Tanrısal buyruklar

0
696

Sevgili dostlarım, sizlerden istirhamım şudur; hiç kimsenin “DİNSEL” inancını bir başka kişi, kişiler, kurum ve kuruluşların sorgulama hakkı yoktur. Dinsel inançlar, ister “GÖKSEL”, ister “GÖRSEL” ve isterse “inanç tanımaz”lar olsun, inanan veya inanmayanların kendi meselesidir. Bilgi babında sunmak istiyorsan, belge ve ilgiyi mehaz alacaksın. Söylemlerinde “tanrısal” buyruk içeren mesaj varsa şiddeti, kini, nefreti ve hakareti çağrıştıran sözcük ve kavramları kullanmayacaksın. Farkın bu olmalıdır. Nakilci değil, AKILCI olacaksın. Yoksa papağan ve muhabbet kuşu olursun. Çünkü onların doğal ve tanrısal yapıları bu. Oysa, sen “İNSAN AKLI” ve “İNSAN DİLİNE” sahipsin…!

Sevgili dostlarım, ben “TEOLOG” değilim. Sadece bildiğimi sandığım ve o kadarı ile yani ANADİLİMLE okumak ve yazmak istiyorum. Ne var ki bugün Gurbet Kafkasya’sı insanları olarak Türkçe, Arapça ve bir başka dille konuşuyor ve yazıyoruz. Elbette ki onlar da çok değerlidir. Bu bağlamda, DİNSEL inanç buyruklarını ya Türkçe veya anadilim Çerkesçe ile okumak istiyorum. Bunu savunuyorum. Günah mı ve ayıp mı? Onlarca yıl her dinsel ritüeli yerine getiren DİNDAR Kardeşim, okuduğu “buyruğun” ne anlama geldiğini bilmiyor. Ne dediğini de ….! Şayet “İNANMAK!” yeterli olsa idi kitaplara gerek kalmazdı. Kutsal olan “YAZILAR” değildir. İçeriğini anlayıp, onu yaşama pratize etmektir. Bu da ancak “ANLAMAKLA” mümkündür. Bilen veya bildiğini kabul ettiğimiz görevlilerin de “İNSAN” olduğunu, “ZAAFLAR”ının olabileceğini unutmamak gerekir. Bunları yazıp savunurken ola ki birilerinin “İNANCI”yla ilgili sürçü lisan edersem, AF OLA! Böylesine bir niyetim yoktur. Hakkım ve yetkim de yoktur.


Sevgili dostlarım, bunca laf eden Ali Çurey’ in yolunu sorarsanız şudur; Hz. Musa’nın Tespiti 10 emir (Tevrat), Hz. İsa’nın tebliği (İncil) ve Hz. Muhammed’in temsil ettiği tanrısal buyruklar (Kuran) üçgeninde AKLIM, DİLİM ve BİLİM’in kılavuzluğunda demokrasiye ve insan haklarına bağlı kalmaya özen göstererek yaşamaya çalışıyorum. Ancak, “ÖLDÜRMEYECEKSİN”, “HAK ETMEDİĞİNİ ÇALMAYACAKSIN”, mecbur kalmadıkça “YALAN SÖYLEMEYECEKSİN” kavramlarına veya buyruklarına eklenen bu tuzaklı sözlere düşmemeye çalışıyorum. Zira “HAKSIZ YERE” dediğiniz anda her insan mutlaka “Haklı” bir gerekçe bulur. Diğer kavramlar için de…!
Sevgili dostlarım, doğa yasaları ile tanrısal buyrukları “çatışır” kılan tek “şey” cehalettir. Maalesef ben de zaman zaman bu tuzağa düşüyorum. Beşeri zaaf! Şimdi kendime soruyorum; insanlık şu iki kavramın içeriğini ve yolculuğunu netleştiremedi. Belki de tüm çatışmalarımızın kaynaklarından biridir. “YARATILIŞ” VE “OLUŞUM!” Ama, yanıtını ben buldum. Böylece tarihe geçmiş olurum. “BİLMİYORUM” yanıt oldu mu? Bu buluşuma katılmamışsın gibi bir halin var. Öyle ise insan aklının evrimsel yolculuğu ile evrenin sonsuzluğunun nerede ve nasıl kesişeceğine bakalım. “AKIL” sınırlı olsa idi evrenin sonsuzluğunu kavrayamazdı. Bu da gösteriyor ki insan eliyle bu gezegeni “YOK” daha doğrusu yaşanamaz hale getirmezsek, “AKIL” ve “BİLİM” pek çok bilinmezi “BİLİNİR” hale getirecektir.

ÖNEMLİ UYARI: Sevgili dildaşlarım, yasal kuruluşlarımız olan dernek, vakıf ve federasyonlarımızı eleştirirken bir kez olsun aynaya bak! Ve kendine sor; “Ben bu kuruluşlara üye miyim? Nasıl bir katkı veya yardımda bulunuyorum ki veya bulunmuşum ki eleştiri hakkım var?” Bu kuruluşları ayakta tutan ve karşılıksız hizmet verenlere saygılı ol. Üye ol ve aidatını öde.
Anavatan ve oradaki kardeşlerimiz için de henüz eleştiri hakkın yok. Çünkü henüz oraya bir katkı sağlamış değilsin. Hiç değilse susarak katkı sağla….!!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz