. Egolarımız hastalıklara dönüşüyorken, her şeyi “BİZ” yapmak istiyoruz. Fakat küçük küçük gruplar halinde istediğimiz kadar “BİZ” diyelim, hep yarım kalacağız. Bizler, parça parça küçük küçük gruplar halinde hep eksiğiz ve bu eksiği bütün olma irademizle aşmamız mümkün. Bizi ayrı kılanlara lanet, bir olmaya, biz olmaya yoğunlaşmalıyız.
Diğer halklarla gün-be gün kucaklaşırken,
Kendi içimizdeki bu uzaklığımız mücadelemizde bir hasretlik yaratıyor. Biz eşitliğin, özgürlüğün ve adaletin talepçisi, kimliğini onuruyla mücadeleye taşıyan parça-parça Çerkes aydınları ve gençleri, aramızdaki bu hasretliği sona erdirmenin vakti geldi geçiyor.