Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

“Kültürü hissetmek, dili öğrenmekten geçer”

İstanbul seçimi haftasında Kars’tan gelen Belediye Eşbaşkanı Şevin Alaca ile buluştuk. Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) ilk kez kazandığı belediyelerden biri Kars. Şevin Alaca da tam Kars’ın çokkültürlü yapısına benzer bir etnik kimlik taşıyor: Babası Kürt, annesi Çerkes. Pek çok hedefleri var ama aynı zamanda başa çıkmak zorunda oldukları birçok da sorun… Kadınları, gençleri, sanatı konuştuk. Bu kadim kentte bir tiyatro salonunun dahi olmamasına da şaşırdık, kadınların hâlâ çeşmelerden su taşımasına da… Yine de tekrarladık: Cesaret bulaşıcıdır!

-Sizi kutluyor, yeni görevinizde başarılar diliyoruz. Birkaç yıl önce Çerkes kimliklerimizle tanıştırılmıştık. Aile hikâyenizle başlayalım mı sohbete…
-Öncelikle çok teşekkür ediyorum bu fırsatı verdiğiniz için. Ben aslında iki kimlikli biri olarak her iki kimliğimin de eşdeğerli ön plana çıkmasını istiyorum. Partimizin çok renkli, çokkültürlü, çok dilli yapısına uygun olarak ben de bu yanımla varım. Babam Kürt, annem Çerkes. Annemin babası Çeçen; Bulguç. Anneannem Oset; Tavtiyate sülalesinden. Aslında yıllar önce babam da annem de Sarıkamış’ta yaşamışlar ve o dönemde aileler arasında yakın ilişkiler olmuş, kirvelik vesilesiyle de bir şekilde bir bağ oluşmuş. Dedem Sarıkamış’ın Hamamlı, anneannem Bozat Köyü’nden. Şu an maalesef oralarda da pek Çerkes kalmadı, ülkenin çeşitli yerlerine göç etmişler. Anneannem Sarıkamış’ta doğmuş, büyümüş. Dedemlerse Kafkasya’dan küçük yaşta göç etmişler. Orada doğmuş, ardından buraya gelmiş ve daha sonra kendi anavatanlarına dönme ümidiyle Sarıkamış’a yerleşmişler. Aslında başka yerlere gitmeleri devlet tarafından yönlendirilmiş ancak her zaman içlerinde tekrar geri dönme umuduyla yaşadıkları için oraya yerleşmişler ama tabii ki bir daha dönememişler. Babamla da annem Sarıkamış’ta tanışmışlar. Sonrasında iki aile de Erzurum’a yerleşmiş. Ardından evlilik olmuş. Aslında Çerkesler dışarıya pek kız vermezler ama aile yapılarındaki benzerlik belki bunda etkili oldu; babam hep “Çerkes kızını bir istemede aldım” der ve kendisiyle övünürdü. Bu benim açımdan çok büyük bir zenginlikti. Evimizde iki dilin konuşulduğu bir ortam vardı. Babam kendi diline çok hâkimdi; konuşmanın haricinde yazma ve okuma anlamında da çok ilerideydi. Annem de kendi aile çevresinde kendi dilini konuşuyor. Ancak bir özeleştiri mi diyeyim, bir eksiklik mi; biz kardeşler her iki dili de öğrenemedik. Belki ortak dil olarak evde konuşulmadığı için… Her iki dilden de maalesef mahrum kaldık, bunun üzüntüsünü her zaman yaşıyorum.

G.Y. -Kafkasya’dan hangi dönemde gelmişler, sürgünle mi?
-1800’lü yıllarda gelmişler. O sürgünün tüm acısını ve yaşattığı anavatandan kopuşun yarasını hep içlerinde hissetmişler. Hep kitaplardan öğreniyoruz bunu, o dönemde yaşamadığımız için bilemiyoruz, bize anlatıldığı kadarıyla… İnsanların anavatanından sökülüp başka yerlerde yaşamlarını idame ettirmek zorunda kalmalarını bir şekilde anlamaya çalışsak da tabii ki tam anlamıyla olmuyor, bir yanımız hep eksik kalıyor. Aslında benim en büyük hayalim de en azından Osetya’ya gitmek. Annemin ailesinin olduğu toprakları görmeyi çok istiyorum çünkü anneannemin hâlâ Osetya’da akrabaları var. Annemin kuzenleri daha önce birkaç kez gidip oradaki akrabaları buldular. İstanbul’da yaşadığım dönemde de Alan Vakfı’nın etkinliklerine katılmaya, Çerkes kültürünü daha yakından öğrenip tanımaya gayret ediyordum. Benim için kendi kültürüme yakınlaşma adına çok önemliydi. O kültürü öğrenmek, yaşamak, tam anlamıyla hissetmek demek, dili konuşmaktan geçiyor, o dili konuşmayınca da belki en büyük eksikliği hissediyoruz.

G.Y. -Evde Çerkes âdetleri uygulanır mıydı?
-Çerkes âdetlerini az çok biliyorum. Her şeyden önce Çerkeslerde büyüklere saygı çok önemli, onlara tabii ki tanık oldum. Biraz da katı kurallar vardı… Çerkes müziği evimizde çok sık dinlenirdi. Babam anneme sürekli, kasetler, plaklar; özellikle Çerkes kültürüyle ilgili kitaplar getirirdi. Evimizde annem akordeon ile Çerkes ezgileri çalardı bize. Çerkes yemekleri yapılırdı. Hâlâ da annem elinden geldiğince yapıyor; velibah, gabın, fıççın. Elimizden geldiği kadar yaşatmaya çalışıyoruz.

“Kars’ta yaşayan halklar arasında normalde bir ayrışma yok. Hep birlikte mutlular, komşuluk ilişkileri var, evlilikler yapıyorlar, birbirlerinin cenazesine gidiyorlar”

E.Y. -Benzer şekilde bir arkadaşımızın halası Diyarbakır’da evlenmiş, kendisiyle tanıştık. Hatta daha sonra bir arkadaşının da yine Diyarbakır’dan evlenmesine vesile olmuş. Kürtçeyi çok iyi öğrenmiş ve ailenin yöneticisi haline gelmiş. Öyle bir durum söz konusu oldu mu annenizde de?
-Annem babamla ilk evlendiğinde yabancı bir gelin olmasından dolayı bir önyargı oluşmuş çünkü biliyorsunuz Kürtlerde akraba evliliği çok yoğun ama Çerkeslerde tam tersi, 7 göbek sayılıyor. Ancak sonrasında annemi çok sevdiler, benimsediler. Şu an babam hayatta değil ama annemi babamın yerine koydular, çok değer veriyorlar. Annem de aynı şekilde akrabalarını çok güzel kucakladı, onlarla çok yakın ilişkiler kurdu. Bu anlamda evet, annem de evin hanımağası diyebiliriz (gülüyor).

G.Y. -Babanız Kürtçenin hangi diyalektini konuşuyordu?
-Kurmançi, hem konuşuyor hem yazıyordu. Avukattı babam, yıllarca Kars’ta avukatlık yaptı. İnsan Hakları Derneği yöneticiliği, Kars Baro Başkanlığı yaptı. HDP’nin kuruluşundan itibaren içinde yer aldı. Hep insan hakları mücadelesi verdi. Şimdi bayrağı ben devraldım.

G.Y. -Evet, Kars’ta doğduğunuzu ama son yıllarda İstanbul’da yaşadığınızı biliyoruz. Kars Belediyesi’ndeki görevinize adaylığınız nasıl gelişti?
-İlkokulu Kars’ta bitirdim, sonrasında Erzurum’a yerleştik. 2003 yılında babamı kaybettikten sonra da İstanbul’a yerleştik. Ataşehir ilçe örgütünde parti çalışmalarına başladım, ilçe yöneticiliği yaptım. 31 Mart seçim süreci başladığında da, Kars aslında babamın bana bıraktığı bir mirastı, onun referansıyla Kars il örgütü tarafından aday gösterildim. Genel merkezden de değerlendirdiler ve bu görevi verdiler; onur duydum, gurur duydum. Elimden geldiğince mücadeleye katkı sunmaya çalışıyorum.

“Çerkes müziği evimizde çok sık dinlenirdi. Babam anneme sürekli, kasetler, plaklar; özellikle Çerkes kültürüyle ilgili kitaplar getirirdi. Evimizde annem akordeon ile Çerkes ezgileri çalardı bize. Çerkes yemekleri yapılırdı”

G.Y. -Eşbaşkan Ayhan Bilgen ile birlikte çalışıyorsunuz…
-Evet, ilk duyduğumda Ayhan Bilgen gibi biriyle çalışmak benim için hem heyecan verici, mutluluk verici hem de aynı zamanda korkutucuydu da. Siyasette bu kadar dominant, birikimli, donanımlı, Türkiye siyasetine yön veren bir insanla çalışacak olmak beni ilk başta tedirgin etti ama bana fazlasıyla yardımcı oldu. Eşbaşkanlık biliyorsunuz bizim partimizin uyguladığı bir sistem ve yeni bir uygulama, Kars’ta mesela ilk defa belediye kazanıldı ve eşbaşkanlık da dolayısıyla ilk defa uygulanmaya başladı. İnsanların kafasında birtakım şeyler henüz tam oturmadı. Ben her ne kadar bunun için çalışsam da, kadın temsiliyetini ön plana çıkarmaya çalışsam da yanımda, birlikte görev yaptığım eşbaşkanın da bana destek olması çok önemli. Ayhan Bey’e sizlerin vasıtasıyla da teşekkür ediyorum, bu konuda benim önümü açıcı, beni itekleyici güç oldu.

***

Sanatta Kars

Cemal Süreya’nın “Beyaz uykusuz uzakta” dizesi Kars için bir simgedir. Reha Erdem’in ‘Kosmos’ filmi Kars’ta geçer. ‘Deli Deli Olma’ da 2009 yılında çekilen, Tarık Akan ve Şerif Sezer’in başrolde oynadığı bir filmdir. Çekimleri Kars’ta yapılmıştır. Konu, Tarık Akan tarafından canlandırılan Mişka ekseninde şekillenmektedir. Mişka, 93 Harbi sonrası Çar tarafından Doğu Anadolu’ya zorla göç ettirilen Malakanlardandır. “Orhan Pamuk’un ‘Kar’ romanıyla hatırlar pek çok kişi Kars’ı. 1897’de Kars’ta dünyaya gelen Ermeni edebiyatçı Yeğişe Charents’in çocukluk yıllarını geçirdiği Kars’ı anlattığı ‘Yergir Nairi’ adlı romanını ise çoğumuz duymamışızdır.

***

G.Y. -Parti yönetimindeki eşbaşkanlık kurumunu biliyoruz, okurlar da biliyordur ama yerel yönetimlerde, belediyede uygulanışı nasıl?
-Tabii bizim parti içtüzüğümüze göre eşbaşkanlık var. Resmiyette maalesef bir kişi resmi başkan, bir kişi de başkan yardımcısı pozisyonunda görev alıyor, başkan olmadığı zaman başkanvekili olarak görev yapıyor. Biz belediyeyle ilgili bütün kararlarda ortaklaşıyoruz. Diğer başkan yardımcılarımızla da görev dağılımı yaptık. Birimlerimizi paylaştırdık; ama her iki eşbaşkan, bütün birimlerden sorumlu olarak çalışıyoruz. Bütün karar mekanizmalarında ikimiz ortaklaşa karar veriyoruz. Eşbaşkanlığı sadece kadın ve erkeğin iktidarı paylaşımı olarak görmüyoruz. Aslında o karar süreçlerinde kadın iradesinin, kadının renginin de temsil edilmesi açısından baktığımız için de anlamı çok önemli. Kars’ta bir ilk oldu ama ben inanıyorum ki zamanla daha da oturacak bu yönetim şekli. Kadınlar açısından da heyecan verici. Kadınlar daha ilgiyle karşılıyor; çünkü Kars’ta kadınlar bırakın oradaki yönetimde söz ve karar sahibi olmayı, sorunlarını dahi anlatmak için belediyeye gitmiyorlardı. Ama şimdi geldiklerinde bir kadın eşbaşkanla muhatap oluyorlar, sorunlarını daha rahat dile getirebiliyorlar. Kadın sorunlarına çözümler oluşturabilecek birimler oluşturuluyor. Kars Belediyesi’nde bir kadın birimimiz var, onun üzerinden önümüzdeki günlerde bir kadın çalıştayı düzenleyeceğiz. Geçen hafta bu çalıştayımızın hazırlık toplantısını yaptık. Kars’taki bütün kamu kurumlarından, STK’lardan, siyasi partilerden katılımlar oldu. “Kars’ta kadınların sorunları nelerdir, yerel yönetimler bu çözümün neresindedir”, bunu hep beraber tartışıp çözümü de hep beraber geliştirmek adına yapılacak çalıştayın ön toplantısıydı bu. Kadınların sorunları çok fazla. Bizler, HDP’nin içerisinde haklar, özgürlükler adına mücadeleler veriyoruz ama aynı zamanda kadın hakları için de bir mücadele veriyoruz. Ben inanıyorum ki mutlaka başaracağız ve eşbaşkanlık sistemi kadınların önünü daha da açıcı olacak.

G.Y. -Pek çok şehirde de başarılı oldu zaten…
-Başarılı oldu, evet. 2014 seçiminde ilk defa eşbaşkanlık sistemi uygulanmaya başladı belediyelerde, önemli bir adımdı. En azından toplumun o biçtiği kadın rolünden sıyrılıp gerçekten yönetimlerde görev almak adına önemliydi. Daha sonra kayyumlarla gasp edildi irademiz ama o altyapının düzeninin oluşturulması için önemli bir adımdı, bundan sonrası için de daha iyi olacağını düşünüyorum.

“Ülke yönetimindeki dil çok önemli, birleştirici bir dil kullandığınızda tabanda halk buna çok kolay uyum sağlıyor, karşılık veriyor ama eğer iktidar ayrıştırıcı bir siyaset yapıyorsa ister istemez bu halk a da tabana da yansıyor”

G.Y. -Belki kadınların ekonomiye ortaklaşa katkıda bulunabilmesi de sorunların bir kısmını çözecektir…
-Evet, Kars’ta kadınlar maalesef hayatın içinde yoklar, hele ekonomik hayatın içinde daha az varlar. Kars’ta genel anlamda baktığınızda çok fazla işsizlik var, çok göç veren bir şehir, dolayısıyla var olan iş imkânlarından da hep erkekler yararlanıyor. Belediye olarak kadın istihdamının önünü açıcı çalışmalar yapmak istiyoruz. Aslında Kars’ta buna yönelik çok ciddi bir potansiyel var. Kars’ın yöresel ürünleri mevcut ve gerçekten ilgiyle karşılanıyor, çok yoğun talep görüyor. Özellikle kadınların yöneteceği, çalışacağı bir kooperatifle ekonomik özgürlüklerini kazanmalarına yardımcı olmak istiyoruz. Kendi ayaklarının üzerinde durmalarını istiyoruz çünkü kadın ekonomik özgürlüğünü kazanmadığı sürece özgür olamıyor, maalesef şiddete de maruz kalıyor ve bunların hiçbirini dile getiremiyor. O yüzden aslında en önemli sorun kadınların istihdam edilmesi, istihdamının önünü açılması, ilk planda bunun üzerine yoğunlaşmak istiyoruz. Kadınlara yönelik meslek edindirme kurslarını eylül ayıyla birlikte başlatacağız. Bunu merkezde değil de mahallelerde yapacağız; çünkü kadınların gelmesi o kadar kolay olmuyor, ekonomi de kötü olunca onu karşılamak artı bir yük getiriyor. Dolayısıyla biz bu hizmeti mahallelere, kadınlara götürmek istiyoruz. Bu kursları Milli Eğitim’le birlikte yaptığımızda, en azından oradan alacakları sertifikalarla kolay iş bulmaları mümkün olacak. Mahallelerde oluşturacağımız küçük dersliklerle kadınlara okuma yazma öğretebiliriz. Yine ekonomik nedenlerle eğitimleri yarım kalan kız çocuklarımızın tamamlamalarına yardımcı olmak adına birtakım çalışmalar düşünüyoruz. Ancak bunların hepsi bir süreç içinde gerçekleşecek çünkü Kars Belediyesi de ekonomik anlamda ciddi bir krizle boğuşmakta. Şu an belediyenin bütün hesapları blokeli, hacizli. Ekipman olarak bir kısmı ya arızalı ya da hacizli. Basından takip etmişsinizdir, koltuklarımız bile hacizde. Dolayısıyla öncelikle bunlar için oluşturacağımız bir kaynak gerekiyor, bunun arayışı içindeyiz. Bu kaynağı yakaladığımız anda da pozitif ayrımcılıkla kadın çalışmalarında icraata geçeceğiz.

G.Y. -Son dönemin en can alıcı konularından biri de beslenme, temiz gıdaya ulaşabilme sorunu. Kars bu açıdan çok kıymetli bir yer. Bölgenin özel bir yemek kültürü ve ekolojik yapısı var. Bu özelliğinin korunarak geliştirilmesi ve tanıtılması konusunda da yapılacak çok iş var mutlaka…
-Kars’ta süt ve süt ürünleri imalatı yapan bir firmayla görüşmelerimiz devam ediyor ve büyük ölçüde tamamlandı. O firma gerekli desteği sunacak çünkü bizim şu an öyle bir tesis kurma imkânımız yok. Ancak pazarlaması belediye etiketiyle ve belediye üzerinden yapılacak. Bununla Kars’ın kaşar, gravyer peyniri, tereyağı, sonraki aşamalarda balı, kaz eti; bunların hepsinin sağlıklı bir şekilde imalatı yapılıp belediyenin etiketiyle büyük şehirlerde de satışa sunmak, böylece hem insanların daha doğal ürünlerle beslenmesini hem de belediyemize katkı sağlamak hedefimiz ve en kısa sürede hayata geçecek. Kars’ta aslında hayvancılık, tarım ana geçim kaynağı ama bir sucuk markası yok. Hayvan pazarı Kars ekonomisinin kalbidir ama şu anda dışarıdan et ithal eder duruma geldik. Teşviklerle, yatırımlarla hayvancılığı, tarımı teşvik edersek hem insanlar sağlıklı ve doğal ürünlere kavuşmuş olacak hem de bölge ekonomisi canlanacağı için işsizliğe de bir nebze olsun çare bulunmuş olacak.

E.Y. -Üretilen ürünlerin patentinin alınması da çok önemli…
-Evet.

Sarıkamış Şehitleri

I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu ile Rus İmparatorluğu arasında Sarıkamış’ta yaşanan çatışmalarda, Sarıkamış Harekâtı’nda, Osmanlı ordusunda yer alan ve esir düşen, yaşamını kaybedenler arasında çok sayıda Çerkes bulunmaktadır. Kuşha Doğan Özden tarafından bestelenen “Sarıkamış Ağıdı”nın sözleri şöyledir:

Böğrünüzü dövüyor, Rus’un dağ topçuları.
Sabırla bekliyoruz, yine de her baharı.
Ne olur dönün artık, tükettik umutları.
At kuyruğu gibi ömrü kısa Çerkesler;
Gülerek oynayarak, Kars’a kadar gittiler.
Kara çavdar çorbasıyla talim ettiler.

Yıldırım gibi patlar, top mermilerinin sesi,
Uzunyayla nerdedir, Sarıkamış neresi?
Al kana beleniyor fidan gibi gövdesi.
Çukurova’dan geçti, Çerkes süvarileri.

Ya zafer, ya ölüm!.. İleri, hep ileri.
Kartal gibi saldırıp çekilmeden geri.
Aziziye kışlasında dizildiler Çerkesler.
Ne haberleri geldi, ne sılaya döndüler.
Biz öpmeye kıyamadık, bozkırda çürüdüler.
Erzurum ovasında yağar savrulan karlar.
Saçıldılar her yana yiğit Kafkasyalılar.
Beklesin anaları artık mahşere kadar.

Her baharda dönünce yuvaya göçmen kuşlar
Onları hatırlıyor, tüm analar, babalar…
O iyi atlarıyla, o güzelim insanlar
Sonsuzluğa uçtular, sonsuzluğa uçtular.

Malakanlar

Karslı antropolog Çakır Ceyhan Suvari, Rus etnodinsel yapısında çok özel bir yere sahip olan Kars denince son dönemde akla gelen Malakanları Sputnik ajansına şöyle anlatmıştır: “Rus Malakanların yolunun Kars ile kesişmesinin nedeni, aslında bir zorunlu sürgün hikâyesine dayanıyor. Çar II. Nikola döneminde ‘dinlerini değiştirmek ya da sürülmek’ arasında bir tercihte bulunmaya zorlanan çok sayıda Malakan, dini inançlarından taviz vermeyi reddetmeleri üzerine Rusya’nın çeşitli bölgelerine sürgün edildi.” 1880-1881 yıllarında Kars’a yerleştirilen Malakanlar burada 35 köy kurdu. Sürgün yerlerinden biri de o dönem Rusların elinde bulunan Kars bölgesiydi. Suvari şöyle devam ediyor: “İsa’nın şiddet karşıtı söylemini kendilerine düstur edinerek pasifist bir dünya görüşü inşa etmişler. Bu nedenle şiddettin her türlüsü, silah taşımak ve kullanmak, hatta askeri üniforma giymek dahi dinlerince yasaklanmıştır.” Karslı Malakanların önemli bir kesimi, 1920’de imzalanan Gümrü Antlaşması ile Kars Türkiye’ye geçince ülkelerine geri döner. Gitmek istemeyen Malakanlar ise hukuki olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak yaşarken 1950’li yıllarda gayrimüslimler üzerindeki baskının artması üzerine 1962 yılında Kars’ı terk ederler.

 

Yazarın Diğer Yazıları

‘Tüm diller yaşasın istiyorum, tüm dillere saygı duyuyorum’

Sakarya Kafkas Kültür Derneği’nin yeni binasında buluşuyoruz. Aileden başlıyoruz söyleşiye, Abazaca eğitmenliğiyle devam ediyoruz. Çalışmalarıyla, dil sorunlarına ilişkin görüşleriyle, elbette Abhazya’yla ve geleceğe dair...

Sakarya’nın ilk kültür derneği

Kuruluşunun 55. yılı vesilesiyle ziyaret ettiğimiz Sakarya Kafkas Kültür Derneği’nin yönetim kurulu başkanı Orhan Sarı ile görüştük. -Nice yıllara diyoruz. -Çok teşekkürler.   -Bize derneğin kuruluşundan, tarihçesinden...

И Адэжь Хэку зыгъэзэжахэр

Косовэ щІыналъэм щыщу цІыхуи 101-рэ, псори зэхэту адыгэ унагъуэ 22-рэ хъууэ, 1998 гъэм Адыгэ Хэкум Iэпхъуэжауэ щытащ. КъэмыкІуэжу Косовэ къинауэ щытыгъа цІыху 23-ри иужькІэ...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img