Şehir (medeniyet) kültüründe kalkınmış toplumlar yani medeni toplumlar, medeniyet kavramını, civilization kavramını artık sadece şehirlere değil şehirden gitgide köye doğru yaygınlaştırmışlardır. Özellikle, Sanayi Devrimi’nden sonra böyledir. Sanayi toplumunu aşmış olan toplumlar büyük ölçüde bunu başardılar. Nüfusunun yüzde seksenlere varan kesimi kırsalda oturan toplumlar ne yaptı? Şehrin nimetlerinden daha çok yararlanmak adına önce köyden şehre taşındı. Şehir dediğim şey küçük kasabalar. Oraları büyük köyler haline getirdi, sonra başarabildiyse şehri yeniden düzelterek imara etmeye çalıştı. Türkiye örneklemesi biraz böyledir. Avrupa daha farklı. Onlar her iki dünya savaşlarında, özellikle 2. Dünya Savaşı’nda, neredeyse tüm şehirleri yerle bir olduğu için imarı daha düzenli oldu. Bu tabii biraz yerleşik hayat kültürüne bağlı bir hadise. Şehir hayatına erken geçiren toplumlar 50-100 yıl öne geçiyor. Şehirleşmiş toplumların yapıp ettiklerini geriden gelen toplumlar inceliyor, irdeliyor ve taklit etmeye çalışıyorlar. Şehrin nimetlerinden de yararlanıyorlar ve onlara ayak uydurmaya çalışıyorlar; bir yerde onlar da şehirleşiyor. Ancak en az üç kuşak geçiyor ve dördüncü kuşakla birlikte şehirleşme yani medeniyet olgusunu içselleştirmek mümkün olabiliyor. Kaldı ki bu, medenileşmek isteyen bir toplum içindir. Diğerleri için bir süre tahmininde bulunmak bile söz konusu değildir.
Medeniyet dediğimiz olgunun içselleşmesi, kuşakları ilgilendirdiği kadar kırsal bölgelere de yayılarak ülkenin bütün kesimlerine teşmil edilmesi esas olmuştur günümüz itibariyle. Ancak medeniyet sadece bunlarla ilgili değildir.
Medeniyetin bir de kültür boyutu vardır. Yani eğitim boyutu vardır. Okur-yazar olacaksın okuryazarlığın da olması gerekiyor. Okuryazarınız yoksa, ana dilinizle fikir üretemiyorsanız size ait bir medeniyetten ve sizin medeniliğinizden söz edilemez. Çerkes kardeşlerimizden kimileri “Ben adımı yazıyorum ne gerek var, dilimi konuşabiliyorum, alfabeyle yazıp çizmeye ne gerek var? Düşüncemi de anlatacak herhangi bir dilim de var” diyebiliyorlar. Bu son derece öldürücü, kahredici zehir gibi bir laf. Fikir demiyorum buna, laf diyorum. Yahu, sen ana dilinde adını dahi yazamıyorsun. Xabze gibi bir medeniyete sahip olmamıza rağmen ne kadar geride kaldığımızın farkında mısınız? Bunu yapmayın. Adeta reddi miras yapıyorsunuz. Bunu yapmayın; çocuklara böyle kötü bir miras bırakmayın. Medenî olduğunuzu söylüyorsunuz ama medeniyetin nimetlerinden birisi olan okuma yazmayı başka bir dilde, başka bir alfabeyle gideriyorsunuz. Oysa medeniyeti, kendi kültürümüzü kendi dilimizde inşa etmemiz lazım. Dil – kültür – medeniyet ilişkisi son derece önemlidir; dolayısıyla bir tarafını budayarak, yaralayarak, öteleyerek bu işi sürdüremeyiz.
Xabze’nin medeniyet ile ilgili olan ilişkisinde medeniyetin şehirleşme ile olduğunu ifade ettik. Peki bu şehri kim kuracak? Neye göre kuracaksınız? Hangi arka planınız var? Yani dünya görüşünüz var mı? Eğer siz bunu tarihin herhangi bir döneminde, tarihin herhangi bir sürecinde kurabiliyorsanız ve kurduğunuz bu medeniyet dediğimiz olgu, civilization dediğimiz olgu, Xabze dediğimiz olgu tamamen size aitse -başlangıçta söylediğimiz gibi- medeniyetiniz sizin orijinal eseriniz demektir. Eğitimi, insan terbiyesi, düğün kültürü, beşik ve cenaze kültürü, sokakta yürüme kültürü, savaş ve barış kültürü, velhasıl insan ilişkileri bütünüyle kurallar bütünlüğünü oluşturmalıdır. Bir tarafıyla değil sadece, her yönüyle hayatı kuşatmalı. İşte Brezilya futbolda çok iyi. Tamam futbolda çok iyisiniz. Sadece futbol ile medeniyet olmaz çünkü sadece bir üniteye dayanıyorsunuz. Küba’nın dünyaca tanınan pipo tütünü var. Medeniyet o değil. Evlilikleriniz adeta şirket ortaklığına dönmüş. Zenginleriniz kapitalist olmuş, fakirleriniz sahipsiz. İşte bunlar insana dokunmuyor, insanı kuşatmıyor ya da insanı tersinden mahvediyor. Hayatı inşa eden, kuşatan, her şeyiyle size ait olan, ötekisini kabullenen ve onu kucaklayan, düşüncesini usulünce söyleyebilen, zihinlerde ve gönüllerde olumlu bir karşılığı olan, ifade edebileceğiniz size ait bir şeyinizin olması lazım. Yani sosyolojik bir olgunuzun olması lazım. Bu yoksa zaten yaptığımız şey bütün olarak Xabze yani medeniyet (civilization) değildir. Şimdi bu civilization (Цывлизация) kelimesinin Avrupa dillerindeki algısal hedef karşılığı, ts’ıfılızats (ц1ыфылызац), ts’ıfı (ц1ыфы), insani görüntüsü demek değil midir? Aynı insanlaşma, insanlaştırma, tanışıp anlaşabilme, birlikte insanileşme anlamındaki zerets’ıfın (зэрэц1ыфын) / zerets’ıxun (зэрэц1ыхун) kelimelerinin yarattığı zihinsel olguyu atlamamız lazım. Xabze’nin de hedefi budur. Şimdi biz bu temel planı kurmazsak, sosyolojik anlamda bu olguyu, bu ifadeyi yerine oturtamayız.
Bunun arkasından ‘’Xabze medeniyet midir değil midir?’’ konusunu irdelememiz gerekiyor. Eğer medeniyet (civilization) olgusunu algılamışsak, bunun içerisinde mutlaka şehirleşme özelliklerinin olması lazım. Şehirli kültürün ülkenin tamamına yayılmış olması lazım. Ancak vurgulamak istediğim köylü-şehirli ayırımı değil. Yani nerede yaşadığımız değil, nasıl yaşadığınız önemli. Bunu tekraren belirtmek isterim.
Toplumların kahir ekseriyeti kendilerine özgü bir medeniyete sahip. Sahip olduğunuz medeniyet sizin olmayabilir ama bir medeniyetin içerisinde yaşıyor olabilirsiniz. Eğer her şeyiyle, futbol örneğindeki gibi bir tek şeyde değil, sanatta çok iyisiniz, güreşte çok iyisiniz, sporda mükemmelsiniz… Ama sokaklarınız berbat; gece insan güvenliği sağlanamıyor, kadınlarınızın can güvenliği yok; insanlarınız her türlü tecavüze uğruyor, mallarınız emniyet altında değil; toplumdaki insanların kahir ekseriyeti fırsatını bulduğu zaman birbirine kast edecek düzeylere gelmiş… Bunları X ülke için, herhangi bir ülke için söylüyorum. Bu boyuttaysanız şehirde yaşıyor olsanız da köşkte yaşıyor olsanız da yaşamınız medeniyet değildir. Şehirde bedevi gibi yaşarsınız. Köy dediğimiz yerde de şehirli gibi yaşayabilirsiniz. Bu normaldir. Yani siz yaşadığınız yerin bugünkü anlamda çok kalabalık metropol, şehir ya da kasaba olması çok önemli değil. Yaşam biçiminizin bu tarzların tamamını kuşatıyor olması ve yaşam biçiminizin medeni olması önemli. Bu biçim, yaşamın tamamını kuşatıyor ve üretim biçimi, inşa biçimi size ait ise o zaman kurduğunuz medeniyet de size özgüdür. Jacques de Morgan diyor ki dünyada dört tane ulus söylediğimiz tarzda özgün medeniyet yaratmıştır. Dikkat edin özgün medeniyet. Medeni bir şekilde yaşayan birçok toplumlar olmuştur. Bu olabilir ama o toplumda bir başkasının yaratmış olduğu medeniyeti transformasyona tabi tutarak yaşıyor olabilir. Bazı toplumlar böyledir. Hatta çoğu toplum böyledir. Fransız biliminsanı bu dört toplumu sayarken, Latin-Roma diye başlıyor. Toplumların tarihini incelerken Latin-Roma’nın nereden geldiğine de bakmak lazım aslında. Evet Roma önemli bir medeniyettir insanlık tarihinde. Ama Roma’yı kuranların Truva’dan gidenler olduğunu da unutmamak lazım. Truva’yı kuranların ise Kuzey Kafkasya’dan indiklerini de unutmamak gerekiyor. Truvalılar, Kuzey Kafkasya’dan mı geldiler ya da Kuzeyden mi geldiler Anadolu’ya, yoksa Batıdan mı geldiler tartışması uzun süre devam etti. Ancak 1997 yılında Çanakkale’de bulunan bir tablet ile Truvalıların da LUW toplumları gibi Kuzeyden indikleri kesinleşti. Bu bilgiyi sayın Prof. Tomris Bakır hocamızdan bizzat dinlemiştim. Yani Batıdan indi diyenler bu tabletten önce eserlerini yazmış olabilir, ya da bu bilgiye ulaşamadıkları için öyle yazılmış da olabilir.
Şimdi konuyu nereye getirmeye çalışıyorum. Truva’yı kurmuş olan bir toplumun güçlü bir arka planı olması gerekir. Roma’yı kurmuş olanın da Truva gibi bir arka planı var. Onun da modern zamanlara girdiğiniz zaman dünyayı etkileyen bir yapısının olduğunu da unutmamak gerekiyor. Demek ki bazı toplumlar üretken ve aynı zamanda mucit toplumlardır. Baktığımız zaman Roma ve Latinlerin kendilerine özgü, inşa edici toplumlar olduğunu görürüz. İnsanlık tarihinde, tarihin belirli dönemlerindeki eksikliklerini, yanlışlıklarını katma değer ekleyerek yorumlamıyorum, söylemiyorum. Söylemek istediğim şey, bunların bir medeniyet olgusu olarak insanlık tarihinin belirli zaman dilimlerinde yaşadıkları veya yaşıyor olduklarıdır. Yarattıkları medeniyetlerin kendilerine özgün olması ise son derece manidardır.
İkinci olarak Grekleri verir J. Morgan. Tabii eski Grekleri bugünkü Greklerle karıştırmamak lazım, bu da önemli bir şeydir. Eski Greklerle Kafkasya arasındaki ilişkileri doğru tahlil etmek gerekir. Soru şu: Grekler Ege’ye nereden gelmişler? Buna sağlıklı cevap aramak gerektiğine inanıyorum. Ayrıca Greklerin Meotlarla olan ilişkilerini bugün bizim Kafkasya’ya gidip geliyor olmamıza benzetebiliriz. Yani düşman toplumlar olmaktan ziyade eski Greklerle Meotlar öncesi Adigelerin arasındaki ilişkilerin çok iyi irdelenmesi gerekiyor. Her ne olursa olsun Greklerin öncelikle ve özellikle düşünce felsefesine ciddi katkıları var. Bunlar da kendilerine özgü bir medeniyet yaratmışlardır.
Bir de Amerika’da İnkalar var. (İnkalar olarak aklımda kaldı. Ola ki diğer eski Amerikan toplumlarından biri olursa affınıza sığınıyorum.)
- Morgan’ın dördüncü olarak saydığı toplum ise Adigelerdir (Çerkesler). Adigelerle ilgili hemen şunu belirteyim: “Adigelerde Ptselhuxh kültürü vardı. Çok güzel Şeşen oynarlardı. Mantıları mükemmeldi” yaklaşımlarıyla bir medeniyet izahı yapamazsınız. Bununla Xabze’yi bir medeniyet olgusu olarak irdeleyemezsiniz. Bu sadece örf olarak kalır. Arapçadaki urf kelimesi ya da adet-gelenek olarak algılanabilir. Ki bu adet gelenek dediğimiz şeyin benzerlerini bugün barındırmayan hemen hemen hiçbir toplum yoktur.
Konumuza temel olan en can alıcı noktaya gelelim. Sorumuzu yeniden soralım: Xabze bir medeniyet midir, yoksa bir örf – gelenek midir? Esas can alıcı konu budur.
Xabze’yi bir bütün olarak düşünelim. Xabze’nin ilksel dönemlerindeki insanlar daha çok tarıma ve hayvancılığa dayalı bir yaşam sürdürüyorlardı. Ancak Çerkesler erken dönemlerde yerleşik hayata geçmiş ilk toplumlardan biridir, bunu atlamamak lazım. İnsanlık tarihinde bir de göçebe süreci vardır ki Çerkesler bununla ne kadar ilgiliydi bilemiyorum. Biz hem bu durum tespitini yapalım hem de Çerkesler şehirleşemediler diyenlere de bir cevap vermiş olalım.
Çerkesler şehirleştiler. Şehir kültürü yaşadılar. Hatta bazı yer isimlerinin anlamı da khale (şehir) kelimesi ile beraber kullanıldı. Mesela Şetkhale, Şet şehri demektir. Rostow’un eski adı Şetkhale’dir. Bir başka sahil boyu eski yerleşim birimimizin adı Khelej’dir. Tam olarak Türkçe karşılığı Eskişehir’dir. Bugünkü Krasnodar bölgesinde Buğur khale (Buğur şehri) var. Geçmişte Jıneps Gazetesi’nde yerleşim adlarıyla ilgili bir yazım yayımlanmıştı, merak edenler bakabilirler. Dolayısıyla Çerkesler geçmiş zamanlarda çok ciddi anlamda kültürel gelişimlerini tamamlamışlardır. Antik çağlarda bile ihracat yapıyorlar. İran’a yılda ortalama 20.000’e yakın at ihraç ediliyor. Altını kendi topraklarında üretiyorlar. Maykop Milli Müzesi’nde görürsünüz, altın öküz heykeli var. Ğobekhoy’da, ağaçtan yapılma mesafeyi ölçen bir âlet bulunmuş. Ayrıca arp çalgı âleti bulunmuş. Bunlar MÖ 1000 yılına ait eserler. Yine Meotlardan kalma, Wulape’de altın kanatlı uçan at resmi var. Pageşıs, (Page: gururlu, şı:at), gururlu at heykelidir. Nart destanlarındaki Sosruka’nın uçan atı. Diğer adı Txhoji’dir. Bu kelime Pegasus kelimesinin etimolojik kökenidir. Bütün bunların hammaddesi olan altını işliyor insanlar 3000 yıl öncesinde. Günümüzden 3000 yıl önce. Ayrıca gümüş kupa vardır mesela, 3250’li yılları işaret eder. Demek ki şehirleşmenin, üretimin olduğu bir coğrafyadan bahsediyoruz. Üretiyor ve ihraç ediyor. Üretiyor ve günlük yaşamında kullanıyor. Üretiyor ve insanın hizmetine sunuyor. Üretiyor ve paylaşıyor. Bunların hepsi önemlidir. Öyleyse Xabze’nin medeniyet olduğu konusunda sadece üretimle ilgili kısma değinmiyoruz. Bir de işin insani kısmı vardır. Ya da şöyle düşünün: Siz insana milyonlarca dolar harcayarak yatırımlar yapıyorsunuz, okul öncesinden başlayarak okullar kuruyorsunuz, liseler kuruyorsunuz, üniversitede okutuyorsunuz. Evlatlarınızı başka ülkelerin üniversitelerinde gönderiyorsunuz ve ikinci bir dilde, hatta üçüncü bir dilde eğitim kazandırıyorsunuz. Yatırımınızla insanoğlunun işleyebileceği suç oranlarını düşürmek, olumlu davranışları artırmak, bilimsel gelişmeyi yakalamak, hukuku güçlendirmek vs istiyorsunuz. Böylece insan mutluluğuna hizmet etmeye çalışıyorsunuz. Yani hedefiniz insan.
Şimdi Xabze’yi ele alalım. Xabze ne yapıyor? Xabze, doğduğu andan itibaren beşikteki çocuğu alıyor ve her bir attığı adımı bir kurala bağlı olarak eğitiyor ve topluma katılana kadar yetiştiriyor. Ancak Xabze’de çocuğun kimin tarafından büyütüldüğüne bakmak lazım. Çocuk büyükanne, büyükbaba kontrolünde büyüyor. Neden? Çünkü onların tecrübeleri anne ve babadan daha güçlüdür. Anne aileye henüz monte olamamış olabilir. Genç anne yeterince tecrübe sahibi olamayabilir. Her türlü Xabze kuralını henüz içselleştirememiş olabilir. Dolayısıyla çocuğun eğitimi rasgele hareketlerle olmaz.
Gelin aileye girdikten sonra da bir kontrol eğitimine tabidir. Gelin odasından yani Lağune’den çıkması dahi bir ritüele bağlıdır. Yani gelin bir başına hareket edemez. Yanında mutlaka nısedis dediğimiz geline eşlik eden birisi vardır. Ne amaçlanıyor? Toplumun bir kültürü var. Ailenin bir kültürü var ve siz bu kültüre monte olacaksınız. Dolayısıyla onun işleyiş tarzını kazanacaksınız ve evladınızı eğiteceksiniz. Eğitilmiş insan topluma katılacak ve her bir topluma katılmış olan insan da terbiyesini almış, eğitimini almış olarak topluma girecek. Neyi hedefliyor? İnsanı hedefliyor. O zaman ne yapıyor? İnsanı inşa etmiş oluyor. Bütün ilahi dinlerin, bütün vahiy dinlerin, bütün -izm’lerin, modern anlamda sosyal akımların hedefi insanların mutluluğu ve insanların inşasına yönelik olmuştur. Bunların kimi görüşler sadece sözde kalmış kimisi de 50 – 60 seneler gibi devrim yapanlarla beraber çekilmiş, gitmiştir. Kimileri de sadece kitap satırlarında kalmıştır. İçlerinde değerli fikirler vardır mutlaka. Ben fikri bir ölçüm yapmıyorum, yöntem ve sonuç üzerinde duruyorum. Xabze’deki gibi insanı eğiterek, düşünüp icraata koyarak, tek tek bıkmadan usanmadan topluma kazandırarak toplumsal bir algı yaratabilmiş başka bir toplum bilmiyorum. Bir tek Hz. peygamberin sünnetle ilgili olan İslami hareketin doğuşuyla ilgili çok ciddi anlamda bir benzerlik olduğunu söylemeliyim. Yeni Müslüman olan bir insandan, Müslüman bir aileye doğmuş olan bir çocuğun tek tek eğitilerek hak ve hukuk öğretilerek, medeniyet algısı içinde topluma kazandırılmasıyla Xabze’nin Xabze toplumunda bireylerin tek tek eğitilerek, topluma kazandırılıp toplumsal akıl, toplumsal ahlak, toplumsal yaşam biçiminin ve toplumsal paylaşımın oluşturulduğu bir düzeni kuruyorsun. O zaman, Xabze nedir diye tekraren sormak lazım. Xabze için kendi kurduğumuz cümleyi yeniden düzeltmeye çalışalım. Ne dedik biz burada? Xabze medeniyeti dedik değil mi? Konunun anlaşılması açısından Xabze ve medeniyet kavramını bir araya getirdik. Aslında o ifade, medeniyet medeniyeti gibi bir şeydir, Xabze medeniyeti demek. Xabze medeniyetindeki medeniyet sözcüğü fazla bir kelimedir. Çünkü Xabze’nin kendisi medeniyet demektir zaten. İşte vurgulamaya ve anlatmaya çalıştığımız budur. İnsanı hiçbir tarafı boş bırakmadan hayata hazırlayarak katmak, toplumu hazırlanmış insanlardan oluşturmak ve toplumun müreffeh yapısını, paylaşım biçimini, hukuk yapısını, toplumdan mümkün olduğu kadar soyutlamadan, hapislere tıkmadan, zulmetmeden, toplumun içerisinde gerekirse davalar açarak, gerekiyorsa parasal olarak cezalandırma ve onu mümkünse topluma yeniden kazandırarak insanı sürekli inşa etmek. Böylece Xabze ile birlikte yaşadığınız evreni güzelleştirerek bir sosyal yapı kurulmuş oluyor. O zaman bundaki Xabze’nin kendisi bir medeniyettir. İfademizin hangisi daha doğru olabilir. Adige Xabze terminolojisi daha doğru olabilirdi. Ya da Adiğağa (Adigelik) daha doğru ifade olabilirdi belki. Ama konunun anlaşılması açısından biz burada medeniyet sözcüğü ile beraber Xabze’yi bir araya getirdik.
Bize kadar ulaşan Xabze’nin son müceddidi, namıyla ün yapmış Qazanıqo Cebağ’dır. Qazanıqo Cebağ’ın Xabze’yi 18. yy ikinci yarısında tekraren yorumlayan zeki, akıllı, topluma yön veren bilge bir kişi olduğunu görüyoruz.
Xabze’nin her yönüyle medeniyet demek olduğunu kabul ettiğimize göre payandalarını sıralayarak toplumsal yapıyı daha anlaşılır hale getirelim.
- Xabze medeniyet midir? Evet, Xabze bir medeniyet olgusu olarak karşımıza çıkar.
- İnsanın refahını, mutluluğunu hedef alır.
- Xabze kültürünün toplumunda, Xabze kültürünü inşa eden toplumda diktatörlük olmaz. Münferit kusurlar ise Xabze’de olmayan ancak bireyin kendi nakıs davranışları olarak değerlendirilebilir. Pşım yapş (büyük kral) bile Xabze’nin aldığı kararlara uymak zorundadır. Dolayısıyla Xabze toplumunda bir diktatörlük söz konusu olamaz.
- Xabze, mahlukatı korur. Yani diğer canlıları korumak zorundadır. Tabiatı korur. Mesela bir ağaç kesmek zorundaysan, ihtiyacın olduğu kadarını ve ömrünü tamamlamış ağaçlardan kesersin. Keserken ağaçla konuşur, özür dilersin. Bir tane kesmişsen de iki tane ağaç dikersin. Bu, tabiat ve doğayla barışık olmayı, doğayla iç içe yaşamayı hedeflediğini gösterir.
- İnsan kendisiyle barışık, tabiatla barışık ve eşyayla da barışıktır. Mesela sorarlar çocuklarımız.: Bizim antik tiyatrolarımız yok, neden acaba? İnsan kendisine yetecek kadar ev yapar. Çoğunlukla belki daha çok kırsal kesimler sazlıktır vesairedir, ağaç evlerdir. Yani tabiattan çıkan malzemeyi kullanarak yapar. Ömrü de bir yüzyıl kadar. İnsan ömrü de bu kadar çoğunlukla. Çevreyi de kirletmez. Dolayısıyla çevreyle barışık bir hayat sürer.
- Xabze, inançların her türlüsüne saygılıdır. Mesela haç’eş kültürünü irdeleyelim. Haç’eş’in kapısı kolay kolay kitlenmez, açıktır. Gelen herkes rahatlıkla Haç’eş’e misafir olabilir. Hatta bir yıl boyu misafir kalanların olduğunu anlatırlar büyüklerimiz ve misafirlerin atına da bakılır. Misafire de bakılır. Ütüsünden temizliğinden kadar tüm ihtiyaçları giderilir. Ve hiçbir hizmet ücrete tabi değildir. Dolayısıyla burada gelen insanların dinleri sorulmaz, milliyetleri sorulmaz, yeter ki zarar vermesinler.
- Yaşam hakkı esastır. Tevrat ne der: Öldürmeyeceksin. Kur’an yaşam hakkını korumak adına, öldürmeye karşılık öldürme iznini verir. Eğer böyle bir şey yoksa insanların ırkından, dininden, milliyetinden dolayı öldürülmesi söz konusu olamaz.
- Büyükler esastır Çerkes toplumunda. Bu, Xabze’nin temel dayanaklarından birisidir. Çerkesler büyüklerin yanlarında çocuklarını kucaklarına almazlar. Çünkü büyüklerini istenmeyen herhangi bir davranışla gücendirebilirler. Büyüklere karşı bir gönül kırgınlığı oluşabilir. Bunun olmaması için saygısızca bir davranışla karşılaşmamak adına, büyüklerin yanında kendi çocuklarını kucaklarına almazlar. Yoksa Çerkesler çocuklarını kucaklarına alırlar. İfrat ve tefritten kaçınmak gerekir.
- Aile hayatı esastır. Her daim mahremiyeti vardır.
- Akrabalık bağları güçlüdür.
- Kadın önceliklidir. Son kararı belki ataerkil bir yapı olması itibariyle aile reisi olan erkek verir. Liderlik erkektedir. Ancak kadın toplumun dışında değil. Fikir belirtmenin dışında değildir. Aile içerisinde aile reisi son kararını vermeden önce mutlaka evin kadınlarına sorar ve onlar da görüş bildirirler. Dolayısıyla her zaman kadın saygındır. O, yaratık değildir; aklı kıt hiç değildir. Kadına şiddet asla kabul edilemez.
- Çocuklar öncelikle büyükler tarafından eğitilir. Büyüğün tecrübesi ve kazanımları son derece önemlidir.
- Yalancılık, boş ve kaba konuşmalar, tembellik, açgözlülük, şişmanlık, üstüne başına bakmama vs hoş karşılanmaz.
- Xabze’nin mutlak surette paylaşımcı bir tarafı vardır. Mesela tarlanızı sürdünüz, işiniz bitti. Komşunuzun tarlası henüz bitmedi, yarım kaldı. Siz pulluğunuzu, tası tarağı toplayıp oradan çekilemezsiniz. En azından o gün akşama kadar ona yardım etmek zorundasınız. Gerekirse ikinci gün yardım edersiniz. Bu da ücrete tabi değildir. Evinize bir misafir, sofranıza bir rızık gelmişse bir pay da komşunuza ya da misafirinize aittir.
- Çerkeslerde dilencilik yoktur. Büyük ayıptır. Böyle bir durumda toplum kendisini kusurlu görür. Paylaşımcılıktan dolayı Çerkes toplumunda dilenci oluşmaz. Dolayısıyla kültürel olarak paylaşımcıdır ve bu medeni bir hayat tarzıdır.
- Çerkes toplumunda mülkiyet esastır. Kazanır ama kazandığını ‘hep bana hep bana’ mantığıyla hep içe atmaz. Dolayısıyla mülkiyet olması nedeniyle Marksist düşünceden de devletçi düşünceden de farklılaşır. Her şeyin devletin olduğu zihniyeti söz konusu değildir. Bireylerin hakları, mülkiyetleri esastır. Bireyler paylaşımlarını ve ortak paydaları kendi elleriyle oluştururlar.
- Çerkesler toplumsaldır. Toplumsal akla dayanır. Vücut dili esastır. Vücut dilinde kimin ne yapacağı ne yapılması gerektiği bilinir. Bir şeyi çok fazla detaylandırarak konuşmanız gerekmez. Konuşmadan bile anlaşabilirsiniz. Çünkü hayatın nasıl paylaşılabileceğinin bilinciyle topluma katılıyorsunuz. Bu son derece manidardır.
- Dünyanın en eski dillerinden biri olan, 74 sesli zengin bir dile sahiptir.
- Zengin bir sözlü edebiyata sahiptir. Dünyada sadece 12 ulusun destanı var. Çerkesler, en eski destanlardan biri olan Nart destanlarına sahiptirler.
- Kendilerine özgü kıyafet ve yaşam aletlerine, yemek çeşitlerine sahiptirler.
- Cesareti esas alır. Sarmatlardan tutun, Hunlar, Moğollar, Timur İmparatorluğu, Avarlar, Cengiz ve bir asrı aşkın süren Rus akınları… 900 yıldır yürüyüş halinde olan Slav toplumunun en büyük engeli Çerkes toplumu oldu. Rusların en fazla uğraştığı coğrafi bölge de orası. Kadim bir toplumun cesur insanlarına takılıyor, aşamıyor orayı.
Ancak, Çerkes kültüründe asıl olan kavga değildir. Asıl olan barıştır. Hayatı barışarak sürdürmektir. Ancak cesaret de esastır. Korku haynapedir her şeyden önce.
- Adalete dayanır. Hakkaniyetlidir.
- Savunma merkezlidir Çerkes toplumu. Xabze kültürü savunma merkezlidir. Savunma durumuna düştüğünüz zaman haklısınız zaten ve cesaretiniz size yol gösterecek.
- Hiyerarşik bir örgütlenme sistemine sahiptir.
- Edep önemlidir. Edebi, yasanın yaptırımlarından daha güçlüdür. Haynape kültürü vardır. Arapçadaki haya kavramıdır. Haya yani Haynape esastır. Dava ne ceza kesmişse cezaya da uyacaksın. Polis, jandarma, herhangi bir dayatma gücü yok. Kararı toplum söylemiştir ve iş sonuçlanmıştır artık.
- Ağızdan çıkan söz esastır, uygulanır.
- Xabze, sosyolojik anlamıyla medeniyet kelimesinin tam da yerini karşılar. Öyleyse Avrupa’da civilazation diye bir kelime yokken, Doğu toplumlarında medeniyet diye bir kelime yokken, Çerkesler bugünkü medeniyet anlamına gelen Xabze kültürünü oluşturmuşlar ve yaşamışlardır. Dolayısıyla bütün olarak kendilerine aittir. Özgünlük ifade eder.
- Xabze zengin bir medeniyettir.
- Xabze değişebilir ve kendini yeniler. Değişmeyen bir toplum statik hale gelir, statik hale gelen durağan toplum demektir.
Bugün federasyonlarımızca tüm kesimlerin katılacağı Xabze çalışması yapılarak yeniden güncellenmesi lazımdır. Hayatı kurallara bağlamazsanız, Bakunin’in dediği gibi hep yıkmak isterseniz Xabze inşa edemezsiniz. Oysa kurallar, sanıldığının tersine yaşamı kolaylaştırır. (Bitti)
Not: 09 Mayıs 2020 tarihinde Şimali Kafkas Derneği gençlerinden Gerige Talha’nın şahsımla yapmış olduğu söyleşiden alınmıştır.