Bizim cadılarımız, Geleneğin gözden geçirilmesi

0
1469

Einstein Misafir Araştırmacısı, Berlin Özgür Üniversitesi

Aralık ayında İstanbul’a gelip, annemin yanına geçmeden önce bir arkadaşımın evinde kendimi beş gün karantinaya almıştım. Bu süreçte evinde kaldığım arkadaşımın ‘Gelirken kitabımı da getirebilir misin’ demesi üzerine Silvia Federici’nin ‘Caliban ve Cadı: Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim’ adlı kitabıyla tanıştım. Federici, 1967 yılında ABD’ye felsefe okumaya gidip daha sonra Amerika ve Nijerya’da dersler vermiş. 1970’lerde, İtalyan feminist Leopoldina Fortinati ile başladıkları çalışmanın bir bölümünü 1984’te İtalyanca ‘Büyük Caliban: Kapitalizmin İlk Aşamasında Asi Bedenin Tarihi’ adlı kitapta yayımlamışlar. Araştırmanın devamı olan bu kitap İngilizce olarak 2004’te yayımlanmış ve 2011’de Türkçeye çevrilmiş. Yazar önsözünde kitabın 1970’lerde ABD’de ortaya çıkan iki feminist akımın1 kadınların toplumsal ve tarihi sömürü nedenlerini yeterince açıklamadığını düşünmeleri nedeniyle bu çalışmaya başladıklarını ifade ediyor. Çalışmada kapitalizme geçiş sürecinde, ücretsiz olan ev işinin gelişimi, bu emeğe komuta etmek için ücretin kapitalist kullanımı ve kadınların toplumsal konumunun değersizleştirilmesiyle ilgili kuramsal altyapıyı oluşturduklarını söylüyor. Giriş hariç beş bölümden oluşan kitabın ilk bölümü ‘Sarsmak Gerek Bütün Dünyayı’ başlığını taşıyor ve ortaçağ Avrupa’sındaki toplumsal hareketleri anlatıyor. İkinci bölümde emek birikimi ve kadınların değersizleştirilmesi tartışılıyor. Bir diğer bölüm ‘Büyük Caliban: Asi Bedene Karşı Mücadele’ başlığını taşıyor ve ‘devletin ve kilisenin bireyin kudretlerini emek gücüne dönüştürme’ çalışmalarını irdeliyor. Kitabın geniş bir bölümü cadılarla ilgili ve başlığı ‘Avrupa’da Büyük Cadı Avı’; son bölüm ise ‘Kolonileştirme ve Hıristiyanlaştırma’ya ayrılmış (Federici, 2015: 5-6).

Kitap oldukça güçlü teorik ve tarih anlatımına sahip. Bu yazının yazılmasına konu olan ‘Avrupa’da Büyük Cadı Avı’ bölümünde, 16 ve 17. yüzyılda Avrupa ve Afrika’da, on binlerce kadının, varsa kız çocukları ile birlikte, nadir de olsa kendilerini savunan erkeklerle birlikte halkın ve ailelerinin gözünün önünde taşlanarak ve yakılarak katledilmelerini anlatıyor. O dönemde Avrupa ve Afrika’da fakir, yerli, genellikle yaşlı ve doğanın bereketli otlarıyla halka şifa dağıtan kadınların, komşuları, en yakınları veya karınlarını doyurmak için destek istedikleri görece varlıklı kişiler tarafından, ‘cadı’ oldukları gerekçesiyle şikâyet edilmeleri sonucunda yakıldıkları anlatılıyor. Kitapta detaylı örnekler, bunu konu alan tablolar ve figürler de var. Günümüz Türkiye’sinde kendi yanında olmayanları ‘X veya Y grubundan’ diye şikâyet edip ondan kurtulan hatta ‘nasıl olsa bana bir şey’ olmaz diyerek sokakta herkesin gözünün önünde, özellikle kadınları öldürüp elini kolunu sallayarak kaçan vahşilerin varlığını bilmek insanlık adına utanç verici…

Federici’nin kitabını okurken ‘Biz niye cadılarımızı yazmıyoruz’ sorusunu kendime sorduğum bir sırada Almastı isimli Çerkes kadın hareketinin deklarasyon yayımladığını öğrendim. Karantinada olduğum evde, sınırsız internetim olmadığı için tartışmaları kuzenim Gül Yılmaz’ın ilgili linkleri bana yollaması sayesinde takip edebildim. Hareketin özellikle toplumdaki erkekler, hatta kadınlar tarafından çok şiddetli eleştirilmesi ve bunun saldırı boyutuna ulaşması üzücü ve düşündürücü… Sanki bunların hiçbiri Çerkes toplumunda olmuyor ya da Çerkesler homojen bir grup ve bir fanus içinde yaşıyorlar. Gerçekler Türkiye’nin ekonomiye katılım, eğitim olanakları, fırsat eşitliği, kadının siyasi olarak güçlendirilmesi ve sağlık kriterleri ile değerlendirilen cinsiyet eşitliği endeksinde 153 ülke arasında 130’uncu ve kadına yönelik şiddette ise OECD ülkeleri arasında ilk sırada yer aldığını söylüyor. Ne yazık ki sayıları giderek artan erkek şiddeti nedeniyle öldürülen kadınlar gazetelerde haber olmaya devam ediyor (Çağrı, 2020a, 2020b).

11 Şubat 2015’te eve dönerken bindiği minibüsün şoförü tarafından katledilen ve daha sonra katilin babası ve arkadaşının yardımıyla yakarak yok etmeye çalıştığı Özgecan Aslan’la öldürülmeden sanırım bir ay önce Lefkoşa’da tanışmıştım. Yeğenimin hazırlık sınıfından arkadaşları ile buluştuğumda Özgecan da onlarla birlikteydi. Kahvemizi içerek sohbet etmiştik. Okul eğitimine devam etmek için yaz döneminde Kıbrıs’a gelip çalışmayı planladığını anlatmıştı. Daha sonra onun Mersin’de Alevi kökenli bir aileye mensup olduğunu, tıpkı Çerkeslerin kendi kadınlarıyla ilgili anlatılarında olduğu gibi, onun kültüründe de kırsal kesimde bile kadınlar ile erkekler arasında kaç göç olmadığı, kadının daha eşit, özgür ve sözü geçer olduğu görüşü yaygındı. Arkadaşlarından ayrıldıktan sonra evine dönmeye çalışırken başına geleceklerden habersizdi. ‘Ne işi vardı o saatte minibüste?’ diyenleri okumuş veya duymuştuk. Kadın örgütlerinin olayın peşini bırakmaması ve avukatı sayesinde, Özgecan’ın katili ve katilin babası ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alırken katilin arkadaşı 22 yıl ceza aldı (Sözcü, 2011; Süperhaber, 2021).

Benzer şekilde, geleneksel kültürümüz ve Xabze’miz Konya’da babası yaşındaki komşusu tarafından katledilen Şeyma öğretmen, kardeşi Tuğba ve yaralanan annelerini koruyamadı. Hepimiz giderek ayrıştırılan, kutuplaştırılan, saldırganlaşan kişi ya da grupların ötekileştirildiği, şeytanlaştırıldığı, cadılaştırıldığı bu toplumda yaşıyoruz. Bu süreci en ağır yaşayanlar ise hayatlarıyla ödeyen kadınlarımız. Federici’nin belirttiği gibi ‘yönetilmek istenenler sürekli bölünerek tahakküm altına alınmaya çalışılıyor’ (2011:17). Siyasilerin oy ve koltuk kaygısı toplumu, bireyleri, kültürleri ve cinsiyetleri karşı karşıya getiriyor. Davayı takip eden avukat, sürece müdahil olan kadın örgütleri ve Çerkes STK’ları sayesinde, katilin takım elbise-kravat indirimini2 almasına engel olunsa da, katile iki kez müebbet ve anneyi yaralamaktan 15 yıl hapis cezası verildi. Ağırlaştırılmış müebbet cezası verilmediği için, herhangi bir af durumunda çıkma olasılığı var. Davayı takip eden avukatın açıklamasında en fazla 36 yıl yatabileceği, bunun da çıkabilecek bir afla çok daha az olabileceği ifade ediliyor (Almastı, 2021; Jıneps, 2021; EuTürkHaber, 2021; Cumhuriyet, 2019).

1960’lardan beri çoğunluğu kentlerde yaşayan Çerkesler3 de doğal olarak içinde yaşadığı toplumun iyi, güzel ve aynı zamanda kötü yanlarını da alıyor. Aynı eğitim sisteminden geçiyor, yan yana masalarda oturuyor, yemekleri ortaklaşıyor, anadillerini okulda veya evde öğrenemedikleri için de kaybediyorlar. Bu nedenle korumacı olacağını düşünerek 157 yıl önce Kafkasya’dan getirilen Xabze’nin bugün kentlerde uygulanmasını beklemek ne kadar doğru? İşte Almastı kadın hareketi de bunun için çağrı yapmış, biz şu sorunları belirledik, gelin kadınlar birlikte tartışalım, diyorlar. Çekirdek kadro, Xabze’yi bilen ve Xabze’nin öğrenildiği derneklerle ilişkili kadınlar. Almastı grubunun deklarasyonunun her sözcüğüne katılıyorum diyemem, dili sert de olabilir ama oldukça doğru tespitleri var. Neden onların seslerine kulak vermiyoruz? Ayrıca gelin birlikte tartışalım, birlikte sorunlarımızı konuşalım, çözüm üretelim diyorlar…

Ayrıca Xabze’yi yok etmeye çalışmadıklarını, ama Xabze kullanılarak kadınlar üzerinde baskı oluşturulduğunu dile getiriyorlar. Xabze’nin çok güzel kuralları varken pek çoğunun günümüz şartlarına ve kent yaşamına uygun olmadığını biliyor ve yaşantımızda da uygulayamıyoruz. O zaman neden tartışmaya açamıyoruz? Tarihte halk meclislerinde (Xase’ler) toplumsal sorunların konuşulduğu ve kararlar alındığı, çağa uymayan geleneklerin değiştirildiği biliniyor. Örneğin Türkiye diasporasında 1965 yılında Uzunyayla’da, 2004’te Sakarya’da, 2007’de Maraş’ta, 2016 yılında da Ankara Çerkes Derneği gençleri öncülüğünde düzenlenen Xase’ler var. 1965’te Uzunyayla Yahyabey Köyü’ndeki Xase toplantısında, wuig (wuic) oyununun kaldırılması ve yabancıların düğünlere alınmaması kararları verilmişti4. Her iki karar yabancıların düğünlere katılmaya başlaması ve geleneksel içecek olan maksıma’nın yerini alkolün alması ve devamında geleneklerle bağdaşmayan kadınlara verilen rahatsızlıklarla ilişkilendiriliyor (Yılmaz ve Yılmaz, 2019). Diğer taraftan İslamiyet’in etkisi ve içinde yaşadıkları daha kapalı toplum tarafından hor görülme kaygılarının da bu kararların alınmasında etkili olması muhtemel. Uzunyayla gibi kırsal kesimde yaşayan Çerkesler, kadın ve erkeklerin birlikte katıldıkları Cem törenleriyle ilgili olumsuz söylemlerin farkındalığıyla, kolu erkeğin koluna değerek yapılan wuig dansının, Çerkes olmayanlar tarafından hoş karşılanmayacağını da düşünmüş olmalılar. Wuig dansı daha sonra derneklerde oynanmaya devam etmiş. Adapazarı yöresinde ise rınna ismiyle devam etmekte. Bir diğer karar ise, günümüzde uygulanmasa da, o dönemde nüfusu ve gelecek nesli korumak adına başlık parasının düşürülmesi kararı. Bu madde, Çerkeslerde kadının erkekle eşit haklara sahip olmadığının en bariz örneği, ki bu uygulama sadece Çerkeslere özgü de değil. 2014 yılında Kafdav’ın yaptığı, daha sonra kitap olarak da yayımlanan konferansta5 Adigeyli araştırmacı Mira Unarikova eskiden Kafkasya’da her on yılda bir toplantılar yapılarak (Xase) artık kullanılmayan veya hayata uygun olmayan geleneklerin değiştirildiğini söylemişti. Dolayısıyla yapılması gereken tam da bu, yani çağa uymayan, kadın ve erkeği ayıran, kadınlar üzerinde baskı oluşturan geleneğin konuşulması ve değişmesi gerekiyor.

Almastı kadın hareketinin katıldığı bazı programları izlerken6, ‘Söyledikleriniz bizim toplumda yok’ ya da ‘Bizim oralarda yok, acaba sizin orada mı var, örneğin Hatay, Maraş veya Uzunyayla’ diyenlere, kentlerde yaşayan Çerkes kadınlarına kulak vermelerini öneririm. Hele ev içi şiddetin arttığı COVID-19 döneminde ‘ayıp olur’7 diye kadınlar kendilerine engel olmasalar epey örnek çıkması mümkün. Sonuç olarak, Çerkeslerin her topluluk gibi sorunları var, önemli olan bunları konuşmaya başlamak, buna başlandığında çözümler üretilecektir.

Benim Almastın sözcüğü ile tanışmam 80’li yıllara dayanıyor. Çok erken yaşta kaybettiğim kuzenim Selim Özgür, küçükken ziyaret için annesinin köyü Viranşehir’e gidip köyümüz Demirboğa’ya döndükten sonra, ‘Kabardeyce öğrendin mi, ne öğrendin?’ diye sorduğumda ‘Almastın jiasji, Şigebekoey jiasji’yi öğrendim demişti.8 Çok anlamlı olmayan bu cümle, eteklerinden Zamantı Nehri’nin geçtiği Viranşehir Köyü’nde Almastın hikâyelerinin anlatıldığının göstergesi.

Son olarak Uzunyayla’da anlatılan bir Almastı(n) hikâyesini aktararak cadılar arşivine katkıda bulunmak istiyorum. Mijayev ve Pashtova (2018: 39-40) Almastın’ı ‘bütün vücudu tüylü, çok uzun saçlı, memeleri sarkık, hatta kendilerine kötülük yapılmasını istemeyenlerin onun sütünü emerek yardım etmesini sağladıkları’ şeklinde aktarıyor. Ayrıca daha olumlu, su perisine benzetilen anlatımlar da var. Yaptığım görüşmelerde Almastın su kenarında yaşayan, saçları karışık ve çok uzun bir kadın olarak anlatıldı. Onu elde etmek isteyenlerin ise tarağını çalıp sakladıkları, bu şekilde ev işlerinde çalıştırdıkları ifade edildi. Tarak bulduğunda ise gitmeden önce Almastın’ın mutlaka o eve bir kötülük yaptığı, örneğin ailenin çocuğunu öldürdüğü, belirtildi.9


Almastın ve Nokhtcuktsıfage

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken, horozlar berber iken ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, Almastın (A-Alkarı) ile Nokhtcuktsıfage (N-delikanlının adı) varmış.

Nokhtcuktsıfage fakirmiş, yiyeceğe de muhtaçmış, kendinden küçük iki kardeşi veya arkadaşı ile yiyecek bir şeyler ararken Almastın’ın evine gelmişler. Ev ırmağın kenarındaymış. Akşam olmuş, neyse Almastın bunları evde misafir etmiş, ‘Çocukları yerim’ diye düşünmüş, ama uyumadan önce kimseyi yemiyormuş. O yüzden misafirlerin karnını doyurmuş, yataklarını da sermiş ve gitmiş, onlar da yatmışlar. Ama Nokhtcuktsıfage, Almastın’ın konuşmalarından şüphelenmiş ve uyumamış. ‘Bu kadın bize bir şey yapacak herhalde’ diye düşünmüş. Arkadaşlarına, ‘Gece buraya gelen giden olur, öyle bir şey olursa ben ‘öhhö’ diyeceğim. Ben ‘öhhö’ deyince -arkadaşının birine- sen ‘phöö’ diyeceksin, sen de ‘thöö’ diyeceksin’ demiş. Biraz sonra Almastın kapıyı aralayınca, Nokhcuktsıfage ‘öhhö’ demiş, öteki arkadaşı ‘phöö’, diğeri de ‘thöö’ demiş.

A: Siz niye uyumuyorsunuz, bir şey mi istiyorsunuz, diye sormuş.

N: Annem bize sütle tatlı yapardı, sütlaç yapardı, onu yer, ondan sonra uyurduk, diye cevap vermiş.

A: Onda ne var canım diyerek, istedikleri sütlü tatlıyı yapıp getirmiş, bunlar da yemişler.

A: Haydi yavrum Allah size hayırlı uykular versin demiş ve çıkmış. Biraz sonra tekrar gelmiş ve kapıyı aralamış.

N: ‘Öhhö’ demiş, öteki arkadaşı ‘phöö’, diğeri de ‘thöö’ demiş.

A: Yavrum siz niye uyumuyorsunuz, diye sormuş.

N: -Birkaç güzel yemek ismi sıralamış- Annem bize yapar getirir, biz de onları yer ve uyurduk, demiş.

A: Onda ne var demiş ve söylediklerini getirmiş, yemişler. Sonra çıkarken, haydi size hayırlı geceler demiş, biraz sonra tekrar gelmiş,

N: ‘Öhhö’ demiş, öteki arkadaşı ‘phöö’, diğeri de ‘thöö’ demiş.

A: Yavrum siz niye uyumuyorsunuz diye sormuş.

N: Hiçbir eksiğimiz yok ama annem kalbur elekle bize çeşmeden su getirirdi. Onu içince biz hemen uyurduk, demiş.

A: Hemen eleği alıp çeşmeye gitmiş ve ona su doldurmak için uğraşmış, ama ne kadar uğraşsa da su eleğe bir türlü dolmamış.

N: Bu arada onlar da toparlanmışlar, o gece oradan çıkıp kaçmışlar.

A: Elek elinde gelmiş, ‘Bunlar bana oyun edecekler herhalde’ diye düşünerek gitmiş bakmış ki yataklar boş, kimse yok. ‘Vay edepsizler, bana oyun ettiler baksana’ diyerek etrafı aramış taramış ama onları bulmak mümkün değil. Kaçmış, kurtulmuşlar…


1 ‘Radikal feministlerin, cinsiyet ayrımcılığı ve patriyarkal yapıyı üretim ve sınıfsal yapılanmadan çok tarihi kültürel yapılarla açıklama çalışmaları, sosyalistlerin ise kadınların tarihinin sömürü tarihinden ayrılamayacağı, o nedenle onlara işçi sınıfı içinde yer verilmesi gerektiği görüşleri’ nedeniyle (Federici, 2015:15).

 2 Avukat Atalay’ın açıklamasından, Ceza Kanunu’nun 62. Maddesi’nde ‘işlediğim suçu itiraf ediyorum, pişmanım’ diyenlere indirim uygulanıyor. Hatta kanun takım elbise ve kravat indirimi olarak biliniyor. Katil erkekse kravat ve takım elbise giyerek ya da özür dileyerek bu indirimi alabiliyor (Almastı, 2021). Örneğin Şule Çet davasındaki her iki sanık indirim alabilmişti. Kadın cinayetleri ve cinsel istismar davalarında bu indirimin uygulanması toplum vicdanında büyük yaralar açıyor. Bu madde bazen şiddet gördüğü için eşini öldüren kadınlar için de uygulanabilmekte (Alan, 2019; Türk, 2019).

3 Çerkesler diasporadaki geniş tanımıyla kullanılmaktadır (Adige, Abaza, Ubıh, Oset ve diğerleri).

4 Detaylar için bakınız: Yılmaz, G. ve Yılmaz, E. (2019:9-11)

5 Alankuş, ve Oktay Arı, E (der.) (2014). Geçmişten Geleceğe Çerkesler: Kültür, Kimlik, Siyaset. Ankara: Kafdav.

6 Marje podcast (30 Aralık), Medyascope (31 Aralık) ve İKKD (8 Ocak).

7 Ayıp kavramı: Yemuk veya haynape (Adigece); Pxaşerup (Abazaca).

8 Çevrildiğinde ‘Almastın dedi diyor, Şigebekoey dedi diyor’ anlamına geliyor (Hajbeviko Erdoğan ve Yasemin Yılmaz’a teşekkürler). Uzunyayla’da yer alan Demirboğa Abazaların, Viranşehir ve Şigebekuey (Kurbağalık) ise Kabardeylerin (Doğu Adige) yoğun yaşadığı köyler olarak bilinir.

9 Almastın’la ilgili özellikler için Tokmak Pakize Özgür ve Gogua Güldane Özgür’e, hikâye anlatımı için de Liy Zihni Özgür’e teşekkür ediyorum. Hikâye aktarımı sırasında ‘Alkarı’ terimi kullanıldı, bittikten sonra ‘Çerkesçe buna ne deniyordu, nasıl anlatılıyordu’ diye sorduğumda ise ‘Almastın’ olduğu belirtildi. Vud kavramının da kedi şekline bürünen cadı (kadın) olduğu aktarıldı.

Yararlanılan kaynaklar:

Alan, S. (4 Aralık 2019). Mahkeme heyeti, Şule Çet’in katiline ‘iyi hal’ indirimi yaptı. https://www.gazeteduvar.com.tr/kadin/2019/12/04/sule-cet-davasinda-karar-gunu (Erişim:14.02.2021).

Almastı (25 Ocak 2021). Av. Ferit Atalay ile röportaj: Katledilen kadınlar isyanımızdır. https://www.almasti.org/2021/01/25/av-ferit-atalay-ile-roportaj/ (Erişim:14.02.2021).

Federici, S. (2011). Caliban ve Cadı: Kadınlar, Beden ve İlksel Birikim (Caliban and the Witch/ Women, the body and primitive accumulation, 2004) (Çev: Ö. Karakaş). İstanbul: Otonom Yayıncılık.

Cumhuriyet (9 Aralık 2019). Sanıkların takım elbise giymesi bile yeterli oluyor… Nedir bu ‘İyi Hal İndirimi. https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/saniklarin-takim-elbise-giymesi-bile-yeterli-oluyor-nedir-bu-iyi-hal-indirimi-1707215. (Erişim:12.02.2021).

Çağrı, Z. (2 Kasım 2020). Küresel Cinsiyet Eşitliği Endeksi 2020: Türkiye 130. Sırada. https://kronos34.news/tr/kuresel-cinsiyet-esitligi-endeksi-2020-turkiye-130-sirada/ (Erişim: 14.2.2021).

Çağrı, Z. (29 Aralık 2020). Kadına şiddet en çok hangi ülkelerde: Türkiye OECD ülkeleri arasında zirvede. https://kronos34.news/tr/kadina-siddet-en-cok-hangi-ulkelerde-turkiye-oecd-ulkeleri-arasinda-zirvede/(Erişim: 14.2.2021).

EuTürkHaber (22 Ocak 2021). 27 Ocak’ta Konya’da öldürülen Şeyma öğretmen ve kardeşinin yakınlarının avukatı Atalay mahkemenin kararını değerlendirdi, https://euturkhaber.com/index.php/2021/01/22/konyada-oldurulen-seyma-ogretmen-ve-kardesinin-yakinlarinin-avukati-atalay-mahkemenin-kararini-degerlendirdi/ (Erişim:12.02.2021).

Jıneps (2021). Şeyma ve Tuba Sarı davasında karar verildi, Şubat sayısı, s.2.

Mijayev, M. ve Pashtova, M. (2018). ‘Almastı’, Çerkes Mitolojisi Ansiklopedisi (Çev. E. Boz), Ankara: Metropol Yayınları.

Sözcü (29 Şubat 2017). Özgecan’ın katil zanlısına 22 yıl 6 ay hapis. https://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/ozgecanin-katil-zanlisina-22-yil-6-ay-hapis-2030710/ (Erişim: 11 Şubat 2021).

SüperHaber (11 Şubat 2021). Özgecan Aslan’ın acısı 6 yıldır dinmedi! İşte cinayetin perde arkasında yaşananlar. https://www.youtube.com/watch?v=IeQBoXEIuP4 (Erişim: 11 Şubat 2021).

Türk, Ü (15 Mayıs 2019). Şiddet gördüğü kocasını öldüren kadına haksız tahrik indirimi. https://www.sozcu.com.tr/2019/gundem/siddet-gordugu-kocasini-olduren-kadina-haksiz-tahrik-indirimi-4793957/ (Erişim: 11 Şubat 2021).

Yılmaz, G. ve Yılmaz, E. (2019). Bir Çerkes Halk Dansı: Wuic. Türkiye Kültürleri Araştırma Grubu. Türkiye’de Kültürel Çoğulluğun Bağımsız Araştırmacıları ve Sivil Toplum Kuruluşları İçin Ağ Oluşturma ve Eğitimi Projesi. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz