Türkçe için ne istiyorsanız onu istiyoruz!

0
1277

Geçtiğimiz ay 21 Şubat Dünya Anadili Günü münasebetiyle bir kez daha yok olma tehlikesi altındaki dillerimizle ilgili çığlığımızı duyurmaya çalıştık. Bu yıl geçen yıllara oranla daha fazla insan ve kurum bir araya geldi. Bu önemli bir gelişme. Tehlike altındaki dillerin yaşatılması ve geleceğinin güvence altına alınabilmesi için anadili öğretiminin sağlanması başta olmak üzere dil haklarının kazanılması açısından birlikte mücadelenin önemi yadsınamaz.

Dil haklarının kazanılması Türkiye’nin demokratikleşmesi ile doğrudan ilişkili olduğu için, bu haklar için mücadeleyi ülkedeki genel demokrasi mücadelesinin bir parçası gibi de düşünmek gerekiyor. Dilleri tehlike altında olan halklar demokrasi mücadelesi içerisinde yer alırken, kimliklerinden sıyrılarak değil tam tersine kendi dilleri ve kimlikleriyle bu mücadelenin içinde olmalılar. Bu şekilde dilsel hak talepleri geniş kesimlerin gündemine girebilir. Bu şekilde dilsel hak taleplerine ilişkin topluma hâkim olumsuz tutumlar değiştirilebilir. Bu olumsuz tutumların en önemlilerinden biri diller arasında hiyerarşi kuran, Türkçeye hak gördüğünü diğer dillere hak görmeyen yaklaşımdır. Bu yaklaşımın aşılması dilsel hakların kazanımı açısından önemlidir.

Dilimiz kimliğimizdir! (Türkçe konuştuğumuz sürece)

Dillerimizin bizim için önemini her vurguladığımızda; “İnsan olmak önemli”, “Bu dil ne işine yarayacak”, “Bütün dünya tek dile doğru gidiyor”, “Anadili öğreneceğine İngilizce öğren”, “Bu dilin yazısı bile yok”, “Zaten yok olup gidecek” gibi tepkiler veren insanların -anadili Türkçe olmayanlar dahil olmak üzere- Türkçe konusundaki hassasiyetleri göz yaşartır. Biz, ‘Dilimiz kimliğimizdir” dediğimizde; “Dil, din, ırk önemli değil, vatandaşlık bağı önemli” diyenler, bir de bakarsınız ki “Türkçesi varken” kampanyalarında başı çekerler.

TDK’nın internetteki sayfasına girdiğinizde kurumun temel sloganının “Dilimiz Kimliğimizdir” olduğunu görürsünüz. TRT’nin “Dilimiz Kimliğimizdir” adlı bir seri programı vardır. Bunların dışında bu sloganı arama motoruna yazdığınızda karşınıza Türkçe’nin ne kadar önemli olduğu, nasıl korunması gerektiği, kimliğimizin temel bileşeni olduğu vb. üzerine binlerce yazı bulmanız işten bile değildir. Bu durumda bize de şunu sormak düşüyor tabi: Anadili Türkçe olanların dili kimliği oluyor da bizim dilimiz niye sırtımızda kurtulunması gereken bir kambur oluyor?

“Günümüzde dünyanın 80 ülkesinde Türkçe öğretiliyor. Türkçe Avrupa’nın neredeyse tamamında seçmeli ders olarak okutulabiliyor. Bulgaristan’da ilköğretimde anadil dersi olarak Türkçe öğretiliyor.” (http://www.haber7.com/guncel/haber/1099454-turkce-dunyaya-meydan-okuyor)

Anadili Türkçe olan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları bu haberleri okurken eminim büyük gurur yaşıyorlar. Dilleri ve dillerini konuşan halkları adına seviniyorlar. Elbette doğal olan da budur. Peki, anadili Türkçe’den başka bir dil olan Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının, bu haklardan mahrum olması karşısında ne hissediyorlar? Türkçe için hak ve olağan olanın Hemşince, Lazca, Çerkesçe, Kürtçe, Arapça vd. için hak olmaması gerektiğini kendilerine nasıl açıklıyorlar? Yoksa “Hepimiz Kardeşiz” veya “Yaşasın Halkların Kardeşliği” derken aslında, “Şu dillerinizden kurtulun, Türkleşin de kardeş olalım” mı demek istiyorlar? Ya da “Benim gibi olduğun sürece kardeşiz” mi diyorlar?

Makedonya’da Türkçe

Makedonya’da kabul edilen bir yasayla, 2008 yılından bu yana, 21 Aralık Türkçe Eğitim Bayramı olarak kutlanıyor. Makedonya Türk Sivil Toplum Teşkilatları Birliği (MATÜSİTEB) Başkanı Hüsrev Emin, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın da katıldığı 2018 yılı resepsiyonunda; “Makedonya Türkleri olarak Türkçenin coşkusunu, bir arada ve kendi öz kültürüyle var olmanın heyecanını yaşadıklarını” belirtmiş. (https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/makedonyada-turkce-egitim-bayrami/1345547 )

Valla biz de “Kendi öz kültürümüzle var olmanın heyecanını yaşamak” istiyoruz da Türkiye Cumhuriyeti gibi “Dil hakları konusunda hassas ve demokratik” bir devletin desteğine mazhar olamıyoruz her ne hikmetse. Üstelik “öz yurttaşı” olmamıza rağmen.

2016 yılında Türkçe, Makedonya’nın batısındaki Kırçova’da Belediye Meclisi’nde alınan kararla Makedonca ve Arnavutça’dan sonra şehrin üçüncü resmi dili oldu. Türkçe, Makedonya’da ayrıca Studeniçan, Gostivar, Vrapçişte, Merkez Jupa, Plasnica, Çayır ve Doyran Belediyelerinde resmi dil olarak tanınıyor.  Kırçova Belediye Başkanı Dehari, “Bizim attığımız bu adımın Kırçova’dan daha geniş kitlelere de yansımasını ümit ediyoruz.” demiş. (https://www.aa.com.tr/tr/dunya/turkce-kircovada-resmi-dil-oldu/600432 )

Belediye hizmetlerinin çok dilli verilmesine ilişkin çabalar ve talepler Türkiye’de hep “bölücülük” ile itham edildi, ediliyor. Dillerimizin resmi olarak tanınması ve konuşulduğu yerellerde resmi hizmetlerde de kullanılmasını istediğimizde, dünyada onlarca aksi örnek olmasına karşın, “Bir ülkenin bir resmi dili olur”, “Burası Türkiye burada Türkçe kullanılır,” “Sizin dilinizi konuşmanıza karışan yok, kendi aranızda yine konuşun” gibi reaksiyonlar sıradan reaksiyonlardır. Bu tepkileri veren insanlar bu haberlerle karşılaştıklarında mutluluktan havalara uçuyorlar. Makedonya’daki “soydaşları” için büyük sevinç duyuyorlar. Aynı hakkın Türkiye’deki Arnavutlara verilmesi düşüncesi ise uykularını kaçırıyor. Bu toplumun bu ikiyüzlülükten kurtulması gerekiyor.

Anadolu Ajansı’nın verdiği habere göre, Kırçova Belediye Başkanı Dehari, Türkçenin resmi dil olarak kabul edilmesinden sonra; “Vatandaşların ifade özgürlüğü ve anadilde konuşma özgürlüğü gibi haklardan mahrum bırakılmaması gerektiğini” söylemiş.  Ardından da eklemiş: “Her zaman iç muhasebemi yaparak, benim bir hakkım elimden alınsa nasıl bir durum içerisinde olacağımı düşünüp ona göre hareket ediyorum.” (https://www.aa.com.tr/tr/dunya/turkce-kircovada-resmi-dil-oldu/600432 )

Ne istiyoruz?

Dehari’nin sözlerini okurken Türkçe’nin haklarına gösterdiği bu özen için onu takdir edenler, Hemşince, Lazca, Çerkesçe, Gürcüce, Kürtçe, Arnavutça, Boşnakça vd. için Türkiye’de aynı tutumu almayı ahlaki bir ödev sayarlar mı? Eşitlik savunulmadan kardeşlik söyleminin hiçbir inandırıcılığı olamayacağını anlamak bu kadar zor mu?

Biz Türkiye’de dilleri yok olma tehlikesi altındaki halklar olarak yurttaşı olduğumuz devletten en azından Makedonya’daki Türkler için istediği kadarını istiyoruz.

Sayı: 2020 03
Yayınlanma Tarihi: 2020-03-01 00:00:00
Önceki İçerikAbhazya’nın Seçimi ve Diasporanın Oy Hakkı
Sonraki İçerikАланты Хъæлæс – Osetlerin Sesi – Mart 2020
Mahir Özkan
Artvin İli Makriyal / Noğedi (Kemalpaşa ) ilçesinde 1978 yılında dünyaya geldi. Çukurova Üniversitesi Felsefe Öğretmenliği Bölümü'nden 1999 yılında mezun oldu. 2008-2011 tarihleri arasında Agos gazetesinde yayınlanan öyküleri 2014 Eylül'ünde 'Hemşin Öyküleri' adıyla Aras Yayıncılık tarafından yayınlandı. 2016'da Hemşince çevirisini yaptığı Küçük Prens, 'Bidzig Pirens' adıyla yine Aras Yayıncılık tarafından yayınlandı. Derlemelerini Uğur Biryol'un yaptığı İletişim Yayınları tarafından yayınlanan 'Karardı Karadeniz' ve 'Karadeniz'in Kaybolan Kimliği' adlı kitaplara makaleleri ile ve Leyla Çelik ile Elif Yıldırım'ın derlediği, Nika Yayınları tarafından yayınlanan 'Yeşilden Maviye Karadeniz'den Kadın Portreleri' adlı ortak kitaba bir öyküsü ile katkıda bulundu. 2009-2014 yılları arasında Norradyo adlı internet radyosunda 'Hemşin Öyküleri' adlı bir program hazırlayıp sundu. 2014 yılında bu yana yayınlanan Gor dergisinin yayın ekibinde yer alıyor. Evli ve bir kız çocuğu babası.