Başlarken

0
592

‘Sayfa Setenay’ fikri ortaya atılmış oldu olmasına amma ‘kadın’ veya ‘kimlik’ üzerine yazmak kendi başına bile kolay değilken bu başlık, işleri hepimiz için daha güçleştiriyor.

Son günlerde; Kuzey Amerika Kızılderililerinin tekrar yükselen seslerine kulak veriyorum. Beyaz adamın bıraktığı ya da yerlilerin, kendi kadim kültürlerine ait olduğunu düşündükleri
topraklardan, petrol boru hatlarının geçişi tetikliyor mücadeleyi belki. Benim dikkatimi asıl çeken ise; 1864’ten çok önce başlayan ve devam eden soykırıma ve sonrasındaki sert asimilasyona rağmen bugüne erişebilenlerin kendi cümlelerini kurmaya hala yeltenebilmeleri oluyor. Global dengelerdeki her hangi bir iktidar, günlük politik ve ekonomik çıkarlarını karşılaması dışında bir nedenle ihtiyaç duymaz; dağla, taşla, suyla barışık yaşayan bir kadim kültürün yeniden üretilmesine. Kendilerine ve toplumun tamamına dayatılan ezberlerin dışında bir kaynaktan beslenirse ancak ses getirebilir yerlilerin mücadeleleri.

Bu nedenle önemlidir ve zordur ezber bozmak. Mutlaka hata yaparsınız çünkü az yürünmüş yollardan geçersiniz.

Jıneps’in Mart sayısındaki kadın fotoğraflarından oluşan kolajı astım masamın üzerine. Çerkes kadını olmak üzerine içeriden ve dışarıdan gelen bilgiye açtım kulaklarımı.

Seteney, Adıyıf, Laşin… Anaerkil dönemin kadın karakterleri doldurdu masamı önce. Saygın, yol gösterici, savaşçı, bilge, ışık saçan, çözülemeyeni çözen…

Ailemdeki tanıdığım tanımadığım kadınlar aldı sahneyi. Güzeldiler. Kaynaklarındaki bilgelik anaerkil dönem mitlerindeki gibi coşkuyla akmasa da mutlaka bir yol, bir çatlak buluyordu hayatın akışında. Evdeki çalar saat hep tek elden kurulmalı diye düşünülür ve evin erkeğine düşerdi bu iş ama kilerdeki küpten su alacak tek el her zaman bir kadın eli olurdu.

Bugüne çevirdim bakışlarımı; derneklerimizin duvarlarında asılı bir kaç kadın fotoğrafına takıldı gözlerim. Güncel ‘kadın başkan’ tartışmaları geldi kulağıma. Çerkes el sanatlarını yeniden üreten kadınları gördüm, ‘haluj’u tam kıvamında kızartanları, akademisyenleri,
yazarları, …. kaynak aynı çatlak farklıydı sanki.

Sanal dünyanın sesleri doldu kulağıma. ‘Bir kızın Çerkes olduğunu anlamanın 10 yolu’, ‘tepeden tırnağa asalet’…

Dinledim.

Kadının en kadim doğasından gelen seslerin değeri; kirlenen doğanın içerisinde bakir ve vahşi bir orman bulup orada hayatta kalmayı yeniden öğrenebilmeye denk düşer. Bu nedenle; tesadüf değildir kendi kadim seslerimize bu kadar uzak düştüğümüz bir dönemde doğanın da can çekişmekte oluşu.

Mitolojinin bilge kaynaklarına ihtiyacımız var. Bazı Pagan törenlerinde ağaçların çiçek açmasına yardımcı olmak için çember oluş- turan kadınları duymaya ihtiyacımız var. Doğanın, doğurganlığın gücünü hayatın her alanına katmaktır belki de anahtar, ‘Bir kızın
Çerkes olduğunu anlamanın 10 yolu’ndan ziyade.

Kendi köyümdeki Çerkes kadınlarını kayda almak, yüz yaşını geçmiş olanların peşine düşmek kadar küçük bir Anadolu kentinde, dağlardan topladığı otları heybesine doldurmuş, bankamatiğin kenarına çömelmiş, meraklısını bekleyen kadınla konuşmak da önemli belki. Heybesindeki otların adı sorulunca her birini tek tek tanıtıp nasıl pişirileceklerini kendine özgü şivesi ve ünlü şef edasıyla anlatışını dinlemek. Sonra o otların Adigece, Osetçe, Abazaca, Çeçence hatta Ubıhça isimlerini hatırlamak…

Birkaç yıl önce Almanya’da üç haftalık bir eğitime katılmıştım. 25 kişilik sınıftaki üç kadından biriydim. Eğitimin bir aşamasında istatistiki yöntemlerle çözmemiz gereken bir problem kondu önümüze. Bir kurabiyenin en lezzetli pişiriliş yöntemini hesaplayacaktık. İki
değişken verilmişti problemde; pişirme süresi ve fırının ısı derecesi. Yaklaşık bir saat bütün sınıf çabaladık ve evet sonuca ulaştık. Düşük ısıda uzun sürede pişirilecekti kurabiyeler. O anda sınıftaki üç kadın göz göze geldi ve bir kahkaha krizi sardı ortalığı. Bize bakanlar aslında üçümüzün farklı ülkelerde yaşamış olan büyükannelerinin bu bilgiye zaten sahip olduklarını anlamadı. Özel durumlar haricinde; lezzetli yemek kısık ateşte pişerdi.

Bu mütevazı köşe yazısını kapitalizm eleştirisine çevirmek istemiyorum ancak mevcut sistemin dinamikleri bizim kadim kültürümüzün yeniden üretilmesine ihtiyaç duymuyor. Daha çok petrol, daha çok doğa talanı, daha çok savaştır… sistemin ihtiyaçları ve yeniden
üretmekte olduğu dilde aslında kendi krizini çözmeye yöneliktir.

İşte tam da bu yüzden; hata yapmayı göze alıp sistemin ezberlettiklerinin dışından yürümek, sezgisel akla ve dört bir yana savrulmuş da olsa ortak bilinçaltına kulak vermek oynatır belki de dünyayı yerinden. Çerkes kadını; mitolojik kimliği, kalemi, hamuru, sesi, nefesi ile bu yolculuğun olmazsa olmazıdır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz