Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

“Yaşayan Diller” seçmeli derslerle yaşayabilir mi?

2012 yılında ortaokullarda okutulacak seçmeli dersler arasına “Yaşayan Dil ve Lehçeler” dersi de alındı. Böylelikle 5, 6. 7. ve 8. sınıf öğrencilerinin anadillerini seçmeli ders olarak öğrenmelerinin önü açılmış oldu. Elbette süreç bazı sorunlarla birlikte ilerledi. En önemli sorun dersin fiilen açılabilmesi için gerekli şartların sağlanmasındaki zorluktu. En az on öğrencinin seçmesi, okulun derslik sorununun olmaması, okulda dersi verebilecek düzeyde bu dili bilen bir kadrolu öğretmenin bulunması vb. şartların sağlanması gerekiyordu.

Geldiğimiz aşamada anadilinin öğrenilmesi ile ilgili ne durumdayız. Hemşin Ermenicesi açısından henüz ortada bir şey yok. Yani Hemşince öğretimi için herhangi bir sınıf açılabilmiş değil. Hemşince daha işin başında. Milli Eğitim’e yapılmış bir başvuru var sadece. Ancak hayata geçmesi için müfredat ve kitap hazırlanması gerekiyor öncelikle. Hemşin dil ve kültür hareketi, Laz komşularına göre biraz geriden geliyor. Açıkçası onların deneyimlerinden yararlanarak ilerliyor biraz da. Bu nedenle geldiğimiz aşamayı değerlendirmek için Lazcanın deneyimine bakacağız.

Laz Enstitüsü’nün raporu

Geçtiğimiz ay içerisinde Laz Enstitüsü, geçen sayıda İsmail Avcı Bucaklişi’nin duyurduğu üzere “Seçmeli Lazca Dersi Raporu” yayımladı. Rapora göre 2013-2014 öğretim yılında 65, sonraki yıl 214 olan Lazca seçen öğrenci sayısı daha sonra düşmeye başlamış. 2017-2018 ve 2019-2020 eğitim yıllarında ise hiç Lazca dersi açılmamış. Bu olumsuz tablonun bir nedeni elbette anadili yok olma tehdidi altında bulunan velilerin tehlikenin yeterince farkında olmaması veya bunu önemsememesi. Ancak rapora göre bir diğer nedeni uygulamadaki sorunlar. Misal; seçmeli dersler sırasında sınıfın tamamı seçmedi ise sınıfın bölünmesi ihtiyacı oluyor ancak derslik sayısı yetersiz olduğu için sınıf bölünemiyor.

Öğretmen bulunamayabiliyor. İdareciler ellerindeki kadroya göre verebilecekleri derslere öğrencileri yönlendiriyor. Yıllardır okullarda konuşulan “zorunlu seçmeli” dersler veriliyor öğrencilere. Bu düzenlemenin hakkıyla anadilin öğretilmesini sağlayabilmesi imkânsız görünüyor.

Makyaj düzenleme mi?

Uygulamada karşılaşılan bütün bu zorluklar ve işlevini yeterli düzeyde yerine getirememesi, düzenlemenin makyaj düzenleme olduğu izlenimi yaratıyor. Milli Eğitim, anadili öğretimi konusunu bir makyaj düzenleme olarak görmüyorsa atılacak birkaç adımla bu uygulama daha etkin hale getirilebilir. Öncelikle yapılması gereken anadili öğretecek öğretmenlerin yetiştirileceği yükseköğrenim programları açmak olmalı. Elbette bölümler mezunlarını işsiz bırakmak için değil kadrolu öğretmenler olarak atamak üzere açılmalı. Öğrenci velilerinin bir kısmı seçmeli ders olarak bu dersleri seçmekten maalesef çekiniyorlar. Üniversitelerde bölümlerinin olması, kadrolu öğretmen ataması yapılması velilerin bu tedirginliklerini azaltacak ve anadillerine bakışını olumlu etkileyecektir.

Anadili öğrenimi mi? Anadilinde eğitim mi?

Devlet okullarında anadilin öğretilmesi için düzenleme yapıldıktan sonra, anadilinde eğitimle ilgili de bir düzenleme yapıldı. 02.03.2014 tarihinde kabul edilen 6529 sayılı kanunun 11. maddesi ile 14.10.1983 tarihli ve 2923 sayılı “Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanun’un 2. maddesine bir ekleme yapılarak “Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerle eğitim ve öğretim yapmak amacıyla, özel okul açılabileceği” belirtildi.
Bu düzenlemeye göre anadilimizde eğitim yapmak üzere özel okul açabiliyoruz. Öncelikle şunu belirtelim, böyle bir düzenlemenin var olması elbette olmamasından iyidir. Ancak özel okullar kurulması, özel okullarda eğitim verecek öğretmen yetiştirilmesi, velilerin anadillerinde eğitim verecek okulları finanse edebilmesi bugünün Türkiye koşullarında bu hakkın kullanılmasını imkânsızlaştırıyor. Ayrıca yurttaşlık ödevleri bakımından ülkenin eşit yurttaşları olan bizler yurttaşlık hakları bakımından neden eşit olamıyoruz. Yani vergi verirken eşitsek anadilimizde eğitim hakkını kullanırken de eşit olmalıyız. Dolayısıyla bu hakkın fiilen kullanılması büyük oranda kamunun bu hakkın kullanılmasının koşullarını yaratmasına bağlı olduğunu söylemek zorundayız. Kamunun buna çok istekli olmadığı ortada. Ancak öyle olsa bile belirtmek gerekir ki, dillerimizin yaşaması şu ya da bu yasal düzenlemeden çok bu dili konuşan insanların dillerine sahip çıkmasını sağlamaktan geçiyor. İnsanların anadillerine sahip çıkması da aslında kimliklerine sahip çıkmalarından geçiyor. Bu nedenle dillerimizin yaşaması aynı zamanda bir siyasal sorun. Bu nedenle siyaseten de kimliğimiz ve dilimizle ilgili taleplerimize uzak duranlardan biz de hızla uzaklaşmalıyız. Kamusal alanda taleplerimizin ciddiye alınmasının başka bir yolu yok.

Bir hayal: Halklar Koleji

Kamusal anadilinde nitelikli eğitim hakkını bir yandan savunurken bir yandan da mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde yapılabileceklere odaklanmak gerekiyor. Verili durumumuza bakınca elbette birçoğumuza imkânsız gibi görünecek ama hayal etmezsek hep imkânsız kalacak. Bu yüzden bu hayali bir düşünelim diyorum.

Türkiye’de konuşulan ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan dillerle birlikte Türkçe ve İngilizce eğitim verecek çok dilli bir Halklar Koleji neden kurmayalım. Anaokulu, ilkokul, ortaokul ve lisesi bulunan bir okul. Anaokulunda herkes anadilinde eğitim alıyor. İlkokuldan itibaren aşamalı olarak eğitim çok dilli hale geliyor. Yasal olarak Türkçe verilmesi zorunlu olan dersler dışındaki derslerin bir kısmı İngilizce bir kısmı ise anadilinde verilmeye devam ediliyor. Farklı anadilleri olan halklar çocuklarını bu okula gönderebiliyorlar. Dileyenler kendi anadillerinin dışındaki dilleri de öğrenme imkânına sahip oluyor.

Bugün dünyanın birçok ülkesinde ve ülkemizde birçok okul çok dilli eğitim veriyor. Bu diller çoğunlukla elbette dünya çapında yaygın diller oluyor. Dünyada artık belli bir düzeyde eğitim almış neredeyse hiç kimse tek dil konuşmuyor. Aslında kendi çocuğum için istediğimi hepimiz elbirliği ile yapabilir miyiz diye soruyorum. Çocuklarımıza evrensel bir yabancı dil, ülkemizin resmi dili ve kendi anadilinde alacağı bir eğitim veremez miyiz?

Mahir Özkan
Mahir Özkan
Artvin İli Makriyal / Noğedi (Kemalpaşa ) ilçesinde 1978 yılında dünyaya geldi. Çukurova Üniversitesi Felsefe Öğretmenliği Bölümü'nden 1999 yılında mezun oldu. 2008-2011 tarihleri arasında Agos gazetesinde yayınlanan öyküleri 2014 Eylül'ünde 'Hemşin Öyküleri' adıyla Aras Yayıncılık tarafından yayınlandı. 2016'da Hemşince çevirisini yaptığı Küçük Prens, 'Bidzig Pirens' adıyla yine Aras Yayıncılık tarafından yayınlandı. Derlemelerini Uğur Biryol'un yaptığı İletişim Yayınları tarafından yayınlanan 'Karardı Karadeniz' ve 'Karadeniz'in Kaybolan Kimliği' adlı kitaplara makaleleri ile ve Leyla Çelik ile Elif Yıldırım'ın derlediği, Nika Yayınları tarafından yayınlanan 'Yeşilden Maviye Karadeniz'den Kadın Portreleri' adlı ortak kitaba bir öyküsü ile katkıda bulundu. 2009-2014 yılları arasında Norradyo adlı internet radyosunda 'Hemşin Öyküleri' adlı bir program hazırlayıp sundu. 2014 yılında bu yana yayınlanan Gor dergisinin yayın ekibinde yer alıyor. Evli ve bir kız çocuğu babası.

Yazarın Diğer Yazıları

Hemşince – Ermenice ilişkisi

Geçen ağustos ayının son günlerinde Ermenistan’ın Tumanyan şehrinde düzenlenen Uluslararası Tumanyan Masal Festivali’ne katıldım. Festival de şehir de Ermeni edebiyatının temel taşlarından biri olan...

İzmit’in Hemşinli Köyleri

Hemşinliler, Hemşin Prensliği 1480 yılı civarı Osmanlı egemenliğine girdikten sonra bölgeden birçok yere göç ederek yayıldılar. Hemşin’in sınır ve yakın bölgelerine yaşanan göçler olduğu...

Çayeli Raşot’ta Yaşayan Hemşince

Hemşinliler ve Hemşince çalışmalarında sıkça karşılaştığımız Batı Hemşin-Doğu Hemşin ayrımı dilin konuşulması / konuşulmaması ölçütüne dayanır. Doğu grubu dediğimiz Artvin ili Hopa, Kemalpaşa ve...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img