21 Mayıs

0
1283

21 Mayıs bizler için sürgünün, soykırımın, acının günü…

Bu trajik geçmiş, kendi psikolojik etkilerini yaratmış, etnik aidiyetimizi-dünya görüşümüzü belirlemiş ve belki de genlerle gelecek nesillere aktarılmıştır. Zira bazı araştırmacılara göre bireylerin yanı sıra halkların ve kültürlerin de bilinçaltı vardır. Yaşanan acıların gelecek nesillere aynı kodlarla iletilmemesi; soykırımın çocuklarının, psikolojik rahatsızlıkların vârisleri olmaması hepimizin dileği… Bu ay büyük acıların neden olduğu psikolojik rahatsızlıklardan “ruhsal travma” ve “travma sonrası stres bozukluğu” konularına değinelim.

Ruhsal travma, “Kişiyi aşırı korkutan, dehşet içinde bırakan, çaresizlik yaratan, çoğu kez olağandışı ve beklenmedik olayların yol açtığı etkiler” şeklinde tanımlanmaktadır. Travmatik olaylar, normal yaşantının doğal akışında aksamaya neden olur, sarsıcı ve içinde yoğun bir kayıp duygusunu barındırır. Bu kayıp, güvenlik duygusunun, yaşam üzerindeki kontrolün, geçmişe bakıp geleceği tahmin etme yetisinin, güven ve umutların, kişisel gücün kaybıdır. Örneğin trafik kazası veya kalp krizi gibi beklenmedik biçimde gelişen bir ölümün ruhsal travmaya yol açma ihtimali, ileri yaşta veya yıllarca tedavi gören yakınınızın ölümünden daha yüksektir. Bir olayın ruhsal travma olarak adlandırılması için kişinin kendisi veya yakınlarının hayatı/güvenliğinin tehlike altında olması gerekir. Doğal afetler (deprem, sel, yangın), insan eliyle yapılan travmalar (savaş, işkence, tecavüz), kazalar (iş, trafik), beklenmedik ölümler, ciddi-ölümcül hastalıklar ruhsal travmaya neden olabilir. Ruhsal travmalardan sonra görülen hastalıklardan biri, “travma sonrası stres bozukluğu”dur (TSSB).

1. Dünya Savaşı’ndan sonra strese bağlı bozukluklar araştırılmaya başlamıştır. 2. Dünya Savaşı’ndan emekli askerler, Nazi toplama kamplarından ve Japonya’da atom bombasından sağ kurtulanlarda benzer semptomlar görülmüştür. 1941 yılında Boston’daki ünlü “Coconut Grove” gece kulübü yangınından sonra, özellikle Vietnam’dan dönen Amerikalı askerlerde travmatik stres belirtilerinin daha baskın olmasının araştırılmasıyla TSSB tanımlanmıştır.

TSSB, herkes için travmatik olabilecek büyüklükte emosyonel bir stres sonrası (afet, trafik kazası gibi) ortaya çıkan, kaygı ve kolayca irkilme gibi kişide aşırı uyarılma hali, kişinin o olayı rüyalar ve “flashback-geri dönüşler” vasıtasıyla günlük yaşamda tekrar yaşaması, yaşadığı travmayı hatırlatan uyaranlardan kaçınmasını içeren rahatsızlıktır. Travmatik olaydan birkaç saat veya yıllar sonra gelişebilir, yıllarca sürebilir.

Başlıca belirtileri; travmatik olayın sık sık hatırlanması, olayı yeniden şimdiki anda yaşıyor gibi davranma, kâbuslar görme, olayı hatırlatan kişilerden-mekânlardan-aktivitelerden uzak durma (trafik kazası geçiren kişinin tekrar araç kullanamaması gibi), sürekli olarak olayın tekrarlanacağı korkusu, bu nedenle diken üstünde hissetme, ani sesler karşısında irkilme, uykusuzluk, işe odaklanma ve sürdürmede güçlük, aniden öfkelenme, toleransın düşmesi, travmatik olayla ilgili önemli detayların bellekten silinmesi, sürekli korku, dehşet duygusu içinde yaşama, kendisine ve dış dünyaya ilişkin olumsuz genellemeler (“Tacizin sorumlusu benim, ben kötü biriyim”, “Hiç kimseye güvenilmez”, “Dünya çok tehlikeli bir yer”), yabancılaşma (başkaları beni veya yaşadıklarımı anlamıyor hissi), dış dünyaya karşı ilginin kaybolması, duygusal küntlük, ortamlardan kopma, gelecekle ilgili plan yapamamadır. Herkes bütün belirtileri göstermez ya da aynı yoğunlukta yaşamaz. Belirtiler bir aydan fazla sürüyorsa TSSB teşhisi konur.

TSSB’nin ömür boyu görülme riski %1-3 iken, travmatik olayı yaşamış kişiler içindeki oranı %5-7.5’tir. Her yaşta görülebilir, genç erişkin dönemde daha sık gelişir. Ruhsal travma yaşayan herkeste TSSB gelişmez, bazı kişilerin hastalığa daha yatkın olduğu bilinmektedir. Örneğin travmanın türü ne olursa olsun, kadınlar erkeklerden 2-3 kat daha fazla etkilenmektedir. Çocukluk döneminde travma geçirenler, genetik-yapısal olarak psikiyatrik hastalıklara yatkınlığı olanlar, yakın dönemde yoğun alkol kullananlar, yetersiz destek sistemine sahip olanlar hastalığa daha yatkındır. Travma ne kadar şiddetli yaşanmış ise ruhsal etkiler de o kadar fazla ve uzun süreli olur. Örneğin depremde enkaz altında kalanlar kalmayanlara göre, yakınını kaybedenler kaybetmeyenlere göre daha fazla ruhsal sorun yaşarlar. Yapılan araştırmalar TSSB gelişiminde, travmanın büyüklüğünden çok, kişinin bu travmaya verdiği yanıtın (yani stres etkeninin hasta tarafından belirlenen sübjektif değerinin) etkili olduğunu göstermektedir. Örneğin deprem anında en çok korkan ve hiçbir şey düşünemeyip donup kalanlarda TSSB daha sık görülmüştür. TSSB’nin nedeni, halen tam çözülememiş olmakla birlikte teorilerden biri, stres hormonu kortizolün tüm beyin fonksiyonunu azaltıp negatif semptomlara neden olurken, “dövüş-kaç “ tepkisini* sürekli aktive ettiğidir. Bu semptomlar rüyalar ve geriye dönüşler gibi araya giren düşünceler, travmanın anılarını önlemek, korku, öfke ve suçluluk gibi negatif düşünce ve duygular, uyumada zorluk gibi “tepkisel” sendromlardır. TSSB, kişisel bir zayıflıktan kaynaklanmaz. Tehlikeli deneyimlerle başa çıkmamıza olanak sağlayan belli biyolojik mekanizmaların bozulmasından kaynaklanır ve tedavi edilebilir. İyi prognoz; semptomların ani başlangıçlı ve altı aydan daha kısa süreli olması, hastalık öncesi fonksiyonların iyi olması, kuvvetli sosyal destekler, eşlik eden psikiyatrik hastalık veya madde kullanımının olmamasıdır. Travma sonrasında kişinin, olayın etkileriyle başa çıkmak için kullandığı yöntemlerin de sonuçları etkileyebileceği düşünülmektedir. Olayı yok sayıp unutmaya çalışanlarda iyileşme süreci uzarken, sorunlarını paylaşan-yardım arayan kişiler daha çabuk iyileşmektedir. Kişinin elde edebildiği sosyal destek de travma sonrasında iyileşmeye olumlu etkiye sahiptir.

Ruhsal travmanın etkileri, kişiler arasında farklılık göstermektedir. Bu nedenle herkesin ihtiyacına göre farklı tedavi yaklaşımları (ilaç ve psikolojik tedaviler) uygulanmaktadır. En etkili psikolojik tedavi yöntemlerden biri olan “bilişsel-davranış terapisi”dir (maruziyet ve bilişsel yeniden yapılandırma terapileri).

Maruziyet terapisi, kişinin travmalarını daha kontrollü ve güvenli bir şekilde yeniden yaşaması, korkularıyla yüzleşmesi, onları kontrol altına alması, korku nedeniyle kaçındığı durumların üstüne gitmesi için yapılır. Bu görsel ve yazılı şekillerde ya da olayın yaşandığı yere yapılan ziyaretler ile sağlanır.

Bilişsel yeniden yapılandırmada ise, hatıralarıyla ilgili yanlış algıya sahip ve bu yüzden utanç-suçluluk hisseden kişinin daha pozitif ve gerçekçi bir algı oluşturması, belirtilerinin sürmesine neden olan hatalı düşüncelerini sağlıklı düşüncelerle değiştirmesi için yardım edilir. Psikolojik tedaviler bu konuda eğitim ve deneyimi olan psikiyatr ve klinik psikologlar tarafından uygulanmalıdır.

