Anadilinde gülümsemek

0
561

Üzgün, korkmuş, perişan, endişeli, öfkeli insan fotoğrafları görmekten yoruldum. Çerkeslerin Kafkasya’da, sürgün yolunda ve Osmanlı coğrafyasında yaşadığı acıların fotoğrafları; elbette bizi biz yapan ve yok sayamayacağımız yaşanmışlıklardır. Diğer taraftan; dünya ve bulunduğumuz coğrafya tarihi de ne yazık ki benzer olaylarla örülü. Süryani topluluğunun aylık olarak çıkardığı Sabro gazetesinin haziran sayısı Süryani Soykırımı’na (Sayfo) adanmış. Gazetenin anadillerinde yayınlanan arka sayfasında endişeli gözüken bir grup kadın ve çocuk fotoğrafı çarpıyor gözüme. Netflix’ten, Uzakdoğu tarihine ilişkin bir dizi izlemeye yöneldim; savaş, adaletsizlik, katliam ve üzgün, korkmuş, perişan, endişeli, öfkeli insan fotoğrafları çıktı yine karşıma.

Konunun sosyolojik, psikolojik birçok açılımı olabilir ve elbette bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Bu bütünlük içerisinde tarihsel süreçlere baktığımızda, zaman içinde sınıfların nitelikleri değişse de ekonomik motivasyonların belirleyici gücü hep sahnede olmuş. Bugün de dünya aynı şekilde dönüyor.

Soykırımlarla yüzleşmeyi de konuşsak, COVID-19’dan kaynaklanan sorunlardan da bahsetsek yolumuz ekonomiye çıkıyor.

Kendimizi korumanın gereği sürdürdüğümüz sosyal izolasyon tüm dünyada ekonomiyi etkiledi. Belki öncelikle seyahat, ulaşım, kafe restoran gibi sektörleri, sonrasında tekstil ve diğer ertelenebilir harcama alanlarını etkisi altına aldı. Bu arada Türkiye’de ikinci el araba piyasasında olduğu gibi güvensiz ortamın tetiklediği tuhaf ve balon olma riski taşıyan hareketlilikler de yaşandı. Sonuç itibariyle; UNCTAD (United Nations Conference on Trade and Development) dünyadaki toplam ihracatın 2020 sonuna kadar 800 milyar dolar gerileyeceğini öngörüyor. IMF (International Monetary Fund) küresel ekonomideki daralmanın yüzde 5 civarında olacağını söylüyor. Biliyoruz ki; rakamlar ehil ellerde istediğiniz gibi konuşturulur ancak bugün gelinen noktada tüm ekonomilerin küçüleceği gerçekliği saklanabilir gözükmüyor. Bu durum karşısında önemli olan hükümetlerin hangi önlemleri alacağı ve bunları uygulayabilmek için neye ihtiyacı olduğudur.

Türkiye’de 2008 küresel finansal krizinden bu yana süregelen durgunlukta geliri zaten daralmış olanların bu yeni dönemi karşılayabilmeleri ve atlatabilmeleri oldukça zor görünüyor. Batık ve sorunlu kredilerin oranı konusundaki beklentiler yükselmeyi işaret ediyor. Emekli maaşları gibi sabit ve ekonomiye geri dönüşü ancak temel ihtiyaç maddeleri üzerinden olan gider kalemlerinin tekrar tartışıldığı bir zemindeyiz. Bu zeminin kargaşa çıkmadan yönetilebilmesini sağlayacak rejimlerle yaşayacağız.

Her hükümet birbirinden faklı seçimler yapabilir. Büyük resimde; globalleşmenin artık tek devlete dönüşecekmiş gibi duran doludizgin gidişi COVID ile ya da COVID vesilesi ile bir yol ayrımına gelmiş gibi görünüyor.

Bu konuda iki görüş var;

Birincisi; küreselleşmenin aynı hızla ve şekilde devam edeceğini söylüyor.

İkincisi; artık devam edemeyeceğini söylüyor.

Birinci seçeneğin vizyonunu ve günlük hayattaki karşılıklarını biliyoruz. Bu durumda; yoksulluk artacak, tarih boyunca görmüş olduğumuz üzgün, korkmuş, perişan, endişeli, öfkeli insan fotoğraflarına belki biraz farklı işleyişlerle yeni yüzler eklenecek demektir.

İkinci seçenek eğer sistemin işlemeyişinin yarattığı zorunluluktan doğmakta ise; bir yandan hayal gücümüzü aşan sanal çözümler ve olası muhalefetleri kontrol etmeye yönelik araçlar hayatımıza girerken, azınlık kimliklerine baskı bir ihtiyaç olurken bir yandan sürdürülebilir temiz tarımın, küçük üretimin, ekolojik kaygıların tartışıldığı, her alandaki yüzleşmelerin kaçınılmaz olduğu bir gündem oluşması belki de mümkündür. Bu gündem elbette dünya üzerinde yaşayan tüm halklar gibi Çerkesler için de sadece tenceredeki yemeğin kalitesi ile değil, anavatanda ve diasporada kimliği ile var olma mücadelesi ile de ilgilidir. Bu süreci her zamanki gibi gemiyi kimin kullandığı belirleyecek olabilir ancak ben dönüşümün daima fırsatlara gebe olduğunu düşünenlerden olmayı seçiyorum.

Anavatanında ve diasporalarda kendi kimliği ile, anadilinde gülümseyen insan fotoğrafları görmek haktır.

Önceki İçerikDeniz Gezmiş Hemşinli mi?
Sonraki İçerikTanrısal buyruklar
Birgül Asena Güven
1959 yılında Fethiye’de doğdu. Adigelerin Şapsığ boyundan. 1984 yılında Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi bölümünü bitirdi. İş hayatına özel sektörde 1985 yılında başladı. İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Yüksek Lisans programına katıldı. Uzun yıllar global şirketlerde Finans Yönetimi yaptı. Kafkas derneklerinde çalıştı, yayın organlarında yazdı. Halen Jıneps yayın kurulu üyesidir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz