Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

‘Belirli cumhuriyetlerde bir araya toplanan halklar sadece folklorik öğeleriyle varlığını sürdürüyor’

Üniversite eğitimi için 17 yaşında Maykop’a giden ve 10 yıldır orada yaşayan, diyabet konusundaki çalışmalarıyla adını duyuran Dr. Ceyhun Gümüş ile Tij İlkay Misafirhanesi’nin kafeteryasında sohbet ediyoruz. Adapazarı’nın bir köyünde doğmuş, babaannesinin köyünde. Kozmopolit bir ailesi olduğunu anlatmasıyla başlıyor sohbetimiz…

“Annem Arap Alevisi. Babam Abaza. Babaannem Adige. Çokdilli bir evdeydim ama ev dışında, köyde Adigece konuşulmazdı. Türkiye’nin batısında o nesil, dışarıda Adigece konuşmayı kesmişti. Bugün internet çağıyla birlikte Adigece konuşmak moda oldu şükürler olsun, birileri konuşuyor şimdi. Ama bir dönem hiç kimsenin umurunda değildi ve böyle bir derdi de yoktu. Özellikle bizimkiler gibi sol sosyalist tipler böyle şeylerden utanıyordu zaten. Sonra Kürt hareketiyle birlikte ‘Biz de Türk değiliz’ demeye başladılar. Marmara Bölgesi’ndeki Çerkeslerde de Abazalarda da dışlanmışlık duygusu gelişmedi hiçbir zaman; çünkü hep üst mevkilerdeydi, iyi yerlere gelebiliyorlardı, dolayısıyla Türklükle hiç dertleri olmadı.
Çocukluğumda benim köyümde Adige olan bazı kişiler, hatta Türkçeyi konuşmakta zorluk çekenler nereden geldiklerini bilmiyordu, öyle bir tasavvurları yoktu. Mesela benim yaş grubum köyde tamamen asimileydi, ama şimdi bakıyorum sosyal medyada aynı kişiler sülale adlarını isimlerinin başına eklemişler, internetin bazı pozitif tarafları oldu. İnsanlar merak ettiler acaba kimiz diye, gittiler dedelerine sordular.”

“Burada tıp okudum, burada uzman oldum”

-Neden Maykop?
-İstanbul Üniversitesi’nde Siyasal Bilgiler’e başladım, 1.5 sene okudum ama bomboş bir yer, iktisat fakültesinden hiçbir farkı yok, hocalar özel okullara kaçmıştı.
Bazı sebeplerden dolayı da İstanbul’dan çıkmam gerekince Maykop’a önce bir seneliğine geldim Rusça eğitim de alırım diye. O yıl KAFFED’e 75 kişilik kontenjan ayrılmıştı, başvurdum. Sonra beğendim, kaldım. Aslında daha çok bilimsel alana yeteneğim vardı, onu tıpta değerlendireyim dedim. Burada tıp okudum, burada uzman oldum, şu an Maykop Devlet Teknoloji Üniversitesi’nde doktora yapıyorum. İlk geldiğimizde okul Krosnodar Kuban Akademi’ye bağlıydı, ondan sonra tıp akademisi burayı ayrı bir üniversite haline getirdi.

“Burası Türkiye’deki herhangi bir sınavı geçerli saymıyor, kendine ait sınav sistemi var”

-Adigey Cumhuriyeti’nde öğrenim görmek isteyen bir öğrencinin Türkiye’deki üniversite sınavında başarılı mı olması gerekiyor, nedir prosedür?
-Hayır, burası Türkiye’deki herhangi bir sınavı geçerli saymıyor, kendine ait sınav sistemi var. Önce gelip hazırlık sınıfına başlamalı, hazırlıktan sonra bölüme geçme sınavları var. Bölümün cinsine göre sınavlar da değişiyor, genel bir sınav yok, her üniversitenin kendi kabul günleri var, kürsü sınavları oluyor. Türkiye için konuşursak, Rusya Eğitim ve Kültür Bakanlığı öğrencilere burs veriyor, o burslara başvurabilirler, o burslarla gelirlerse para ödemezler, çünkü burada tüm okullar paralı. Miktarı şehrine ve branşına göre değişiyor.

Öğrencilerin Türkiye’den burs alabilmesi için hangi özellikleri taşıması gerekir?
-Rusya, KAFFED’E kontenjan ayırıyor, KAFFED kendisine başvuran öğrencilerin listesini kuruma bildiriyor, kurum gerekli incelemeyi yapıyor. Eğer güvenlik soruşturmasında herhangi bir sorun yoksa, lise için transkript talep ediyorlar, onda bariz bir başarısızlık yoksa genelde tüm başvuruları kabul ediyorlar. Ancak hayatı boyunca fizik, kimya, biyoloji görmemiş öğrenciyi tıp fakültesine almıyor. Yeteneği olmayan öğrenciyi konservatuvara almaz, bunlar risktir.

-Peki bir yıllık hazırlık o dilde eğitim almaya yetiyor mu?
-Yetmiyor ama zaten hiçbir dilde yetmez, dolayısıyla üniversite içinde yavaş yavaş pişiyor, bunun için hazırlığı uzatmanın lüzumu yok. Hazırlık ortalama gramer bilgisi veriyor, terminolojiyi öğretmiyor ama bir yıl okuyan, devamsızlık yapmayan, birazcık da ders çalışma kültürü olan bir öğrenci başarılı olabiliyor.

-Yılda yaklaşık kaç öğrenci geliyor?
-Bildiğim kadarıyla Nalçik ve Maykop dahil olmak üzere KAFFED’e 14 öğrenci kotası veriliyor. Şimdiye kadar bu olanak çok iyi kullanılmadı, genellikle başarısız öğrencileri birilerinin yakınları yararlandırıldı ama artık değişti, iyi öğrenciler geliyor. Son dönem yönetimiyle KAFFED’le oldukça ivmeli çalışıyoruz bu konuda. KAFFED aracılığıyla giden öğrencilerin Kafkasya’daki okulları tercih etmeleri isteniyor.

-Mezunlardan burada kalmayı tercih edenler oldu mu?
-Evet, özellikle inşaat sektöründen çok var. Sağlık alanında ben tekim.

“Dil ve kültür konusunda bir nevi bilinçlenme var”

-İsrail’de mesela Adigece bilen öğrenciye ek puan ekliyor, orada böyle avantajlı bir uygulama var, burada da benzeri söz konusu mu?
-Hayır, burada son dönemde Adigeceyi tırpanlamaya, ders sayısını azaltmaya başladılar. Şöyle iki yönlü gelişiyor burada da; internet çağının bir ivmesi oluştu, insanlar çocuklarına Adigece öğretmeye başladılar. Bir ara nesil var, şehir nesli, burada doğmalarına, burada yaşamalarına, tüm sülalesi Adigece konuşmasına rağmen Adigece konuşmuyor, tepki olarak konuşmuyor. Sovyetler’in özellikle son dönemlerinde Adigece konuşmak düşük entelektüel birikimin simgesi olduğu için, entelijensiya Adigelikten dışlanıp Ruslaştığı için şu an 30-35’li yaşlarını yaşayan, özellikle köyde doğmayanların öyle bir sendromu var. Şimdiyse dil ve kültür konusunda bir nevi bilinçlenme var. Devlet de kitap yazanlara ve hocalara fazladan destek veriyor.
Ancak tüm yasalar federasyon yasaları. 17 cumhuriyet var Rusya Federasyonu’nda. “Bu yıl cumhuriyetlerdeki anadil dersi haftada 4 saat” diyor, bu durumda Adigey Cumhuriyeti buna alternatif bir şey yapamaz. Çocuk okula Adige ve Rusça ile başlıyor. Ancak şöyle bir durum var; nüfusun 100 bini Adige, 400 bini Rus ama eğitim sistemi bir ve Rus çocuklara da Adigece dersi veriliyor, buna buradaki Ruslar isyan ediyor. Zaten ailelerin çocukların başarısıyla ilgili dehşet bir kompleksi var, özel dersten özel derse sürükleniyorlar, onlara Adigece gereksiz geliyor.

-Sadece Adigece eğitim veren okul var mı?
-Kreşler var, okul yok.

-Peki dışarıdan biri gelip özel okul açabilir mi burada?
-Açabilir. Üniversite dışında diğer okulları açabilir, ancak eğitim dili Rusça, yanında Adigece olur. Okulda Adigecenin önemli olduğunu vurgulayarak öğrenci yetiştirebilirsiniz ama bilim dersleri Rusça olmak zorunda, çünkü çocukları diğer okullarla aynı sınava hazırlıyorsunuz. Burada da liseye geçiş sınavları var, bitirme sınavları var, Rusya genelinde yapılıyor; o sınavdaki başarınızı etkilememeli, zaten diğer türlü kimse gelmez.

-Bazen duyuyoruz, bu coğrafyada herhangi bir okula girdiğinde parayı vererek diploma almak mümkün diye, tıpta da geçerli mi?
-Her eski Sovyetler Birliği ülkesinde olduğu gibi burda da o tip şeyler var, ama aldığınız diploma iş yapar mı, yapmaz, burda da herhangi bir yerde de yapmaz. Tıp fakültesinde zaten öyle bir şey yapamazsınız, tahminen gücünüz yetmez çünkü rüşvet skalası çok yüksek. O kadar rüşvet verip sonra boş tıp fakültesi diplomasını herhalde duvara asmak için uğraşmaz kimse, doktorluk öyle bir alan değil. Bir kere yanlış yapsanız, iki kere olmaz. O yüzden tıp fakültesine girenlerin bir kısmı doktorluk yapıyor, bir kısmı hiçbir şey yapmıyor. Örneğin aile zoruyla girip, bitirip mesleğini yapmayanlar var.

-YÖK’te ve Batı’da bölümünüzün denkliği var, değil mi?
-Var, Amerika hariç her yerde geçerli. Amerika biliyorsunuz tıp fakülteleri için bir lisans artı tıp fakültesini şart koşuyor; Amerikan sistemine göre iktisat ya da işletme gibi bir lisansı bitirmeden tıp fakültesine girme şansınız yok, çünkü tıp fakültesi doktora dengi diploma veriyor orada. Burada tıp eğitimi 6 yıl, intern’lüğü kaldırdılar tamamen, peşine uzmanlık, sonra uç uzmanlık geliyor. Uzman olmanız burada bir şey ifade etmiyor, uç dal seçmeniz gerekiyor ki iş yapabilesiniz. Mesela ben nefroloji/diyalizoloji uzmanıyım, nefroloji tek başına çok bir şey ifade etmiyor.

-İntern’lüğün kaldırılması dezavantaj değil mi?
-Değil, çünkü önce dahiliye, sonra nefroloji, uç uzmanlık olarak diyalizoloji okudum. İntern’lüğü dahiliyeye dahil ediyor. Sistem Türkiye’den farklı, örneğin dahile uzmanının herhangi bir yetkisi yok, poliklinik doktoru.

-Peki, aile hekimliği sistemi burada geçerli mi?
-Var, onlar dahiliye uzmanları. Bölgeye veriyorlar, o bölgenin doktoru oluyor.

-Rotasyon var mı?
-Var ama çok uzak yerlere değil. Adigey Cumhuriyeti’ndeki doktoru cumhuriyetin dışına yollamaz. Ancak uzağa giderseniz alacağınız para değişir.

-Bir doktor, örneğin Moskova’da muayenehane açabilir mi?
-Teknik olarak mümkün, açılabilir ama önce hasta portföyü oluşturması gerekir, kimse tanımıyorsa hasta gelmez.

“Belirli cumhuriyetlerde bir araya toplanan halklar sadece folklorik öğeleriyle varlığını sürdürüyor

-Dili bilmeyen bir hastaya nasıl hizmet veriliyor?
-Örneğin siz Türkiye’den geldiniz, sadece Türkçe biliyorsanız, hastaneye gittiğinizde size bir çevirmen bulmak zorunda. Burada sosyal kurallar Sovyetler’den kalma olduğu için taviz yok. Mahkemelerde de öyle… Türkiye’de hayali kurulamayan pek çok olanak burada var, aslında kısmaya çalışıyorlar ama öyle her şey bir anda kısılmaz, çünkü burası çok multi bir coğrafya, 80 halk var neredeyse. Ancak belirli cumhuriyetlerde bir araya toplanan halklar Sovyetler döneminde olduğu gibi bugün de sadece folklorik öğeleriyle varlığını sürdürüyor. Buradan piyanist, operacı çıktı mı St. Petersburg’a kaçıyor, Ruslaşıyor, kendi halkını unutuyor; çünkü bizim halkımız dinlemiyor onu.

-Evet, bazı yönetmenler için de son dönemde aynı durum söz konusu…
-Evet çünkü onların yaptığı işler anlaşılmıyor.

-Kantemir Balagov mesela…
-Evet evet. Onun filmleri Nalçik’te yayımlanmadı işte.

-“Ben kendimi Kabardey hissetmiyorum” dediği için…
-“Kabardey hissetmiyorum” diyene kadar acaba neler yaşadı Nalçik’te? Nalçik’te doğmuş, büyümüş, hatta Nalçik’in köyünde doğmuş, büyümüş Kantemir Balagov kendini Kabardey hissetmeyene kadar Kabardeylerden neler çekti Allah bilir! Onun çalıştığı konular bizimkilere uymuyor. Bizimkiler istiyor ki iki-üç tane Nart kahramanını canlandırıp sinemaya yansıtsa hep beraber gidelim, çıkışta da gaza gelelim bir dans ekibi oluşturalım hemen şöyle… Bunda suç halkların değil, suç sistemin.

“Aslında buradaki Çerkeslerin sorunu Türkiye’deki Çerkeslerden daha derin”

-Buradaki Çerkeslerin Türkiye’deki Çerkeslere göre bu tür sorunları aştığını düşünürdük…
-Aslında buradaki Çerkeslerin sorunu Türkiye’deki Çerkeslerden daha derin. Türkiye’deki Çerkeslerin nasıl bir şansı oldu biliyor musunuz, öyle bir halkın içine girdiler ki Çerkesler oraya fazla geldi, örnek alınacak kurum oldu. Ama burada tam tersi, burada Çerkesler altkültür oldu.

-Yapıldı…
-Yapıldı daha doğrusu…

Nasıl aşacağız?
-Türkiye’de son yıllarda entelektüel olmanın lanetlendiği bir sürece girdik ve biz Çerkesler de bundan etkilendik. Eskiden bizim Çerkes köylerinde bir nesil hep okumuş olurdu, özellikle şu an 50’li yaşlarının üstündeki nesil şehre gitti ve okudu. Bu nesil Çerkes köylerinde el üstünde tutulurdu; sözü dinlenirdi, saygı duyulurdu. Şimdi o iş değişti. Örneğin İstanbul’da alternatif birçok Çerkes derneği kuruldu ve adamlar bilgiyle savaş halindeler.

-Hakların kısıtlanmasına ilişkin bu coğrafyada protestolar oluyor mu?
-Evet, hem de çokça oluyor ama Rusya’dan dışarıya hiçbir şey yansımaz. Türkiye’de de basın özgür değil ama Avrupa Parlamentosu’na, AİHM’ye karşı sorumluluk sahibi olduğu için bazı şeyleri daha utangaç yapıyor, aslında buradaki gibi yapmak istiyor ama eldeki imkânlar sınırlı, burada sınırsız.

-Geleceğe dair, mesleki anlamda burada mı devam etmeyi düşünüyorsunuz?
-Evet. Zaten mesleki olarak da kariyerime başladım. Burada aynı zamanda akademik kariyerime de başladım, burada devam etmek durumundayım, çıkmayı düşünmüyorum.

-Hastanedeki 14 saatlik mesainizin ardından o yorgunlukla gazetemiz, okurlarımız için zaman ayırdınız. Çok teşekkür ediyoruz.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Yazarın Diğer Yazıları

‘Tüm diller yaşasın istiyorum, tüm dillere saygı duyuyorum’

Sakarya Kafkas Kültür Derneği’nin yeni binasında buluşuyoruz. Aileden başlıyoruz söyleşiye, Abazaca eğitmenliğiyle devam ediyoruz. Çalışmalarıyla, dil sorunlarına ilişkin görüşleriyle, elbette Abhazya’yla ve geleceğe dair...

Sakarya’nın ilk kültür derneği

Kuruluşunun 55. yılı vesilesiyle ziyaret ettiğimiz Sakarya Kafkas Kültür Derneği’nin yönetim kurulu başkanı Orhan Sarı ile görüştük. -Nice yıllara diyoruz. -Çok teşekkürler.   -Bize derneğin kuruluşundan, tarihçesinden...

И Адэжь Хэку зыгъэзэжахэр

Косовэ щІыналъэм щыщу цІыхуи 101-рэ, псори зэхэту адыгэ унагъуэ 22-рэ хъууэ, 1998 гъэм Адыгэ Хэкум Iэпхъуэжауэ щытащ. КъэмыкІуэжу Косовэ къинауэ щытыгъа цІыху 23-ри иужькІэ...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img