Kültürel köken

0
1154

Sevgili dostlarım, inanınız “sözcüklere” takıntım 1962 yılında Erzincan Askeri Lisesi 1. sınıfta iken başladı. Çok kısa olarak, Halikarnas Balıkçısı’nın “ANADOLU EFSANELERİ” isimli kitabındaki “AMAZON sözcüğünün KAFKAS DİLLERİNDE mevcut ‘Ay’ ismi MAZE’den geliyor” sözü bu yöndeki çalışmalarım için milat oldu. Hatta kütüphanede okuyabildiğim “o” kitabın yazarına, uzun bir mektup yazarak, “MAZE”nin eski Kafkas Dillerinde değil, halen Çerkesçede aynı anlamda kullanıldığını kendimce anlatmaya çalıştım. Adres olarak da “liseyi” verdim. Ne kadar zaman sonra hatırlamıyorum, sınıf subayımız P. Bnb. Azmi Derebeyoğlu (yaşıyorsa uzun ömürler dilerim) beni odasına çağırdı. Elinde hayli uzun yazılı dosya kâğıtlarını sallayarak,

“Keskin, (o zamanki soyadım) bu ne hal böyle? Komünist bir adama nasıl mektup yazarsın. Hem ne demek, Çerkesçe? Okuldan atılmak mı istiyorsun?” cümlesinden sonra kâğıtları yırtıp çöpe attı. “Komünist” kavramını, ne duymuştum ve ne de içeriği hakkında bilgim vardı. Sonraları onunla da ilgilendim. Neden bu girişi yaptım. Şunun için:

Sevgili dostlarım,

KABE, sözcüğü, Müslümanlar için kutsaldır. Buna sözüm yok. Ben, bu bağlamda, “Göksel” veya “Görsel” inançları değil, yani “dini” değil, “dili” konuşuyor ve onu yazıyorum. Bu yöndeki uğraşımı bazı hemşerilerim bile söylediklerimle yazdıklarımı ve onun içeriğini değil de, kendi niyet ve anlayışına uygun, tamamen muhayyel bir yaklaşım içinde sözcükleri değerlendiriyor olmalarını anlamakta güçlük çekiyorum.

Sevgili dostlarım, bu sözcük, asla Arapça değildir. Evirerek, kıvırtarak, pek çok benzetmelerle süslenerek, bir yerlere bağlanmak, istenilse de uymuyor. Zira o tarihte Arapçanın oluşmuş olması, bilgi ve zaman kavramları ile izah edilemez. Şayet, gerçekten, bilgi ve belge ile konuşacaksak “Dilbilimsel” kurallara bağlı kalınmalıdır. Şimdi, “inanç” öncelikli bir izah arzulanıyorsa, meseleye ADEM ile eşi HAVA, sonra (NİSA) olarak değişen, çiftin çocukları KAİN-HABİL-ŞİT kardeşlerin, sonra NUH’un, SAM-HAM-YAFET kardeşlerin ve nihayet, Abraham’ın (o da İbrahim oldu) hayat hikâyesini, yani, ilk eşi SARAY sonra SARA olarak değişen ve bu “SARA” ile “İbrahim’in” cariyesi olarak adı geçen HACAR’ın kuma çekişmesi ile, onların çocukları İSMAİL ve İSHAK’ı okumak gerekir. Bu dinsel mitolojik verilerin ışığında öne çıkan ve o tarihte bölgede egemen olan Hititleri de ıskalamadan yapacağınız araştırma sizi söz konusu tartışmalı, bazı sözcüklerin kökeni ve etimolojik içeriği hakkında reddi mümkün olmayan veriler sunacaktır.

Nasıl mı? Şöyle, dudak bükmeden, bildiğiniz Adigecenizi kullanın.

Sevgili dostlarım, şu sözcükler, size bir şey hatırlatıyor veya çağrıştırıyor mu?

Önce;

– Джабэ = Yamaç – Böğür

– ДжапIэ = Hitap edilen yer.

Adem’in oğulları, sırası ile;

– KAİN – Къуэин – Къуэ Нэхъыжь – Büyük oğul

– HABİL – Хьапыль – Хьа-İnsan, Пылъ-Uğraş

– ŞİT – Щыт – Шыт – Ayakta duran (Bunun doğum hikâyesini, Tevrat’ın ilgili bölümünden okuyabilirsiniz.)

Nuh’un oğulları, sırası ile;

– SAM – Сам –

– HAM – Хьам –

– YAFET – Яфэт –

Burada, HAM – Хьам, isimli ortanca oğul ile babası Nuh arasında geçen olayı yine Tevrat’ın “TEKVİN” bölümünde okuyabilirsiniz.

Hz. İbrahim’in oğulları;

– İSMAİL

– İSHAK

Bu iki ismin kökeni ve anlamı hakkında birazcık kafa yormanızı isteyeceğim. Biliyorum, “Ali Çurey, bütün dilleri Çerkesçeye bağlayacak” diyeceğinizi. Ama Çerkeslerin de “Hatti-Hititler” ile tarihteki yerini birazcık olsun okumanızda yarar var. Bu yaklaşım, o tarihlerde başka halkların da olduğunun inkârı anlamına gelmez. Elbette ki yine o tarihte, bugün olduğu gibi EGEMEN BİR KÜLTÜR DİLİ mevcuttu. Acaba, o dil, hangisiydi? Tevrat’ta geçen bazı kilit sözcükler vardır ki, kökeni ve anlamı hakkında pek çok ilgili ve bilgili insanlar yanıt verememektedir.

Ne var ki, Çerkesçeye olabildiğince hâkim olan ve şu anda yaşayan insanlarımız, söz konusu sözcükleri duyduğunda ve okuduğunda ve o sözcüklerin tarihsel yolculuğu içinde kendisini bulacaktır.

Sevgili dostlarım, insanların veya toplumların “KÜLTÜREL KÖKENİ” ve bunun oluşmasına neden olan, tarihi, coğrafi ve sosyo-ekonomik şartları yok sayarsanız, kendinizi de inkâr etmiş olursunuz. Çünkü çeşitlilik, doğanın insanoğluna en kutsal armağanıdır. “İNSAN AKLI” içinde birlikte “Var” olursak, birlikte üretme ve birlikte üleşim mutluluğuna ereriz. Onun için “AKIL-BİLİM” ikilisine sarılalım.

NOTLAR:

1-Üç göksel inancın, öğreti kitaplarını, sırasıyla okumadınızsa, okumuyorsanız ve ,okumayacaksanız ve çeşitli gerekçelerle, birini “RET” ediyorsanız, biliniz ki inancınızın, izahında yalnızsınız demektir.

2- Hele hele, kendi anadilinizle değil de 1500 yıl önceki bir Arap kabilesi diliyle okumaya,  okutmaya ve anlatmaya çalışırsanız, sıradan birilerinin kendince anladığı kişisel öğreti buyruklarının esiri olursunuz.

3- En yetkili ve en bilgili olarak görevlendirilen, doruktaki inanç sahibi kişi veya kişiler,  dilbilimsel öğretiden yoksunlarsa karmaşa daha da artarak kördüğüm ve sonunda da kör döv üşüne döneriz (görme engellileri kastetmiyorum). Sözüm, bilgi ve bilim körlerinedir.