Yıl 1971

0
2054

Имей щIэнэцIыр хэтми дибийщ

Sevgili dostlarım, burada tekrar etmek zorundayım. Ben, anılarımı yazmıyorum. Anılarını yazacak olan ve dünden ders almak isteyenlere, dünden günümüze, kimin, kiminle, ne zaman, niçin ve nerede bir araya geldiklerini, elimdeki fotoğraf ve yazı ile belgeleyerek katkıda bulunmak istiyorum. Şimdiki neslin, yapmak istediği “ŞEYİN?” tanımını ve kararını doğru olarak verebilmesine yardımcı olmak istiyorum. Dünü, kendilerince, örnekleyip, her şeyin bireyselleştirilmesi, yani kendileriyle başladığı veya başarıldığı iması veya iddiası doğru değildir. Unutmasınlar ki, ileride, bir başka nesil de bugünün aktörü olan sizleri benzeri bir suçlamaya tabi tutacaktır. İşte ben, gücümün ve aklımın yettiği kadar, bu anlamda nesiller arası iletişime bir ilmik atmaya çalışıyorum.

Sevgili dostlarım, yıl 1971. Çok hareketli bir zaman dilimi. Görevli olarak, İstanbul Beylerbeyi Çengelköy mıntıkası, arama-tarama ve emniyet görevlisiyim. Bölüğümde askeri hizmet görevini ifa eden Tnk. Astğm. Üstün Barışta isimli bir personel, “Komutanım, seni Beylerbeyi’nde oturan, çok değerli bir şair dostumla tanıştırmak istiyorum” der. Kim olduğunu sorduğumda “ECE AYHAN” yanıtını alırım.

İlk defa duyduğum bir isim. Astğm. Üstün Barışta ise Avrupa’da sinema ve yönetmenlik tahsili almıştır. Çok bilgili ve yaşı da bana yakın. Bir pazar günü, birlikte Ece Ayhan’ın evine gideriz. İkimiz de resmi giysiliyiz. İki-üç katlı, çok kötü görüntülü ahşap bir ev… Bizi oldukça güler yüzle karşılamaya çalışan bir insan. Ancak biraz soğukça (ТIэкIу ябгэт).

Hoş beşten sonra, müsaade isteyerek iç odaya girdi ve kapıyı da kapattı. Ben Üstün Barışta’nın yüzüne bakınca, “Biraz sonra çıkar” dedi.

Ve dediği gibi beş-on dakika sonra elinde bir kitapla yanıma geldi. O, ayakta kitabı bana göstererek:

– Burada Çerkeslerle ilgili bilgiler var, okumanı tavsiye ederim.

Ben kitabı aldım. Şöyle, önlü ve arkalı çevirdikten sonra:

– Bu çok önemli bir kitap değildir. Ben daha önce okudum. Bilinmeyen bir şey yok…

Daha “yok” sözcüğü ağzımda iken Ece Ayhan kitabı elimden aldı. Ve yere fırlattı.

– Üstün, bu adamı bana neden getirdin? Gidin evimden. Zaten kabahat bende! Böylelerine değer veriyorum, dedi.

Ve odasına girdi, kapıyı da sertçe kapadı. Tabanca belimde, elim oraya gidip geliyor. Titriyorum. Üstün;

– Ne olursun komutanım, benim hatırım için birazcık sabırlı ol.

Bende “tık” yok, nefes almakta zorlanıyorum. Derken, Ece Ayhan odasından çıktı. Kitabı yerden aldı. Ve bana dönerek;

– Önce özür dilerim. Bir an ben de boş bulundum. Size tavsiyem; şayet bir amacınız varsa; öğrenmek, öğretmek ve yapmak istiyorsanız tek bir harfi ve tek bir cümleyi bile küçümsemeyin. Ve size bu konularda yardımcı olmak isteyenlere de daha saygılı olun. Ve alın kitabı, teşekkür edin. Okuyup okumamak senin elinde. Teşekkür ederim, dedi ve yine odasına girdi.

Biz de evi terk ettik. Doha sonra, defalarca yanına gittim ve özür dileyerek dostluğumuzun devam etmesini rica ettim. Ve öyle oldu. O günleri fotoğraflamak isterdim. Olmadı. Akıl edemedim.

Sevgili dostlarım, İstanbul’da bulunduğum süre içinde ve her fırsatta, kardeşim Muharrem ve kız kardeşim SASE (Şaziye) ile haberimiz olup da ıskaladığımız hiçbir Çerkes toplantısı olmadı (1968-1973).

Bu toplantıların değişmez müdavimleri ve görevlilerin başında, Şurdum Ailesi, Mahmut, Dilber ve Ahmet Özel kardeşler, Yerit ailesinden Birsen ve Gülten kardeşler gelir. Daha da başkaları…

NOTLAR:

1- Dostlar, aidiyetini korumak istiyorsan ait olduğun yeri unutmayacaksın. Bugünlerin için sana bırakılan mirasları da küçümsemeyeceksin. Şayet birilerini eleştirmek istiyorsan, onun yanlış ve eksiklerini belge ile tamamlayacaksın. İşte o zaman, aidiyet kültürüne de örnek olursun. Умгъэ ЩIытэуэ умыжьыщI. Хъуний Сикъуэш ТIасэ!

2- Rusya Federasyonu Büyükelçisi’nin beyanı şaşırtıcı değildir. Asıl şaşırtıcı olan, Rusya Federasyonu’nun tüm yurttaşlarını temsil eden bu şahsın kim tarafından büyükelçi tayin edildiğidir. Şayet, özellikle tayin edilmemiş ise, şimdi asıl tepki vermesi gereken, Rusya Federasyonu yurttaşı Adigeler ile Federasyon yöneticileridir. Ayrıca bu elçi, neden böyle bir beyanata ihtiyaç duymuştur? Akıl vermek gibi olmasın ama TC yurttaşı olan ve yasal kuruluşlar sahibi olarak bizler, daha önce Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov’un öldürülmesini protesto etmeli idik. Çünkü o aynı zamanda anayurt Kafkasya yurttaşlarının da temsilcisi idi.

3- Abhazya’nın bugünkü statüye kavuşmasının başmimarı, Rusya Federasyonu Başkanı Sn. Vladimir Putin’in, Türkiye ziyaretlerinde, ilgili kuruluşlarımızca, özel Kafkas giysili iki çocuğumuzun (bir kız, bir erkek) ellerinde bir tutam çiçekle karşılanması, hem diplomasi hem de nezaket babında bir jest olmaz mı? Hani şu günlerde, en yetkili insanlarımız, Sn. Putin ile gayet hoş ve samimi fotoğraf görüntüleri vermiyor mu?

Sayı: 2020 04
Yayınlanma Tarihi: 2020-04-02 00:00:00