Аланты Хъæлæс – Osetlerin Sesi – Şubat 2019

0
820

“Alanlar: Atayurdu Yolunda” belgeseli yayınlandı

Ocak sayımızda galasını haberleştirdiğimiz Roman Baranov’un “Türkiye’de Yaşayan Osetler” (Алантæ. Райгуырæн бæстæмæ фæндаг 2018) belgeseli, İrışton TV’de yayınlandı ve internette paylaşıldı.

Kuzey Osetya-Alanya (KO-A) Milletlerarası İlişkiler Bakanlığı’nın “KO-A ve Yurtdışındaki Soydaşlarla İşbirliği ve İnsani İlişkilerin Geliştirilmesi Programı” dahilinde finanse ettiği, Alan Kültür ve Yardım Vakfı işbirliği ile hazırlanan Türkiye’deki Oset Diasporası’nın oluşumunu ve 150 yıllık kimliğini ve dilini koruma çabasını anlatan belgeselde Türkiye’deki en yaşlı büyüğümüz ve izlediğinizde hayran kalacağınız, yeryüzündeki en yaşlı ikinci Oset olan ve çocukluğunda bir süre Osetya’da da yaşayan 107 yaşındaki xişterimiz Hoşontı Hatice Kayaş ile sohbeti ve Şebetkhuate’lerin Sülale Günü ve Oset köylerimiz Poyrazlı, Boyalık, Karabacak ve Poyrazlı’daki Bæşlan Anıt Koruluğu’nda yapılan çekimlerin yer aldığı belgeseli çekenlerle Bæşlan Anıtını inşa eden Portal Sanat Çevresi’nden sanatçılar ve Alan Vakfı’mızda toplanan değerli büyüklerimizle yapılan söyleşileri Osetçe, farklı dillerdeki konuşmaları da alt-yazı ile, aşağıdaki bağlantıdan izleyebilirsiniz.

***

Khuşatı Hayri Ata’nın hayali bir genç ile söyleşisi

-Valla duymuştum babamlardan; bizimkiler de Kafkasya’dan mı ne gelmişler zamanında… Başka bir dil konuşuyorlarmış, başka bir tarih yaşamışlar… Acayip kültürleri varmış, hiçbir kültüre benzemeyen… Ben ne dedemlerin dilini, ne tarihini ne de o “acayip kültürlerini” biliyorum… Ne önemi var ki; ha Türk olmuşsun, ha Japon… Önemli olan insan olmak değil mi? Hepimiz insanız işte… Hepimiz aynı dili konuşursak daha iyi anlaşmaz mıyız?… Tarih ne işe yarar ki? Olmuş bitmiş işte, her ne olmuşsa… Kültür dediğin de öyle ahım şahım bir şey değil sanırım…
-Babanı, ananı, soyunu, sopunu biliyor, tanıyor musun? Babanın ananın babalarının dedelerinin hikayelerini merak etmez misin? Hepimiz insanız da, hepimizin parmak izleri farklıdır; dünya da aynı parmak izi taşıyan iki insan bulamazsın… Senin bir adın bir de soyadın var; doğum yerin doğum tarihin var; ana ve babanın adları var… Seni bir yandan başkalarına yaklaştıran diğer yandan ondan ayıran kültürel değerlerin var… Sen hem genetik olarak, hem kültürel anlamda, hem de tarihsel olarak mirasçısı olduğun geçmiş kuşakların bir devamısın, bunların taşıyıcısısın… Bunlara kimlik ve kültür deniyor… Sana adın ve soyadın yerine bir numara verseler ve seni her yerde o numara ile tanısalar, tanıtsalar daha mı güzel olurdu? Dünyada her insanın adı soyadı yerine alnına kazılı bir numarası olsa, herkes aynı dili konuşsa, herkes aynı dine inansa, aynı kültürel değerlere sahip çıksa, hiç farklılıklar olmasa hayat daha mı güzel olur? Farklı diller, farklı tarihler, farklı kültürler, farklı dinler bir arada barış içinde yaşayamazlar mı? İlla birinin diğerini yok etmesi mi gerekiyor?…
-Karışık oldu biraz… Sen de haklısın ama ben hayatımdan memnunum… İnsan dediğin son tahlilde yaşamak için geliyor dünyaya; ha o kimlikle yaşamışsın ha bu kimlikle; ha o tarih ve kültür seninmiş ha bu tarih ve kimlik; ne fark eder ki?
-Hayatta bir sadece sana ait olan değerler var bir de sana ait olmayan değerler… Bir de herkesle birlikte sahip olduğun ortak değerler var… Sana ait olan değerler senin kimliğin, ailen ve sahip olduğun ve senin için değerli olan özel maddi ve manevi varlıklarındır… Bunları kimseyle paylaşmazsın, kimsenin bunlara sahiplenmesine de izin vermezsin… Eğer dürüst bir insansan başkasına ait olan, başkası için değerli olan şeylere el ve dil uzatmazsın; başkasının kimliğine, ailesine, özeline, onuruna, namusuna, malına tecavüz etmezsin… Saygı gösterirsen saygı görürsün… Bir halk da, biraz şematik de olsa, tıpkı bir insan-birey gibidir; kendisine ait bir kimliği, dili, tarihi ve kültürel değerleri vardır… Her halkın da, tıpkı her birey gibi kendi kimliğine, diline, tarihine, kültürüne sahiplenme hakkı vardır; bu değerlere tecavüz edilirse tepki göstermesi ve direnmesi en doğal hakkıdır…

-Valla duymuştum babamlardan; bizimkiler de Kafkasya’dan mı ne gelmişler zamanında… Başka bir dil konuşuyorlarmış, başka bir tarih yaşamışlar… Acayip kültürleri varmış, hiçbir kültüre benzemeyen… Ben ne dedemlerin dilini, ne tarihini ne de o “acayip kültürlerini” biliyorum… Ne önemi var ki; ha Türk olmuşsun, ha Japon… Önemli olan insan olmak değil mi? Hepimiz insanız işte… Hepimiz aynı dili konuşursak daha iyi anlaşmaz mıyız?… Tarih ne işe yarar ki? Olmuş bitmiş işte, her ne olmuşsa… Kültür dediğin de öyle ahım şahım bir şey değil sanırım…
-Babanı, ananı, soyunu, sopunu biliyor, tanıyor musun? Babanın ananın babalarının dedelerinin hikayelerini merak etmez misin? Hepimiz insanız da, hepimizin parmak izleri farklıdır; dünya da aynı parmak izi taşıyan iki insan bulamazsın… Senin bir adın bir de soyadın var; doğum yerin doğum tarihin var; ana ve babanın adları var… Seni bir yandan başkalarına yaklaştıran diğer yandan ondan ayıran kültürel değerlerin var… Sen hem genetik olarak, hem kültürel anlamda, hem de tarihsel olarak mirasçısı olduğun geçmiş kuşakların bir devamısın, bunların taşıyıcısısın… Bunlara kimlik ve kültür deniyor… Sana adın ve soyadın yerine bir numara verseler ve seni her yerde o numara ile tanısalar, tanıtsalar daha mı güzel olurdu? Dünyada her insanın adı soyadı yerine alnına kazılı bir numarası olsa, herkes aynı dili konuşsa, herkes aynı dine inansa, aynı kültürel değerlere sahip çıksa, hiç farklılıklar olmasa hayat daha mı güzel olur? Farklı diller, farklı tarihler, farklı kültürler, farklı dinler bir arada barış içinde yaşayamazlar mı? İlla birinin diğerini yok etmesi mi gerekiyor?…
-Karışık oldu biraz… Sen de haklısın ama ben hayatımdan memnunum… İnsan dediğin son tahlilde yaşamak için geliyor dünyaya; ha o kimlikle yaşamışsın ha bu kimlikle; ha o tarih ve kültür seninmiş ha bu tarih ve kimlik; ne fark eder ki?
-Hayatta bir sadece sana ait olan değerler var bir de sana ait olmayan değerler… Bir de herkesle birlikte sahip olduğun ortak değerler var… Sana ait olan değerler senin kimliğin, ailen ve sahip olduğun ve senin için değerli olan özel maddi ve manevi varlıklarındır… Bunları kimseyle paylaşmazsın, kimsenin bunlara sahiplenmesine de izin vermezsin… Eğer dürüst bir insansan başkasına ait olan, başkası için değerli olan şeylere el ve dil uzatmazsın; başkasının kimliğine, ailesine, özeline, onuruna, namusuna, malına tecavüz etmezsin… Saygı gösterirsen saygı görürsün… Bir halk da, biraz şematik de olsa, tıpkı bir insan-birey gibidir; kendisine ait bir kimliği, dili, tarihi ve kültürel değerleri vardır… Her halkın da, tıpkı her birey gibi kendi kimliğine, diline, tarihine, kültürüne sahiplenme hakkı vardır; bu değerlere tecavüz edilirse tepki göstermesi ve direnmesi en doğal hakkıdır…

