Абазаа Рбжьы -Abazaların Sesi – Ocak 2020

0
986

“Yılın En İyi Sanatçısı” Sabina

Abhazya Kültür Bakanlığı’nın Devlet Sanatçılar Birliği ile birlikte her yıl düzenlediği “Yılın En İyi Sanatçısı” ödülünü genç sanatçı Sabina Kuarçia aldı.
Organizatörlerin verdiği bilgiye göre, bu yıl en iyi çalışmayı seçen uzmanlar kuruluna, Abhazya sanatçılarının farklı türlerde yapılmış 100 resmi sunuldu ve 73’ü yarışmaya katılma hakkı kazandı. Aynı eserler ödülün sonuçlarının açıklandığı gün, Sohum Merkez Sergi Salonu’nda da sergilendi.
Abhazya’nın başkentinden katılan Sanatçı Sabina Kuarçia için yarışmanın birinciliği büyük bir sürpriz olmuş.


Sabina çocukluğundan beri resim yapıyor. Sohum Sanat Koleji’nde okudu, daha sonra Abhaz Devlet Üniversitesi’ne girdi ve mezun oldu. Sonra Kuarçia, İsviçre Sanat Üniversitesi’nde okudu. Sohum Gençlik Merkezi’nde resim dersleri veriyor. Sabina yarışmaya “Duçka Okuyor” adlı eseriyle katıldı. Resim 2019 ilkbaharında yapılmış. Resimde sanatçının büyükannesi Duçka tasvir ediliyor. Sanatçının sözlerine göre, büyükanne “arkasını döndü” çünkü o anda resminin çizilmesini istemiyordu.“Yılın En İyi Sanatçısı” ödülünün kazananı, “Hep hayattan şeyleri çiziyorum. Genel olarak, doğayı, beni çevreleyen insanları… Kişisel koleksiyonumda çok fazla eser var” diye anlatıyor.

Abhazya Sanatçılar Birliği Başkanı Vitaliy Cenia, yarışmaya sadece profesyonel sanatçıların değil, öğrencilerin de katıldığını belirtti.
“Yılın En İyi Sanatçısı” ödülü Abhazya’da ilk olarak 2002 yılında verilmişti. (abaza.org)

 

***

Etnografların gözünden Abhaz düğünleri 

Çeyiz, takılar ve hediyeler
Düğün hazırlıkları günümüzde de olduğu gibi kızın istenmesinden sonra başlamaktaydı. Düğün gününü, doğal olarak, damat tarafınca belirlenirdi. Düğünler genellikle yeni hasattan sonra sonbaharda yapılırdı.
Düğün gününün belirlenmesinden sonra, erkek tarafı titizlikle düğüne hazırlanmaya başlardı. Şaraplar yapar, abısta için mısırlar eker, çok sayıda kümes hayvanı beslemeye başlardı. Ailenin babası, düğün için kesilecek ve düğünün ana yemeği olarak sunulacak bir hayvan yetiştirdi. Bu genellikle 100-120 kiloluk bir boğa olurdu. Eliso Sanguliya, şu an Abhazya’da olduğunun aksine eskiden düğünlerin aşırı kalabalık olmadığını, ortalama 150-200 kişinin davet edildiğini belirtiyor.
Etnolog, “Düğüne sadece en yakın akrabalar çağırılır, düğünün organizasyonunu da komşular yürütürdü. Düğünden birkaç gün önce, gerçekleşecek cemiyeti haber vermesi için köylere bir haberci gönderilirdi, bu genelde yakın arkadaşı ile damadın kendisi olurdu. Fakat damat evlere kendisi girmez, daveti kendisi yapmazdı. Bu işi yanındaki arkadaşı üstlenirdi. Eğer gerekirse akrabalar maddi yardımda bulunurlardı. Bazı akrabalar şarabı, bazı akrabalarda boğayı getirerek destek olurdu. Kimse kıyıda, köşede, uzakta kalmazdı” diye vurguluyor.
Gelin ailesinin kendisi için yolladığı аихраҵага – ayhratsaga’nın dışında kendi el emeği ile hazırladığı; dikiş, nakış, keseler, oçkur (kuşaklar) ve havluları çeyiz getirirdi. Gelinler genellikle nişanlanmadan sonra tüm vakitlerini el işine ayırır, işler, diker, gelecekteki akrabaları için hediyeler hazırlardı. Evlenecek kızın arkadaşları kıza yardım ederlerdi. Gelin evden çıkacağı gün tüm bunları da yanında götürürdü. Bu el emeği eşyalar, düğünde yapılan yarışmalarda gelin adına, ödül olarak en iyilere -örneğin, en iyi yiğitlere, (açkazara) “at binme sanatı” ustalarına verilirdi.
Gelinlik diye bir kıyafet yoktu, ya da etnografik materyaller ile belirlenmiş böyle bir bulgu bulunmamakta. Damadın nişandan sonra (amatarbaga) hediye olarak getirdiği kumaştan normal gündelik bir elbise dikilirdi. Rengin bir önemi yoktu, ama çoğunlukla beyaz tercih edilirdi. Genellikle topuklara kadar uzanan, aşağı doğru genişleyen, üst dar ve yüksek yakalı “Abhaz elbisesi”, kolları dar ve düğmeli bir kıyafetti (apsua tskı). Gelinin giydiği elbisenin özelliği kendisini baştan ayağa kapatan örtüsü idi (atatsa kası).
Tanınmış etnograf Elena Malia, örtünün orijinal olarak beyaz olduğunu, beyaz ipek ipliklerden özel olarak örüldüğünü ve XX. yüzyılın ortalarına gelindiğinde siyah şifon ile değiştirildiğini yazıyor. Bugün ise, gelin düğünde yüzünü örtmüyor, sadece getirilişi sırasında yüzünü bir duvak ile kapatıyor.
Davetliler, geline hediye getirir, bu çoğunlukla para olurdu. Gelinin arkadaşı da örtüsünü kaldırarak gelinin yüzünü gösterirdi.
Yüz görme merasimi damadın ailesi tarafından açılırdı. Kayınpeder genelde; inek, manda ya da at hediye ederdi. Kayınvalide ise genelde yatak gereçleri hediye ederdi. Hediyeler gelinin kendisine ait kişisel malı olurdu.

“Радеда” -Radeda, yanan kömürler ve düğün ekmeği
Gelin amharaya girer girmez (amhara-yeni evliler için özel olarak yapılan ev) gelini getirme şarkısı olan “Radeda” ile misafirler de günler öncesinde çadırlara – aşeapa’ya hazırlanan masalara davet edilirdi.
Erkekler ve kadınlar ayrı oturtulur, gençler ise hizmet ederlerdi. Sofraya oturma yaş sırasına göre yapılır, büyükler önden otururdu. Bugün Abhazların sofraya aynı adaplarla oturduğunun da altını çizmiş olalım.
Geleneksel düğün masasına abısta, haşlanmış kırmızı et, asızbal (erik sosu), araşıh (cevizli sos), acıkalı tavuk, diken ucundan ya da fasulyeden yapılmış açapa, peynir, tatlı olarak akalmış, acincihua, haşlanmış mısır ve kabak koyulurdu.
Düğün kış döneminde yapılıyorsa, insanlar akşam saatlerinde üşüyüp masayı terk etmesin diye, masanın altına, ayaklarının yanına yanan kömürler koyulur ısınmaları sağlanırdı.
Eski günlerde düğün şenliği iki gün sürer ve Abhazların eski inançlarıyla ilgili birçok ritüel ile donatılırdı.
Örneğin, etnolog Eliso Sanguliya, gelin başının üzerinde “düğün ekmeğinin kırılması” ile ilgili unutulan ritüeli anlattı: “Abhaz halkı bu şekilde gelinin“misafirperver olduğuna” inanır, böylelikle evinde ‘ekmek ve tuzun eksik olmayacağına, bereket ve bollukta olacaklarına’ inanırlardı” diye belirtti.
Bu ekmek ya da eski zamanlarda hazırlanışı ile açaşümgeal (ачашәмгьал) özel olarak yapılırdı. Düğün ekmeği birçok ulus tarafından bilinirdi. Mesela, antik Slavlar düğün ekmeği olmadan tek bir düğün yapmazdı.
Nihayet düğün sona erdiğinde tüm misafirler dağılır ve aile uykuya dalardı, damat ise ancak gecenin karanlığının örtüsünün altında, amharaya girer ve gençler için yapılan evlerinde gelin ile yalnız kalabilirdi.
Bilim insanı Şalva İnal-ipa’nın yazdığı, Abhazların evlilikleri ve aile hayatına yönelik başka bir ilginç noktayı belirtmeliyiz: Bir erkeğin kocalık haklarını ilk düğün gecesinde kullanması onu değersiz kılardı.

Amhara
“Amhara, bir bina olarak, küçük boyutu haricinde özel hiçbir yanı olmayan basit bir yapıdır, kulübeden farklı değildir. Mutlaka ‘büyük evin’ arkasına on ya da yirmi metre kadar mesafeye inşa edilirdi” diye yazıyor Şalva İnal-ipa. Eski zamanlarda Amhara’nın inşa edilmesi, günümüzde gençlere daire satın alınması ile aynı şeydi.
Bu evlilik evlerinin hâlâ inşa edildiği dönemde, gelin düğünün ilk gününde oraya getirilirdi.
Abhaz edebiyatının ve etnografisinin kurucusu Dmitry Gulia şöyle yazıyor: “Amhara, yeni evliler için yapılan bir evdir, kelimenin tam anlamı ise – duymamaktır. Böyle bir yapının inşa edilmensin amacı – evlilerin, arkadaşlarının yani genel olarak gençlerin rahatsızlık verici dinlenme hissinden kurtarmaktı”.
Halk arasında böyle algılansa da, amhara binası geleneğinin kökeni yeni evlilerin davranışlarının düzenlenmesiyle doğrudan ilişkili değildir.
Aslında, ilk amharalar, tam da kaçırarak evlenmelerin yaygın olduğu zamanlar da inşa ediliyordu: damat, kızı “bilinmeyen bir yöne” götürür ve amhara’da saklardı. İşte küçük evlerin tenha, sessizlik gibi çevirileri olan “amhara” diye adlandırılmasının bir sebebi daha.
Gelin düğünden sonra yaklaşık iki hafta daha amhara’da kalır, iğne işi yapar, yeni evin düzeni ile ilgilenirdi. Erkek olsun, kadın olsun büyüklerden kimse amhara girmezdi. Amharaya sadece genç kızlar girebilirdi. Başkalarının görebileceği şekilde damadın bile amharaya girmesi ayıptı. Bu Abhazlarda gençlerin büyüklere gösterdikleri saygı ile ilişkiliydi.
İki haftanın geçmesi, tüm akraba ve misafirlerin dağılması ile amharadan çıkarma -амҳараҭыгара –amharatıgara ya da büyük eve geçiş -“аҩнду аҩнагара – ayünıdu ayünagara” adlı bir tören düzenlenirdi. Büyük eve geçişe, biz zamanlar Abhazların söyledikleri özel bir şarkı ve silah sesleri eşlik ederdi. Büyük eve geçtikten sonra gelin artık bu ailenin tam bir ferdi sayılır ve kendi üstüne düşen görevlerini yerine getirmeye başlardı.
Artık hiç kimse özellikle Amhara inşa etmiyor, bu evlerin görünümü ile ilgili fikirler ise sadece eski fotoğraflarda ve evlilik gelenekleri araştırmacılarının tasvirlerinde kaldı.

Genç gelin
Tarihçi Şalva İnal-ipa’nın yazdığı gibi, gelinin en kalıcı eski yasaklarından biri de, günümüzde kısmen korunmuş olan konuşma ve isimle zikretme ile ilgili olan yasaklardır.
Eşler her ne olursa olsun, hiçbir koşulda birbirinin isimlerini zikretmemeliydiler. Eşler birbirlerine (“уара”, “бара”) sen diye hitap ederlerdi. Damat, gelinin ailesinin isimlerini zikretmezdi. Gelin de hiç bir zaman damadın anne baba ve aile büyüklerini isimleri ile çağıramazdı. Gelin kayın babasına (ҳаҳ -hah) efendimiz, kayınvalidesine de (аҳкәажә – hahkuaj’) – hanımefendimiz diye hitap ederdi. Günümüzde ise kayınpeder ve kayınvalideye “anne” ve “baba” denmesi adet haline gelmiş durumda.
Büyüklerle konuşmak en önemli yasaklardan biriydi. Gelin kayınpederinin sözlerine hiçbir zaman cevap vermez sadece sessiz bir şekilde dinler, yerine getirirdi. Etnologlar konuşmamam yasağını-saygı göstergesi olarak açıklıyorlar.
Günümüzde damadın babası gelinin kendisi ile konuşmasını istiyorsa, gelinine kendisi ile konuşmasını söylüyor. Hâlâ daha gelenekleri yerine getiren geleneksel Abhaz aileleri de bulunmakta: gelin kayınbabası ile konuşmuyor, masaya oturmuyor, eşine seslenmiyor, büyüklerin isimlerini zikretmiyor. (abaza.org) (Bitti)

***

Kick Boks şampiyonu

Samsun Abhaz Derneği Kurucu Başkanı Ajiyba Çetin Köseoğlu’nun kızı Ajiypha Dilara Köseoğlu, 14 Aralık’ta Sakarya’da gerçekleştirilen Kick Boks Sakarya Kulüpler Ligi final şampiyonasının 70 kg kategorisinde birinci oldu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz