1920’de toplanan Londra Konferansı’nda Gürcü heyetinin bölgenin Gürcistan’a bağlanması gerektiğine dair sunduğu deliller, katılımcılar tarafından yeterli derecede inandırıcı bulunmadı. Konferansa başkanlık eden Kammerer’in, Lazların Gürcistan’la birleşmeyi hiçbir şekilde kabul etmediklerini ve 1918’de Türklerin Lazların yardımıyla Batum’u işgal ettiklerini hatırlatması üzerine, Gürcü heyetinin verdiği cevap şöyle olmuştur:
“Ruslarla Türkler arasında mücadele sürdüğü sırada sadece Lazların değil, eski Rusya Gürcistanı’nın Müslümanlarının da sempatisi din kardeşlerine yönelik olmuştu. Şimdi büyük devletler bağımsız Ermenistan’ı kurmaya karar verdikleri ve bu vilayetlerde Türkiye hâkimiyetinin tutunamayacağının belirlendiği sırada Lazları nereye vermek daha adil olur veya onlar nereye dahil olmayı uygun bulurlar, bağımsız Gürcistan’a mı, yoksa bağımsız Ermenistan’a mı?”
Gürcülerin “Eğer Gürcistan’ı tercih etmezseniz Lazistan’ı Ermenistan’a verirler” şeklindeki bu propagandası yerel halk üzerinde de genişletilmiştir.
Temmuz 1920’de 3. Fırka Komutanlığı’nın, TBMM ve Şark Cephesi Komutanlığı’na gönderdiği telgrafta Gürcü propagandası alenen tespit edilmektedir.
“Batum mülhakatını İngilizlerden tesellim eden Gürcü hükümeti Batum ve mülhakatında ahalinin reyini kazanmak üzere kemal-i kemiyetle faaliyete koyulmuş ve propaganda sahasını Lazistan’a kadar tevsi eylediği de pek mevsuk olarak istihbar kılınmıştır. Ahalinin arzuları hilafında Batum ve mülhakatının işgale muvaffak olan Gürcü hükümeti Türkiye’nin zafiyetinden ve artık muavenetine kadir olamayacağından bahisle Batum ve mülhakatının ve Lazistan’ın Ermenistan’a ilhak edilmemesi için bütün bu mıntıkalar halkının Gürcü hükümeti etrafında toplanması lüzumunu halka telkin etmeye çalışmaktadır. Bu maksatla Gürcü hükümeti elde eylemiş olduğu İslam Gürcülerinden başka bir defa da Lazistan yerlilerinden de taraftarlar tedarik etmeye, bunlar vasıtasıyla amal-i dairesinde neşriyatta bulunacak gazete çıkarmaya çalışmakta bulmuştur. … Batum hakkındaki amalinin kati olarak tahakkukunu temine büyük bir ceht ve gayret gösteren Gürcü hükümeti Lazların da Gürcülere ırkdaş olduğunu ve Lazistan’ı Ermenistan’ın almaması için Gürcülerle teşrik-i mesaiden başka çare bulunamayacağını ileri sürerek yerli ahalisinin de Lazistan’ın Gürcistan’a ilhakı arzularını uyandırmaya çalışmaktadır…”
Ancak o dönemde de Gürcüler Lazistan içerisinde kuvvetli bir taraftar kitlesi oluşturamadılar. Dönemin Laz aydınlarından Arhavili Kurtzade Sabri Bey’den öğrendiğimize göre, kurulması öngörülen bir Rum ya da Ermeni devletine bağlanmasına karşı çıkıldığı gibi, dönemin Laz aydınları Gürcistan’a bağlanmaya da karşı çıkmaktaydılar. Kurtzade Sabri Bey 1919’da yayımladığı makalesinde Batum’un Lazistan’dan ayrılması ve Gürcistan’ın talepleri hakkında şöyle yazmaktaydı:
“Batum’un mukadderâtıyla pek hayatî ‘alâkası olan Lazistân’ın hukûk-ı târîhiye ve ‘alâka-’ı milliyesi kâbil-i inkâr mıdır? Batum’un hangi köşesine bakılsa Lazlık nişânesi, Lazlık hayâtı, Lazlık mevcûdiyeti göze çarpar. İktisâdî, ictimâ’î râbıtalarla bağlı bulunduğu görülür. İşte Lazlar İslâm Gürcistânı nâmı verilen Batum’a pek bir zôrâkî takılan isminin eski ve hakîkî nâmına inkılâbını görmek isterler… Binâen ‘aleyh Elviye-i Selâse ahâlîsi ve Lazlar vazi’yyet-i siyâsiye ve ictimâ’iyelerine nazaran bir şekl-i idâre ile ve Lazistân’ın mukadderatıyla birleşdirilmek suretiyle hilâlin sâye-i şevketkârı altına girmek isterler.”
Gürcistan’ın iddialarına karşılık Laz aydınları Batum’un tarihsel olarak Lazistan’ın bir parçası olduğunu, Batum’un her köşesinde Lazlara dair bir iz bulunabileceğini, buraya “İslam Gürcistanı” demenin yanlış olduğunu dile getirmekte ve ikiye bölünmüş Lazistan’ın birleştirilerek 93 Harbi öncesindeki gibi Lazistan adıyla tek bir idari birim yapılmasını, buranın da siyasi ve sosyal şartların dayattığı, Hilafet’e bağlı, özerk bir idare şekliyle yönetilmesini istemekteydiler.
Gürcistan propagandalarına yerelde destek olan kimselerin Çayeli ile Pazar arasındaki Kemer Burnu’nu da içine alacak şekilde doğuya doğru, sahil şeridinin, Gürcistan’la birleşerek ortak bir Gürcü hükümeti oluşturulması için Lazistan’da toplantılar düzenledikleri ve kamuoyu oluşturmaya çalıştıkları Osmanlı polis teşkilatı tarafından tespit edilmiş ve önlem alınmaya çalışılmış, bu konuda ilgili nahiye müdürlükleri uyarılmıştır. Bu konuyla ilgili 1919 tarihli bir belge şöyledir:
“Lazistan eşrafından olup Batum’da ihtiyar ikamet etmekte bulunan bazı zevatın Lazistan’ın Kemerburnu’na olan aksamatını da ihtiva emek üzere bir Gürcistan hükümeti teşkil etmek için İslam ve Hıristiyan Gürcülerle bil-iştirak Batum’da müteaddit içtimalar akt etmekte oldukları Hopa Kaymakamlığının işarına atfen Lazistan Mutasarrıflığından bildirilmiş… İslam ve Hıristiyan Gürcülerle Lazistan eşrafının maksad-ı mahsusaları hakkında propaganda yapmak üzere Atina kazasına adamlar gönderdikleri ve bazı evrak mühürletmekte oldukları, aralarında muhabere cereyan etmekte bulunduğu mevsuken istihbar edilip…”
Bütün bunlar Gürcistan Demokratik Cumhuriyeti’nin Sovyet Kızıl Ordusu tarafından işgaliyle akamete uğradı. Tiflis, yerel destekçilerin yardımıyla 25 Şubat 1921’de Kızıl Ordu tarafından işgal edildi. Gürcistan Demokratik Cumhuriyeti hükümeti önce Batum’a taşındı, Batum’un da işgaliyle ülke dışına kaçtı. 16 Mart’ta Türkiye ile Moskova Anlaşması imzalandı ve Sovyet Gürcistan ile Türkiye arasındaki sınırlar belirlendi, toprak talepleri gündemden kaldırıldı. Ancak Moskova Anlaşması yapılırken Gürcistan’da meşru hükümet, Sovyet işgalini tanımadı ve Gürcistan hakkında yapılacak anlaşmaların da geçeriz olacağını ilan etti. Bundan rahatsız olan Sovyetler’in girişimiyle, 13 Ekim 1921’de Moskova Anlaşması’nı tasdik eden Kars Antlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya Gürcü delegeler de imza attılar. Gürcistan’ın Lazistan, Artvin ve Tao-Klarceti (Ardahan-Ardanuç-Posof) bölgesi üzerindeki talepleri resmi olarak son buldu. Uzun yıllar bu talepler resmi ağızlardan dillendirilmedi.
1945’te II. Dünya Savaşı’ndan muzaffer çıkan Stalin, Gürcistan ve Ermenistan SSC’lerinin “sınır düzeltme” istekleri doğrultusunda, anılan bölgeleri, Türkiye büyükelçisi vasıtasıyla talep ettiği yakın zamanda netlik kazandı. Olası bir çatışma için Sovyet ordusu Kafkasya’ya yığınak yaptı ve buradaki Müslüman unsurlar bölgeden çıkarıldı. Hatta, Sovyetler Kars parti sekreterini bile atayacak kadar işi ileri götürdüler. Lazistan için ise parti sekreterinin “Lazların Tarihi” adlı Gürcü yanlısı propagandist kitaptan tanıdığımız Muhammet Vanilişi olacağı söyleniyordu. 20 Aralık 1945’te Pravda gazetesinde yayımlanan ve iki Gürcü tarih profesörü S. Canaşia ve N. Berdzenişvili imzasını taşıyan “Türkiye’den Haklı İsteklerimiz” adlı makale, Gürcistan’ın taleplerini çekinmeden deklare etmesi açısından önemlidir. Söz konusu yazı şöyle bitmektedir:
“Gürcü halkı, hiçbir zaman vazgeçmediği ve vazgeçemeyeceği topraklarını geri almalıdır. Bununla şu bölgeleri, yani Ardahan’ı, Artvin’i, Oltu’yu, Tortum’u, İspir’i, Bayburt’u, Gümüşhane’yi, Trabzon’u, Giresun’u, yani Gürcistan’dan alınan toprakların yalnızca bir bölümünü oluşturan Doğu Lazistan’ı amaçlıyoruz.”
Ancak bu talepler Türkiye’nin kararlı bir dille reddi ve ülkenin NATO’ya girmesiyle sonuçsuz kaldı. Uluslararası politikada bahsi kapansa da Gürcistan SSC’nin iç politikasında ve özellikle milliyetçi akademisyenlerin çalışmalarında Giresun’a kadar uzanan büyük Gürcistan hayalleri hiç bitmedi.
Pavle İngoroqva’nın 1954’te yayımlanan Gürcü milliyetçi tezini sistematize ettiği “Ç̆aneti Tarihiyle İlgili Konular” adlı eseri, Sarplı iki Laz Muhammet Vanlıoğlu (Vanilişi) ve Ali Tantoğlu (Tandilava) tarafından kaleme alınıp 1964’te yayımlanan Gürcü milliyetçiliği propagandası yapan “Lazeti” adlı kitap (Türkçeye Lazların Tarihi adıyla çevrilmiştir) bu politikanın ürünleridir. Bu dönemde Sarp’ın Gürcistan’da kalan kısmında ve Gürcistan’ın diğer bölgelerinde yaşayan sahipsiz Lazlara çok yönlü bir asimilasyon uygulandı. Lazların ad ve soyadları ekseriyetle Gürcüceleştirildi, kimlik kartlarında Gürcü ibaresi yazıldı vs. (Devam edecek)