-Bir tutam saçın 5000 yıllık hikâyesi-
Pelasgların kim oldukları hakkında, George Thomson’un sözlerine bakalım…
“Attika’nın bilinen en eski halkı, Helenlerden olmayan Pelasglardı. Bana öyle geliyor ki, Orgenoesler ilk başta Pelasgların klan üyeleriydiler. Bu klanlar köy yerlerinde yaşıyorlardı ve her bir klan tapımının (orgia) sürdürüldüğü kendi kutsal korusu (orgas) vardı.” s.127
“Attika gibi Arkadia da Pelasgların eski bir yurduydu.” s.146
“Herodotos haklıydı. Eleusis’deki Demeter tapımının kökeninde, bu tapımı Argolis Pelasglarından alan Pelasg Krokonidleri tarafından Arkadia’dan getirilen Themophori’nın yerel bir biçimi yatıyordu.” s.147
“Bir yüzyıl sonra Lykialıların bir bölümüyle Karialılar, Pamphylia’dan ve Kilikia’dan geçerek Filistin’e göç etmişler ve orada Filistinliler adını almışlardır.” s.183
“Karialılar ile Lelegler tarihöncesi dönemde Karia’nın çok ötelerine uzanmışlardı. Sözgelimi, Troya Savaşı’ndan sonra Troas’dan sürülüp atıldıkları söylenir. Kos’un eski adı Karis’di. Khios’da Karides adlı bir kent bulunuyordu. Karialılardan Naksos’da ilk oturanlar olarak söz edilmektedir. Naksos’daki Karialıların Thessalia’nın en güneyindeki Lamia’dan gelmiş oldukları söylenir. Argos kıyılarındaki Epidauros ve Troizen, Karialıların yerleşim merkeziydi. Megara’daki akropolise, ‘Karialı’ anlamına gelen Kral Kar’dan dolayı Karia denilmekteydi. Ayrıca merkezi Karia başkenti Mylassa’da bulunan Zeus Karios tapımına Boiotia’da ve gene Attika’da rastlanmıştır.”
“Megara kentinin ilk krallarından bir başkasının adı da Leleks’di. Megara’dan gelen Lelegler, Messennia’daki Pylos kentinin ilk kurucularıdır. Leleks, en eski sakinlerinin Lelegler olduğu söylenen Sparta’nın da ilk kralıydı. Ayrıca Leleglerin adına Leukas’da, Akranaia’da, Lokris’de ve Boiotia’da rastlanıyor. Son olarak, Thukydides, Minos egemenliği döneminde Kariaların Kykladlardan kovulduğunu söylüyor ve Delos’da bazı eski gömütler açıldığında bulunan savaş giysilerinden ölülerin yarısından fazlasının Karialı olduğunun anlaşıldığını ekliyor. Ama gene de, Karialıların yaşadığı alanın belirli sınırları vardır. Bu alan, Leukas’dan Lami’ya kadar çekilen, sonra da Khios’a kadar uzanan bir çizgiyle belirlenir. Bu çizginin kuzeyinde kalan bölgede tarihöncesi dönemde yaşayanlarsa, Yunanların anımsadığı kadarıyla Pelasglardı.” s.188
“Pelasgların izini Hellenpontos’dan ve Propontis’den geçerek Anadolu’nun kuzey kıyılarına dek sürebildiğimize göre, onların anayurdunun Karadeniz’in öte yanında bir yerlerde bulunduğunu düşündürtecek güçlü bir kanıtımız olduğunu söyleyebiliriz.” s.192
“Lydialılar ve Etrüskler anaerkil idiyseler, o zaman onların akrabası olan Pelasglar da anaerkildiler. Lemnoslu Pelasglar, en ünlü Yunan söylencelerinden birinde boy gösterirler.” s.194
“Attika’daki Tyrrhen-Pelasglar, Lemnosluların bir koluydu.” s.195
“Demokrat Atinalılar, Pelasg kökenli oluşlarıyla övünüyorlardı. ‘Toprağın oğulları’ diyorlardı kendilerine. Herodotos, bunları, Helenleşmiş Pelasglar olarak tanımlar.” s.195
“Yer adlarındaki çeşitli benzerliklere bakılırsa, Etrüsklerin Anadolu’yla (yalnızca Lydia’yla değil, Karia ve Lykia’yla da) daha ileri bağlantıları söz konusudur.” s.195
“Son olarak, Etrüsklerin dili, Kafkasya’da hâlâ konuşulan dillerle bağlantılıydı. Bunu ilk kez, elli yıl önce Thomsen ortaya çıkarmış, Maar da onaylamıştır.” s.196
“Ama yukarıda sözünü ettiğimiz türden yer adları Girit’te, Anadolu dışındaki öteki yerlerde olduğundan daha yaygındır ve iki ağızlı balta tapımı söylenceye geçtikten sonra da Karia’da varlığını sürdürmüştür. İşte bu yüzden ve daha birçok nedenden ötürü Minos Giritlilerinin Karialılarla, Leleglerle ve Lykialılarla yakınlığının bulunduğu sonucuna varılmıştır.” s.197
“Üçüncü Lydia hanedanı Mermnadlar, Hitit olmaları güçlü olasılık sayılan Leukosylerin, ‘Beyaz Suriyeliler’in ülkesinden gelmişlerdir. Öte yandan Etrüsklerin atası Tarkhon ya da Tarquinius’un adının, Hitit savaş tanrısı Tarhun’dan geldiği anlaşılmaktadır.” s.199
“Erken Hellas kültürü nasıl Karialıların ve Leleglerin ürünüyse, Heurtley’in Kuzeybatı Anadolu’dan gelen göçmenlerinin de Pelasglar olduğunu ileri sürmek istiyorum.” s.214
“Minos çömleği için”, “Heurtley, bu çömleklerin Kuzeybatı Anadolu’dan Makedonia üzerinden gelen göçmenlerce Thessalia’da ve Orta Yunanistan’da geliştirildiğini öne sürer. Ayrıca bu çömlek türü ve erken Hellas kültürü için ‘Troya’nın doğusunda bir yerde’ bir ortak kaynak olabileceği varsayımında bulunmuştur Heurtley. Ben de temkinliliği elden bırakmaksızın, erken Hellas kültürü nasıl Karia ve Leleglerin ürünü idiyse, Heurtley’in Kuzeybatı Anadolu’dan gelen göçmenlerinin de Pelasglar olduğunu ileri sürmek istiyorum.” s.214
“Orkhomenoslu Minyleri Helenik saymamayı yeğliyorum. Belki de, daha önce söylediğim gibi, Pelasglardandılar.” s.218
“Ayrıca, bu ilk dönemlerden nüfusun en geniş kesimini Pelasgların oluşturduğunu söylüyor Thukydides.” s.228
“Kodridlerin ve Alkmeonidlerin anımsanabilen en eski ataları Bakırtaş Çağı Thessalia’sındaki Enipeus Irmağı’nın pusları arasından çıktıklarında, Orkhomenos kentinin anaerkil rahip-krallarının etkisi altına girerler, onlarla tecim ilişkilerde bulunurlar ve evlenirler. Ama onlar, Pagasai Körfezi’ni çevreleyen kaleler çemberine yerleşmiş savaşçı bir halktılar. Çok geçmeden denize açılarak Lemons’la ve Troya’yla ilişkilere girerler, oradan belki de Pelasg kılavuzlarıyla birlikte Karadeniz’in öte ucundaki Kolkhis’e ulaşırlar, daha sonra güneye yönelerek Peloponnesos’un batı kıyılarında krallıklar kurarlar. Bu arada belki yeniden ataerkilliğe dönüyorlardır, ama daha sonra Ege Denizi’ni geçerek İonia’ya gelen torunları kendilerini İolkos’daki atalarına benzer bir durumda bulurlar: Karialı kadınlarla evlenmek ve kapılarının eşiğinden Anadolu’nun içlerine kadar uzanan engin anaerkil dünyaya bilinçli bir biçimde çıkarak yeni ataerkil kent-devletlerini kurmak zorunda kalırlar.” s.220
“Lokroi Epizephyrioi, İtalya’nın parmakucunda bir Yunan kolonisiydi. Bu koloniyi; İÖ 7. yüzyılda, Aristoteles’in ilk sakinlerinin Lelegler olduğunu söylediği Orta Yunanistan’daki Lokris’den gelenler kurmuştu… Ve Lokroiluların kendi yasalarını çıkaran ilk Yunan devleti olduğunu öğreniyoruz.” s.221
“Athena, Peloponnesos’da derin kökler salmıştı. Aliphera’da (Arkadia) Athena’nın doğumuyla ilgili bir söylence vardı. Kuzey Elis’deki Larisos Irmağı dolayında Athena Larisaia adıyla tapınılıyordu. Tanrıça, en eski çağlarda Larisa diye bilinen Argos’daki akropoliste de aynı adla anılıyordu. Pelasglara özgü bir yer adıydı bu… Atina’da ilk oturanlar Pelasglardı; Pelasgların kralı Kekrops ise Athena tanrıçasının hizmetkârıydı. Dolayısıyla, tanrıça Athena’nın, Atina kentine kendisine tapan Pelasglarca getirilmiş olabileceği geliyor akla. Peki, Pelasglar hangi yönden gelmişlerdi acaba?” s.288
“Bu (Athena) tanrıça Thessalia’ya Thessalar ya da Boiotlar eliyle getirilmiş olamaz. Onu orada karşılaştıkları insanlardan almış olsalar gerektir; Pelasgların Thessalia’da öteki yörelerden daha kalabalık olduklarının söylendiğine bakılırsa bu tanrıçanın başlangıçta Pelasgların tanrıçası olduğu sonucuna rahatlıkla varabiliriz.” s.289
“Demek ki Kissilerin biri doğu, öbürü batı olmak üzere iki kolu vardı ve batı kolu Homeros Troya’sının kral soyunu oluşturuyordu. … İmbros’daki Pelasg Hermesi’nin yerel adı İmbramos’du. Priamos’un bağlaşığı olan Pelasg önderleri (Troya Larissası’ndan geliyorlardı) Teutamos’un torunuydular. Tessalia Larissası ise bir zamanlar Teutamidas ya da Teutamias adlı bir Pelasg kralının egemenliği altına girmişti. Priamos adı da aynı sınıftan bir sözcüktür. Bütün bunlar birbirini tutmaktadır. Eğer Kissiler Pelasg idiyseler, onların ilk yurtlarını Kafkasya’da aramamız gerekir; nitekim oralarda bir yerde, Trabzon’la Batum arasındaki Kissa adı verilen bir yerleşim merkezine rastlıyoruz… Acaba bu Troya ve Makedonia Kissileri, Beşinci Bölüm’de belirttiğimiz gibi ‘Miny çömleği’yle belirlenen kültürü getiren Pelasglar mıydı?” s.291-292
“Kekrops’un ‘toprağın oğlu’ olduğu söylenir, yani bir Pelasg yerlisidir Kekrops. Üstü insan, altı yılan biçimindedir. Kral Kekrops’un egemenlik dönemine iki önemli olay yakıştırılır. Bunlardan biri, evlilik kurumunun ortaya çıkışıdır. Ötekiyse, Athena ile Poseidon’un Akropolis’e talip olmaları ve bunun için armağanlar yarışmasına girmeleridir.” s.292-293
“Sparta’da ilk oturanlar Leleglerdi.” s.304
“Ares ve Hephaistos, babalarının Zeus olduğu ileri sürülmeden önce Hera’nın oğullarıydılar; oysa gerçekte biri Thrakialı, biri de Pelasg olduğuna göre Zeus’la da Hera’yla da bir bağları bulunamazdı.” s.317
“Öyleyse, 24 Orthia-Limnatis-Agrotera merkezinin en az 18’i Peloponnessos’dadır. Geriye kalanların ikisi Atina’da, biri Megara kolonisi Byzantion’da, ikisi birer İon kolonisi olan Euboia Adası’ndaki Artemision Burnu’nda ve Phanagoeria’da, biri de Akranania bölgesindedir. Bu tapımlar Peloponnesos’un belirleyici özelliklerini taşıyorlardı; bu da onların Karialılar ve Lelegler tarafından Anadolu’dan getirildikleri görüşüyle uygunluk sağlar.” s.305
“Böylece bu ayı-tanrıçanın geçmişi açıklığa kavuşmuş oluyor. Bu tanrıça, kendisini Arkadia’ya Attika’dan, Attika’ya Lemnos Adası’ndan, Lemnos Adası’na da Karadeniz’in uzak kıyılarından getirmiş olan Pelagların tanrıçasıydı. Bu durumda Ege’ye Propontis, yani bugünkü Marmara Denizi üzerinden gelmiş olması gerekir. Pelasg dilinin varlığını sürdürdüğü bölgelerden birisiydi burası; ayrıca burada Ayı Dağı denilen bir dağ bulunuyordu, Kyzikos kenti bu dağa kurulmuştu. Böylece Pelasgların Kafkasya kökenli oldukları doğrulanıyor ve irili ufaklı öteki kanıtlar da yerli yerine oturuyor. Elis’de, Troas’da ve Paphlagonia’da rast geldiğimiz Kaukonlar Kafkas adı taşımaktaydılar; gene Pelasgların yaşadığı Khios Adası’nda Kaukasa adlı bir köy ve bu köyde bir Artemi Kaukasis, yani Kafkasyalı Artemis tapımı vardı.” s.308
“Anlaşıldığı kadarıyla, bu Troyalı Artemis, Troyalı Athena’nın başka bir biçiminden başka bir şey değildi; nitekim Pelags ve Karia-Leleg egemenlik alanlarının bu bölgede çakışması bu belirsizliği aydınlığa kavuşturmaktadır.” s.309
“Eğer Brauron Artemis’i Pelasgların tanrıçası idiyse, onun Athena tanrıçayla nasıl ilişkisi olduğuna bakmamız gerekir. İki tapım arasında bir bağlantı noktası arayacak olursak, Troya’da bulabiliriz bu bağlantıyı.” s.308
“Bu durumda Pelasgların ana kolunun Makedonia ve Thessalia’dan geçerek karadan gelmiş olmasına karşın, daha küçük bir topluluğun da belki daha sonraları, Lemnos ve Troas’dan kalkıp denizden Orta Yunanistan’a geldiği anlaşılıyor. Athena birinci göçe bağlıdır, ayı -ve- boğa tanrıça ise ikinci göçe.” s.309
“Artemis Munykhia, hepsi de Pelasgların egemenlik alanında kalan Pheri, Pygela, Kyzikos ve Plakia’da yeniden karşımıza çıkar.” s.309-310
“Denilebilir ki, Artemis, doğunun etkilerini almakla birlikte kendi kökenine bağlı kalmıştır. En güçlü dönemlerinde Hititlerin kurduğu Artemis tapımı, daha Yunanlar onu Karialıların ve Leleglerin elinden aldıkları zaman bile birçok köklü değişikliğe direnmiş bulunuyordu.” s.302 (1)
“Tüm antik yazarlar, İtalya’nın en eski kabilelerinin çoğuna da Pelasg bir köken atfetmekte hemfikirdir ve Apenninic Peninsula (İtalya Yarımadası) nüfusunun büyük bir kısmının gerçekten Pelasg ırkından olduğundan şüphe etmek için hiçbir neden yok gibi görünmektedir. Yani Peloponnesus (Yunanistan ya da Mora Yarımadası kastediliyor), Epir (Batı Yunanistan-bugünkü Çamlık Bölgesi), Makedonya’nın ve Trakya ile Küçük Asya’nın bir kısmının orijinal popülasyonunu oluşturan aynı büyük ulus veya aileye aitti.”(2)
“Pelasglar genetik olarak I ve G2a’nın karışımına aitti. I haplogrubu 10.000-8.500 yıl önce erken Neolitik dönemde Makedon Yarımadası’nda otoktondu. G2a grubu, Kafkasya’dan yaklaşık 6.000 yıl önce koyun ve keçi çobanları (ve / veya erken madenciler?) olarak girdi”.(2)
“Tanrı Hermes, turnaların sürü halinde uçarken aldıkları görüntüye benzer bir şekilde bu sesleri üçgen şekilleri kullanarak birtakım karakterlerle sembolleştirip, icat ettiği sistemi Yunanistan’dan Mısır’a götürdü. Sözü edilen bu alfabe sonraları Kadmos tarafından tekrar Boiotia’ya getirilmiş olan Pelasg alfabesidir. Daha sonra aslen Pelasg olan Arkadyalı Evandrus alfabeyi, annesi Karmenta’nın Latin alfabesindeki yaygın 15 karakteri icat ettiği İtalya’ya götürdü.”(3)
“Pelasg” sözcüğü hakkında “leylek”, “Peloros; yılan”(2), (4), “deniz adamları”(12) gibi anlamlar yüklenmektedir. Biz de kendi dilimizden bir açıklama getirelim; “pe”; “ön” + “las”: “ hızlı” + “go(ga)”: “götürmek” (Abazaca) anlamlarında olup, “Hızlı götüren öncü” anlamına gelir. Geniş bir coğrafyaya yayılmış olan halkın da böyle bir becerisi olması gerekir.
Pelasg yerleşimlerinde görülen Larisa adı ise bugün hâlâ Kafkasya’da “Larissa” şeklinde, yaygın olarak kullanılan kadın adıdır.
Tüm bunların ışığında şunları söyleyebiliriz:
MÖ 1300’lerde Hattuşaş’ın ve 1100’lerde de Truva’nın düşmesinden sonra MÖ 700’lerden itibaren “Grek” kolonizasyonunun gerçekleştiği bölgeler aynı zamanda, tarihöncesi halkı olan Pelasgların etki alanı olan bölgelerdir. Pelasgların kökeni hakkında söylenceler ve savlar onların Kafkas kökenli olduklarını söylüyor. İlk çoban olan “Kafkas (Boreas-Kaukasos)”, Kafkasya’da Zeus’un babası Kronos tarafından öldürülmüş, Titanlar ve Zeus soylular Kafkasya’da savaşmışlar, Prometheus Kafkas dağlarına zincirlenmiş, dünyanın ilk macerası Argonautlar -Altınpost Seferi- Kafkasya’ya yapılmıştır. Argonautlar seferinin başlangıç yeri, gemiye ismini veren Argos şehridir(4) ve ilk Argos kralı Pelasg kökenli Abas’tır.(5) Pelasg kökenli Leleg ve Karyalıların etki alanındaki Apasa şehrinin (Efes) ilk kurucusunun da bir başka Pelasg kökenli Abas -eski şehirler kurucularının adıyla adlandırılıyordu- olma ihtimali fazladır. Helen çağı tanrılarının hepsi ve ilk kurulmuş olan Dodona Tapınağı Pelasg öğretisidir.(6) Gelibolu’da, Saros Körfezi’nin kuzeyine Antikçağ’da “Aspinthia” deniyordu.(7) Tepelerinde saç bırakıp uzatan Abantlara adını veren de bir başka Abas’dır.(8) Elindeki okla hiçbir şey yemeden dünyayı dolaştığı söylenen Abaris, Hyperboreli, yani diğer bir deyişle Kafkasyalıdır. Devamlılık arz eden, her yıl Hyperboreli kızlarca, önce Dodona’ya uğrayıp Delos’a ulaştırılan başak demetleri de bu bağlamdadır.(9) En önemlisi de Apollon’un her 9 yılda bir Hyperbore’ye giderek orada belirli süre kalmasıdır.(4) Nart destanları her şeyi ile antik mitolojinin anlatımları ile örtüşmektedir. Bunlar tesadüf veya kurgulanmış hikâyeler değil, Pelasgların ardıllarına öğrettikleri halk anlatılarıdır. (Devam edecek)
Kaynakça
1- George Thomson, Tarih Öncesi Ege I,-Eski Yunan Toplumu Üstüne İncelemeler-, Çeviren Celal Üster, Payel Yayınları, 3.Basım, 1995-İstanbul
2- Basil Chulev, Pelasgi/Balasgi, Belasgians (Pelasgians/Pelasgi/Pelasti/Pelišti) – the Archaic Mythical Pelasgo/Stork-people from Macedonian Peninsula, Basil Chulev – Academia.edu
3- Robert Graves, Yunan Mitleri, Tanrılar, Kahramanlar, Söylenceler. İngilizceden çeviren: Uğur Akpur, Say Yayınları, İstanbul-2010
4- Şefik Can, Klasik Yunan Mitolojisi, İnkılâp ve Aka Kitapevi, İstanbul-1963
5- Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul-2020
6- Herodotos, Herodot Tarihi, Çeviren Müntekim Ökmen, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul-2002 (K.II.52), (K.VI.34.36.37, IX.119), (K.IV.32-35)
7- Herodotos, Herodot Tarihi, Çeviren Müntekim Ökmen, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul-2002
8- Pierre Grimal, Mitoloji Sözlüğü -Yunan ve Roma- Çeviren: Sevgi Tamgüç, Sosyal Yayınları, İstanbul-1997
9- Halikarnas Balıkçısı, Merhaba Anadolu, Bütün Eserleri: 4, Bilgi Yayınevi, Ocak 1980-İstanbul, s.245
Haritalar
1- Basil Chulev, Pelasgi/Balasgi, Belasgians (Pelasgians/Pelasgi/Pelasti/Pelišti) – the Archaic Mythical Pelasgo/Stork-people from Macedonian Peninsula Basil Chulev – Academia.edu
a-Pelasglar
b-Khvalynsk
2- https://indo-european.eu/maps/out-of-africa/
c-Modern insanın göç haritası
d-Diller (MÖ 4000-3300)