Kırık Leblebi Çocukları

0
828

Yedili sekizli yaşlarda saçları kısacık üç numarayla kesilmiş, kulaklar yelken gibi kocaman kepçe, dişler gülümseyince göze çarpar bembeyaz büyük boy kabak çekirdeği gibi… Bir de ince testere dişi gibi tırtıklı boynumuz armut sapı gibi incecik, o kocaman kelleyi nasıl taşıyor diye şaşırırsın. İşte var ya bizler kırık leblebi çocuklarıydık.

Daha sabahın köründe tavuğun taşımaktan yorulduğu yumurtayı folluğa yetiştiremeden yumurtayı kapıp dükkâna koşturarak, kırık leblebi alıp atletimizin etek kısmını çıkartarak çukur bir yer oluşturup ona doldurduğumuz kırık leblebileri iki bana bir sana diyerek arkadaşlarımız ile paylaşan… Sokaklarda “Çeerçiiii” diyerek bağırarak gezen satıcıların üç adet ince zincirle bağlı terazi kefeleri, içine ne götürürsen darası kadar yiyecek dolduran.
Eskimiş laylon (naylon) ayakkabıları, yırtılmış naylon leğenleri verip karşılığında aldığımız horozlu şekerleri, akan sümüğümüzün çift şerit otoban gibi yaptığı yollara yapışan tozları arada bir yalayarak tuz ihtiyacımızı kendimiz temin ederek… Elimizin üst tarafı ile sildiğimiz burnumuzun ifrazatından kayış gibi olan kollarımıza aldırmadan. Ayaklarımızdan çıkarttığımız naylon ayakkabıları hayal dünyamızda resmettiğimiz araçlara benzeterek itekleyip içine doldurduğumuz kimi yerde kum, kimi yerde ince toprakları bir yerden bir yere yığar, sonra da bu kez tanker vazifesi gören ayakkabımızın içinde taşırdık suyu, yığdığımız kumların üzerine tüm yaratıcılığımızla…


Karıştırdığımız çamurlardan çamur mimarlarının projelendirdiği değişik mimari yapıların, ince söğüt çöpleri kullanılarak yapılan çatılı evlerin çocuk figüranlarıydık. Biz o zamanın kırık leblebi çocuklarıydık… Köye gelen satıcıların peşine düşerek tüm sokağı, köyü beraber gezen, tavukları kovalayarak yumurtalarını erken yumurtlatıp onu hemen çerçinin malı ile mübadele eden. Meşin cüzdanın içerisinden çıkarılıp bize uzatılan kuruşlu harçlıkları aksakallı dedelerin elinden kaptığımız gibi koşarak uzaklaşan. Sevincimizin ihtiyarların yüzlerine yansıdığını bile fark etmeden doğru harcamaya koşanlardık, elinde harcayacağı parası, değiştireceği yumurtası olmayan çocukların gülümsemesi bile değişikti. Onu gören arkadaşlarının ne aldılarsa arkadaşıyla paylaştığı çocuklardı ‘’Kırık Leblebi Çocukları’’. Şimdi de var mıdır ki böyle çocukluk yaşayan? Ne kadar doğal bir çocukluktu siyah-beyaz çocukluk değil mi?

Şimdi mi? Sessiz elektrikli motorlar, ATV’ler ile kovalamaca oynayan çocuklar, bisiklet ve motorlara montajlanmış cep telefonlarının uydulardan aldığı internet bağlantıları ile açık hava konserleri ve müzik şölenleri eşliğinde; istersen kişiye özel kulaklıklarla direkt östakiye iletim, kısa yol tuşu gibi direkt beyne iletişim…
Hey siz kırık leblebi çocukları, şimdi devir böyle işinize gelirse…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz