1982 yılı 1 Mayısı; 12 Eylül darbesinin ülkenin üzerine kâbus gibi çöktüğü günlerden biri. Hava güneşli, ılık bir rüzgâr esiyor. Beş üniversite öğrencisi Belgrad Ormanları’nın girişinde minibüsten inip ormanın içlerine doğru yürüyorlar.
İçleri kıpır kıpır. Bir süre yürüdükten sonra içlerinden biri;
“Kısarlar sesini duymak isterler
Yalındır kırıktır sırça yüreğin…
Aç yüreğini bir merhabaya,
Kardeşin duymaz eloğlu duyar.”
diye bir türküye başlıyor. Türkünün nakarat kısmını hep birlikte daha gür söylüyorlar. “Aç yüreğini bir merhabaya/ Kardeşin duymaz eloğlu duyar.”
1982 yılında, beş üniversite öğrencisi Belgrad Ormanları’nın kuytuluklarında, içlerindeki direniş umudunu tazeleyerek 1 Mayıs’ı kutluyorlar.
Takvim icat edilip yılın günlere bölündüğü günden beri, her inanç, her uygarlık, yılın belirli günlerini “özel” olarak algılayıp kutlamalar yapmıştır. Bu günlerin kimine bayram, kimine yıldönümü, kimine “….. günü” denmiştir. Dini inançların bayram ilan ettiği günler, önemli olayların bayram olarak kutlanan yıldönümleri, mevsimlerin değişmesini anlatan günler, anneler günü, babalar günü, sevgililer günü gibi…
Tüm bu günler içerisinde en çok tartışılan, yasaklanan, korkulan, baskı altına alınmaya çalışılan gün olma özelliği ise sadece 1 Mayıs’a, “işçinin emekçinin bayramı”na özgü bir özellik olarak kalmıştır.
Her özel günü tüketim çılgınlığını kamçılamak için bir fırsat olarak görüp, durmadan bu özel günlerin sayısını artırmak isteyen kapitalist pazar mantığı 1 Mayıs’ta tersine işlemiş, 1 Mayıs korkulması gereken bir gün olarak sunulmuştur.
Yaşamın her alanında üreterek var olan milyarlarca emekçiye yılın bir gününün çok görülmesinin, bu günden bu denli korkulmasının nedeni aslında çok basittir. Sadece 1 Mayıs’ta sömürünün, “insanın insanı sömürmesinin, rezilliğin dik âlâsı” olduğu dünyanın her yerinde milyarlarca emekçi tarafından gümbür gümbür haykırılır. Sadece 1 Mayıs’ta kitleler, kapitalizmin ahlaksız, rezil bir sistem olduğunu, kapitalistlerin yüzlerine haykırırlar. İhtişamlı kapitalist düzene karşı sadece 1 Mayıs’ta kitleler “Kral çıplak!” derler. Kapitalist sömürü çarkı 1 Mayıs’tan korkar. Korktuğu için yasaklar, korktuğu için provoke edip kana bular. Korktuğu için iftiralarla, kara çalmalarla kitlelerin belleğinden silmek ister.
Tüm yasaklamalara, kara çalmalara, provokasyonlarla kana bulanmasına karşın, dünyada tüm emekçilerin ısrarla kutladığı tek gün, tek bayram 1 Mayıs’tır.
Dünyada sadece 1 Mayıs’ı her dinden, her dilden, her siyasi görüşten, her ülkeden emekçiler ayrım gözetmeksizin bayram olarak kabul etmişlerdir. 1 Mayıs dünyadaki tek ortak kutlanan, sahiplenilen bayramdır.
1 Mayıs, bayram olarak kabul edildiği günden bugüne kadar, her koşulda, sömürüldüğünün farkında olan bir tek “İşçi”nin, bir tek aydının, öğrencinin bulunduğu her yerde mutlaka kutlanmıştır. Bazen binlerce emekçinin omuz omuza verip, güçlerinin bilincine vardığı, bu bilinçle başların dik tutulup, yüzlerin aydınlandığı gösterilerde, bazen tek kişilik bir hücrede ıslıkla çalınan 1 Mayıs Marşı’yla kutlanmış, ama mutlaka kutlanmıştır.
Darbeciler belki de bozulacaklar ama onlar darbe yapıp binlerce insanı cezaevlerine tıkarak, işkence tehdidiyle susturdukları, kimsenin sesini çıkarmadığını sandıkları karanlık günlerde dahi bu ülkede 1 Mayıs’lar kutlanmıştır.
Bu karanlık günlerde her 1 Mayıs’ta artan “güvenlik önlemleri” 1 Mayıs’ın geldiğini müjdeleyen bir işarete dönüşmüş, gençler o gün en güzel elbiselerini giyerek birbirlerine “Bayram değil seyran değil, bu ne şıklık” takılmalarıyla Belgrad Ormanları’nda koştuklarında “Hayat yeşilde, yeşil yosunda, yosunlar boy veriyor kuytuluklarda” türküleriyle 1 Mayıs’ları kutlamışlardır.
İşçi sınıfının yenilgi dönemlerinde, katılımı az, coşkusu gitmiş, adeta yasak savarcasına kutlanan 1 Mayıs’lar yaşanmış; bu 1 Mayıs’lara bakarak karamsarlığa kapılanlar, “1 Mayıs’ta bile meydanlarda parmakla sayılan insanlar toplandı, işçiler yoktu” diye, 1 Mayıs’ın ifade ettiği özlemden, emekçiden umudunu kesenler de çıkmıştır.
Bu sonuca ulaşanların tümüyle haksız olduklarını söylemek de olanaklı değildir. Yasakların kalkması, konuşmaların rutinleşmesi, yenilginin dağıtıcı etkisi 1 Mayıs’ların coşkusunu azaltmıştır.
Varsın azaltsın, bu da geçer. İnsanın insanı sömürmesi devam ettiği sürece 1 Mayıs’lar var olmaya devam eder. “Yok edin insanın insana kulluğunu” diye haykıran tek bayram olan 1 Mayıs, insanın insana kulluğuna karşı çıktığı için gelecektir. Yenilmişlik duygusu da sürgit devam etmez. Bir gün bu duygudan da karamsarlıktan da usanır insanlar. Neruda’nın dizeleri akıllara gelir.
“Döner bir gün bahar ayı
Kavuşur baharına toprak
Ölümün içerisinden
Yeşerir yaşamak” dizeleri ağızlardan dökülür.
Bir haykırış duyulur: “Halkım ben, yeniden doğarım ölümlerde.”
Bir türkü tutturulur: “sımsıkı yumruk misali sevdiğim/ yarının sahibi o gözlerinde/ o gözlerinde çizgilenecek/ bebeğimin yarını alın yazısı/… beyaz gelinlik giydireceğiz/ kendi ellerimizle/… hayat yeşilde/ yeşil yosunda/ yosunlar boy veriyor kuytuluklarda.”
İnsanlık henüz son sözünü söyleyip noktayı koymadı. İnsanlığın son sözünü söylemediği bir dünyada “yok edin insanın insana kulluğunu” diyen 1 Mayıs’lar, bugün coşkusuz, isteksiz kutlansa da, geleceğe seslenmeye devam edecektir.
1 Mayıs bu gündür, geleceğe uzanan umuttur. 1 Mayıs gelecektir. Bayramınız Kutlu Olsun.