İlksel dil orijinal dil-4

0
1375

Üç sayıdır devam ettirdiğim yazımın ilkinde, özetle ‘Bir dilin kök halindeki kelimeleri hem tek heceli hem de kendine özgü ise o dil hem ilksel dil hem de orijinal bir dil demektir.’ yinelemesiyle birinci yazımızı özetlemiştim.

İkinci yazında, “Bir dilin “ilksel” ve “orijinal” olarak kabul etmemiz için, varlığa ad olan kelime ile varlık arasında ses taklidi yönünden ve ya varlığın özelliğini tanımlaması yönünden ortak bir ilişkinin bulunması zorunludur.”- şeklinde özetlemiştik.

Üçüncü yazımızda da Ferdinand de Saussure’nin savunmuş olduğu, “Dilbilimsel imgelerin biçimsellikleriyle taşıdıkları anlam arasında doğal bir bağlantı yoktur.” – görüşüne karşı çıkmış, aksisini savunmuştuk. Burada hiç açmadığımız, Anlam Aktarımı konusu vardır. Ancak bu, başlı başına bir çalışmayı gerektirmektedir.

Önce şu tespitimi söylemek zorundayım: Dilin daha doğrusu kelimelerin oluşum sürecinde bütün sesler aynı zamanda birer kelimedir. Bu, dilin oluşum evresinde bütün kelimelerin isim olduğu anlamına gelir. Bugün bildiğimiz anlamda isim, sıfat, zamir gibi bir algı yoktur. Bunlar belki de binlerce yıl sonraki hadiselerdir.

Üçüncüsü ise dilde ek diye bir olgu da yoktur. Bir önceki yazımızdaki örneklemede, yi: (3. tekil şahıs) o, gho: zaman, ghe: yıl, ghe: geçmiz zaman algısını nasıl kazandığını anlatmıştım. ilksel ve orijinal dil/ler/de (pere bze – wuneye bze). Yani bugün bizim eylem/fiil dediğimiz, devinim, olgu, algı vs. bildiren kelimeler aslında o ritüelin adıdır. Örneğin git dediğimiz zaman bu kelimeyle o devinimin adını söylemiş oluyoruz. Ek dediklerim ise sonraki bir gelişmedir. Ona da cevabımız vardır elbet. İnsanoğlu çok sonraları, sözcüklerin fonksiyonel yapılarına göre adlandırmalar yapmıştır ki bunun oluşum süreciyle bir ilgisi yoktur.

Burada soyut kavramları ifade eden sözcüklerin oluşumu konusunu başka bir yazıya bırakmak daha uygun olacaktır. Zira daha karmaşık bir yapıya sahiptir. Ancak sözcüklerin oluşumunda parça bütün ilişkisi, ilksel ve özgün dillerin özelleri (pere-bze, wuneye bze) konusunda belirleyici bir yapıya sahiptir. Parça bütün ilişkisinde birinci derecede etken belirleyici öge, aksisi veya istisnası ortaya çıkana kadar, bütün olandır. Parçaya ad olan sözcük ise bütünü ifade eden sözcükle başlar. Yeni sözcüğü belirleyen birleşenler ise adeta tanımlama yapar. Yani birleşeni oluşturan sözcükler adeta bize resim çizer.

El kelimesi karşılığı olan kelimenin, Arapçada yed, Almanca ve İngilizcede hand, Ermenicede dzerrk, Farsça dest, Fransızcada main, Fincede kåsi, Gürcücede mkhriv, Japoncada te, İspanyol ve İtalyancada mano, Rusçada ruka vs. olduğunu görüyoruz. Ayrıca burada, el kelimesi ile ifade ettiğimiz bir varlığı neden o kelimelerle dile getiriyoruz? Bunun da cevaplanması gerekmektedir. Aslında bütünü kapsayan soru budur. Tabi ki cevapsız bir soru değildir bu.

El kelimesinin parçası durumundaki parmak kelimesini aynı şekilde incelediğimizde ise bakın ortaya ne çıkıyor:

Parmak: Arapça isbağa, Almanca ve İngilizcede finder, Ermenicede mât, Farsça parmak, Fransızca doingt, Fince sormi, Gürcücede finger, Japonca yubi, İspanyolcada dedo, İtalyancada dito, Rusça palets olduğunu görüyoruz.

Yukarıda rast gele seçilmiş dillerden alınan örneklemelerde görüldüğü gibi hiç birisinde el ve parmak sözcüklerinde, el kavramını dile getiren sözcüklerle, parmak kelimesini dile getiren sözcükler arasında bir neden ilişkisi görülmemektedir. Yani seslerde herhangi bir benzerlik söz konusu değildir. Oysa el ve parmaklar birbiriyle ilgilidir ve bitişiktirler. Elin bitişenleri olan avuç, el üstü tırnak, bilek, kol, dirsek kelimelerinin kendilerinin çıkış kaynaklarını yani oluşum nedenselliklerini incelemek mümkündür, ancak konunun dağılmaması adına şu an burada bunları ele almaya gerek yoktur. İsteyenler kendileri bakabilir ve inceleyebilirler.

Şimdi İlksel ve Özgün Dil (Pere-bze, Wuneye bze) örneği olan Adıge diline bir bakalım. Adıge dilinde el kelimesi e (1э) kelimesiyle ifade edilir. El anlamını verdiğimiz bu varlığı, cismi, neden e / ( 1э) kelimesiyle ifade ettiğimizin cevabı da olmalıdır ve vardır zaten. Parmak: e-xhuambe, parmak ucu: e-pe, tırnak: e-bjan, avuç: içi: e-dakhe, aya: e-gu, el üst kısmı: e-guçıu, bilek: e-pşe, bilekten dirseğe kadar ki kısım: e-lıcan, dirsek: e-(n)teğu, kol: e-ble, omuz: Tame. (Parmaktan başlayan sayımın tamamlandığının ifadesidir.) Aslında işe ayak parmağından başlayarak yukarı doğru gelindiği zaman Tame (tam) denmesinin nedenselli bir ilişkinin olduğunu görüyoruz. Ayak içinde e / ( 1э) kullandığımız tür yerleri lhe (лъэ) ile değiştirin aynı sonuca varısınız.

Konumuzun daha net olması açısından parmak anlamına gelen exhumbe (1эхъуамбэ) kelimesini inceleyelim. E: el, demektir. Seslerin yani kelimelerin oluşum süreci sadece taklitten oluşmadığı bir gerçek. Paylaşımın ya da başka şeylerin oluşturduğu ruhsal yapıların gayri ihtiyari dışa vurumlar da çıkartmış oldukları sesler, deneyimler, koku alma duyumuz, dokunma duyumuz vs elde ettiğimiz sesler, çalışma anındaki bedensel enerji harcama sürecinde aniden söylenen sesler ki bunlarda birer iç yansıma sesleridir, hepsinin dilin oluşumunda katkıları vardır. Ancak bunlar seslerin oluşumunun temelini oluşturmaz. Burada da başkasını ötelerken ya da ret ederken kolumuzu dışa doğru itekler şekilde elimizin tersiyle birlikte (e) deriz. Bunun paylaşımın reddi konusunda sıkça yaptığımıza şahit oluyoruz. İnsanın hatta canlıların kavga nedeni paylaşmak istememekten kaynaklanmaktadır. Sayı verememekle birlikte, gözlemlediğim çoğu tavırda bu vardır. Günümüzde hadi be sende” dediğimiz olaydır. e, hadi oradan” mantığının izahıdır bu.

Xhue (хъуэ): iki cismin sürtülmesiyle bir şeyi oldurma, düzeltme, törpüleme. Erkek. Olmak. Dolmak. Bilebileceğiniz gibi parmaklar adeta birer törpüdür. Tüm oldurma, düzeltme, şekle sokma, yapma vs. iş ve işlemleri parmaklarımızla yaparız. O zaman e + xhue sözcüklerinden, düzenleyen, yapan, olduran, güden el, anlamını elde etmiş oluyoruz.

Be (бэ): Çok, demektir. İngilizcede, olma, olarak ifadesini bulan Adıge dilinde çok demektir. Olmak, aynı zamanda çoğalmak, demektir zaten.

Şimdi kelime neyi tanımladığını bir kez daha toparlayalım: e: el. xhue: olduran, yapan. (m) kendisinden sonra gelen (b) sesine bağlı olarak gelen türeme ses. be: çok. Parmakların çokluğu. Öyleyse, e+xhue(m)+be: işleri yapan çok şey. Tam bir tanımlama örneği. İşte önce seslerin ortaya çıkışı, sonra bunların birleşik kelime mantığıyla birleşerek bir araya gelmesi ve yeni bir tanımla, bu günkü anlamda kelime oluşturması. Oysa günümüzde exhuambe, dediğimizde hiç bir Çerkes (istisnası vardır) bunun nedenselliğini bilemez. Sadece parmak, der geçer.

Özetlersek, seslerin oluşumunda görüldüğü gibi İlksel Ve Orijinal Dillerde, parça -bütün ilişkisi ve görev- tanım ilişkisi söz konusudur.

Yukarıda çeşitli dillerden verdiğimiz örneklerde neden o kelimelerle o kavramların ifade edildiği de nedensiz değildir. Bu nedensel ilişkileri Farsçada, en çok da Arapçada belirgindir. Zaman zaman Avrupa dillerinde de kendini göstermektedir. Türkçe eski ve orijinal kelimelerini çokça yitirmiş olması nedeniyle ciddi bir dezavantaj durumundadır. Oysaki Türkçenin az heceli kelimelerden oluşan bir yapıya sahip olması o dilin önemli bir avantajı idi.

Sayı: 2019 03
Yayınlanma Tarihi: 2019-03-01 00:00:00