Gümüşle gönül bağım hiç olmamıştı… Ne bir takı ne bir ev eşyasına sahiptim. Birkaç yıl önce, Adıyüf grubunun Nişantaşı’ndaki sergisine gittiğimde, gördüklerimden çok etkilenmiştim ama “Çerkes El Sanatları” adı altında yapılan bu işlerin ne kadar muazzam olduğunun hâlâ farkında değildim. Elbette emek sarf edilen her şey değerli ki bu bir kültürü yansıtıyor, bir milletin izlerini taşıyorsa, değeri daha da artıyor ancak anladım ki işin içinde olunca daha farklı şeyler hissediyormuş insan…
Ertesi yıl, Deniz Müzesi’nde bir sergi oldu, bu kez kızımla gittik. Hiç ummadığım şekilde ilgi gösterdi. Her şeyi tek tek inceledi, nasıl yapıldığını öğrenmek istediğini söyledi ancak okula devam ettiği için kursa gitmesi mümkün değildi. Ben öğrenip ona öğretirim diye düşündüm. Bengün Abla’ya sorduğumda, “Gel tabii” dedi. Gittim. Bir acemi olarak, gümüşten önce iple, lastikle tanıştım ve daha ilk yaptığım motifle, ne kadar keyif aldığımı fark ettim. Aradan bir yıl geçti, ilk günkü heyecan ve istekle örmeye devam ediyorum. Geç saatlere kadar elimden bırakamadığım ya da sabah erken uyanıp başına oturduğum oluyor. Seviyorum işte; üretmeyi de arkadaşlarımı da… Yalnız şunu söylemeliyim ki bana bulmaca gibi gelse de defalarca söküp, tekrar yapmaktan hiç sıkılmasam da yapılan işin, iğneyle kuyu kazmaktan farkı yok. Müthiş sabırlı olmak gerekiyor ve dikkatle, özenle, severek çalışmak… Gönül işi bu.
Öğretmenimiz Bengün Abla’nın bildiği her şeyi keyifle ve büyük bir sabırla nasıl öğrettiğine şahit olunca daha iyi anladım bunu. Atalarımızdan kalan mirası, hiçbir çıkar gözetmeden, mümkün olduğunca çok kişiye, özellikle gençlere aktarabilmek gibi bir misyonla bu işe girişmesi, müthiş bir şey! Şanslıyız!
Vakıftaki ikinci yılımın başında, Adıyüf Çerkes El Sanatları Atölyesi Grubu olarak (Öğretmenimiz Bengün Gül, Rengin Yurdakul, Vahide Kahraman, Fulya Sarıgül, Nilüfer Kanbolat, Güngör Demiroluk, Hamiyet Yavuz, Birgül Asena Güven, Figen Çiloğlu ve ben) köklerimizin, geçmişten bugüne gümüş ile yapıp kullandığı objeleri, eşyaları tanıtmak, her türlü nakış, örgü, keçe, dokuma, ulusal giyim süslemeleri ve motiflerin unutulmamasını sağlamak için biraz da modernize ederek gençlere aktarmak üzere heyecanla, coşkuyla çalıştık, ürettik, sergiye hazır hale getirdik
Bu heyecan ve coşkumuzu, Amman’daki Çerkes dostlarımızla paylaştık. Uzakları yakınlaştıran, bizi bir yapan kültürümüzün ışığıyla onlar, sergimizin hazırlık aşamasından sonuna dek bizimle oldular, kâh işini bırakıp, gücünü bize aktaran, kâh samiyeti, muhteşem fotoğrafları, pasta kurabiyeleriyle hepimizi gülümseten, sıcacık gülümsemesiyle her an yanımızda olan, kumaştan dikişe yardım eden, müthiş salata yapan, perdeden, yaptığı nefis ekmeğe kadar her şeye yetişen, hızır gibi bir gecede tamamladığı şövalelerle bizi gülümseten, samimiyetini her daim hissettiren, her şeyi fotoğraflayarak âna kayıt düşen, “canım” sözcüğünü şahane söyleyen, gezimizde dahi arkamızda olduğunu hissettiren, yabancı olduğumuz ülkede güvenle dolaşmamızı sağlayan dostlarımız oldular.
Yüreğimiz onlarla.