Abhazya’da kurulan yeni hayatlar

0
1095

Abhazya’ya 2014 yılının ocak ayında geldik. İlk gelişimde sınır kapısındaki görevlinin yüzü bana çok tanıdık geldi. Tavırları da çok samimiydi. Abhazya’da hiç yabancılık hissetmedim. Geldiğim andan beri sanki hep burada yaşıyormuş gibi yakın hissettim kendime insanları, doğayı…

Abhaz kültürüyle bundan 44 yıl evvel evlenerek tanıştım. O zamandan beri de bu kültürü çok sevdim. Türkiye’de eşim avukatlık ile meşguldü, ben de emekliydim. Buraya gelirken hayalimiz bir köy evinde çiftlik hayatı yaşamaktı. Fakat dil bilmediğimiz için insanlarla iletişimde zorlanacağımızdan ötürü, köy hayatına hemen alışamamaktan çekindiğimiz için başkent Sohum’da yaşamaya başladık. Gözünüzü kapattığınızda bir yerde, deniz kenarında, huzur içinde yaşamayı istersiniz ya, işte Abhazya bizim için tam da böyle bir yer oldu.
Buraya gelmeden önce bir süre Amerika’da yaşadık. Gelmeden önce bazı sorunları, yaşamdaki farklılıkları duymuştuk ama bu, dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin yaşanabilecek bir durum. Bu ülkenin en çok doğasını, insanlarını, henüz bir tüketim toplumu olmamasını seviyorum. Sanata olan tutkularını seviyorum.

Abhazya’da her zaman hayatın içinde olmaya çalıştık. Eşimle beraber tarım konusunda bazı çalışmalarımız oldu. Bir meyve bahçesi ve sebze üreticiliğiyle işe başladık. Kısa bir süre önce ektiğimiz meyve ağaçlarımızdan ürün almaya başladık bile.


Toplumsal açıdan en çok zorlandığım konu yerli halkla iletişim kuramamak. Ortak bir dil olmadığı için aramızda, kendimi tam anlamıyla ifade edemiyorum. Yapı olarak kısa sürede insanlarla samimiyet kurabilen biriyim. Çok isterdim yan sokakta karşılaştığım tanıdıklarla, esnafla, yeni tanıştığım insanlarla sohbet edebilmeyi… Yine de kalpten kalbe bir bağ kurulabileceğine inanan biri olarak buradaki insanlarla da, arada çok kelimeler olmasa da, tüm duygularımızla, yürekten konuşabildiğimize inanıyorum. Yan evdeki komşum Mızia ile kahve saatlerimiz, sohbetlerimiz var. Her sabah bahçeden bahçeye “İyi sabahlar” diyerek başladığımız günlerimiz var. Onun torunları benim torunlarım… Sabahları “Nandu günaydın” diye kapıma gelen bu çocukların evimize neşe katmasını çok seviyorum. Buralıların, elimden geldiğince, güzel ya da zor zamanlarında yanlarında oluyorum. Her zaman tüm içtenlikleriyle yanımda olduklarını da biliyorum.

Kısaca, Abhazya’da insanlarla iyi ya da kötü günlerimi dil bilmesem bile paylaşabiliyorum ve bu ülkede bir hayat yaşamaktan çok memnunum. Daha güzel günlerini de hep birlikte yaşamayı hayal ediyorum. Abhazya’da çok sevdiğim hususlardan biri de her köşe başında rast gelebileceğiniz gerçek sanatçılar… Onların halkla her zaman iç içe olmasını seviyorum.
Buranın daha çok duygular üzerine kurulu bir ülke olduğuna inanıyorum. Duygularını ifade edemeyen bir toplumda çok da mutlu olamıyor insan. Abhazya duygularını net bir şekilde ifade eden insanların yaşadığı bir coğrafya. Yazmak gibi bir yeteneğim olsaydı “Abhazya’da Büyük Olmak” diye bir kitap yazardım. Burada kendinden büyüğe duyulan saygı beni her zaman çok etkiledi, mutlu etti. Amerika çok gelişmiş bir ülke olabilir ama insana yeteri kadar değer verildiğini düşünmüyorum. Mesela biz Amerika’da iken yan komşumuz siyahi bir adam öldü. 30 yıllık komşuları, yakınları cenazeye katılmadı, biz gittik. Toplumsal algılar onların 30 yıllık komşularının yanında olmasını engelledi. Buna hiç anlam veremedik.
Hayatın içinde acılar da var. Güzel günler kadar zor günlerimiz de var. Bu sene pandemi sürecinde rutin rahatsızlıklarından dolayı annemi kaybettim. Kendisi Türkiye’de olduğu için cenazesine katılamadım. Bu durum yüreğimi çok acıttı ama Abhaz halkı beni hiç yalnız bırakmadı. Evim bir taziye evi olarak gelip acımı paylaşanlar ile dolup taştı. Burada beni sevenler, yanımda olanlar ile en güzel anlarımı yaşadığım gibi en zor zamanlarımda da hepsini yanımda buldum. Kendimi bir an olsun yalnız hissetmedim. İnsan bu hayattan başka ne isteyebilir ki? Hepsinin bana kalplerinde ayırdığı yer ile çok mutluyum.

Geç yaşımda tanıştığım Abhazya artık hayatımın bir parçası. Böyle bir ülkede yaşamaktan, vatandaşı olmaktan, bu ülkeyi yüreğimden taşımaktan ötürü çok mutluyum. Umarım kalbi ve yüzü Kafkasya’ya dönük olan herkes bir gün bu coğrafyada yaşama, hayatını sürdürme şansına sahip olur ve biz hep birlikte Abhazya’nın daha güzel, daha aydınlık günlerini paylaşabiliriz. Jıneps gazetesine de ayrıca teşekkür ediyorum. Herkese sağlıklı ve güzel zamanlar diliyorum.

İrem Berk

***

Anavatana 1991 yılında döndüm. Buraya gelmeden önce Türkiye’de inşaat sektöründe çalışıyordum ama aklım, kalbim her zaman vatanda yaşama arzusuyla doluydu. Hayalim kendime anavatanda bir hayat kurmaktı. Bizim toplumsal olarak en büyük düşmanımızın asimilasyon olduğuna inandım her zaman. Bu sorunla başa çıkabilmenin birinci yolu da vatanda var olmaktan geçiyordu bence. Bazen asimilasyon canavarı ile mücadelede bunun bile yetersiz olduğunu düşünürüm…Abhazya’ya geldiğimde buradaki hayata uyum sağlamakla ilgili herhangi bir sorun yaşamadım. Kendimi geldiğim ilk andan itibaren hep Abhazyalı hissettim. Ülkemizin kaderini belirleyen 92 savaşında ben de Türkiyeli savaşanlar grubuna dahil oldum. Kardeşlerimizle omuz omuza, sırt sırta Abhazya’nın güzel günlere ulaşması için mücadele ettik. Bir ülkenin özgürlüğü uğruna ödediği bedellere, kaybettiği canlara, kayıpların ardından dökülen gözyaşlarına tanık olmak çok zordu ama başta da bahsettiğim gibi gerek Abhaz halkı gerek Kafkas halklarının kardeşliğini benimseyenler bu ülkeyi bağımsızlığına kavuşturdu. Çok şükür ki bu zorlu günleri zaferle noktalamak nasip oldu bizlere. Ben Abhazya’nın o zaman verdiği mücadelede burada olmaktan, bu mücadelenin bir parçası olmaktan her zaman gurur duydum.

O günlerin bu ülkeye kattıklarını da bizden alıp götürdüklerini de hiçbir zaman unutmadım. Çeyrek asrı geçen bir zamandan beri Abhazya’da olmak, burada hayatımı idame ettirmek kendimi bildim bileli hayalimdi. Hayatımı da bu şekilde yönlendirdim. Evliliğimi burada kıymetli bir ailenin kızıyla gerçekleştirince en büyük idealimiz bu kez toplumuna faydalı bir evlat yetiştirmek oldu. Kızım Asiyat şu an 11 yaşında. Kendi ülkesinin kollarında doğdu, eğitimine burada devam ediyor, burada büyüyor. İleri de o da ülkesinin gençleri gibi bu ülkenin gelişmesi, kendini daha iyi konuma taşıması için mücadele edecek.

Abhazya’nın yaşadığı zorlu günlerin bir tanığı, o günleri bizzat yaşamış görmüş biri olarak, gençliğin kendini geliştirmesine çok önem veriyorum. Onlara binbir zorlukla emanet edilen bu ülkeyi çok daha iyi yerlere taşıyacak olan onlar çünkü…

Umarım bu ülkenin hak ettiği güzellikleri yaşaması için verilen mücadeleyi hiçbir zaman unutmazlar ve her zaman ülkelerini çok daha iyi yerlere taşımayı kendilerine misyon edinirler.

Hayatımı adadığım ülkemden herkese selamlarımı iletiyorum ve bana bu sayıda düşündüklerimi ifade etme imkânı sağlayan Jıneps ailesine çok teşekkür ediyorum.

Hapat Esef

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz