Yaşanan, tüm Türkiye’nin bilmesi gereken bir hikâye. Tabii ki Çerkeslerin de…

0
581

“Kayıp Bir Devrimin Hikâyesi: Bir Zamanlar Hasköy’de” kitabını, aslında tüm aileyle bir araya gelerek konuşmaktı amacımız ama gerçekleştiremedik ve iki ayrı buluşma oldu. Önce kitabın yazarı Faruk Eren’in annesi Elmas Teyze ve ablaları İkbâl ile Cemile Abla’yı ziyaret ettik evlerinde; uzun yıllardır verilen görüşme aralarına dair biriken konular üzerine kelam etmek öyle bir günlük sohbetle biter mi! En kısa sürede tekrar bir araya gelmek üzere sözleştik. İki gün sonra da İletişim Yayınları’ndan çıkan kitabının yazım sürecini konuşmak üzere Faruk ile buluştuk.

-Öncelikle kitabın daha matbaadan çıkmadan dosyasını Jıneps ile paylaştığın, hem dostların hem de amatör meslektaşların olarak bizlere erken okuma ve gazetemizde yer verme fırsatı tanıdığın için çok teşekkür ediyoruz. Daha yayımlanalı iki hafta geçmeden ikinci baskısı oldu. Değerli pek çok kalem kitabına dair yazı yazdı. Röportajlar yapıldı, yapılıyor. Bu sıkışık zamanda vakit ayırdığın için de ayrıca teşekkür ederiz. Kitabı ne zaman yazmaya başladın, süreç nasıl devam etti, biraz anlatır mısın?
-Kitabı yazmaya başlamamın üzerinden 15 yıldan fazla bir zaman geçti. Önce notlar alıyordum. Ancak tam üç kez kaybettim bu notları. Bilgisayarlarım çöktü ve içindeki bütün verilerimi kaybettim. En sonunda kaybettiğim notların bir kısmını buldum ve tamamlamaya çalıştım. Ama hem anlatılan hikâyedeki trajedi hem de yoğun iş temposu nedeniyle bir türlü bitiremedim. Hep çeşitli bahanelerle erteledim. Yazarken uzun aralar verdim. Bazı yerler benim için, ailem için, konuştuğum insanlar için çok zordu. Acı hatıralar hepimizi tekrar o günlere götürdü, acılarımızın tazelenmesine neden oldu. Gecikmenin bir nedeni bu. Kim bilir, belki de hayırlı oldu bu sürecin uzaması. Metin demlendi bir şekilde. Tamamlanması ise geçen eylül ayında işsiz kalmamın ardından oldu. İşsiz kalınca kitaba daha çok mesai harcadım. Ve nihayetinde bitti.

-Annenin gerçekten müthiş bir hafızası var. Kuzenlerimizi, arkadaşlarımızı, özellikle Murat Özveri’yi sordu… Sen nasıl hatırladın bunca güzel ayrıntıyı, günlüğün falan mı vardı yoksa?
-Biz anlaşılabilecek nedenlerden dolayı asla günlük tutmayacak bir kuşağız. Günlük tutmadım ama o günleri hiç unutmadım. Neredeyse her günüyle hafızamdaydı. Unuttuklarımı, o günleri birlikte yaşadığımız insanlara sordum. Özellikle Cemile ve İkbâl ablamlar çok şey hatırlattılar. Aslın

-Elmas Teyze’ye kitaptan hiç bahsetmemişsiniz, sürpriz yapacakmışsınız ama bozulmuş bu plan, nasıl oldu?
-Evet, anneme sürpriz yapacaktık. Ama kitabı alan abimin bir arkadaşı büyük bir heyecanla annemi arayıp kitabı çok sevdiğini söyleyince sürpriz bozuldu. Bu yüzden epey fırça da yedim annemden “Neden benim hep sonradan haberim oluyor” diye. Ama kitabı götürdüğümüz an okumaya başladı ve birkaç hata buldu. Onları ikinci baskıda düzelttik.

-Bir aile kitabı diye düşünür pek çok kişi belki ama aynı zamanda büyük mücadelelerin verildiği, gerçekten çok önemli bir dönemi anlatıyor kitap aslında ve bu nedenle de okudukça hatırlanan yüzler, isimler, olaylar söz konusu. Bölge olarak da çok değişti tabii Hasköy. Neler var o günlerden bugüne korunabilen Hasköy’de, İstanbul’da? Ya da neleri yitirdik?
-Zamanla her şey değişti tabii. Eski ve güzel çok şey kayboldu. Ama Hasköy’de hâlâ o günleri özlemle anan çok sayıda insan var. Hâlâ onlarla arada bir oturup eski günleri yâd ediyoruz. “Mahalle havası”nın korunduğu nadir yerlerden biri Hasköy. Tabii ne kadar korunabilirse!

-“Ataları Kafkasya’dan Üsküdar’a, oradan Biga’ya, Biga’dan tekrar İstanbul’a göç eden bir Çerkes ailesiyiz. Çerkes ailelerinin aşırı saygıyla yoğrulmuş geleneklerinin içinde büyüdük” demişsin. Aşırı saygı vurgundaki serzenişi açar mısın?
-’Aşırı saygı’dan kastım şuydu, neredeyse her şey “haynape”ydi (ayıp). Büyüklerin yanında yatılmaz, kahkahalarla gülünmez vs. Bir çocuk için, hele Hasköylü bir çocuk için biraz sıkıcıydı bu durum. Ama Çerkesliğin hayatımıza kattığı büyük bir zenginlik de var. Bunu asla unutmadık.

-Yıllar sonra birbirini tesadüfen bulan amcanla halanı tanıdın mı? Hikâyelerini mesela 1864 Hafıza Merkezi’nin sürgünün 155. yılı nedeniyle oluşturmaya çalıştığı 155 öykü arasına yazmak ister misin?
-Babamın halasını hatırlamıyorum ama amcasını hatırlıyorum. Muazzam bir göç öyküsü yaşanan. Aslında dedemle konuşmalarımı kayda almadığım için hayıflanırım hâlâ. Babamla da öyle… Babamın çok daha uzun süre yaşayacağını düşünüyordum ve ertelemiştim hep bu kaydı almayı. Ne yazık ki kaybettik babamı. Annemin hatırladıklarını uygun bir zamanda kaleme almayı düşünüyorum.

-İstanbul Kafkas Kültür Derneği Kitap Kulübü’nün düzenlediği söyleşinin nisan konuğu olacaksın. Kitabını Çerkeslere anlatmak ne ifade ediyor senin için?
-Yaşanan, tüm Türkiye’nin bilmesi gereken bir hikâye. Tabii ki Çerkeslerin de bilmesi gerekiyor. Bu hikâyeyi hemşerilerimle paylaşmak heyecan verici.

Tüm aileye, Jıneps adına tekrar teşekkür ediyoruz.

da onların da kitabı bu aynı zamanda…

***

Faruk Eren

* 1964 yılında İstanbul’da doğdu.
* Dünya, Milliyet, Akşam, Evrensel, Yeni Yüzyıl, Radikal, Vatan ve Cumhuriyet gazetelerinde düzeltmenlik, editörlük, yazıişleri müdürlüğü yaptı.
* NTV ve İMC kanallarında çalıştı.
* İnsan Hakları Derneği üyesi.
* DİSK Basın-İş Sendikası’nın genel başkanlığını sürdürüyor.

***

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz