Ekmeklerin kalitesinin konuşulduğu bir sohbette, yaşlı bir teyze iç çekerek anlatmıştı: “Nerde benim gençliğimde köyde yaptığımız ekmekler. Son güze kadar beklerdik, Çerkes buğdayı gelecek diye, Çerkes buğdayı geldiğinde buğdayı önce eler, sonra derede yıkar, sergiliklerde kurutur, su değirmenlerinde öğütürdük. Pişirdiğimiz yufkaların, tandır çöreklerinin tadına doyum olmazdı”.
İlk kez “Çerkes Buğdayı” diye bir adlandırmayla karşılaşmış, şaşırmıştım. Nerden geliyordu diye sordum. Teyze düşündü; “Valla şimdi hatırlamıyorum ama bir yaylada Çerkesler yetiştiriyormuş” dedi.
“Çerkes Buğdayı” adlandırmasını ikinci kez yine bir sohbette ve hiç beklemediğim bir şekilde duymuştum. Tatildeydik, bir grup avukat arkadaşla sohbet ediyorduk. Nerelisin sorusuna ben Uzunyayla diye yanıt verince, Maraşlı olduğunu öğrendiğim bir kadın avukat “a ben orayı çocukluğumda duydum, köyde Uzunyayla’dan Çerkes Buğdayı gelecek un yapacağız diye söylerlerdi” demişti.
Biraz da gururlanarak anlamıştım ki Uzunyayla’nın Zerun buğdayı tüm bölgede “Çerkes Buğdayı” diye biliniyor, un yapmak için yetişmesi bekleniyordu.
Bayramdan birkaç gün önce köye gittim. Çok güzeldi ama:
Artık köyümde Çerkes Buğdayı yoktu. Sadece köyümde değil Uzunyayla’da Çerkes Buğdayı yoktu. Rengi farklı, isimleri farklı buğdaylar vardı ama Çerkes Buğdayı yoktu.
Köyümde yok olan sadece Çerkes Buğdayı da değildi. Köyümde koyun kuzu sesi de yok olmuştu.
Köyün harmanında koşturan, sabahlara kadar oyun oynayan çocuklar da yoktu. Köyümde çocuk sesi yoktu.
Geçimini köyden sağlayanlar karamsar ve keyifsizdiler. Kimle konuşsan dert küpü. Bir büyüğümüz işi özetledi: “Yağmur zamanında yağacak, dolu vurmayacak, sis çökmeyecek, sıcak yel esmeyecek, poyraz kararında ve zamanında esecek, başaklarda kör olmayacak, taban fiyatlar yüksek olacak bizim de yüzümüz gülecek. Zar atsak olasılık daha fazla”.
Artan girdiler herkesin yakındığı ortak nokta. Bir önceki yıla göre, gübre, mazot, ilaç fiyatları üç dört misli artmış. Ürettikleri ürünler ise yerinde sayıyor. Nohut ekmişler para etmemiş, buğday ekmişler para etmemiş. Borç gırtlağı geçmiş.
Sohbet ederken ne yapacaksınız diye sordum. “Zamanında sürdük, ektik, ilacını verdik, 20 dakikalık bir dolu yok etti. Allah’la pazarlığımız yok ya biz üzerimize düşeni yaptık. Bu seneyi yok sayacağız” dedi birisi. Yetiştirdikleri her şeyi satıp, üstüne ellerindeki inekleri de satarak borçları kapatacağız dediler. Desteklemeden aldıklarını da cep harçlığı yapacaklar.
Ben ziraat uzmanı değilim. Uzunyayla’nın öldüğünü görmek için ziraat uzmanı olmak da gerekmiyor. Büyük bir işgücü açığı oluşmuş, kaçak işçilikle şimdilik kapatılmaya çalışılıyor. Üretim süreci bir kısır döngü içerisine girmiş, barbut oynamaya dönüşmüş.
Yavaş yavaş, patates kiracıları dışarıdan gelip yerleşmeye başlamışlar.
Devletin tarım politikası, adı takılmasa da tarımda küçük üreticiyi zaman içerisinde yok edip, büyük kapitalist işletmelere yer açma doğrultusunda işliyor. Belki on, on beş yıl sonra tüm Uzunyayla’da birkaç şirket hakim hale gelecek. Şirketlerin birleştirdiği arazilerin sulu ve taban olan bölgelerinde yem bitkileri yetiştirilecek, kalan araziler ise mera olarak çevrilip, büyük hayvan çiftlikleri faaliyet gösterecek. Köyde kalanlar da ücretli tarım işçisi olacak.
Rahmetli babam, nerde bir at resmi görse iç çekerek “mübarek hayvanlar siz gittiniz bereket gitti” derdi. Uzunyayla’yı ilk atlar terk etti. 1950’li yıllarda başlayan traktör dönemi ise bence sonuna geldi.
Bana da iç çekip “Çerkes Buğdayı gitti bereket gitti” demek kaldı. Uzunyayla’da Çerkes Buğdayı artık yok. Uzunyayla’da artık bereket yok. Uzunyayla büyük şirketlerin üretim alanı olma kıvamına gelmiş, hızla kendi sonuna doğru ilerliyor.
Yakında gençlik günlerini andığımız köylerimiz de olmayacak. Özlediğimiz insan ilişkileri de.
Bir savcı arkadaşım son kez köye gittiğinde “yav harmana çıkan yok ne diye köye gideyim” diye yakınmıştı. Haklı, harmana çıkanın olmadığı bir Uzunyayla’ya ağıt yakma dönemine girdik. Üzgünüm.