Aralık sayımızda Argun, Uzunyayla Haber, Neps, Yeni Kafkasya ve Yalova Kuzey Kafkas Dergisi hakkında Kafkasya Bibliyografyası (Sefer E. Berzeg) kitabındaki bilgilerle arşivimizdeki sınırlı sayılardan seçmeler (Argun, Uzunyayla Haber ve Yalova Kuzey Kafkas Dergisi) yayınlamıştık. Bu sayıda Uzunyayla Haber gazetesinden iki manşet görseli ile Eylül 1992’de Nartın Sesi adıyla yayına başlayıp Ocak 1993 sayısında adını Yeni Kafkasya olarak değiştiren gazeteden seçmeler yayınlıyoruz. Geçen sayıda belirttiğimiz gibi bu beş yayın için yorum yapacak kadar okuma gerçekleştirebilecek sayıya ulaşamadık.
Ve bir yıl daha geride kaldı.
Aralık 2005, Jıneps gazetesi ilk sayısı, 13 yıl…
Jıneps yolculuğuna birlikte başladığımız arkadaşlara dostça selamlar, sevgiler. 13 yıl boyunca yayın kurulunda katkı sunan, isimleri yayın kurulunda olmasa da destek veren arkadaşlarımıza, köşe yazarlarımıza, sayfa editörlerimize, maddi-manevi desteklerini esirgemeyen okuyucularımıza teşekkür ediyoruz.
Nice yıllara diyelim…
Nartın Sesi:
Sayı 4 Aralık 1992
Dr. Nuri Özlü
Nartın Sesi olarak Aralık ayına yeni bir soluk ve heyecanla giriyoruz. Bunun nedeni 130 yıldır yaşadığımız Türkiye Cumhuriyeti’nde insanımıza yönelik süreli bir yanının tüm ülke çapında ilk kez dağıtım olanağı bulmasındandır. Artık insanımız kendi kültürüne yönelik bir süreli yayını gazete bayiinden sağlayabilecektir. Bu şekilde Nartın Sesi Kuzey Kafkas kökenli halkların yanı sıra, duyarlı tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına insanımızın sesini duyuracaktır.
Ayrıca var olan nüfus ve buna bağlı kültürel potansiyelin ulusal kimliğinin korunması ve demokratik ortamlarda, bu kültürün ifade edilmesi için gereken platformların oluşturulması çabasında, sesimiz daha gür çıkacaktır.
Bunca yıl yaşadığımız toplumda örgütlü kitleler oluşturarak politik dinamizmimizi ve sorunlarımızı ülke yöneticilerine duyuramadık. Bunun en önemli nedenlerinden biri, tüm ülkeye dağılmış insanlarımız arasındaki iletişim eksikliğidir. Nartın Sesi ile artık Biga’daki insanımız Samsun’daki hemşehrisine bir gazete bayii kadar uzaklıkta olacaktır. Birbirinden haberi olan insanımızın daha etkin ve yaygın bir örgütlenme ile politik bir baskı unsuru oluşturma süreci hızlanacaktır. Bunun şimdiye kadar oluşturulamaması gerek bizim için gerekse Kuzey Kafkasya için büyük eksikliktir.
Sevgili okurlarımız, üstlenmiş olduğumuz misyonun bilincinde bundan sonra yukarıda belirttiğimiz temel noktalardan hareketle sizlere ulaşacağız.
1993 yılının ortalarından itibaren her on beş günde bir sizlere ulaşmayı planlıyoruz. Sizlerin duyarlı bir okur olarak göstereceğiniz teveccühle Türk basınında sesimizi gerekli mercilere daha sık ve gür olarak ulaştıracağız.
Önümüzdeki bu zorlu sınavdan desteklerinizle galip çıkacağız. Sizlere 1993’te daha zengin kaliteli ve seviyeli bir gazete ulaştırma dileği ile hoşçakalın.
Yeni Kafkasya:
Sayı 20-21 Haziran 1994
Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin, “Kafkas Savaşlarının sona erişinin 130. Yılı” nedeni ile Kafkasya halklarına bir çağrı yayınladı.
150 yıldan fazla süren Kafkas- Rus savaşlarının 21 Mayıs 1864’de Kafkasyalıların yenilgisi ile sonuçlanması insanlık tarihinin en dramatik sürgün olgusunu doğurdu. Çerkeslerin yaşadığı bu insanlık trajedisinin bilinmesi ve anlaşılması, gerekse bu olayların açtığı tahribatların bir ölçüde de olsa giderilebilmesi için Kafkasya’da yaşayan Çerkesler, Kafkas- Rus savaşlarının “Jenosit”, bu savaşların sonucu ve sonrasında halkın anayurtlarından koparılmasının da “Sürgün” olarak kabul edilmesi için çeşitli çalışmalar yürütmektedirler. İşte bu çalışmalar doğrultusunda Dünya Çerkes Birliği ve Krasnodar eyaleti yöneticileri Rusya Federasyonu Başkanı B. Yeltsin’e çağrıda bulunarak, Çerkes Sürgününün 130. yıl dönümünde “Sürgün” ve “Jenosit” in resmen kabul etmesini istediler. Bu çağrı doğrultusunda Yeltsin aşağıdaki mesajı yayınladı.
Saygıdeğer vatandaşlarım!
Geçtiğimiz asırda Kafkasya topraklarının paylaşımı için Rusya İmparatorluğu, İngiltere, Fransa, İran ve Osmanlı İmparatorluğu arasındaki çekişmeler bize uzun yıllar önceki acı olayları anımsatıyor. Tüm bu devletler, Dağlı Halkların çektikleri acılardan dolayı manevi sorumluluk altındadır. Kafkas Savaşlarındaki büyük can ve mal kaybından dolayı bugün Rusya insanları derin üzüntü duymaktadır. Bu savaşlar esnasında veya savaşın yol açtığı kötü koşullar nedeniyle veya Anayurdundan sürülürken yabancı ülke topraklarında yaşamını kaybeden tüm insanları saygı ile anıyor, topraklarının bol olmasını diliyorum. Uzun yıllar önce meydana gelen bu olayların yeni nesiller tarafından unutulmamasını ve bizlerin bu tür felaketlerle bir daha karşılaşmamasını diliyorum.
Ülkedeki politik havaya uygun olarak tarihin çeşitli dönemlerine ve 1820-1860’lı yıllarda meydana gelen Kafkas Savaşları’na ilişkin değişik bakış açıları vardı. Demokratik hukuk devleti prensiplerinin ve insani değerlerin önem kazandığı bugünkü Rusya’da Kafkas Savaşları’nı objektif olarak değerlendirme zamanı gelmiştir. Bu savaşlarda Kafkas halkları yaşamlarını, özgürlüklerini ve ulusal varlıklarını korumak için kahramanca mücadele etmişlerdir.
Kafkas Savaşları sonucu oluşan sorunlar, örneğin Kafkasya’dan sürgün edilenlerin torunlarından Anayurtlarına dönmek isteyenlerle ilgili konular, ilgili tarafların katılımıyla uluslararası normlara uygun olarak çözümlenmelidir.
Değerli vatandaşlarım,
Günümüzde Rusya ve Kafkasya birbirlerine ayrılmaz bağlarla bağlanmıştır; birisi olmadan diğeri yaşayamaz. Khaberdey Balkar’ın başkenti Nalçık’ta Temriko’nun kızı Maria adına dikilen anıtta “Ebediyyen Rusya ile beraberiz” sözleri yazılıdır. Bu sözlere Rusya’da yaşayan tüm insanlar büyük değer vermektedir.
İnanıyorum ki, demokratik düzenimizi kurmada birlik ve beraberlik içinde olursak, toplumda uluslar arasında karşılıklı anlayış ve barış korunursa, bundan ülkede yaşayan tüm halklar kazançlı çıkacak ve Rusya ile Kafkasya’nın önderlerinin amaçladıkları güzel hedeflere ulaşılacaktır.
Boris Yeltsin
Rusya Devlet Başkanı
Yeni Kafkasya:
Sayı 8 Nisan 2003
Hulusi Üstün
Osmanlı’nın son dönem iskân politikasını incelediğimizde gördüğümüz şudur ki, öncelikle yeni gelen insanların yerleştirildikleri yerde demografik yapıyı kendi lehlerine bozmamaları istenmemiştir.
Dolayısıyla 1864 sürgününde Osmanlı topraklarına hicret eden 2 milyon civarındaki Çerkes, imparatorluğun değişik bölgelerine bilinçli olarak dağıtılmıştır. Gittikleri yerdeki etnik ve dini yapıyı bozmamaları, ekonomik hayatı canlandırmaları ve uzun vadede yerli halk arasında erimeleri sağlanacak biçimde iskân edilmişlerdir.
Bu kaygılarla göçün ilk döneminde asıl iskânın Balkanlara yapılmak istendiği özellikle Çerkesya’nın kıyı kabilelerinden hicret eden insanların Tuna boyları, Selanik, Kosova ve Manastır vilayetlerine yerleştirildiği bilinmektedir.
İskânın bu bölgelere yapılmasının amacı hızla milliyetçilik cereyanının etkisine kapılan gayrimüslim Balkan uluslarına karşı bir Müslim güç dengesi kurmaktı ki bu büyük ölçüde başarılmıştı.
Çerkesler Balkanları terk ettikleri tarih olan 1879’a kadar bu coğrafyadaki Müslüman halkın hamisi konumunda olmuşlardı.(1)
Gittikleri her yeri derinden etkileyip sonra sessiz sedasız ortadan kaybolan Çerkes halkının Balkanlardaki son canlı kalıntısı 1998’de Kosova’dan ayrılıp Adigey’e yerleşen iki köy ahalisinden ibaretti.
Fakat genelde Balkanlar, özelde Trakya’yı ele alıp incelediğimiz vakit sürgünün bu bölgelere savurduğu insanların izlerine hala rastlamanın mümkün olduğunu görürüz.
Romanya parlamentosunda Dobruca bölgesi temsilcisi olan Metin Çerkes adlı parlamenter, Bulgaristan’da Türk azınlık arasında yaşayan Çerkes soyadlılar, İskeçe bölgesindeki Türk köylerine birer ikişer savrulmuş olan aileler bölgedeki son izler ve son isimlerdir.
Esasen İstanbul ve Trakya’daki Çerkes varlığı muhaceret yıllarından çok önceye dayanmaktadır. Osmanlı hanedanına sıhriyet yoluyla akraba olan Çerkes ailelerin İstanbul’a yakın olması hasebiyle Trakya civarına yerleştirildikleri bilinmektedir. Ayrıca saraylı Çerkes kadınlarının bu bölgeden çiftlikler satın aldıklarım biliyoruz. Nitekim Silivri’ye bağlı Kadıköy, Beyciler, Gümüşyaka köyleri saraya mensup kadınlardan satın alınmış yerleşim yerleridir.(2) Yine Silivri’ye bağlı Alipaşa köyü (Çerkesçe adı Yapaje) Sultan Abdülaziz’in eşi Neş’erek Kadın’ın babası olan Zevş Barakay İsmail Bey’e 1860’ta verilmiş ve bu köyden denize kadar uzanan çok geniş bir arazi Zevş ailesine ihsan edilmiştir. Bu köyde yakın zamana kadar canlı olan Çerkes kültürü son zamanda çözülmüş ve yerleşik aileler dağılmıştır. Mevcut mezar taşlarından okunabildiği kadarıyla bu köyde yaşayan Çerkesler Zevş, Gogen, Hunç gibi tanınmış Ubıkh aristokratlarındandı ve aralarında Abzakh veya Natkhuaç aileler vardı.(3)
Yine Silivri’ye bağlı Değirmenköy beldesi yakınlarındaki metruk vaziyetteki Kınıklı köyü (Çerkesçe adı Kanukhabl) Şapsığ yerleşimin olduğu bir köydü. Kurtuluş Savaşı sonrası bu köyde yaşayanlar Ethem Bey taraftan oldukları gerekçesiyle dağıtılıp sürülmüşlerdir.(4) İlgili kaynakta bunların Yunanistan’a kaçtıkları iddia ediliyorsa da gerçeklerden uzak olduğu aşikârdır. Bu köyün dağıtılması neticesinde halk Istranca bölgesindeki köylere yerleştirilmiştir.
Kurtuluş Savaşı yıllarında Trakya Çerkeslerinden birçok asker kaçağının bölgede eşkıyalık yaptığı ve bazı ailelerin padişah yanlısı olduğu için milli mücadele saflarında yer almadığı gerekçesiyle savaşın akabinde yaşadıkları köylerden çıkartıldıkları, asker kaçaklarının Balkan ülkelerine sığındığı bölgede anlatılagelen olaylardır. Bu tarz söylenceler özellikle Şarköy-Mürefte bölgesinde yaygındır ve söylencelerin konusu olan şahısların Biga yöresinden gelen Ahmet Anzavur taraftarları olması kuvvetle muhtemeldir.(5)
Çatalca’ya bağlı İzzettin köyü de Kurtuluş Savaşına kadar Tatar ve Çerkesler’in bir arada yaşadıkları bir yerleşim yeriydi. Çerkesköy ve Hayrabolu yakınlarındaki Çerkesmüsellim (yeni adı Susuzmüsellim) kasabaları da nüfusunun ekseriyetini Çerkesler’in oluşturduğu yerleşim yerleriydi.
Ağustos 1874’te bu bölgedeki Çerkes kölelerin ayaklandığı, beylerini esir aldıkları ve ancak devletin aracılığıyla ayaklanmanın bastırılabildiği bilinmektedir. Kayıtlarda bu ayaklanma sonucu 250 araba dolusu kölesinin azat edildiği yazılmaktadır ki bu sayı bu yöredeki Çerkes nüfusu hakkında fikir vermektedir. (6)
Günümüzde Trakya’da Çerkes kültürüne ait canlı kalıntılar silikleşse de hala çeşitli bölgelerde Çerkes olduğunu hatırlayan, ailesine ve geçmişine dair bilgileri olan insanlara rastlanmaktadır. Dilleri konusundaki bilgileri ise Çerkesçe’nin s ve ş harflerinin ağırlıkta bulunduğu bir dil olduğudur.
(Not: Dip notlar olmadığı için verilemedi.)