Yapılan çalışmalar, bu rahatsızlığın genetik olarak gelecek nesillere aktarılabileceğini (Vietnam gazisi bir askerin kızında savaş içerikli kâbuslar görmesiyle gelişen TSSB bildirilmiştir. Birçok çalışmada geçişten sorumlu bazı genler ve etnik farklılıklar tanımlanmıştır), bazı araştırmalar genetik aktarımın yanı sıra epigenetik değişikliklerin yani genlerin kendisinden çok çevresel faktörlerle etkileşiminin (örneğin soykırımdan kurtulanlar ve onların çocuklarında kortizol seviyesinin toplumun diğer bireylerinden farklı olduğu saptanmıştır) kalıtımda etkili olduğunu savunmaktadır. Dahası, bu rahatsızlığın beyinde bazı bölgelerde (amigdala, hipokampus, anterior singulat korteks gibi) anatomik değişikliklerle ilişkili olduğu bildirilmektedir.

TSSB’de iyileşmenin önündeki en temel engeller arasında yer alan yardım aramaya çekinme, umutsuzluk, olayı hatırlamaktan kaçınma, insanlara güvenini kaybetme, aynı zamanda hastalığın da temel belirtileridir.

Travmalardan etkilenmiş birçok kişi, yaşadıklarının bir ruhsal rahatsızlık olduğunu bilmediği veya belirtileri kendi güçsüzlüğüne-eksikliğine bağladığı, sorunlarını konuşmaya utanıp sıkıldığı için tedaviye başvurmuyor olabilir. Lütfen kendinizde veya yakınlarınızda travmayla ilgili ruhsal sorunlar gözlüyorsanız, bu konuda danışmanlık ve bilgi alabileceğiniz merkezlere başvurun. Yakınlarınızda TSSB belirtileri fark ederseniz, onların hikâyesine inandığınızı ve tepkileri için onları suçlamadığınızı gösterin, onları tedavi için cesaretlendirin.

Yazının başında da belirttiğim gibi toplumların da belleği vardır. Yaşadığımız acının tarifi yok, ama yaşanan soykırım ve sürgünün yarattığı ruhsal çöküntülerin yıkıcı etkilerinin azalmasında şüphesiz ki geleneklerimizden gelen o yoğun toplumsal desteğin önemi yadsınamaz. Belki de bunca yıldır her 21 Mayıs’ta yaptığımız anma törenleri, sürgünde ölenleri hatırlamamız, Kefken’i ziyaretimiz, toplumsal olarak kendimize yaptığımız bir nevi ‘Maruziyet Terapisi’dir. Gelecek nesillerin tarihini-geçmişini bilerek bilinçli ve ruhsal açıdan sağlıklı olarak gelişmesi için şimdiye dek yaptığımız anma törenlerimize sahip çıkalım, tıpkı geçmişimize sahip çıktığımız gibi… Acılarımızı birlikte paylaşarak azaltalım. Bir daha böyle acılar yaşamamak dileğiyle…

*Travmaya maruz kaldığımızda vücudumuz ya tehlikeye karşı savaşır ya da tehlikeden uzak durmaya çalışır. Beynin “savaş ya da kaç” tepkisi olarak da bilinen bu alarm sistemi vasıtasıyla, beynimiz ve vücudumuz arasındaki ağ aktive olur, vücudumuzun kendini savunabilmesi için fizyolojik değişiklikler gelişir. Örneğin stres hormonu kortizol salgılanır, kalp ritmimiz hızlanır, soluğumuz sıklaşır ve kaslarımız gerilir. Travma geçtikten sonra bile, stres hormonu seviyesi günlerce yüksek kalarak gerginliğe, kâbuslara neden olur. Çoğu insanda hormon seviyesi dengelenince bu semptomlar birkaç gün veya hafta içinde kaybolur.

Kaynaklar:
https://psmag.com/news/can-ptsd-become-hereditary-33703 https://edition.cnn.com/2017/04/25/health/ptsd-trauma-genetics-study/index.html https://www.futuremedicine.com/doi/full/10.2217/epi2016-0083 http://www.psikoterapi.com/travma-sonrasi-stres-bozuklugu-ve-akut-stres-bozuklugu/ http://www.psikiyatri.org.tr/halka-yonelik/28/travma-sonrasi-stres-bozuklugu
Sayı: 2019 05
Yayınlanma Tarihi: 2019-05-01 00:00:00
Önceki İçerikİÜKAF
Sonraki İçerikKfar Kama’da bahar
Dr. Hajbeviko Fatma Yılmaz
20 Ocak 1977’de Kayseri Pınarbaşı’nda doğdum. İlkokulu Kayseri Ahmet Paşa İlkokulu’nda, orta-lise eğitimimi Kayseri Nuh Mehmet Küçükçalık Anadolu Lisesi’nde aldım. Tıp eğitimimi 2000 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tamamladım. Uzmanlık eğitimimi, İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı’nda 2014’te tamamladım. 2019 yılında Türk Nöroloji Derneği Nöroradyoloji Diploması’nı aldım. Türk Tabipler Birliği, Türk Nöroradyoloji Derneği ve KAHEV üyesiyim.