Değerli kardeşim…

0
1060

Benim seninle muhatap olmam senin için bir kazanç ya da lütuf olmadığı gibi olmamam da öyle fazla önemsenecek bir mesele ve büyük bir kayıp da değil. Ama şikâyet ediyorsan;

Seninle muhatap olabilmem için her şeyden önce saygılı olman lazım.

Samimi, iyi niyetli ve tutarlı da olmalısın.

Olabildiğince kibirden arınmalıyız ikimiz de.

Farklı düşündüğümüzde düşman görmemeliyiz birbirimizi.

“Bilmiyorum” ya da “Anlayamadım” diyebilmeliyiz yeri geldiğinde.

Saygı ve iyi niyet çerçevesinde sürmeli bu muhataplık, saygı ve iyi niyet çerçevesinde sonlanmalı.

Aksi takdirde hem yoruluyorum, hem asabım bozuluyor, hem de seni yoruyor, asabını bozuyorum.

Öte yandan;

Hiçbir zümre, şahıs, hareket ayırt etmeden;

İyi niyetli olduğunuza inanırsam,

Kültürümüzün en önemli değeri saygıdan uzaklaşmadığınızı, üslubunuzun bize yaraşır olduğunu görürsem,

Yaptığınızın zamanında ve yerinde olduğunu düşünürsem,

Söyleminiz ve yönteminiz ayrıştırıcı, ötekileştirici, aşağılayıcı değilse,

Topluma zarar vermeyeceğinize, nifak çıkarmak gibi bir derdiniz, kaostan beslenmek gibi kabul edilemez bir niyetinizin olmadığına ikna olursam,

Zihinleri bulandırmak, önceliklerimizden uzaklaştırmak, toplum mühendisliğine kalkışmak, kara çalmak, gözdağı vermek, ideolojinizi ya da inançlarınızı cebren empoze etmek, bireysel olması gereken tercihlerinizi topluma mal etmek, sapla samanı karıştırmak, elma ile armudu toplamak gibi yollara başvurmazsanız,

Gizli ajandanızın, kişisel emellerinizin olduğuna, birilerine maşalık yaptığınıza dair şüphelerim olmazsa,

Sizinle hem fikir olmasam, katkıda bulunmasam, itiraz hakkımı kullansam da, düşünce, inanç ve ifade özgürlüğü kapsamında bu halka mensup bir birey olarak ben de yanınızdayım.

Ve ben;

Çok şeyler yaşamış, kafası karışık, kimlik ve aidiyet sıkıntılarından mustarip halkımızın kafasının daha da karıştırılmamasını, önceliklerinden uzaklaştırılmamasını istiyorum.

Yanlış bilinenin doğrusunu sunmak, bozulanı onarmaya çalışmak, bilinmeyeni bilinir, gözden kaçanı görünür kılmak, yeni bakış açıları kazandırmak, ufkumuzu aydınlatmak, düşüncelerini paylaşmak, düşünmeye sevk etmek ile algı yönetimi ve toplum mühendisliğine soyunmak farklı şeylerdir de diyorum.

Ben Çerkesliğin her kim tarafından her ne için olursa olsun istismar edilemeyeceğini söylüyorum.

Ben her şeyin konuşulmasını, herkesin konuşmasını, ama bunun zamanında, gerektiği kadar ve gerektiği gibi olmasını istiyorum.

Ben ifade özgürlüğünün samimi bir savunucusuyum. Ama bu özgürlüğün vakar ve nezaketten uzaklaşmadan, karşımızdakilerin hassasiyetlerini göz ardı etmeden, kimseyi aşağılamadan kullanılması gerekir diyorum.

Ben hiçbir inanç, ideoloji, hayat görüşü Çerkesliğe tıkıştırılamaz diyorum.

Ben Çerkes kültüründe var olan ve kabul gören bir şeyin küçümsenemeyeceğini, yok sayılamayacağını da söylüyorum.

Kültürün değişen bir kavram olduğunu ama bu değişimin direktifler ve zorlamalarla değil toplumun talebi doğrultusunda kendiliğinden olacağını da düşünüyorum.

Çerkeslik meselesinin kendi gerçekleri ve dinamikleri vardır, başka benzer meselelerle aynı potada eritme çabaları zarar vermekten öte bir işe yaramaz diyorum.

İnsana duyulan kayıtsız şartsız saygı saklı kalmak kaydıyla, saygının kazanılması gerektiğini de düşünüyorum.

Olmayan bir Çerkesliğin peşinde koşmanın da, olan Çerkesliğin yok sayılmasının da doğru olmadığını söylüyorum.

Uzaklara dalıp gözümüzün önündekileri görmezden gelemeyiz diyorum.

Tüm içtenliğimle hoşgörülü olmalıyız da diyorum. Ama topluma zarar söz konusuysa hoşgörünün fazlasının yersiz olduğunu da düşünüyorum.

Ben kendimizi sorgulamaktan ve kendi gerçeğimizle yüzleşmekten yanayım. Ama bunu yaparken değerlerimizin tahrip edilmesi asla kabul edilemez de diyorum.

Kişisel çıkarları için Çerkesliğin ardına saklananların boş bir çaba içinde olduklarını sonlarının hüsran olacağını hatırlatıyorum.

Samimiyet ve emek yoksa hiçbir şey olmaz da diyorum.

Günde bin kez bal desek de ağzımızın tatlanmayacağını söylüyorum.

Özüne dönmeye çabalayan halkımızın muhtelif saldırılara da hazır olması gerekli diyorum.

Ben ‘ÇERKES DURUŞU’NDAN hayatımızın her anında, hatta yalnızken bile asla taviz vermemeye çalışmamız gerektiğine inanıyorum.

Peki bunları neden yazıyorum?

Çünkü birbirimizi iyi tanırsak anlaşmamızın daha kolay olacağını, müştereklerimizin ne kadar çok olduğunu görmemizin muhtemel olduğunu biliyorum.

Buralara gelmeyecekti ama bu yazı da böyle oldu.

Önceki İçerik14 Mart Adige Dili Günü
Sonraki İçerikTRT, MİT ve asimilasyon
Süha Baytekin
1965 Almanya doğumlu. Baba İstanbul, anne Eskişehirli. Haydarpaşa Lisesi ve Marmara Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik mezunu. Yüksek lisansını ve doktorasını İstanbul Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik'te yaptı. Koç Holding ile başlayıp sayısız firmada yöneticilik, Hamoğlu Holding ile sonlanan, pazarlama, iletişim kordinatörlüğü... Şu anda emekli. Uzun yıllardır sosyal medya ve çeşitli mecralarda yazarlık... 5.000 fotoğraflık eski Çerkes fotoğrafları arşivi var. Kitapları: "Diasporada Çerkes Olmak", "Çerkes Sürgünnamesi", "Kutsal Ay’ın Kızları-1". Basılacak Kitapları: "Kutsal Ay'ın Kızları-2", "Kutsal Güneşin Çocukları", "Diasporik Hikayeler". Medeni durum: Bekâr.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz