Kuzey Osetya-Alanya Cumhuriyeti’nin Buron bölgesinde yaşayan 83 yaşındaki postacı Ekaterina Dzaleyeva, Tsey geçidindeki köylere halen mektup dağıtıyor. Kırk yılı geçkin süre günde 30 kilometre yürüyen Ekaterina emekli olmak istemiyor. Ekaterina, Rusya Posta İdaresi’nin bu yılki “Yılın Postacısı” ödülünü kazandı.
Buron, denizden bin 200 metre yükseklikte yer alıyor ve nüfusu 500… Ekaterina neden postacı olduğunu şu cümlelerle anlatıyor: “Köyümüzde Dudar Basiev adında bir postacı vardı. Cephede yakınları olan köylüler Dudar’ın yolunu gözlerdi. Benim ailem de abimin haberlerini bekliyordu. Mektup geldiğinde okumak için hızla eve koşar, güzel haberler almayı umardım. Bu duyguyu öyle çok sevmiştim ki büyüyünce postacı olmaya karar verdim, komşularımız beni de Dudar’ı sevdikleri gibi sevecekti. Ve çocukluk rüyamı gerçekleştirip postacı oldum.”
“Çalışınca tüm dertlerimi unutuyorum”
Ekaterina, sözlerine devam ediyor:
“1968’den beri çalışıyorum. Gazete, posta, kargo gönderilerini yayan olarak dağıtıyorum. Bu yıllar içinde hiç yorulmadım çünkü işimi çok seviyorum.
İnsanlar hayatım boyunca kaç kilometre yürüdüğümü soruyorlar. 2010 yılına kadar günde yaklaşık 30 kilometre yürüdüm. Şimdi daha az yürüyorum. Çünkü Tsey bölgesinde çok az ev kaldı. Fiziksel olarak tabii ki zor, sırtım ağrıyor. Ama çalışınca tüm dertlerimi unutuyorum. Eğer oturursam kendimi dinlemeye başlarım ve ne yazık ki hatırlanacak neşeli anılarım yok.
Hayat çok zordu, kelimelerle ifade etmek de zor. 1936 yılında Tsey’de doğdum ve neredeyse tüm hayatım orada geçti. 4 kardeştik, iki kız iki erkek, ben en küçükleriyim. Abilerimden biri cephede öldü. Cepheye gittiğinde ben henüz beş yaşındaydım. Diğer abim Soltan 18 yaşında evlendi. Bir oğlu ve bir kızı oldu. Bir gün iş çıkışında köyden birileri zorla arabaya sokup ormana götürmüş, kafasına taşla vurup nehre atmışlar. Parasını çalmışlar. Bir süre sonra cesedini bulup defnettik. Korkunç bir gündü.
Kan davası görüşmeleri 20 yıl boyunca sürdü. Babam asla affetmiyordu. Ben ise korkuyordum çünkü geleneklere göre intikam almak zorundaydık. Bir keresinde babamla konuşup katilleri affetmesini istedim. Sözlerimi duyunca ayaklarına sopa fırlatıp ağladı. Bir erkeğin bile bunu ondan isteyemeyeceğini ama bir kız çocuğu olarak benim istemiş olmamın gücümü gösterdiğini söyledi. O günden sonra kan davası bitti.
Ama kader bizi sınamayı bırakmamıştı. Çok geçmeden bir başka talihsizlik yaşadık. Öldürülen abimin oğlu ağaçtan düştü ve hayatını kaybetti. Onu defnettik, sonrasında babam kollarımda öldü. Çok geçmeden abimin kızı boğuldu. O boğulduğunda oğlu Rusik iki yaşına girmemişti.
Rusik 18 yaşındayken orduya alındı ve Afganistan’a gönderildi. Sık sık mektup gönderiyordu: ‘Hala, merak etme. Yakında döneceğim. Birlikte yaşayacağız. Artık adam oldum’ diyordu mektuplarında ve ben iki yıl boyunca dua ederek bekledim. Terhisinden 29 gün önce öldürüldü. Yuvamız yine bir başka talihsizliği kucaklamıştı.
Yaşamım hep acı ve kayıplarla geçti. Hayat zor, çok zor.
“Yaşam zorlaştı”
35 yaşında evlendim, bir kızımız oldu. Babam çok hastaydı ve onu bırakamazdım. Kocam ise bizim evimizde yaşamak istemedi çünkü Oset geleneklerine aykırı bir durumdu. Kızım 4 aylıkken boşandık.
Kızım, torunum ve onun kızıyla yaşamaktan çok mutluyum. Torunumun kızı sağlık okulundan mezun oldu ve bir diş kliniğinde hemşire olarak çalışıyor. Onunla gurur duyuyorum.
Hayat çok değişti. Fırsatlar arttı evet ama yaşam zorlaştı. Özellikle köylerde hiç çalışma imkânı yok. Zenginle fakir arasındaki uçurum iyice derinleşti. (etokavkaz.ru)
Çeviri: Serap Canbek