Sermaye ve Hukuk

0
1743

15 Mayıs 2019 tarihinde TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Toplantısı yapıldı. Bu toplantıda yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, insan hakları, akademik özgürlük, liyakat, ifade özgürlüğü vurgusu yapıldı. Üstelik bu kavramlarla ekonomi bağlantısı kurularak “Ekonomi derken demokrasi diyoruz” denildi. İşveren örgütü TÜSİAD’ın demokrasi ve insan hakları, hukuk üzerinden iktidarla polemik yapması, hukuk ve insan hakları talep etmesi kuşkusuz çok önemli.*

12 Eylül darbesini açıktan destekleyen, 12 Eylül darbesinden önce 24 Ocak 1980 yılında kabul edilen 24 Ocak kararlarının darbe koşullarında daha rahat uygulandığını söyleyerek darbecilere güzellemeler yapan TÜSİAD ve sermaye keşke her zaman hukukun yanında yer almış olsaydı demeden edemiyor insan.

Biliniyor, Koç grubu TÜSİAD’ın kurucusu ve çok önemli bir üyesi. Bu grubun hukukla sınavını bir kez daha anımsayalım.

1998 yılında SEKA’ya ait 1600 dönümlük bir arazi Koç-Ford ortaklığına bedelsiz olarak otomobil fabrikası kurmak üzere verildi. Bugün sendika seçme hakkını kullandığı için işçilerin işten atıldığı Koç-Ford fabrikası, SEKA’dan bedavaya alınan bu araziye kuruldu.

Arazinin adı, SEKA Fidanlığı idi. Denize sıfırdı. 200-300 dönümü kıyı şeridine denk geliyordu. Denizle karanın birleştiği kıyı şeridi sazlıktı. Bataklık ve sazlık olan alan, arazinin toplamının yüzde 2’sini bile bulmuyordu.

Kıyı şeridinin dışındaki arazi içerisinde, 60 bin adet değişik yaşta kavak, 2500 çam ağacı vardı.

Ayrıca, fidanlık içerisinde elma, şeftali ve kiraz ağaçları olan meyve bahçeleri vardı. SEKA değişik ağaç lifleri üretmek için bu alanda Yıldız Teknik Üniversitesi’yle birlikte deneme üretimleri yapıyordu.

Arazi, doğal yapısıyla, her türlü tarıma elverişliydi. İkinci sınıf tarım arazisi niteliğindeydi. Arazinin sahip olduğu bu nitelikler Kocaeli 3. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından bilirkişilerce arazi incelenerek hazırlanan raporla belirlenmişti. Arazi bedelsiz olarak Koç-Ford ortaklığına verilince, ikinci sınıf tarım arazisi kayıtlara bir anda “bataklık” olarak geçti. Milliyet gazetesi “Bataklıkta dev yatırım” **, Sabah gazetesi “Bataklık çiçek açtı” *** başlıklarıyla olayı haber yaptı.

Fatih Altaylı, Hürriyet gazetesindeki köşesinde “Geçenlerde Koç Ailesi’nden Sevgi Gönül’le karşılaştım” diye başladığı yazısında ballandıra ballandıra Koç ailesinin bataklıkta nasıl otomotiv fabrikası kurduğunu anlattı. **** Altaylı’ya arazinin bataklık olmadığını gösteren bilirkişi raporunu sendika avukatı olarak bizzat faksla bildirdim. Yazmadı. Telefon açtım, telefonlarıma çıkmadı. Not bıraktım, geri dönmedi.

Koç grubu liman yapacaklarını, fabrikanın bu nedenle kıyıya sıfır olması gerektiğini belirtiyordu. Ne var ki Genelkurmay Başkanlığı, arazinin Koç’a verilmesinden bir yıl önce, orada liman yapılmasını, ek önlemler alınsa dahi donanma açısından telafisi imkânsız zararlara yol açacaktır diye reddetmişti. Ret yazısında Genelkurmay Başkanı adına vekâlet eden Çevik Bir’in imzası vardı. Üstelik yazıda yapılacak başka başvuruların da aynı nedenle reddedilmesi gerektiği belirtiliyordu.

Genelkurmay, bir yıl sonra ÇED raporunda liman yapılmasının sakıncasının olmadığını belirtti. Genelkurmay, fidanlığın sahibi SEKA’da devir tarihinde örgütlü Selüloz-İş Sendikası’nın “Değişen ne oldu, hangi ek önlemler alındı da telafisi imkânsız zarar riski ortadan kalktı” sorusunu ise yanıtlamaya dahi tenezzül etmedi. Anaakım medya bu çelişkiyi de görmezlikten geldi.

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, “Sazlık, bataklık yerde otomobil çıkacak. Buna mı üzülüyoruz? O zaman niye tartışıyoruz?” dedi ve ekledi: “Eğer bu sazlık bataklık araziyi, bu tesis için vermezseniz, ben Çankaya Köşkü’nün bahçesini vermeye hazırım.”

Başbakan Mesut Yılmaz “Böyle bir yatırımı reddetmek asıl vatan hainliğiydi. Şu anda bataklık olan SEKA arazisi için Ford Otosan bölgede 10 milyon dolarlık eğitim ve sağlık yatırımı yapacak” dedi.

Hal böyle olunca basın da bırakın Koçlara, iktidara soru sormayı, yukarıda belirttiğim gibi güzelleme yapmaya başladı.

Sendika, arazinin bataklık olmadığına dair bilirkişi raporuyla belirlenen niteliklerine ilişkin paralı ilan vermek istedi. Basacak gazete bulamadı. Telefonla yaptığımız görüşmelerde, “İlan metninizden Koç-Ford ibaresi çıkmadan paralı ilanı basamayız” denildi. Sadece Akit gazetesi, Genelkurmay Başkanlığı’nın çelişkisini “Çevik Paşa İmzana Sahip Çık”, temel atma törenini de “Peşkeşe Devlet Töreni” diye duyurdu. Onun da gazetecilik için olayı haber yapmadığı açıktı, öyle olsa bugün bırakın iktidar yandaşlığı-tarafgirliği, açıkça yalan ve iftira üzerine kurmaca habercilik yapmazdı. O da bugün kendi sermaye grubunun çıkarları için şaşmış, hatta uçmuş durumda.

 1998’de “Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye ile Kullanılmasına Dair Yönetmelik” ikinci sınıf tarım arazisine fabrika kurmasını yasaklıyordu. Bir günde yönetmelik değiştirildi. Yönetmeliğe, ihracat ağırlıklı üretim yapan fabrikaların istisna olduğu hükmü getirildi.

TÜSİAD o gün hukuk demedi. Hukuk demek aklına dahi gelmedi. Yadırgamadım. Bugün hukuk demelerini de yadırgamıyorum. Çünkü sermaye, kendi mülkiyet hakkının sınırları içerisinde hukuk ister, bu sınırların aşılmadığı koşullarda hukukun askıya alınmasından gocunmaz. Hatta sermaye kendi çıkarları için hukukun askıya alınmasından hoşlanır. Örneğin, grevlerin ertelenme adı altında hukuka aykırı bir şekilde yasaklanmasına, grev temel bir haktır diye karşı çıkmayan TÜSİAD, hukuk üzerinden iktidarı eleştirdiğinde tutarlı olmadığı için gün gelir fırça yer. Grevleri yasakladık, ne kadir bilmez bir grupsunuz diye ayıplanmaktan kurtulamaz.

Kısaca bizde sermaye-devlet ilişkisi, ergenlikten yetişkinliğe geçememiş, ana kuzu olarak kalmış damatlar gibidir. Mızırdanır ama anasının sözünden de çıkamaz. Dünyada ise sermaye hukuku kendisine lazım olduğu kadar ve sadece kendisi için ister.

 *http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/1393225/TUSiAD_ Yuksek_istisare_Konseyi_Toplantisi_basladi…_Tuncay_Ozilhan__Siyasal_gerilimin_devam_edecegi_belli_.html

**http://www.milliyet.com.tr/1998/07/27/ekonomi/eko00.html ***http://arsiv.sabah.com.tr/2001/04/21/e01.html

****Teke Tek, hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=-27579

Önceki İçerikNereye savrulursak savrulalım bizi ortaklaştıran pşıne’nin sesi kulaklarımda
Sonraki İçerikAraştırma önergesine ret
Dr. Murat Özveri
1985 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 1998’de İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı’nda “Ekonomik Kriz Koşullarında Toplu İş Sözleşmesi Özerkliği ve Uyarlama Sorunu” başlıklı teziyle yüksek lisansını tamamladı. 2012 yılında aynı bölümden “Türkiye’de Uygulanan Toplu İş Sözleşmesi Yetki Sistemi ve Sistemin Sendikalaşma Üzerine Etkisi (1983-2009)” başlıklı doktora tezini vererek mezun oldu. Tez, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Sosyal Politika Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından verilen 2012 yılı Prof. Dr. Cahit Talas Sosyal Politika Ödülü’nü aldı. 1990 yılında başladığı Selüloz-İş Sendikası Genel Merkezi Hukuk Müşavirliği görevini sürdürmekte, Kocaeli Barosu’na bağlı serbest avukat olarak çalışmaktadır. 2004 yılında yayımlanmaya başlayan 3 aylık-hakemli Çalışma ve Toplum Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevini yürütmektedir. Çalışma yaşamına ilişkin bazı çalışmaları kitap olarak yayımlandı; tebliğleri, makaleleri, çeşitli dergi ve kitaplarda yer aldı.