-Bir tutam saçın 5000 yıllık hikâyesi-
Mitolojide ve tarihte geçen, Abaza dilinde çağrışımlar yapan bazı kelimelere birlikte göz gezdirelim.
“Hititlerde baştanrı Gök Tanrısı idi. O baştanrıça ile birlikte federal Hitit devletinin en önemli birleştirici gücünü oluşturuyordu. Ona hem yerli Hatti ve Hurri halkları hem de Anadolu’ya göç eden Hind -Avrupalı Hititler tapıyorlardı. Üstelik o, metinlerde Mezopotamyalı göğün tanrısı Adad’ın ideogramı ile yazılıyordu”. 1
Gök gürültüsü için Abazalar şöyle derler: “Ajüvan dıdit”; Gök(yüzü) gürledi. “Adad” ise Adıd’dan (gök gürültüsü) türetilmiş, eril, özel bir isimdir.
“Mart’ın 23’ünde, yeni doğmuş bir çocuk boy postundaki bir çam ağacı parçası çocuk gibi kundaklanır ve menekşelerle donatılırdı. Bu çocuk, Agdistis’i (Atis’in İyonyalı dengi) simgelerdi. Borular öttürülerek, çocuk tanrıçanın önüne konulurdu.”2
Abazacada “akdıztıs” kelimesinin anlamı, “bir yerden çıkan” anlamına gelen birleşik bir kelimedir. Belki de ilk doğuma şahit olan insanların bu şekilde yorumlamalardır. [Аҭыҵ (ра); çıkma(k) (herhangi bir şeyin içinden çıkmak)]
‘Argonatika’da geçen “symplegad” kelimesinin karşılığı “çarpışan kayalar” olarak açıklanıyor.3 Abazacada ise, “s+yı+m+p+lahed” kelimelerinin birleşmesinden oluşmuş ve “birdenbire önüme çıktı”, “birdenbire karşılaştım” anlamını veren birleşik bir kelimedir. Belki de İstanbul Boğazı’ndan çıkışta, aniden kayalarla karşılaştıkları için böyle söylemişlerdir.
“Kik(lad)” (Kyklad) sözcüğünün karşılığı “dolam” ve “Kyk” karşılığı olarak da “daire” sözü geçmektedir. Abazaca bir kelime olan “kokura”nın karşılığı ise “yuvarlaklaştı, tostoparlak oldu; kamburlaştı (Yıkokit)” demektir. “Akdeniz’deki adalara “Kiklad”, “dolam” denir. Bir bakıma adalar da denizlerin adeta kamburları gibidirler.4, 5
Değişik söylemleri olmasının yanında genellikle “Truva” olarak geçen efsanevi şehre yüklenen anlam “kale”dir. Abazacada, “tıruwa”: iç halk, kale halkı; “tru”: taş duvarla çevrili bölge; “tuğra”: mağara, “tızı”:ev-bina demektir. Çünkü eski Anadolu’da tyrrha kale ve hisar anlamına geliyordu. Pelaji dilinde de turhis veya turis kale anlamına gelir.6, 7
– “Labdakos”, “meşalelerle yardım etmek” demekmiş.8 Abazacada “lab+ta+kuts”: “değneğin içindeki köz (ateş)” anlamıyla aynı ifadeyi karşılamaktadır.
-Apollon’un öldürdüğü yılanın adı “Python” idi. “Python”un anlamı ise “çürüyen, kokan, sel yatağı” demekmiş. Abazacada çok olgunlaşmış, çürümeye yüz tutmuş nesneler için “yıpıdet” derler. “Yıpıtoon” demek ise; “o çürüyordu, yumuşuyordu” veya “onlar saçma sapan konuşuyorlardı” demektir. Bu iki kelimeyi ayırt etmek bir yabancı için oldukça zordur.9
–“Psike” (Psykhe), Milet kralının üç kızındın en küçüğü imiş. Anlamı “can”, “gönül” demekmiş.10 “Psı” kelimesinin, Ubıh, Abaza ve Adige dillerinde “can”, “ruh”, “su” ve “ölü” anlamlarına geldiği biliniyor. Abazacada, birisinin canını sıktığınızda size söyleyeceği söz şudur: “Pskı sıvımgın”, anlamı: “Canımı tutma (sıkma)” demektir. Aslında buradaki “Pskı” kelimesi tam tamına “can sıkıntısı” demektir. Mitolojide, “Psike”nin (Psykhe) çirkin biriyle evlendirilmesi ile canının nasıl sıkıldığı herkesin malumudur ki, sözcük Abazacada kullanıldığı anlamla bire bir örtüşmektedir. Yakın bir kelime olan “aҧшқa” da “narin” demektir.
-Yunanca tanrı “Theós (Θεός)” iken Adigecede “Tha”da olduğu gibi, “öte dünya”; “Hades” de benzerdir. Abazacada “T(ı)”: “içinde mevcut olan” ve “Ha”: “yüksek/yüce (kutsal)” anlamında olup “içimizdeki kutsal” olarak “Tanrı” kavramını betimler. “Hadasit” sözcüğü ise “yolcu ettik, geçirdik” demektir. Şöyle derler “Hadasın haayt”; “Yolcu edip (geçirip) geldik”. Dünya değiştirenler de bir nevi yolcu edilmektedir!
-Klasik mitolojide “Gaia” yaratıcı güç olarak “yer”i, yani doğurgan “toprak ana”yı betimlerken, “Ğa” ve “Gé” kökleri, Abazacada eril ve dişil üreme organlarını betimleyen kelimelerdir.
-Mitolojik tanrılar daima şöyle yemin ederlerdi: “Cehennemde akan Styx ırmağı adına ant içerim ki…” Arkadia bölgesinde, Karasu anlamına gelen Mavro-Nero diye akan çayın bulunduğu vadi o kadar kederli, korkunç, kasvetli ve can sıkıcı bir yermiş ki “Cehennem Nehri” sayılmış diyorlar. Böyle bir yerde bulunan insanın ilk söyleyeceği cümle şu olurdu herhalde: “Sıtıkh (stıkh)”. Bu kelimenin karşılığı Abazacada “Beni (buradan) çıkart” demektir.11
-Klasik mitoloji şöyle başlar: “ilk önce Khaos vardı”. Yunanca “uçurum ve sonsuz boşluk” demekmiş. Oysa aynı kelimeyi Abazaca yorumlarsak karşımıza şu anlam çıkar ki bizce daha doğru bir tanım kazanmış olur: “Kha”: baş ve “Us”: iş, demektir, dolayısı ile “Khaus”; “baş iş”, “ilk iş”, “işin başı” olarak anlamını bulur ki, şüphesiz “uçurum ve sonsuz boşluk” tan daha anlamlı bir betimleme olarak yerini bulur.12
-“O zamanlar Pelasgia ülkesinde Dukalion’un şanlı oğulları henüz hüküm sürmüyordu”13 Bu cümle, Helenlerin, Pelasların ülkesine geldiğini veya işgal ettiğinin bir göstergesidir. Abazaca’da, Hellenlerin atası “Dukalion” un işlevsel benzerliğine çağrı yapan iki kelimeye bakalım; “duklara”: yola çıkmak ve “dıkalara”: yukarı çıkmak (Dıduklon; O yola çıkıyordu). Dukalion’da Tufan’dan kurtulmak için hem yola çıkmıştır hem de yaptığı gemi ile suların üzerinde yükselmiştir.
“Akropol”, kentin dikine en yüksek noktası demekmiş.14 “Akhra” kelimesi ise Abazaca da “kayalık ve taşlık dik yamaç” demektir.
-Halikarnas Balıkçısı, “Hefaistos adı Grekçe değildir. Ateş anlamına gelen Anadolu’nun unutulmuş bir diline aittir” diyor.15 He(Biz)+fa (Yıldırım=ateş) +ystaz (o veren)” yani “Bize ateşi veren” olarak Abazacada anlam bulur ki “Şüafı (Şafı)” yıldırım ve madencilik tanrısıdır. Çünkü ilk insanlar yıldırım düşmesi sonucu yanan bir ağaçtan ateş elde etmişlerdi.
–Hemere, mitolojide gündüz, Nyks ise kardeşi “gece”dir.16 Abazaca, “Hamara” “bizim güneşimiz/ aydınlığımız”, “Nıxra” ise “silme”, “tüketme”, “yanından ayırmak (almak)” anlamlarına gelmektedir. Mitoloji de öyle anlatıyor: Gece ve Gündüz iki kardeştiler ve hiç birbirlerini göremiyor, yan yana gelmiyorlardı.
Hylas, Argonautlar seferine giderken su almak için çıktığı sahilde kaybolmuş, Herakles’in tüm aramalarına rağmen bulunamamıştı, yani “ayrılmışlardı”17. Abazacada “aylıtsra”: “ayrılmak” demektir. “Haylıts”: “Biz (birbirimizden) ayrıldık (dağıldık)” anlamındadır. Dolayısıyla bir isim olarak “Hylas” “Ayrılan (ayrılmaktan)” demek olur.
Hitit devletinin başkenti Hattuşa şehridir. Abazaca, “Haduşa, hagılaşa yaadıret” cümlesinin anlamı: “oturmayı kalkmayı biliyoruz” demektir. [Ha(biz)+t(yer)+tuş (oturma) +a(belirteç)] Hattuşa’yı ise “Bizim oturduğumuz yer (Bizim şehir)” veya “Xet oturma yeri (Xet şehri)” olarak değerlendirebiliriz.
Kussara (Kuşşara), Abazaca “kuşatmak, etrafını çevirmek” anlamında olan “kuşara” kelimesiyle örtüşmektedir.
Eski Giritçede Odysseus “Gezici”, Odyssera “sergüzeşt” demekmiş.18 Abazacada, eydıtsız: (bulunduğu yerden/çıkan) ayrılan, eydıtsara: (bulunduğu yerden) ayrılmak demektir. Odysseus da macerası gereği yurdundan çok uzun bir süre ayrı kalmıştı.
Mythos: mitoloji, “Mıtsı”: yalan, “Mıtshöo”: Yalan söyleme/söyleyen, “Mıtshöara”: yalan söylemek, “Mıtshöaç”: yalancı (yalan söyleyen). Belki de eski çağda, insanlar masal anlatmayı böyle adlandırıyorlardı.
Ege Denizi’nin adının “keçi”den geldiği anlatılıyor.19 Halikarnas Balıkçısı, haklı olarak “Keçi’den denize isim olur mu yahu!” diyor. Abazacada “aga” kelimesi “sahil” demektir. “Aga+çe” ise “sahilliler/sahilli” [çe/ça; ler/lar (insan için çoğul ekidir)] anlamında Abazalarda bir aile adıdır. Deniz kenarı anlamına gelen “Aga” kelimesinin Ege Denizi’ne ad olmuş olması daha büyük bir olasılıktır.
Azra Erhat,“Kheir” adı için şöyle diyor; “Adı ‘Kheir’, yani ‘el’den gelir, gerçekten de eli her şeye yatkındır. Bir doğa adamı olan Kheiron doğadan aldığı derslerle en büyük yiğitleri yetiştirmiştir. Asklepios, İason, giderek tanrı Apollon bile ondan ders almışlardır.”20 Aynı ismi Şefik Can, “Khiron” şeklinde yazıyor.21
Abazacada ermiş, aziz kişiler için şöyle bir deyim kullanılmaktadır; Axira yıman (Kutsallığı vardı), Axi gapson [Maharet-iyilikler (mucize) saçıyordu]. Bununla ilgili bazı kelimeleri konunun iyi anlaşılması için burada paylaşmak istiyorum (“X” harfinin okunuşun “kh” sesi verir)…
“Xiabze”: Kutsal dil, “Xiase”: Kutsal paylaşım/Meclis, “Xina”: Kutsal kadın / Hanımefendi, “Xişa”: kutsal kan; kız kardeş, “Xiz”: İsim, “Xizga”: ün yapmış kişi, Xiyra: Kutsal yer.
“Kheir”/ “Khiron”, çağında çeşitli becerileri bulunan, kutsallığı da barındıran bir kişi olarak, Abaza halkında bulunan “Axira” olgusu ile benzerliğinden çok aynılığı dikkate değerdir.
“Beşinci Daktyl olan Acis, “geleceği keşfedebilme yeteneği olan” demektir… Sonuç olarak küçük parmaklara “Oriküler (kâhin) deniyordu.”22 “Asıs” Abazacada kuş, genelde de serçeye verilen addır. Elde bulunan küçük parmağa bu adın verildiği herkesin malumudur. Zeus, kral ve kâhin olan Mounikhos’un erdemli olan çocuklarını ölümden kurtarmak için kuşa çevirmişti ki, bunlarda ikisi serçeye dönüşmüşlerdi.23
“Gerçekte sanat ve bilim birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Sanat eski Hellenistan’da “Tekhni” olarak (yani teknik bir meslek, daha çok elle yapılan bir çalışma demektir) adlandırıldı.” 24 Abazaca, “Tıxra” (Tıkhra): çıkarmak ve Adigece “Tıxa” (Tıkha): yazmak. “Xpa” kelimesi de daha çok yapılan, herhangi bir iş bildiren kelimedir, kesmek, bilemek, çıkarmak vb. Önüne gelen ekle yapılan işi betimler. Yukarıdaki “çıkarmak” kelimesinde olduğu gibi, elle yapılan herhangi bir işi bildirmesi ile “Tekhni” kelimesi ile örtüşür. Çünkü “Tıxnı”: “meydana getirmek” anlamını da içermektedir. “Taxra” ise “istemek” demektir; Yı taxını katsaet: O isteyip de yaptı.
“Batı dilinde ‘Person’ kişi demektir. Person sözü Anadolulu Etrüsk dilinde yüze takılan maske demektir.”25 “Pırtsara”: önüne koymak, “yapırtson”: önüne koyuyorlardı. Daha çok “(herhangi bir şeyin) önüne iliştirilen (herhangi bir şey)”; Pırtson: önüne koyulan.
“Uygarlıktan söz edildiğinde Latince ‘civitas’ sözcüğü anımsanır. Bu ilkel durumlardan kurtularak sivillerin ya da yurttaşlar topluluğunun oturduğu yer (kent) demektir.”26, 27
Abazaca, “vıta”: “otur” demek olup, “cavıta” [ca(ra)vıta]: “bir yere otur” demektir.
Kragaleus, Apollon tarafından kayaya çevrilen çoban imiş.28 Akra: Kayalık, taşlık yamaç, galara: olmak demektir. “Akragala”: “kaya/taş olma/olan” demektir.
“İzmir’in kuzeyinde Bergama kenti vardı, yani Pergamon. Pergamon hisar demektir, yani duvarla kaplı yer. Parşömen hayvan derisinden yapraktı.”29
“Pergamon”; “pırga aman”: “önünde kesen/engel vardı”, “pırgılara”: “önünde durmak” anlamlarıyla “kale” kelimesini içinde barındırmaktadır.
“Parşömen”; “pırşüora”: “kesip bölümlere ayırmak”, “yıpırşüoyt”: “kesip bölümlere ayırıyorlar” demek olup, “parşömen” kelimesine açıklık getirmektedir.
“Hititçede, tıpta olduğu gibi, bir ‘doktor, hekim’ sözcüğü de yoktur. Sümerceden alınan L ü A. Z U (asũ) bu işi yapmaktadır. Meslek sahiplerinin çoğunlukla Arzava (Luvi?) ve Kizzuvatna (Hurri) kökenli olduklarını gözlüyoruz.”30
Abazaca ve Adigecede, doktor ve usta kelimelerinin karşılığı olarak “Aze” bugün hâlâ kullanılmaktadır.
Herodot şöyle diyor: “Ama gerçek İon’lar aslı Atina’lı olanlar ve Apaturia bayramlarını kutlayanlardır.”31
Apaturia: Apatu; değer vermek, onurlandırmak, yüceltmek. Değerli biri için şöyle denir: Apatu yıku. Apatu+r+ia: değerliler kıymetliler; çocuklar aileleri ve toplum için elbette kıymetli ve değeri idi.
Makedonlar kausia denilen bir şapka giymekteymişler.32 “Kayuktsa”: “baş üzerine koy” ve “kayıvtza”: “baş arkadaş(ı)” demek olur.
Dünyanın bilinen ilk edebiyatçısı, şairi Homer(os). Onun adı için şöyle bir açıklamada bulunabiliriz. Homer: “Hö/ho”: söylem, söylev ve “Mara”: güneş, Hömar: Söylev güneşi: Hatip, usta konuşmacı, yani şair demektir.
Sakız Adası’nda yaşayan Homerosoğullarına Yunanca, “değneğini tutarak destan okuyanlar” anlamına “rhapsodoi” deniliyormuş.33 Bugün Abazaca, “rhapxayüı” / “rhaphöyüı”;“onları bize okuyan” veya “onları bize okuyup söyleyen” demektir.
Tarihin babası sayılan Herodot adı hakkında şunları diyebiliriz; “Herodot”: Höra: söylemek, dada: Bilgiç (Dadara kavumtsan: bilgiçlik taslama (dedelik yapma’dan) dad(a): dede -baba: Hörodat: Bilgi babası, bilgi söylevcisi. Çünkü her ikisinin de (Homer, Herodot) yaşadıkları devirlerde, şiirler ve söylenceler, meydanlarda halka anlatılıyor veya okunuyordu.
Çerkeslerde, bir insanın en az iki adı bulunmakta idi. Bu, genellikle üçü de bulur. Birinci ad ailenin verdiği isim, ikinci ad, o kişinin bulunduğu mahalde insanların, onun becerikli veya beceriksiz, korkak veya cesur, iki kalpli veya kötü olmasına göre bir yaşlı tarafından takılan lakap onun ilk adını genellikle hafızalardan siler. Aynı insanın, eve gelen gelin (Tatsa/Nısa) tarafından takılan bir adı daha vardır, o ismi ise genelde ev ve akrabalar arasında kullanılır. Yukarıda gördüğümüz gibi, Homer(os) ve Herodot isimleri de onların meslekleri ile ilgili, büyük olasılıkla, onlara halk veya ileri gelenler tarafından verilen “takma ad”lar ile ilişkili görünmektedir. Üstelik Herodot’un bir kan davası sonucu yurdu Karia’dan ayrılmak zorunda kalması da yakın zamana kadar devam eden bir Çerkes geleneğinin tıpatıp aynısıdır.
Anadolu: Biliyoruz ki Anadolu tarihin en eski çağından beri Ana Tanrıça’nın ülkesi, vatanıdır. Anaerkil düzenden ataerkil düzene geçişin de merkezidir. Dolayısıyla bu ülkeye bir ad verilmiş ise mutlaka bu tanrıça ve tanrılara çağrışım yapmış olması gerekir.
Bu çağrışımı da Abaza dilinde buluyoruz…
“An” anne olduğu gibi “Ança” da ana tanrıçaya verilen isimdir. “An”, “nan”, “nana”, “ına” kelimelerinin hepsi “anne” ile ilişkilidir. Mesela “Nan+du (anne+büyük)”: “büyükanne” demektir. “Ada (Ade)” kelimesi ise ata, baba ve dedeye verilen addır. Üstelik bu kelimeler Abaza ve Adige dillerinde ortaktır. “Sargi salop” [Ben de içindeyim (dahilim)], “Yargi dalup [O da içinde (dahil)]” cümlelerinde görüldüğü üzere “alu” kelimesi “içinde olmak, içinde bulunmak, dahil olmak” anlamında bir kelimedir. Dolayısıyla; “An+a+d+alu”: “Anne+ ait+ o+ içinde olmak” “Anne’nin içinde olduğu yer/Anneye ait yer” anlamında, “ANADOLU” şeklinde bu topraklara ad olmuştur.
Troya kralı Priamos’un oğlu prens Alexandros’un adının Hitit kaynaklarında “Alaxandu” diye geçmesi de hayli ilginçtir. Bu, bugün de kullanılan bir isimdir.34
Bu benzerlikler, Anadolu ve Attike yani Yunan Yarımadası’nın tümünü kapsayan Pelasglar çağından kalma arkaik kalıntılar olarak göz önünde durmaktadır. (Devam edecek)
Kaynakça:
- Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları. Net Yayınları 2. Baskı, İstanbul-1989, s.104
- Halikarnas Balıkçısı, Sonsuzluk Sessiz Büyür, 5. Basım, Bilgi Yayınevi, Ocak-2017, İstanbul. s. 68
- Halikarnas Balıkçısı, Anadolu Efsaneleri, Bütün Eserleri:14, Bilgi Yayınevi, 22. Basım, İstanbul, s.37
- Halikarnas Balıkçısı, Hey Koca Yurt, Hürriyet Yayınları, Şubat 1992-İstanbul, s.27
- Kaynak No: 3, s.94
- Halikarnas Balıkçısı, Merhaba Anadolu, Bütün Eserleri: 4, Bilgi Yayınevi, Ocak 1980-İstanbul, s.58
- Kaynak No: 3, s.79
- Robert Graves, Yunan Mitleri, Tanrılar, Kahramanlar, Söylenceler. İngilizceden çeviren: Uğur Akpur, Say Yayınları, İstanbul-2010, s.509
- Şefik Can, Klasik Yunan Mitolojisi, İnkılap ve Aka Kitapevi, İstanbul-1963, s.57
- Halikarnas Balıkçısı, Hey Koca Yurt, Hürriyet Yayınları, Şubat 1992-İstanbul, s.272
- Kaynak No: 9, s.62 ve s.315b
- Kaynak No: 9, s.5
- Rodoslu Apollonios, Argonautika, Çeviren Ari Çokona, İş Bankası Kültür Yayınları İstanbul, 2018, s.141
- Kaynak No: 6, s.101
- Kaynak No: 6, s.244
- Kaynak No: 9
- Kaynak No: 9
- Halikarnas Balıkçısı, Altıncı Kıta Akdeniz, Derleyen: Şadan Gökovalı, Bütün Eserleri 9, Bilgi Yayınevi, 1992, İstanbul, s.32
- Kaynak No: 9
Aegee; Aige; Aegeus; Egeus: Ege, Theseus’un babası, Atina kralı. Ege denizine isimi verilen kişi. Aigis keçi derisi.
- Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, 6. Basım, Ağustos 1996, İstanbul
- Kaynak No: 9, s.228
- Kaynak No:18, s.44
- Pierre Grimal, Mitoloji Sözlüğü-Yunan ve Roma- Çeviren: Sevgi Tamgüç, Sosyal Yayınları, İstanbul-1997
24-Kaynak No:18 s.50
- Kaynak No: 4, s.18
- Kaynak No:18, s.53
- Kaynak No:10, s.101
- Kaynak No: 9
- Kaynak No:18, s.146-147
- Ahmet Ünal, Hitit Tıbbının Ana Hatları, Türk Tarih Kurumu Belleten Cilt: XLIV, Temmuz 1980, Sayı: 175 https://core.ac.uk/download/pdf/12166244.pdf
- Herodotos, Herodot Tarihi, çeviren: Müntekim Ökmen, İş Bankası Kültür Yayınları, Ocak 2002, İstanbul, I:147
“Ama gerçek İonlar aslı Atin’lı olanlar ve Apaturia bayramlarını kutlayanlardır. (33)”
“ (D.N.33): Atina ve İonia’da, Phratia bayramı. Yunan kabileleri, Phratia denilen aile topluluklarına ayrılırlardı, bunların dinsel bir görüşleri vardı. Apaturia’lar üç gün süren bayramlardır. Üçüncü gün, o yıl içinde doğmuş olan çocuklar Phratia üyelerine tanıtılır, doğumun meşru olup olmadığını inceden inceye araştırdıktan sonra, çocuk, Phratia’nın kütüğüne yazılırdı.”
- https://dinitrandu.com/wp-content/uploads/2019/02/7825302-History-of-Macedonia.pdf
- İlyada, Homeros, Eski Yunanca aslından çevirenler: Azra Erhat-A. Kadir, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, XI. Baskı, 2019
- Kaynak No:1, s.131
Haritalar: