Джэгу ve Зэхэс

0
1206

Sevgili dostlarım, bugün veya bu defa yapmacıksız, katmacıksız, hileciksiz ve zerre yapaylık olmadan söylüyor ve yazıyorum. Niye yalan söyleyeyim, bazen elimde olmadan kendi çıplaklığımı (düşünsel-zihinsel) saklamak durumunda kalıyorum. Ama bu yazımda, bunların hiçbiri yok.

Nedir yazmak, duyurmak ve paylaşmak istediğim “ŞEY” ve bana inanılmaz ACI veren olay?

Sevgili dostlarım, bin dokuz yüz doksan (1990?) yılı içinde, Nalçik’teyim. Kızım Tıjın’ı üniversiteye yazdırmak için otelden çıkıyorum. Ve meşhur Lenin Caddesi’nden okulun yolunu tutuyorum.

Parlamento binasına yaklaştığımda öfkeli, kızgın ve hatta birazda saldırgan bir insan kalabalığı içinde kalıyorum.

İçimden “Allah Allah ne oluyor?” sorusunu mırıldanıyorum.

Derken, orta boy bir vinç aracının topluluğun içinden geçtiğini gözlemliyorum. Topluluk bu araca yol vermek için, Hz. Musa’nın Kızıldeniz’i misali ikiye bölünüyor. Ve bakıyorum; ileride yani Parlamentonun kapısının tam karşısındaki meydanda, dikili bulunan Lenin heykeline yaklaşıyor. Yine kendi kendime “Ne oluyor acaba?” diye düşünürken, yanımda duran ve tanımadığım bir kişiye (Çerkesce olarak)

-СлIо хъур сикьуэш? (Ne oluyor kardeşim?)

diye sorunca, adam önce “Bu salak da nereden çıktı?” gibisine yüzüme bakıyor; belli ki beni de Anavatanlı sandı.

-сэ сыхэхэс Адыгэщ! (Ben yabancıyım)

dedikten sonra yüz ifadesi değişti ve bana ne olduğunu anlattı. Ne dedi dersiniz?

Yanıt;

-Lenin’ in heykelini kaldıracaklar.

-Neden? Сыт шхьа ?

Yanıt;

-Artık onun zamanı bitti!

Sevgili dostlarım, fazla uzatmak istemiyorum, o an ve o saniye içimden hıçkıra hıçkıra ağlamak ve avazım çıktığı kadar da bağırmak istedim. Ama kime ve kimlere? Burada, bilebildiğim kadarıyla, heykele karşı dinsel bir tepki yoktu. Yani “Heykel Günah” veya bir PUT değerlendirmesi söz konusu değildi.

Şimdi; “Lenin’in heykelini yıkarak neyi çözdünüz. Veya neyi çözebildik?”

“O heykel”e sadece “Lenin” olarak baksanız bile, size tarihi hatırlatması bakımından, lehte veya aleyhte, her hangi bir sorunun çözümü için yol gösterici olamaz mı? Sonra, tarihi simgeleri “yok” ederek daha başarılı olunacağına yönelik bir örnek mi var?

(Neyse ki Lenin’in heykeli eski yerinden birkaç metre gerisine tekrar dikildi.)

Şimdi gelelim TC’deki manzaraya. Ben bir yurttaş ve insan olarak utanıyorum. Ve de acı çekiyorum. Neden? Yanıtım;

-Sevgili dostlarım, bulunduğumuz çağda ve şu anda üstünde yaşadığımız bu güzel ülkede, hangimizin ne gibi sıkıntıları bulunduğunu birbirimize sorsak, alacağımız ortak yanıt;

-İş ve aş olacaktır.

Dahası çağın koşullarına uygun olarak “İnsan gibi yaşamak istiyorum” diyeceğiz. Değil mi? Ekonomik olarak zorda yani işi ve aşı olmayan bir insana, kısaca “açken” ona herhangi bir inancın ve değerin kutsallığını ve yüceliğini anlatabilir misiniz? Sanırım insan aklı taşıyan hiç kimse buna “evet” diyemez. O halde sıkıntı nerede ve nedir? Yani “heykellere” saldırının kökeninde ne var? Sadece heykele mi; mankene, resme, isme ve de anneye, anne adaylarına, kısaca tüm karşıt cinse saldırı eylemleri yaşantımızın bir parçası haline geldi.

Ama burada, saldırıların görünen ve görünmeyen olmak üzere iki cephesi var.

1-İnanç odaklı (Görünen veya öyle sunulan),

2-Cinsel dürtü (Görünmeyen veya gizli tutulan).

Tarih boyu, “dinsel” gerekçeli heykel düşmanlığı bir virus halinde varlığını koruyor. Semai (göksel-soyut) inanç sahibi bir insan neden heykelden korkar? Herhangi bir figür onun inancını olumsuz etkiliyorsa, önce kendi inancını sorgulamalıdır. 21. yüzyılda, teknolojik nedenle tüm tabuların ve mahremiyetlerin yıkıldığı ve her şeyin yatak odalarımıza kadar girdiği, sanal dünya manzaralarını görmemezlikten gelip bir cansız taşa, ağaca veya topraktan bir tablete saldırmasının tek izahı vardır. Şayet bir organize yönlendirme yoksa, o kimse mutlaka akıl hastanesine yatmalıdır. “İnanç” gerekçeli “heykel düşmanlığı” içinde olanlara hatırlatma bir sorum olacak.

“Efendi Hazretleri” sıfatlaması ile yüceltilip, biat ve mutlak itaat ettiğin canlı, o senin korktuğun heykelle kıyaslanamayacak kadar tehlikeli ve saptırıcıdır. Heykeller konuşmaz, onlardan korkmayın. Onlar sadece birer simgedirler. Tekrar ediyorum; sen, “o sureten insan” görünen ve ama “o saptırıcı” var ya… İşte senin gerçek dostun olmayan “o”dur.

Şimdi, bize (Çerkeslere) özgü kısa değinmelerde bulunacağım.

Çerkesler (ДЖЭГУ) ve (ЗЭХЭС) yapan bir halktır.

Yani Kaçı – Göçü olmayan, cinselliği tabu saymayan, rahat ve özgürce bir arada yaşayan ve konuşabilen uygar insanlar toplumudur. Onun için aile düzenleri farklıdır. İstisnalarının kökeninde ise, kültürel asimilasyon vardır. Bu hükümde asla bir abartım yoktur. Nerede “YASAK” varsa, orada kapalı kötülük saklıdır. Cinselliğin soyut “inançla” ötelenmesi ise bugünkü kadın cinayetlerinin, ana nedenlerinin başındadır. Ekonomik zorluklarsa olayların hızını ve çoğalmasını beslemektedir. Peki, ne olacak? Yanıt; yetkili ve de etkililer kulaklarını daha bilimsel değerlendirmeye ve çözüm üretmeye yönlenmelidirler. Bundan bin beş yüz yıl önceki kabile dili ve kabile kültürü anlayışı içinde olunamayacağının hatırlamalarını istiyorum.

Bir başka husus;

Sevgili dostlarım, başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere “Rusya” kavramını ısrarla kullanıyorlar, oysa doğrusu “RUSYA FEDERASYONU”dur.

“Kolayına geldiği içindir diyemeyiz”. Çünkü böyle olursa, yanlış olan çok şey meşrulaşır. Bu yol açılırsa, yarın birileri de bizim için “kolayına geldiği” gibi söylemler geliştirebilir.

 

Sevgili dostlarım Musevilerin, yani bugünkü İsrail’in evvel emirde, neden çok güçlü ve başarılı oldukları meselesi merak konusu ise, lütfen Hz. Musa’nın “on emir”ini ve ilk beş kitapçığını okusun. Bir başkasının gücünü ve başarısını tespit etmek işin kolayıdır. Onun yerine “biz nasıl güçlü ve başarılı oluruz?” sorusuna yanıt ararsak daha iyi olmaz mı?

Sevgili dostlarım, şu günlerde Çerkeslere hoşa gitmeyen ve insani anlayışa uymayan saldırılar olmaktadır. Bir sıra ve süre dahilinde yazılı ve görsel cenahta gündeme getirilen bu terbiye dışı sözlerin bir amacı olmalıdır. Sayın Murat Bardakçı ile başlayıp “D Kanal” ile devam eden bu hoşnutsuz davranışa Sayın Fatih Altaylı bey de tüy dikti. Bazı varlıklar doğası gereği ses verir ve davranışlar sergiler.

Bu tutum onların DNA’sında olduğu için değişmezler, değiştirilemezler. Zira onların beslenme alanı bu ve benzerleridir.

Bize yakışan, bilinen Çerkes terbiyesi ve nezaketini bırakmamaktır.

Kısa Not: Değişmez ve değiştirilemez, varlığımızın ve var olacağımızın en güçlü teminatı “ДЖЭГУ- Ceug” ve “ЗЭХЭС-Zehes”i asla terk etmeyin. O her şeye yanıtınız olaсaktır.