***

Aja-Bælaş Nart Destanlarındaki Yaşam ve Ölüm Ağacı (1. Bölüm)

V.I. Abaev SOIGSI Enstitüsü ve “Kuzey Osetya” Gazetesi’nin ortak projesi olan “A’dan Z’ye Alanya” projesi çerçevesinde yayınlanan ikinci makalenin çevirisinin birinci bölümünü sunuyoruz.
Çevirimi düzelten Sayın Ælbortı İrmæ Akdemir’e teşekkür ederim.

Elena Besolova

İskitler, temel özelliği evreni mitolojik olarak algılamak olan, arkaik düşünce türüne sahip arkaik halklardan idi. Bu inancın yansımaları, cenaze ve anma törenlerinin ideolojik kökenlerini ve Osetlerin atalarının yaşayan ve ölen bir insanın gerçek ve mitolojik dünyadaki yeri, ölümden sonraki durumu ve mitolojik kavrayışları doğrultusunda öbür dünyaya ulaşma yolları hakkında fikirlerini araştırmayı mümkün kılar.
Öteki dünyaya vefat edenin, ya da yaşayan bir kahramanın zorlu ve tehlikelerle dolu yolculuğu çok eski ve evrensel bir temadır. Hint-İran; İndo-Aryan ve Sarmat-Alan-Oset paralelliklerini dikkate alarak “Son Yolculuk”’a dair İskit dini ve mitolojik fikirlerini yeniden oluşturabiliriz. Herodot İskit cenaze törenini şöyle anlatır: öldükten sonraki gerçek yolculuk. “40 gün boyunca ceset bir araba içinde yakınlarının yaşadıkları yerleri ziyaret ettirildi ve ona sanki yaşıyormuş gibi davranıldı, gömüleceği gözlerden ırak bir yere getirilinceye değin.”
Yolculuğun uzunluğu, İskit mezarlıklarının topografisiyle karşılaştırıldığında, arkeologların bu ritüelin kahramanın (ölünün) yaşadığı dünyanın çeperlerine ya da merkezine olan günler süren zorlu yolculuğunun bir yeniden canlandırılması olduğunu düşünmesine neden oldu. Bu noktaya varış, kahramanın oldukça zorlu olan yargılanmasının başladığı ve görünüşe göre durumunun değiştiği, mitolojik dünyanın farklı bir alanının sınırlarına varıldığını varsayar. Gerçekte bu nokta bir mezar kompleksi, bir mezar, mitolojik bağlamda ise -ölüler diyarı- olabilir: yani, ölen kişinin “dünyevi” yolculuğunun son hedefi tam olarak ölen kişinin vücudunun olduğu yerdir. Ona eşlik eden eşyalar da en yüksek kutsallığa sahip olduklarından mezarın merkezidir.
İskit cenaze törenini, Güneş Kahramanı’nın yeraltı dünyasına zorlanma sonucu yaptığı yolculuğuyla ilgili bir efsanenin veya destansı bir masalın yeniden canlandırılması olarak görmek de mümkündür ve ayin sırasında ölen herkes bu kahramanla özdeşleştirilir ve ölüm ve diriliş yolculuğunu tekrar etmiş kabul edilir. Örnek, Nartlar’dan Şoşlan’ın Ölüler Krallığı’na olan yolculuğu.
Bilindiği gibi, Şoşlan’ın (Sosruko-UG) Güneş’in kızı Atsıruxş ile evlenmesinin koşulu zorlu bir görevdi Ölüler Ülkesinde yetişen Aja ağacının yapraklarını almak. Diğer dünyadan dönen Şoşlan, Aja ağacının yapraklarını kalesinin dört köşesine dikti.
“Nart Destanları Sözlüğü”nde, T. A. Khamitsaeva şöyle açıklıyor: “Aja yaprağı, Aja ağacı yaprağı, Aja’nın yaprağı, (Destan’daki anlamı) Ölüler Ülkesinde bulunan harika bir ağacın yaprağı”. “Oset Etnoğrafyası ve Mitolojisi” Kısa Sözlüğü’nde A.B. Dzadzieva, Kh.V. Dzutseva ve S.M. Bolee’nin verdikleri daha geniş bir tanım bulunmaktadır: “Aja ağacı, Oset Nart Destanları’nda geçen, yaprakları iyileştirici özelliklere sahip olan sihirli bir ağaçtır. Sadece Ölüler Ülkesi’nde yetişir …”. Aja ağacı, kadim Oset “kutsal” kavramının özellikleriyle ilişkilidir. Ü.S. Gagloyti, “… Eski Hint-İranlıların dini fikirlerinde önemli bir rolü olan bazı bitkilerin anısı, modern Osetler’in dilinde veya destanlarında en azından bir miktar iz bırakmıştır.”
Aja-Belaş’ın ne olduğuna dair araştırmamız bizi gerçekten var olan bir bitkiye ulaştırdı: -Hint Æzadæraktæ’si (Azadirachta indica A. Juss. – Yalancı Tespih Ağacı / Neem Ağacı, Margosa-UG).
Bu, Güneydoğu Asya florasında çok yaygın olan bir ağaçtır. Hint Æzadæraktæ’si – Azadiráchta indica A. Juss Farsça azaddirakt’tan gelir. Soylu / kutsal (hür UG) ağaç veya Aja ağacı, Aja-bælaş (Osetçe UG). Farsça birleşik bir kelime olan azaddiraxt’ın ikinci bileşeni olan “diraxt” Antik İran’da “ağaç” anlamına gelen bir kelime. * Draxta- Orta İran’da ise ”sağlam” demek. Draxt “ağaç”. “Meliaceae” familyasından, yayılan bir taçla, ortalama 12-18 m yüksekliğinde (maksimum 35-40 metre olabilen UG), her dem yeşil ancak 4 °C’nin altında yapraklarını döken bir ağaçtır. Yaprakları, 25-80 cm uzunluğundaki yaprak dallarının iki yanına dizili 3-8 cm’lik yaprakçıklardan oluşur ve karmaşık yapıdadır. Çiçekler püsküller içinde, bal kokulu ve beyaz-mor renktedirler. Meyveler orta boy, yuvarlak – uzun oval, sarı-yeşil renktedir (ve narkotik etkilidir UG). Azadirachta veya Yalancı Tespih Ağacı, subtropikal ve tropikal ülkelerde ve Orta Asya’da bir park ağacı olarak yaygın biçimde yetiştirilmektedir.

Kaynak: Kuzey Osetya Gazetesi, 2017.
No. 30 (18 Şubat) S. 8.

***

Osetya’dan Haberler

Oset kutsal mekanları
Ocak ayında açılan Oset Gelenekleri (Æğdaw) Okulu’ndaki ikinci seminerde “Oset Kutsal Mekanları: Atalarımız için anlamı neydi, oralarda nasıl davranılırdı ve bugün için değeri nedir?” başlığı tartışıldı.
Geleneksel Oset inanışındaki kutsal mekanları ve üzerindeki yapıları “Tanrı’nın Üç Göz Damlası” kitabının yazarı Slava Canaev anlattı. (Batraz’ın ölümü üzerine Iştır Xuısaw’ın üzüntüsünden döktüğü üç göz damlasının düştüğü üç yer, geleneksel Oset inancında en kutsal üç mekan sayılmaktadır.)

Oset Yüksek Konseyi 25 yaşında
İrı Iştır Nıxaş’ın (Oset Yüksek Konseyi) 25. kuruluş yıldönümünü kutladı. Törende Kuzey Osetya – Alanya (KO-A) Devlet Başkanı Bitartı Vaçeslav konsey üyelerine “Atalarımızın zamanında köylerin, bölgelerin kanaat önderleri, sözü dinlenen büyükler halkın ve ülkenin sorularına çözüm buluyorlardı. Diyalogların etkisi bazen zayıflar bazen de güçlenirdi. Siz, bunca yıldır Cumhuriyetimiz halkının politik yaşantısını geliştirmek, Oset dilini, kültürünü muhafaza etmek, cehaletin ortadan kalkması, atalardan kalan çağa uygun örf ve adetlerin muhafazası için samimiyetle çabaladınız. Diğer diyarlarda yaşayan Osetlerle de irtibatlar sağladınız. Üstelik genç jenerasyonla diyalog kurmayı ve çalışmayı görev saydınız. Bütün gençler de, büyüklerine örflerimize göre davranmalı ve onları mutlu etmelidir” diye hitap ederek fedakar Konsey üyelerine onur belgelerini takdim etti.

İlk Oset dizisi

İlk Oset TV dizisi filminin galası 18 Ocak’ta Sinema Evi’nde yapıldı. “Tarihi/Ragon” isimli fantastik dizide kahramanımız Alan eski zaman da geçmişe yolculuk ediyor ve atalarının zamanında yaşama hayalinin gerçekleştiriyor. İlk bölümü 7. yüzyılda geçen dizinin yönetmeni Zaur Gapienko bu filmin alacağı yorum ve başarılar doğrultusunda gelecek bölümlere devam edileceğini açıkladı.

Alan köpeği yuvasında

Alan köpeği anavatanına dönüyor. Alanların savaş köpeği olarak kullandıkları köpek ırkı daha sonraları en çok tutulduğu ve yaşamaya devam ettiği yerin adını “İspanyol Alan Köpeği” olarak almıştı. Bugün yeryüzünde yaklaşık bin kadar saf ırk temsilcisi bulunan bu cins köpek için KO-A’da Köpek Sahipleri Derneği kuruldu. Yaklaşık 100 köpeğin yaşadığı RF’deki ilk Alan köpeği kulübü böylelikle KO-A’da açılmış oldu.

GO-A heyeti Venezuela’daydı
Güney Osetya (GO-A) Devlet Başkanı Anatoli Bibilov ve Dışişleri Bakanı Dimitri Medoyev’in de bulunduğu bir heyet Venezuela’da yapılan Cumhurbaşkanlığı yemin töreninde bulunmak üzere 2 günlük resmi bir ziyaret gerçekleştirdiler.
Heyet, başkent Karakas’ta bir dizi görüşmede bulundu. Başkan Nicholas Maduro, Venezuela’nın her zaman GO-A’yı destekleyeceğini belirtti. El Salvador Cumhurbaşkanı Sanchez Seren ile baş başa gerçekleşen görüşmede ise ülkelerin birbirini daha iyi tanıması ve ülke liderlerinin daha sık bir araya gelmesi konusunda mutabık kalındı. Ayrıca Nikaragua Cumhurbaşkanı Daniel Ortega ile de bir görüşme gerçekleştirildi.
Venezuela 9 Eylül 2009’da GO-A’nın bağımsızlığını tanıyan 3. ülke olmuştu. (Bu haber için Ælbægtı İlyas Taşdemir’e teşekkür ederim.)

***

Ruxşag wæd! Sururi Abay

Alan Kültür ve Yardım Vakfı’nın beşinci başkanı Sururi Abay’ı kaybettik.
Sururi Abay, 26 Haziran 1927 tarihinde Sarıkamış Bozat köyünde ailesinin on çocuğunun en küçüğü olarak dünyaya geldi. Babası Hoşontı Ahmet, annesi Khamırjatı Gutaş idi.
Kültürümüzün en güzel yaşandığı yerlerden biri olan Sarıkamış’taki çocukluk dönemi sonrasında, askere gitti ve askerlikten sonra Erzurum Et ve Balık Kurumu’nda başladığı memuriyete Ankara’da aynı kurumda devam etti. Bu süreçte Ankara Yıldırım Beyazıt Lisesi’ni ve İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ni bitirdi. Daha sonra Almanya’ya işçi olarak gitti. Kısa süren işçilik döneminden sonra, tercümanlık yapmaya başladı ve Türk işçileri için tercümanlık yaparak 40 yıl kadar Almanya’da yaşadı.


İki oğlu halen Almanya’da yaşamakta olup, 35 sene önce Türkiye’ye kesin dönüş yaptıktan sonra önce İstanbul’a daha sonra Antalya’ya yerleşti ve vefat ettiği 16 Ocak 2019’a kadar Antalya’da yaşadı. 2003-5 yıllarında Alan Kültür ve Yardım Vakfı’nın beşinci başkanı olan Sururi Abay’ı şükran ve minnet ile anacağız.
Işıklar içinde olasın, Ruxşag wæd!..

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz