1 Ağustos Anavatana Dönüş Günü

0
682

Adige insanı evine, toprağına, vatanına sıkı sıkıya bağlıdır. Dünyanın her yerinde, Adige evleri ve bahçelerinin konumunun, dizaynı ve renkleri ile, diğerlerinden farkı kolayca göze çarpar. Bu özellikleri ile Çerkes köyleri uzaktan fark edilir. Adigeler, bir zamanlar toprağı işleme ve zenginleştirme konusunda da yaratıcı teknikleri ile öne çıkmışlardır. Bu özelliklerinden kaynaklı, vatan sevgisi ve tutkusu nedeniyle, 18 ve 19. asırlarda, çağın en güçlü istilacı ordularına karşı vatanlarını yüzlerce yıl savunurken dünyaya parmak ısırttılar.
Ancak sonunda trajik bir sürgünle binlerce yıllık vatanlarını terk etmek zorundalarken ruhları orada kalmıştı. Dönüş ümidiyle, gittikleri yerlerde uzun süre kalıcı evler yapmayı, o topraklarda kök salmayı düşünmediler. Hep geri dönmeyi düşündüler. Çocuklarına, torunlarına sürekli anavatanı anlattılar, nesilden nesile aktarılan anılarını, ağıtlarını tekrarlayıp durdular. Çocukluğumda, bu hikâyeleri ve ağıtları çok dinledim. Yani, Çerkeslerde dönüş fikri sürgünle birlikte başladı.

Ancak 136 yıl boyunca, bu özlemlerine hiç kapı aralanmadı. 20. yüzyılın başlarında, Rus çarlığının yıkılması ile doğan ümit ışıkları çabuk söndü. Sovyet rejiminin kuruluş sürecinde bir kapı aralanır gibi olduysa da fırsat değerlendirilemedi.

Adigelerin vatan hasreti ve tutkusu nesiller boyu hiç sönmedi. Bu hasret kuşaktan kuşağa aktarılarak devam etti. Halen de etmektedir. 1960’lı yıllardan itibaren, İstanbul, Ankara, Bursa gibi büyük şehirlerde, dernekleşme süreci ile birlikte, dönüş fikri tekrar canlanmaya başladı. Karşı fikirde olanlar da vardı. Tarafların fikir çatışmaları devam ederken, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu sürpriz bir şekilde kapılar açıldığında, sıkı dönüşçülerin de birçoğu, iddialarını unuttular.

Anavatan da diaspora tarafları da bu sürprize hazır değildi. Anavatandaki Adigeler “Vatanınıza dönün” diye adeta yalvarırlarken, dönüp gelenlerin kalıcı olmalarına dair ciddi bir hazırlıkları yoktu.

Diaspora tarafında da organize bir durum yoktu. Kararlı dönüşçülerin az bir kısmı hariç diğerlerinin kafaları karışıktı. Teşvik etmeye çalıştıklarımızdan, çalışmak için Almanya’ya gider gibi koşulların var olup olmadığını soranlar da az değildi. Sonuçta, o elverişli süreç boşuna geçip gitti.

Ancak bu süreçte, boyutları küçük ama sembolik değeri büyük bir gelişme oldu. Yugoslavya’nın da dağılmasından sonra, Kosova bölgesinde yaşayan iki Adige köyü ateş çemberi içinde kalmıştı. Bu duruma duyarsız kalmayan Adige Cumhuriyeti yönetimi, başta Cumhurbaşkanı Carım Aslan’ın girişimleri ve Boris Yeltsin yönetimindeki Rusya Federasyonu devletinin desteğiyle Kosova’daki Adigelerin anavatana dönüşleri gerçekleşti. Bu olayın sembolik tarihi 1 Ağustos, ANAVATANA DÖNÜŞ GÜNÜ olarak kutlanmaktadır.

Bu olayın gerçekleştirilmesinde, Carım Aslan adına, koordinatör rolü ile yoğun çalışmaları olan, Çemşö Gazi’nin konu ile ilgili yazdığı anı kitabında ilginç detaylar görebilirsiniz.
Başkent Maykop’a çok yakın, 4 km mesafede, Kosova’dan gelen Adigeler için kurulan Mefehable Köyü, daha önce dönüş yapan ve halen bir şekilde dönüşü gerçekleştiren Adigelerin cazibe merkezi haline geldi. Bir şekilde dönebilenlere arsa veriliyor ve çoğu evlerini bu köyde yapmayı tercih ediyorlar.

Bu gelişmeler güzel ama sembolik boyutlarda kalmaktadır. Kökleri anavatan Çerkesya’da olan Çerkes kimliği, kültürü ve dilini, varlığını sürdürebilmek için bu topraklarda var olmak ve söz sahibi olmak gerekiyor. Bu konuda da şartların gittikçe zorlaştırılmasına karşın “Dönüş hareketi”nin daha güçlü, kararlı ve planlı sürdürülmesi ile mümkün. Aynı zamanda, yasal engelleri ve uygulamaları artırıcı, öfke ve intikam duyguları içeren söylem ve eylemlerden kaçınılması gerekiyor.

Gerçekler ortada. Anavatan Çerkesya, güçlü ve kendine has farklı politikaları olan Rusya Federasyonu devletinin sınırları içinde. Bütün ilişkiler ve dönüş hareketleri, bu devletin yasaları ve uygulamaları çerçevesinde mümkün.
Uluslararası hukuk, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği veya diğer devletlerden medet ummak ise tamamen boş hayal kurmaktır. Söz konusu kurumların ve devletlerin tavırları ve ilişkileri ortada. Şu bir gerçek, bugün hiçbir güç yoktur, yarın da olmayacaktır “Sizin için Çerkesya’yı boşaltıyoruz, buyurun gelin” desin.

Zira işgalden sonra bu coğrafyaya getirilerek yerleştirilmiş ve daha sonra gelen farklı ırklardan bir demografik yapı oluşmuş durumda. 150 yıldır bu topraklarda yaşayan ve gerçeklerden uzak bir resmi tarihle beslenen insanlar, bu toprakları vatan belleyip yerleşik hale gelmiş durumdalar. Adigeler olarak ise Çerkesya’nın küçük bir parçası olan, Adige Cumhuriyeti topraklarında dahi azınlık durumundayız.

Peki, bu durumda dönüş olgusu tamamen boş bir hayal mi? Hayır, güçlü kimlik şuuruna sahip, kararlı ve bilinçli insanlarımız, özellikle genç nesillerimiz varsa, olmayacak toplu göçü hayal etmek yerine, bazı yasal gelişmeleri ve fırsatları değerlendirerek, kararlı adımlarla nüfusu yoğunlaştırmak ve bu toprakların geleceğinde söz sahibi olmak mümkündür.
Ancak bu iş kararlılık ve fedakârlık ister. Gerçekçi olalım. Maykop’a gidip iş aramak yerine, o coğrafyanın verimli, zengin topraklarında, köylerinde, ortama uyum sağlayıp, mesleki imkân ve kabiliyetlerini kullanmak suretiyle, sıkı bir mücadele ile, katma değer yaratıcı üretimler yaparak, kısacası bir nevi bedel ödeyerek olur bu işler.

Tarihte ve günümüzde örnekleri var. İsrail devleti bu şekilde yoktan var edildi. Kırım Tatarları, farklı bölgelerden ve ülkelerden gelip, eski yurtları Kırım’da söz sahibi olmak için bu yöntemle çalışıyorlar.

Bu konuda, Kanada’da kurulu CRO (Circassian Repatriation Organisation) her yıl düzenlediği (The International Circassian Conference) uluslararası Çerkes konferanslarıyla, pratik ve bilimsel yöntemlerle ilerleme olanakları aramaktadır. Bu konferansların takibi ve desteklenmesinde fayda vardır. 2020 yılı konferansı, 09/11 Ekim 2020 tarihlerinde, İstanbul’da Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde yapılmak üzere planlanmış bulunmaktadır (ancak pandemi nedeniyle ertelenmesi ihtimali vardır).

1 AĞUSTOS ANAVATAN’A DÖNÜŞ GÜNÜ’nü kutlayarak geçiştirmek yetmez. Diasporadaki kurumlar, örgütler ve gruplarca, anlamsız çatışmalar ve uzlaşmaz tavırlardan vazgeçip, ortak akıl öncülüğünde, birlik ve bütünlük içerisinde, kısa, orta ve uzun vadeli planlar üzerinde, birlikte çalışmak üzere, ortak irade geliştirmek gerekiyor.

SÖZ KONUSU VATANSA
Anavatanda gönlün varsa,
Yüzün dönükse o vatana,
Orada bir karış toprağın,
Bir dikili ağacın olsun.

Emelin ulaşmaksa Kaf Dağı’na,
Hedefin engelleri aşmak olsun,
Uzaktan ahkâm kesmek yerine,
Orada bir söz hakkın olsun.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz