Kadim Çerkes El Sanatları Amman sergisi

0
670

Bu röportajlar, Adıyüf Grubu’nun Kuban Vakfı’nın davetlisi olarak Amman’da olduğu süre içerisinde, serginin yapıldığı salonda gerçekleştirildi ve Nart TV tarafından Ürdün’de yayınlandı.

Eli ışık saçan Adıyüf

-Öncelikle her ikinize de Jıneps adına ‘merhaba’ diyorum. Jıneps’e zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Adıyüf Grubu’nun saygıdeğer eğitmeni Bengün Gül’ün Kadim Çerkes El Sanatları konusundaki çalışmaları çok uzun süredir devam ediyor. Ben öncelikle kendisini tanıtmasını rica ediyorum.
-Bengün Gül, Abzahım. Tsey’lerdenim. Hasan Yurdakul’un kızıyım. Eşim, Cengiz Gül. Doğdum doğalı bu derneklerin içindeyim.

Bengün gül (sağda) ve Basel Hajtas

-Adıyüf Grubu ile ilgili çalışmalarınız ne kadar zamandır devam ediyor?
-Aslında işe bir hobi gibi başladım. Daha sonra bir kursa katıldım. Baktım ki; orada öğretilenler aslında bizim işlerimiz. Biraz bizim işlere sahip çıkma duygusuyla herhalde, araştırarak, derine giderek ve de ‘‘bizim işlerimiz’’ olduğunu savunarak çıktım yola. Kurstaki çalışmalardan çok daha farklı çalışmalar yaptım. Bilgiler artıp yoğunlaştıkça arkadaşlar, ‘’bunları bize öğret’’ dediler. Eğitmen olma konusu bu şekilde gelişti.
İlk zamanlar hocalık için çok acemi hissediyordum ama sağ olsun herkes destek verdi. Eğitmenlik bir süre sonra grup arkadaşlığıyla, bir grup kurma fikrine dönüştü. Grubun adı ‘Adıyüf’ oldu. Adıyüf; “eli ışık saçan” anlamında ve bir mitolojik kişinin adı. Aslında bu ismi biz kendimiz koymadık. Yaptığımız işlerden dolayı bu ismi yakıştırdılar, biz de seve seve üstlendik. Ondan beri de bir grup arkadaşı mezun ettim diyebilirim. Sonra yeni bir grup arkadaşla devam ettik.
Uzun çalışmalarımız var, hâlâ da devam ediyoruz. Sergiler açıyoruz, bu yedinci sergimiz. Sağ olsun Basel, bize ön ayak oldu. Bize yerini açtı, yolumuzu açtı. Onun sayesinde Amman’da güzel bir sergi açtık ve amacımıza ulaştık. Amacımız da zaten; bu işleri, eski sandıklarda kalmış elbiselerin üzerindeki işleri günümüze uyarlayıp gençleri teşvik etmek. Giyemediğimiz eski kıyafetleri farklı şekillerde, farklı materyallerle birlikte gençlere tanıtmak ve onların kullanmalarını sağlamak.

-Grup bağımsız mı çalışıyor yoksa bir vakıf ya da dernek bünyesinde mi?
-Şamil Eğitim ve Kültür Vakfı’nın Kadınlar Kolu gibi, vakfın bir kolu gibi çalışıyoruz.

Sergiler

-Ürdün’deki sergiyle ilgili izlenimlerinizi ve beklentilerinizi duymadan önce daha önceki altı sergiden de bahsetmek ister misiniz?
-İlk açtığımız sergi, Fevziye Mektepleri’nin İstanbul Nişantaşı’ndaki kampüsünde oldu. O zaman grup da çok acemiydi. Yoğunlukta benim çalışmalarımın olduğu bir sergiydi, çok ilgi çekti. Farklı dizaynlar, farklı materyaller… Tasarımları, desenleri nereden aldığımızı göstermek ve ‘‘bizim işimiz’’ diye sahiplenmek için eskiyle yeniyi hep bir arada tuttuk. O şekilde bir sergi yaptık ve insanların çok hoşuna gitti. Bu bizi daha da teşvik etti ve amacımız daha da güçlendi. Onun arkasından Samsun’da bir sergiye katıldık. Orada da yoğun bir ilgiyle karşılaştık.
Abhazya’da bir sergiye katıldık. Sohum’da Devlet Müzesi’nin içinde bir sergi yaptık. Orada da çok güzel bir grupla karşılaştık. Bizi büyük bir heyecanla karşıladılar, çalışmalara katıldılar, atölye çalışması yaptılar. Hatta biraz eğitim de vermeye çalıştık. Çok istekli insan vardı, çok mutlu olduk onlar da çok mutlu oldular. Çok güzel bir sergiydi.
Sonra Maykop’a davet edildik. Maykop’ta bir sergi yaptık, bu karma bir sergiydi. Daha sonra tekrar İstanbul’da bir sergi açmaya karar verdik. Beşiktaş Deniz Müzesi’nde bir sergi yaptık. Mekân olarak çok uygun ve herkesin gelebileceği bir yerdi. Orada da yoğun bir ilgiyle karşılaştık. Malum, bizim işlerimiz Türkiye’de Trabzon işi diye geçiyor. Sürgün sırasında Trabzon’a ya da Karadeniz sahillerine gelen Çerkeslerin işi olduğunu ispat etmek gibi bir işlevi oldu bu sergilerin bizim için. Bu konuda Türkiye’de çalışan birçok kurum var. Onlardan birçok kişi bizi ziyarete geldi. Eskiyle yeniyi bir arada sununca bir yerde ispat gibi oluyor.
Başardık gibi. Tabii daha çok çalışmamız lazım ama büyük bir şey başardık diye düşünüyorum. Daha sonra Nalçik’e gittik. Nalçik’te Madina Saralp’ın güzel mekânında bir sergi yaptık. Sağ olsun o da bizi çok güzel ağırladı. Bütün bu işlerin orada da yapılıyor olmasına rağmen herhalde bizim farklı teknikler uygulamamız çok ilgilerini çekti. Orada da yoğun ilgiyle karşılaştık. Bir sonraki adımda yine Çerkesler’in yoğun olduğu bir yerde sergi yapmayı düşünüyorduk. Sağ olsun Basel, bize bu yolu açtı. Burada da sanıyorum onlar da mutlu oldu, biz de çok mutlu olduk.

“Gençleri heveslendirmek istiyoruz”

-Buraya gelişteki hedefleriniz tanıtıma yönelikti sanıyorum.
-Evet. Çünkü bu işleri yapan yok. Var ama genel olarak iplik ve elbise üzerinde kullanılan şeyler. Biz bunu elbiselerden çıkarıp daha çok günlük kullanıma yaymak, gençleri heveslendirmek istiyoruz. Daha kolay yöntemlerle öğretmek istiyoruz. Artık günümüz gereği takılara dönüştürünce daha çok ilgi çekiyor. Elbiselerin üzerine konulunca daha çok ilgi çekiyor ya da ev eşyasına dönüştürünce daha kullanılır hale geliyor. Biz de bunu yapmak istiyoruz.

-Sergideki tasarımlar size mi ait?
-Evet. Tasarımlar bizim.

***

Çerkes televizyonu Nart

-Sayın Basel Hajtas, Kuban Vakfı ve Nart TV’nin yöneticisi. Siz bu sergi süreciyle ilgili neler düşünüyorsunuz? Onun öncesinde biraz da Kuban Vakfı’ndan bahseder misiniz?
-Kuban Vakfı, Ürdün’de kuruldu. Bizim amacımız Çerkes toplumunun ekonomik sorunlarına yardımcı olmak. Çünkü bizim Ürdün’deki gençlerimiz genellikle orduda veya kamuda görev yapıyorlar. Ancak artık gençler yavaş yavaş daha farklı iş alanları bulmaya çalışıyorlar. Biz bu konuda Çerkes toplumunun yaratabileceği fırsatlar olduğunu düşündük. Bizim Çerkes toplumumuz ekonomik ve politik olarak hem Türkiye’de, hem Kafkasya’da, hem Rusya’da, hem de Ürdün’de etkilidir. Bu nedenle; biz de farklı yerlerde bulunan Çerkes topluluklarının bir araya gelerek daha fazla iş yapabileceğini düşünüyoruz. Bu amaçla bazı girişimlerde bulunduk.
Abhazya’dan bir iş alım grubunu davet ettik. Ürdün’deki Çerkes veya Çerkes olmayan iş insanlarının Kafkasya ve Türkiye’de iş yapmaları için bazı girişimlerde bulunduk. O sıralarda Nart TV zor durumdaydı. Ekonomik olarak artık devam edemeyecek hale gelmişti. Nart TV’yi devam ettirebilmek üzere Ürdün’deki bütün kurumlarla konuşuldu. Hiç biri ekonomik olarak bu sorumluluğu üstlenemedi ki zaten her kuruluşun kendi tanımlı çalışma alanları, amaçları vardı. Kuban Vakfı olarak Nart TV’yi bir proje olarak üstlendik. Şu anda Nart TV, Kuban Vakfı’nın en önemli projesi. Devam etmesi için çok çaba harcadık. Aslında Nart TV bizim istediğimiz seviyeye gelmedi ancak devam ediyor ve yeni planlarımız var. İnanıyoruz ki bu planlardan, hem Ürdün’deki, hem Kafkasya’daki, hem Türkiye’deki, hem de bütün dünyadaki Çerkesler faydalanabilirler.
Bizim amacımız bütün dünyadaki Çerkeslerin aynı pencereden bakmasını sağlamak. Belki yüz elli seneden beri Çerkesler danışarak, görüşerek, dertlerini anlatarak bir araya gelmediler. Şimdi bu TV kanalı bütün dünyada seyredilebilir ve böylece Nart TV 150 seneden beri süren bu uzaklığı ortadan kaldırabilir. Bunun için Nart TV’ye büyük önem veriyoruz. İnşallah planlarımızı bir iki sene içinde gerçekleştirebiliriz. Teknik olarak Nart TV, bütün dünyadan seyredilebiliyor. Ancak bu işin reklamının, pazarlamasının yapılması gerekiyor. Her eve girebilir ama elbette bunun bir maliyeti olacaktır. Nart TV’nin yaygınlaştırılması gerekiyor. Aynı zamanda her ülkedeki Çerkes toplumunun kendi programlarını, kendi haberlerini üretmeye başlaması gerekiyor. Bunu nasıl yapacaklarını da bizim öğretmemiz gerekiyor. Bizim Nart TV ile ilgili on senelik deneyimimiz var. Bu işin nasıl yapılacağını ve çok basit olduğunu biliyoruz. Bunun için bütün Çerkes toplumunu ikna etmemiz gerekiyor. Bizimle birlikte bu işi yürütebilecek ortaklar aramaktayız. Türkiye ve Kafkasya’daki Çerkesler henüz bu işi yapmadıkları için zor olduğunu sanıyorlar ama umarım ikna ederiz.

-Dünyadaki bütün Çerkeslerin aynı anda aynı yayını takip edebiliyor olması çok heyecan verici. Dolayısıyla çok büyük bir projeden bahsediyorsunuz. Yolunuz, daha doğrusu yolumuz açık olsun.
-Tabii ki. Biz Nart TV’yi sadece bir Ürdün televizyonu olarak görmüyoruz. Yayınlarımızda bile ‘bu bir Ürdün televizyonu değil, Çerkes televizyonu’ diyoruz.

-Adigece mi, çeşitli dillerde mi yayın yapıyor?
-İlk kurulduğu zaman sadece Adigeceydi. Bizim dönemimizde daha fazla insan dinleyebilsin diye Arapça yayın da yapmaya başladık. Birer saatlik Türkçe, Rusça ve İngilizce programlar da yapıldı. Kalan saatlerin hepsinde Adigece yayın yapıldı. Ama elbette programların hepsi Çerkesler ile ilgili. İşin iyi yanı teknik olarak Türkiye için bir kanal açabiliriz, Kafkasya için bir kanal açabiliriz. Değişik kanallar açma imkânı artık var. Bunu rahatlıkla yapıyoruz ama elbette başlangıç olarak, tek televizyon olsun diyoruz. Her toplum için o dilde bir saat yayın yapalım istiyoruz.

-Çok heyecan verici bir şeyden bahsediyorsunuz. Belki de böyle bir projenin sonraki adımlarında Adıyüf Grubu’nu da kanallardan birinde görürüz. Dolayısıyla dünyadaki bütün Çerkesler’e kadim el sanatlarını da ulaştırabiliriz.
Hajtas: Rahatlıkla yapılır.
Gül: Ben de aynı şeyi düşünüyordum şu anda.
Hajtas: Gerçekten rahatlıkla yapılır. Ben hep söylüyorum ve siz de Jıneps gazetesi olarak söylediniz. Bir televizyon işi yapmak gazete çıkarmaktan daha kolay. Yarım saat oturduk ve neredeyse bir makale kadar konuştuk. Hâlbuki bir makale yazmak için bir hafta uğraşmak gerekir.
Gül: Çok daha fazla kişiye ulaşabiliyorsunuz.

-Adıyüf’ün şu anda Ürdün’de bir sergisi var. Neler düşünüyorsunuz, bu süreç nasıl gelişti, sergiyle ilgili yorumlarınız neler? Ürdün’deki Çerkeslerin sergiyi karşılaması nasıl oldu?
Hajtas: Çalışmalarınızı az da olsa tanıyoruz. Ne kadar önemli olduğunu duyduk. Bu işte usta olduğunuzu da biliyoruz. Ama sizi davet etmek biraz zor oldu. Çünkü biliyorsunuz Kuban Vakfı’nın imkânları kısıtlı. Çabalarımız genellikle televizyon, Nart TV için. Planlama yapmamız gerekiyor. Sizinle iletişim kurduğumuz zaman baktık ki, siz de sıcak bakıyorsunuz. Biz de dedik ki ‘onlar da bu iş için çaba gösterecekse elimizden geleni yapacağız’. Bazı imkânları sağlayabildik ama bazı imkânları da istediğimiz gibi sağlayamadık. Hep diyoruz, daha iyi olması gerekiyor. Elbette Nalçik’teki veya Maykop’taki gibi yapamayız. Onların arkasında devlet var. Biz vakıf olarak böyle bir olaya yardımcı olabildiğimiz için çok
Gül: Biz karşılaştırma yapmıyoruz.
Hajtas: Ben karşılaştırma yapıyorum. Çünkü hak ediyorsunuz. Her çalışmanın bir seviyesi vardır. Bu seviyeyi sağlamazsanız iyilik değil kötülük yaparsınız. Bunun için elimizden geleni yaptık.

-Çok teşekkür ediyorum ikinize de, çok keyifli bir sohbetti. Serginin anlamı izleyicilerin yorumlarıyla ortaya çıkacaktır. Kültür adına atılan her adımın kıymetli olduğunu düşünüyorum. Söyleşi için de tekrar teşekkür ediyorum.

Önceki İçerikHalklar Kendini Anlatıyor
Sonraki İçerikAnnemin köyünde kısa bir gezi
Birgül Asena Güven
1959 yılında Fethiye’de doğdu. Adigelerin Şapsığ boyundan. 1984 yılında Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi bölümünü bitirdi. İş hayatına özel sektörde 1985 yılında başladı. İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans programına katıldı. Uzun yıllar global şirketlerde Finans Yönetimi yaptı. Kafkas derneklerinde çalıştı, yayın organlarında yazdı. Halen Jıneps yayın kurulu üyesidir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz