Baban şuymuş, deden buymuş, büyük dedelerin şunu bunu yapmış, bana ne, hatta sana ne? Ben, var mı bir faydan, en azından yok mu zararın ona bakarım. Atalarımızı saygı ile anarım, seni de kendimi de fayda ve zarar ile tartarım.
Sorular sorarım;
Ne yaptın?
Kime hayrın oldu?
Yoldaki bir taşı kaldırdın mı?
İnsanlık ve halkın için hangi özverilerde bulundun? Mesela üç gün düğün yaparken değil, hizmet için bir gece olsun uykusuz kaldın mı?
Zalimlere ve zulme meydan okudun mu? Kim olduğuna bakmaksızın mazlumun yanında oldun mu?
İstiflediğin paracıklardan kim veya ne için kaç kuruşu için sızlamadan harcadın?
Konuştun mu sustun mu? Söyledin mi, söylemekle kalmayıp yaptın mı?
Desinler diye değil yürekten ve riyasız bir insana el uzattın mı?
Öğrendin mi, bir şey öğrettin mi? Herkesin öğreteceği bir şeyler vardır.
Bir yanlışı düzelttin mi?
Unutulmasın diye ninenden dinlediğin hikâyeyi yazdın mı?
Örttün mü insani bir hatayı, bir ağaç olsun diktin mi?
Sokak çocuklarıyla parkta oturup, simit yerken muhabbet ettin mi?
Bir kedinin önüne ekmek koyup başını okşarken türküsünü dinledin mi?
Yarasına merhem sürdün mü bir köpeğin, sonra gözlerine baktın mı?
Ananın babanın hayır duasını aldın mı?
Buna benzer sorular işte! Hepsini yazarsam uzun sürer.
Sonra;
“Ben asilim” dersin mesela…
Çok kişi der.
Bakarım… Bakarım… Bakarım…
Yine kendime senin hakkında sorular sorarım. Tek tek sıralamak içimden gelmedi şimdi.
Aldığım yanıtlara göre “ Evet haklı” derim, “Asil bir insan” ya da “Ataları asil olsa bile, uzaktan yakından alakası yok vehmettiği asaletle”…
Merak etme! Sana sorduğum her soruyu kendime de sorarım.
Hep de sınıfta kalırım bu sorgulamanın nihayetinde…