Bir kitabın anlattıkları

0
1145

Aras Yayıncılık tarafından yayımlanmış olan “1914 Öncesi Ermeni Köy Hayatı” adlı kitap Hemşin kimliği ve kültürü üzerine düşünen, soru soran, araştırma yapan herkesin başvurması gerektiğini düşündüğüm bir kaynak. Kitabın yazarları tarihçi Mary Kilbourne Matossian ve halkbilimci Sussie Hoogasian Villa. Yazarlar yazılı kaynaklardan elde ettikleri verilerin yanında, kitabı büyük oranda Van’dan Bursa’ya, Kayseri’den Harput’a, Zeytun’dan Amasya’ya kadar farklı bölgelerde doğup büyümüş olan 48 kişiyle, 1960’ların sonu ve 1970’lerin başlarında yaptıkları görüşmelere dayandırıyorlar.

Bu kitap Hemşin kültürü açısından neden önemli?

Hemşinliler son 30-40 yıla kadar neredeyse bütünüyle bir köylü toplumuydu. Gurbetçilik geleneği nedeniyle yurtdışına ve büyük şehirlere göç etmiş Hemşinliler bulunmakla birlikte toplumun büyük çoğunluğu geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlıyordu. Dolayısıyla Hemşinlilerin yaşantısı, dili, kültürü köy ve yayla alanında kendini var ediyordu. Ülkemizde kapitalizmin gelişmesine paralel olarak Hemşinliler de “modernleşme ve kentleşme”den nasibini aldı. Ancak hâlâ köylü yaşantısının izleri ve kültürel unsurları hafızalarda tazeliğini koruyor. Turistik-nostaljik biçimler almış olsa da eski gelenekler ısrarla yaşatılmaya çalışılıyor.

Hıristiyan Ermeniler bu “modernleşme ve kentleşme” sürecini Hemşinlilerden tamamen farklı biçimde yaşadılar. Osmanlı döneminden itibaren Ermenilerin yaşadığı şehirlerde modern eğitim kurumları açılmaya başlandı. Ermenice edebiyat gelişti. Eğitimdeki ve edebiyattaki gelişim dile de yansıdı. Ermenicedeki yabancı dillerden geçmiş kelimelerin yerini büyük oranda Ermenice kökenli kelimeler almaya başladı. Ermenice edebiyatın gelişiminden ve eğitim kurumlarından mahrum olan Hemşince ise bir konuşma dili olarak bu sürecin dışında kaldı. Yani kentli bir Ermeninin dil ve kültürü ile Hemşinlinin dili ve kültürü arasındaki açı büyüdü.

İşte bu kitapta bu açının büyümemiş halini görebilirsiniz. Kitapta çocuklukları ülkemizdeki köylerinde geçmiş anlatıcıların anlattıkları sayesinde –İstanbullu, hiç köy görmemiş Ermeni arkadaşların da bilmedikleri– Ermeni köylü hayatına ilişkin bazı unsurları bulabilirsiniz. Bu sayede bugün ülkemizde maalesef görme şansımız kalmamış olan Ermeni köylü yaşantısı ile Hemşin yaşantısının unsurlarını karşılaştırabilirsiniz. Oldukça hacimli olan kitaptan sizin için bazı örnekler sunacağım.

Bazı örnekler…

Neden Hemşincede kaşık (kedal) kelimesi var da çatal için bir kelime yok: “Vosginaz Hanım’ın aktarımına göre, kırsal kesimde çatal kullanana pek rastlanmazdı”. (s.46)

Biz Hemşinliler döşek yerine doşağ deriz. Şehirli Ermeniler angoğin der. Ama köylü Ermenilerin de doşağı varmış hem de yün: “Herkesin kendisine ait, yünden yapılmış bir doşağı ve kalın bir yorganı olur…” (s.47)

Ermeni köylüler buğday, nohut, mısır gibi tahılların tanelerine “hadig” derlerdi. (s.71)

“Kimi zaman, ekmeğe acilen gereksinim duyulduğunda, kadınlar ‘sac hats’ yani sac ekmeği yapardı”. (s.73)

“Yeni evliler eve geldiğinde, damat ‘madağ’ (kurban) olarak bir koyun ya da horoz keserdi”. (s.118)

Köy düğünlerinde bizim hâlâ sürdürdüğümüz bir gelenek: “Evde toplananlar hep birlikte yer içer, eğlenirdi… Bu ziyafeti, damadın arkadaşlarının kendi aralarından seçtikleri biri idare ederdi”. (s.118)

Evlenip ailesinden ayrılan kızın ailesini ziyareti yani bizim “dadants ertuş” (babaevine gitmek) burada “marants yertal” (anneevine gitmek) olarak karşımıza çıkıyor. (s.121)

Ayşenur Kolivar’ın söylediği o meşhur şarkıdaki “nor hars ellim” dileği Ermeni köylü kızları için de geçerliymiş. Bizdeki gibi yeni evli kadınların bir “nor harsnutyun / nor harsutin (yeni gelinlik)” dönemi oluyormuş: “Nor harsnutyun âdetleri köylerde çok daha sıkı bir şekilde uygulanıyordu” (s.129). Nor harsutin gelenekleri aynen Hemşinlilerdeki gibidir. “Gelin kocasıyla yalnız oldukları zaman dışında konuşamazdı. Yalnızca evde bulunan çocuklarla konuşabilirdi. Buna ‘munç bahel’ (dil saklama) denirdi. Genellikle gelin ilk çocuğunu doğurduktan sonra evin büyüğü geline ‘Konuş kızım’ der ve gelin konuşmaya başlardı.” (s.130-131)

Bizim ‘tençkap’ dediğimiz gelenek de karşımıza çıkıyor: “Evli kadınlar erkeklerin yanında kesik koni şeklinde başlıklar takar saçlarını ve yüzlerinin burnundan aşağı kalan kısmını örterlerdi. (s.86)

“Ğorğ enuş” da karşımıza çıkıyor: “Tarlalardan topladıkları taşları tarlanın kenarında öbekler halinde biriktirirlerdi”. (s.184)

Hemşinlilerde güneş açtırmak için yapılan bez bebekle kapı kapı gezilerek yiyecekler toplanan bu sırada çeşitli sözlerle güneş için dua edilen ritüelin aynısını yağmur için yapıyorlarmış. Bizim yaşadığımız bölgeye bakınca yağmur duasının, güneş duasına dönmesi sanırım normal. (s.186)

Yine bizde de görülen bir gelenek: “Evin üyelerinden biri ayrı bir ev kurduğu zaman, yeni evin ocağı ilk evin ocağından alınan ateşle yakılırdı”. (s.187)

Nişanlı görme

Hemşinlilerde üzerine çok hikâyeler anlatılan, zaman zaman komik maceralara konu olmuş bir gelenek vardır: Neşanlu desnuş (nişanlı görme). Eskiden birkaç yılı bulan nişanlılık dönemleri oldukça yaygın bir uygulamaydı. Bu süre içinde nişanlıların yalnız kalmaları hoş karşılanmazdı. Ancak nişanlılar da genellikle kız tarafından işbirlikçilerle bir şekilde yalnız kalmanın yolunu bulurlardı. Ancak yakalanmak, dayak hatta ölüm riski barındırırdı. İşte bu gelenek Ermeni köy hayatında da karşımıza çıkıyor: “Erkek, nişan yapıldıktan sonra bile kızı yalnızca ailesinin yanındayken görebilirdi; bazen de bir şekilde komşuların göz yummasını sağlayıp kızı kendi evinde yalnız başınayken görmeyi başarabilirdi”. (s.108)

Kitabın sonunda ayrıca şarkı ve mani örnekleri verilmiş. Bu mani ve şarkılardan anlıyoruz ki Hemşincede kullandığımız yabancı dillerden Ermeniceye girmiş bazı kelimeler yazılı literatürden çıkarılmış, yerlerine Ermenice kelimeler gelmiş olsa da sözlü edebiyatta kullanılıyor: “Isel iken/asel iken (der iken), meydan, boz vb.”

Hemşinlilerde de kutlanan vartavar/vartivor şenliklerine dair kitaptaki bir mani ile bitirelim:

Ay vartavar, vartavar

Vartavarın bahtı var

Vartavara gidenin

Yedi yerde tahtı var.

 

Önceki İçerikBir illüzyon: Yaşayan Diller ve Lehçeler Seçmeli Dersi
Sonraki İçerikAraf’ta kalan ruhlar
Mahir Özkan
Artvin İli Makriyal / Noğedi (Kemalpaşa ) ilçesinde 1978 yılında dünyaya geldi. Çukurova Üniversitesi Felsefe Öğretmenliği Bölümü'nden 1999 yılında mezun oldu. 2008-2011 tarihleri arasında Agos gazetesinde yayınlanan öyküleri 2014 Eylül'ünde 'Hemşin Öyküleri' adıyla Aras Yayıncılık tarafından yayınlandı. 2016'da Hemşince çevirisini yaptığı Küçük Prens, 'Bidzig Pirens' adıyla yine Aras Yayıncılık tarafından yayınlandı. Derlemelerini Uğur Biryol'un yaptığı İletişim Yayınları tarafından yayınlanan 'Karardı Karadeniz' ve 'Karadeniz'in Kaybolan Kimliği' adlı kitaplara makaleleri ile ve Leyla Çelik ile Elif Yıldırım'ın derlediği, Nika Yayınları tarafından yayınlanan 'Yeşilden Maviye Karadeniz'den Kadın Portreleri' adlı ortak kitaba bir öyküsü ile katkıda bulundu. 2009-2014 yılları arasında Norradyo adlı internet radyosunda 'Hemşin Öyküleri' adlı bir program hazırlayıp sundu. 2014 yılında bu yana yayınlanan Gor dergisinin yayın ekibinde yer alıyor. Evli ve bir kız çocuğu babası.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz