Türkiye’den ve dünyadan iklim, çevre, doğa mücadelesi vermiş birçok ismin katıldığı “Ekoloji Politik Konferansı” 9-10 Kasım 2019 tarihinde Şişli Belediyesi Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde yapıldı. İlk gün üç, ikinci gün ise iki oturumda bir araya gelinen bu uluslararası buluşmanın duyurusunda “Küresel ölçekte konuşmayı ve deneyim paylaşmayı amaçlıyoruz. Aynı ihtiyacı duyanları, dinleyici olmaya değil, ortaklıklarımız ve gerilimlerimizle tartışmayı birlikte geliştirmeye çağırıyoruz” dendi.
Bergama altın madeninden başlayarak Ege’deki ekoloji hareketlerinden ODTÜ Kavaklık Direnişi’ne, Karadeniz’deki HES’ler, nükleer santrallardan Hasankeyf’e, Munzur’a, ormanların, tarımın, biyoçeşitliliğin yok edilişine coğrafyada yaşanan tüm doğal ve tarihi varlıklara ilişkin talanın ve buna karşı verilen mücadelelerin anlatıldığı konferansta Yunanistan’dan Lübnan’a, Brezilya’ya, Güney Afrika’ya çevrecilerin verdikleri örnekler, problemin aslında ne kadar evrensel olduğunu ortaya koydu. Tüm bu sorunların birikiminin yansıması olan Gezi direnişinin ve direnişte yaşamını yitirenlerin anıldığı buluşmada sorunun asıl kaynağı olan kapitalizm, konunun sınıfsal boyutu ve sermaye-akademi işbirliği ele alındı. Çevre inisiyatiflerinin, kolektiflerin, komünlerin katıldığı ve söz aldığı konferansta mücadelerin ortaklaştırılması gerektiği vurgulandı.
Refikler Çiftliği’nden Eray İnce:
Biz bir komünüz. 8-10 yıldır süren, gelen gidenin bol olduğu bir komün. Bu feyzi Paris Komünü’nden alan bir komün bu. İki farklı yerde konumlanmış; her türlü egemenlikçi, tahakkümcü, eşitsizlikçi, hiyerarşik ve ayrıcalıklı niyet kabullerini gayrimeşru ilan eden bir yaşam… Tarımla uğraşıyoruz. Kendine yeterliliğin ötesinde bir tarım yapıyoruz, tükettiğimizden daha fazlasını üretiyoruz. Tüketimin ne olduğunu yeniden konuşmak gerektiği kanaatindeyiz. Katılıma açık bir topluluğuz. Eleştirel bir zeminde kendi hayatımızı değiştirmeyi önemsiyoruz, bunun bireysel bir dert olmadığının iddiasındayız ve başka bir toplumsalın öznesi olma derdinin ancak bir komünde gerçekleşebileceğini düşünüyoruz. Birçok mücadele alanında, mücadelenin gereklerini yerine getirebilecek hem gücü hem ilişki ağlarını kuracak bir mevzi kazma faaliyetidir diye düşünüyoruz.
Bir yandan da hayatı kolaylaştırıcı bir şey olarak düşünüyoruz komünü. Üzerinden mülkün yükünü aldığı, bireysel olarak mülkten kurtardığı, bireysel garanti ve gelecek peşinde koşmaktan kurtardığı için birçok insanın hayatından daha az kaygıyla buluşturan bir yerde duruyor. Bütün tahakküm ilişkilerine, tarzlarına karşı koymayı örgütlemenin önemine değinmek gerekiyor. Bir yerde sosyalistlikten bahsediyoruz ama öbür tarafta erkekliğimiz sürüyor, bir yerde komünistlikten bahsediyoruz ama öbür tarafta milliyetçiliğimiz sürüyor, bir yerde feministlikten bahsediyoruz ama öbür tarafta muhafazakârlığımız sürüyor, bir yerde dünyanın sömürüsüne karşı çıkmak için işçi sınıfı mücadelesini önceleyen bir yerden cümleyi kuruyoruz ama öbür tarafta hayvanlar üzerindeki, diğer türler üzerindeki tahakkümden bahsetmez oluyoruz. Bütün tahakküm biçimlerine karşı bir mücadele örgütleme perspektifi üzerinden mevzuya baktığımızda ekolojik yıkıma dair de hükümlerde bulunabileceğimizi, onu pozitifleştirmenin yolunu açabileceğimizi düşünüyoruz.
Sadece kapitalizme karşıyız demek ekoloji konusunda bir şey demek anlamına gelmiyor, kapitalizm artık yaşamımızın tamamını istemektedir. Egemenlerin yanı sıra orta ve alt sınıfların da bu ekolojik yıkıma katkıları az değildir. Bizler orta sınıf olarak hayatlarımızı bu suç ortaklığının içerisinde görüyoruz, mülk edinme arzumuz bu ortaklığın bir parçası. Üretimi sınırlandırmayı tartışmamız gerekiyor. Üretimi kutsamaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Mücadele ortaklığından yaşam ortaklığına doğru bir yönelimin tartışılması gerektiğini düşünüyoruz.