Oyun gibi hayat…

0
1049

Savaş dönemi…

Tahta sandalyelerin üstüne düşmüş kırılmış bir dal…

Dekor sade, diğer tarafta bir sandalye, bir sallanan koltuk ve bir masa…

Saksıda yetişen bitkiler…

Öncesi…

Zor bulunan bir bilet…

On kişilik oyuncu kadrosu, yüz kişilik seyirci karşısında…

Sahne içinde oyuncular ve oyuna gizlenmiş seyirciler. Bedeli ödenmiş biletle izlenen iki saat süren bir oyun…

Perde yok… Perdenin bizzat kendisi oyuncular ve seyirciler…

Oyun gibi hayat…

Hayat, bedeli önceden zamanla ödenmiş…

Perdesi yok… Doğum ve ölüm arasında kalan bedeli ödenmiş bir yaşam, iki saatlik oyun gibi…

Dram, komedi, trajedi… Hepsi tiyatroda…

Üzüntü, sevinç, hüzün, mutluluk… Hepsi yaşamda…

Bedelini ödediğimiz iki saat boyunca keyif almaya çalışıyoruz, bedelini ödediğimiz yaşamda da almaya ha gayret… …

Dekor, demiştik sade. İçinde, kanayan bir parmak var..

Masada kalan fötr bir şapka var…

Gogol’un paltosu yok, ama ‘oubykh mektubu’ var…

Okunmuş, katlanmış ve saklanmış…

Perde yok ama uzun bir yolculuk var, uzaklaştıkça küçülen yolda bir yolculuk…

Baba oğul…

Bir yudum su…

Tütün var…

Duman, sahnede dans ediyor. Önce pipo ile…

Paket bitecek mi bilinmez, çünkü tahta kutu içinde tütün…

Kibrit, zor tutuşan cinsten..

. …

Seyirci oyun içinde, gözyaşları döküyor…

Geçen uçakların pervanesi duyuluyor, her defasında…

Alçaktan uçtukları için değil… Oğul hatırlandığı için…

Yaşını almış kadının göğsünde saat kolye…

Kolyeye bakıyor, saat savaş zamanında kalmış…

Gidemiyor ötesine…

Kırık bir dal…

Rüzgar ha aldı ha alacak, üstünde kalan yeşil olmayan yaprakları…

Odun kesilmesi lazım… Kırık dal işe yarar…

Savaş zamanı taşlaşan kalpleri ısıtmaya…

Taşlaşan kalp nefes alamaz…

Masada kalmıştı fötr şapka…

Eldiven masada…

Oyunda, kullanılmayacak dekor yer almaz…

Mendil cepten her çıktığında kullanıldı, biriken ter için kullanıldı en çok…

Yaşamınıza giren herkesin bir rolü vardır…

Kalbinizi taş yapmak veya yapmamak için…