450. Yıl

0
719

Rusya ve Çerkesya’nın askeri-siyasi ittifakının 450. yıldönümü münasebetiyle

2007 yılı, Çerkes prensliklerinin Rusya ile kurduğu askeri-siyasi ittifakın 450. yıldönümü (Bu makale 2006 yılında yazılmıştır). 1957 yılında Adigey’de, Karaçay-Çerkes’te ve Kabardey-Balkar’da “Adigelerin Rusya’ya gönüllü katılımının” 400. yıldönümü dolayısıyla törenler yapıldı. Sovyet Rusya tarih yazıcılığında birkaç Adige prensinin IV. İvan’a bağlılık andı içmesi vakıası, tüm Adige ülkesinin -Çerkesya’nın- Moskova Çarlığı’na gönüllü olarak katıldığının çürütülemez bir kanıtı olarak yorumlanıyordu. Bu keyfiyet, ülkeler ve halklar Rusya İmparatorluğu’na katılacaklarsa, bunun gönüllülük esasına dayanması gerektiğine dair hâkim ideolojik anlayışa uygundu.

Bu konuya yaklaşım XX. yüzyılın 80’li yıllarının sonunda ciddi bir değişime uğradı. Rusya akademik tarih yazıcılığında, Adigelerin tarihinin araştırılmasına yönelik ilgi tamamen kayboldu. Kuzeybatı Kafkasya’daki Adige merkezlerinde –Maykop’ta, Nalçik’te ve Çerkessk’te– milli tarih yazımında, “gönüllü katılım”dan “askeri-siyasi ittifak kurma” tespitine doğru değişen daha gerçekçi ve kaynak içeriklerine daha sadık bir yeniden yorumlamaya ulaşıldı. Burada Adige tarihçileri, haklarını yemeyelim, esasa, yani, Adigelerin yüzlerini Rusya’ya dönmelerinin pozitif anlamına sadık kaldılar. Özetle, genele yönelik çalışmalarda bu olay hak ettiği yeri ve değeri bulmaya başlamıştır. Katılımın doğrudan idare anlamında ve tüm XVII-XIX. yüzyılları kapsayacak şekilde yorumlandığı Kruşçev dönemindeki o inanılmaz abartmanın toptan reddi başka bir meseledir. Bu çağdaş etapta bizler, bir nevi, ne 1957 yılında, ne de 90’lı yılların başında ulaşılır görünmeyen o ufka bakarak aşağıdaki sonuçları çıkarıyoruz: Moskova’ya giden Adige elçileri olayı, Adige tarihinin XVI-XVII. yüzyıllarının en önemli siyasi hadiselerinden biridir. Aynı yüzyıllardaki bizatihi Rusya tarihi için de bunların önemi çok büyüktür, zira Çerkes prenslikleriyle ilişki kurulması Moskova için Kırım ve Türkiye karşıtlığında önemli siyasi öncelikler imkânı demekti. Bu konuyla ilgili olarak kutlamaların yalnızca cumhuriyetlerde değil, bizatihi Moskova’da da yapılmasının yerinde ve haklı olduğunu düşünüyoruz. Jeopolitik planda Adigelerle ittifak o zamanlar Rusya devletine, mesela XIX. yy’da Balkan halklarıyla yaptığı ittifakla kıyaslanamayacak kadar fazla kazanım getirmişti.

Bu önemli tarih tüm Adige arazilerini ve alt etnik grupları ilgilendirir. 1552 yılında ilk Çerkes elçilik heyeti IV. İvan’ın sarayına geldi. Heyete üç prens başkanlık ediyordu: Besleney prensi Maaşuk, Abazin prensi İvan Yezbozlukov ve alt etnik aidiyetine bir atıf yapılmaksızın prens Tanaşuk. Ama hem bu elçilik heyeti bağlamından ve hem de takip eden heyetlerden, bunun bir Batı Çerkes prensi olduğu anlaşılıyor. Özetle, bu ilk heyet tam olarak bugünkü Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti coğrafyasına karşılık gelen tarihsel Besleney arazisinden yola çıkmıştı. Bu heyet iki otokton Batı Kafkasya etnosunu, Adigeleri ve Abazinleri temsil ediyordu. Besleney prenslerinin yüksek feodal statüsü hesaba katılırsa, bu heyete hem Abazinlerin ve hem de Karaçayların dahil olduğundan emin olabiliriz. Bu tarihin Nogaylar da dahil, cumhuriyetin tüm halklarını kapsadığı ve onları birleştirdiği anlaşılıyor. Nogay Ordası, Moskova ile kendi siyasi ilişkilerini muhafaza ediyordu ve bu dönemde bu ilişkiler de ittifak karakteri taşıyordu. Birçok Nogay prensi Korkunç İvan’ın vassalı durumunda idi, Temryuk’un büyük kızı da Büyük Nogay Ordası hükümranının karısı idi.

İkinci elçilik heyeti 1555 yılında Çerkesya’nın en batısından, o dönemde Adigey’de askeri olarak en güçlü durumda olan Jane prensliğinden geldi. Heyetin başında büyük prens Janetiy Sibok, oğlu Kudadek, Sibok’un kardeşi Atsımguk ve keza Abazin prensi Tutarıka Yezbozlukov vardı. Tarih yazıcılığında, bu ikinci heyetin Jane prensleri üzerinden, Taman’dan Yukarı Kuban’a kadar Batı Çerkesya’nın feodal sülalelerinin önemli bir kısmını temsil ettiğine dair sağlam temellere dayanan bir görüş vardır.

Üçüncü heyet 1557 yılında Müthiş İvan’ın müstakbel kayınpederi Temryuk İdaroviç başkanlığındaki Kabardey prenslerinden müteşekkildi. Kabardey elçisi Kavklıç Kanukov, Kabardeylerin kendilerini Jane prensleriyle bir tutması ricasını Rus çarına iletti. Böylelikle, 1557 yılındaki elçilik misyonu Çerkeslerin tüm önceki diplomatik girişimlerini neticeye ulaştırdı ve Taman’dan Dağıstan’a kadar (günümüzdeki ovalık Çeçenistan bu dönemde Kabardeylerle meskûndu ve Temryuk’un mülkünün önemli bir kısmını teşkil ediyordu) tüm Adige ülkesini Rusya ile bir askeri ittifaka dahil etti. Ayrıca, görünen o ki, bu tarih Merkezi Kafkasya’nın tüm halklarını, Osetleri, İnguşları, Balkarları, Karaçayları ve keza Çeçenlerin bir kısmını da ilgilendiriyor. Feodal Kabardey tüm bu halkları birleştiriyordu, Kabardeylerin siyasi seçimi de otomatik olarak himayeleri altındaki bütün bölgeyi kapsıyordu. Rus tabiyetinin kabulü veya Rus Çarı’nın himayesinin tanınması son hesapta Kabardey’in ve Batı Çerkesya’nın bölgesel gücünü artırmasına yardımcı oluyordu. Siyasi ve feodal hukuk anlamında Rusya himayesi Temryuk ve onun çocukları üzerinden tüm Merkezi Kafkasya nüfusuna ulaşıyordu. Bu bakımdan 1557 yılı yalnızca Adige tarihi için değil, Kuzey Kafkasya’nın büyük bir kısmı için de aktüeldir.

Bu elçilik misyonlarının sonucu, Kırım Hanlığı’na karşı başlatılan koordine hareketler oldu. Rusya askeri yardımı Adigelerin durumunu önemli ölçüde rahatlattı. Müşterek harekâtlar daha 1555 yılında başlamıştı. Üstelik zırhlı Çerkes süvarileri Rusya alaylarına katılıyor ve Baltık bölgesinde başarıyla harekât yapıyordu. 1561 yılındaki Rusya ve Çerkesya hanedan ittifakı, çok kârlı bir ortaklığın sonucu olarak ortaya çıktı. Rusya’nın Çerkes asıllı çariçesi Mariya Temryukovna halkın, devletin, kilisenin esenliği için samimi olarak gayret gösteren parlak bir âlicenap şahsiyet olduğunu gösterdi. Korkunç İvan yeni müttefiklerine ve vassallarına hak ettikleri değeri verdi, bir Çerkes kızıyla daha önce evlenmiş olabilirdi, zira Jane hükümranı Sibok Kansaukoviç’in kızına dünür olmuştu.

Moskova-Jane ilişkileri etrafındaki siyasi durum, Kabardey’deki benzerinden bariz şekilde farklı idi. Kabardeyler için neredeyse yegâne tehdit Kırım iken, Batı Adigeleri için daha fazla hissedilen tehdit Türk yayılmacılığından kaynaklanıyordu. Sibok, Temryuk’tan (statü olarak eşiti) farklı olarak bizzat iki defa Moskova’ya gitmiş ve Çarı anti-Türk bir anlaşma yapmaya ikna etmeye çalışmıştı. IV. İvan hana karşı yardım sözü vermiş ama Türkiye ile ilgili olarak herhangi bir garanti vermemiş ve gerekçe olarak “Türk sultanının çarla ve büyük prensle barış içinde” olmasını göstermişti.

XVI. yy. Moskova Çarlığı’nın oluşumunda çok zorlu bir dönemdir. Kırım tehdidinin, tüm XV. yy. boyunca çok sayıda Tatar hanının yaptığı birbirinden kopuk saldırılardan çok daha büyük olduğu görüldü. Muhammed-Girey’in 1521 yılında Moskova’yı ele geçirmesi ve III. Vasiliy’in Kırım çarının himayesini kabul etmek zorunda kalışını hatırlamak yeterlidir. Bu nedenle bir Rus-Çerkes askeri-siyasi ittifakı kurulması her iki tarafın da bu işte çıkarı olmasının bir sonucuydu.

Adigelerin Moskova’ya başvurmalarının sebepleri ve karakterine dair doyurucu bir fikir edinebilmek için Çerkeslerin Türkiye’ye, İran’a, Polonya’ya ve diğer ülkelere yaptıkları seyahatlerle ilgili tüm enformasyon hacmini analiz etmemiz gerekir. Mesela şöyle bir ayrıntı çok önemlidir: Besleney prensi Maaşuk Kanukov, 1552’de Moskova’ya gitmeden önce, İstanbul’da zamanının en kudretli hükümdarı olan Muhteşem Süleyman’ın sarayında uzun süre kalmıştı. Onun Korkunç İvan’a başvurmasının, İstanbul’da bulunuşuyla alakası ne idi? Görülüyor ki, aynı yıl -1552- Süleyman kendi oğlu şehzade Mustafa’yı (taht adayı prens) idam ettirmişti, şehzadenin annesi Mahidevran, Maaşuk’un kız kardeşi ve Besleney’in büyük prensinin de kızı idi. Görüldüğü gibi, Mariya Temryukovna’nın Korkunç İvan’la evliliği Çerkesya’nın XVI. yy’daki yegâne hanedan ittifakı değildi. O dönemin Osmanlı hükümdarlarının çok yüksek statüsünü akılda tutarsak, Moskova’ya giden elçilik misyonlarına dair alışılmış kanaatlerimizi belli bir doğrultuda tashih etmemiz gerekecektir.

Çerkesya’nın hanedanlık ittifakları konusunu Korkunç İvan dönemi çerçevesi dışına çıkmadan da devam ettirebiliriz. 1563 yılında, yani Korkunç İvan’ın Mariya Temryukovna ile evliliğinden iki yıl sonra, İmeretya tahtının vârisi Georgiy, Büyük Kabardey’in büyük prensesi Rusudan’la evlenmişti. Bundan iki sene sonra da karısının akrabalarının askeri yardımıyla Georgiy, II. Georgiy olarak İmeretya çarı olur (1565-1583). Çariçe Rusudan’ın ablası, Gurya’nın hükümran prensi II. Georgiy Gurieli’nin karısı oldu (1564-1583), küçük kız kardeşi de Mingrelya hükümran prensi III. Georgiy Dadiani ile evlendi (1572-1582). Tam da bu yıllarda Şah Tahmasp devrinde İran’ın taht vârisi olan prens, Perican Hanım adlı bir Çerkes anneden doğmuş olan İsmail idi. Kendisi iki grubun, Çerkesler ve Gürcüler arasındaki doğrudan bir ihtilafın neticesinde 1577-1578 yıllarında kısa bir süre için şah olmuştu. 1570 yılında Moskova’yı yakmış olan Kırım Hanı Devlet-Girey (1550-1577) iki Çerkes prensesi ile evliydi, bunlardan birisi, Ayşe-Fatma Sultan, hanın kıdemli karısıydı ki, bu keyfiyet akrabalarının hizmet kariyerinde terfi etmeleri açısından çok önemli bir husustu. “Büyük Çariçe”nin Devlet-Girey üzerinde gözle görülür bir etkisi vardı. Rus elçisi A. Nagoy, hanın “Büyük Çariçesi Ayşe-Fatma sultanı saydığını… ona akıl danıştığını ve sözünü dinlediğini” söylüyor. Önce Janetya’ya, ardından da Kabardey’e Çerkes prensesine dünür olan Korkunç İvan’ın mantığını anlaması için günümüz insanına gerekli olan tam da işte böyle bir arka plandır. Mariya ile evlilik Korkunç İvan’ı Çerkes kızlarıyla evli monarklar “kulübünün” üyesi yapmıştı. Ve böylelikle Çerkesya jeopolitik sahasında ve dolayısıyla da tüm Kafkasya’daki büyük “oyunculara” bir kişi daha dahil oluyordu.

Rürik Hanedanı’nın sona ermesinden sonra Çerkasskiy prensleri Polonya tehdidinin def edilmesi ve Mihail Romanov’un çarlık tahtına oturtulması konusunda çok önemli bir rol oynadılar. O sırada Çerkasskiyler, Romanovlardan asalet bakımından daha üstün sayılıyorlardı. Mihail Romanov’un atalarından hiç kimse, Çerkasskiy prensleri kadar yüksek mevkilerde bulunmamış ve o kadar tebaa sahibi olmamışlardı. Romanov ve Çerkasskiy sülaleleri (Temryukoviçler ve Kanbulatoviçler), Godunov’un ve Şuyskiylerin tüm iktidarı döneminde birlikte hareket etmişlerdi (Rusya tarihinde, son Rürik Hanedanı Çarı Fedor İvanoviç’in 1598 yılında bir vâris bırakmadan ölümünden ilk Romanov hanedanı üyesi olarak 1613 yılında tahta oturan Mihail Romanov’a kadar olan dönem Smutnoye Vremya, yani Fetret devri olarak anılır. Boris Godunov, Şuyski, Filaret, Otrepyev gibi isimler çarlık tahtı için boyar sülaleleri arasında yapılan taht kavgalarının kahramanlarıdır.-ç.n). İleride Düzmece Dmitriy II olacak Grigoriy Otrepyev, Romanovların ve Çerkasskiylerin saraylarında eğitilmiş ve orada kariyer yapmıştı. IV. Vasiliy, Şuyskiy Krakov’a şöyle yazıyor: “Yuşka, Romanoviçlerin çocukları olan boyar Mikitinlerde ve Prens Boris Çerkasskiylerde uşaklık yapıyordu, hırsızlık yaparken yakalandı, saçını kestirip manastıra kapandı.”

Dmitriy (Kanşao) Mamstryukoviç Çerkasskiy, Polonyalılarla yapılan mücadelenin en gergin yıllarında Rusya ordusuna kumanda ediyordu. Romanovların ilk çarının kuzeni olan İvan Borisoviç Çerkasskiy, Filaret’in ölümünden sonraki bütün bir on yıl boyunca (1633-1642) Rusya’nın fiili yöneticisi idi. Kumanda ettiği Rusya ordusuyla Reça Pospolita’ya (1654-1658) (Lehistan-Litvanya ittfakı-ç.n.) ve İsveç’e (1656-1658) ciddi yenilgiler tattıran Yakov (Uruskan) Kudenetoviç Çerkasskiy büyük bir Rus kumandanı idi. 1655 yılında ardı ardına Litvanya hetmanı Radzivill’i ve Polonya hetmanı Gansevskiy’i mağlup ederek Litvanya’nın başkenti Vilno’yu işgal etti. Kamuoyunun Litvanya ve Rusya askeri rekabetinin geçmişini bilmemesi nedeniyle günümüzde bu zafer çok mütevazı görünüyor. Oysa Smolensk yüzyıllarca Büyük Litvanya Prensliği’nin bünyesinde kalmış, Litvanyalılar da Astrahan’a kadar Altın Ordu’yu defalarca istila etmişlerdi. Çerkasskiy’in zaferi, Rusya’nın Litvanya ve Polonya’ya karşı, bu ülkeler arasında yedi asırdan fazla süren rekabetin tarihindeki ilk büyük zaferidir. Okuyucuya Polonyalıların XI. yüzyılda Kiev’i iki defa işgal ettiğini, Fetret devrinde de bizatihi Rus devletinin varlığını tehdit ettiğini hatırlatalım. Kabardey’in hükümran prensinin oğlu, Rusya’nın en büyük toprak sahibi (50.000 serf), ülkenin en nüfuzlu insanı Yakov Çerkasskiy’in zaferinin arka planı işte böyledir. Ve bu zaferlerden sadece birisidir: Ertesi yıl İsveç’in Baltık sahilindeki güçlü bir müstahkem mevki olan Dinaburg’u ele geçirir ve Riga’yı kuşatır; 1663 yılında Prens Reça, Pospolita Kralı Yan Kazemir’i mağlup eder.

Çerkasskiylerin nüfuzu ve kudretini gösteren bir vakıa da, bizatihi Kremlin’de, köşklerinde her defasında, dönemin en fazla otorite sahibi Çerkes görevlisinin oturduğu bir Çerkasskiy sarayının mevcudiyeti idi. Ostankino, Maryina Roşça, Troitskoe, bunların hepsi Çerkasskiy prenslerinin mülküne dahildi. RGB’nin (Rusya Devlet Kütüphanesi-ç.n.) yerinde baş Opriçnik (Osmanlı’da Bostancıbaşı’na karşılık gelen çarın şahsi korumaları-ç.n.) ve Korkunç Çar’ın kayınbiraderi Mihail Temryukoviç Çerkasskiy’in sarayı vardı. Novospasskiy Manastırı Romanovların ve Çerkasskiylerin ortak kabristanı idi.

Çerkasskiylerden bahsederken I. Petro’nun hocası ve Rusya’nın ilk generalissimusu olan Mihail Alegukoviç Çerkasskiy’i anmadan geçemeyiz. Moskova’dan veya ülkeden ayrılırken Petro daima silah arkadaşlarına Çerkasskiy’in talimatlarına uymalarını tembih ederdi. Petro’nun en yakın yoldaşlarından biri, Buhara’daki esareti sırasında gösterdiği asilane ve şövalyevari duruşuyla tarihe mal olan Aleksandr (Davlet-Girey)-Bekoviç-Çerkasskiy idi. Birinci sınıf bir Avrupa öğrenimi alan bu Çerkes, çok farklı yeteneklere sahip biriydi, onun tarafından hazırlanan Doğu Hazar sahili haritası, XX. yüzyıla kadar en doğru harita olarak kaldı. Urallar’da ve Batı Sibirya’da metalürji ve silah üretim fabrikalarının kurulmasındaki çok önemli katkıyı, bu vilayetlerde uzun yıllar valilik yapan Mihail ve Aleksey Çerkasskiyler yaptı. Aleksey Mihailoviç Çerkasskiy, Anna İoannovna (1730-1740 yılları arasında hüküm süren Rusya çariçesi, I. Petro’nun yeğeni-ç.n.) zamanında şansölye (başbakan-ç.n.) oldu. Kendisinin Rusya’daki Çerkasskiy prenslerinin muhteşem neslinin son büyük temsilcisi olduğunu söyleyebiliriz.

İlişkiler I. Petro’nun hükümdarlığı döneminden itibaren sürekli bozulmaya başladı ve II. Yekaterina döneminde İmparatorluğun Kafkasya’ya doğru yaklaşmasıyla şiddetli bir askeri karşıtlık doğurdu. Kafkas savaşının sonuçları Adigeler için son derece trajik oldu. Ne Dağıstan’daki, ne Çeçenya’daki kayıplar bununla kıyaslanamaz. İşte tam da bu nedenle, askeri-siyasi ittifak konusunun sunumu ve üstelik bu tarihin kutlanması meselesinde üç cumhuriyetin tümündeki Adige Khaselerle ve keza DÇB ile titizlikle işbirliği yapmak gerekir.

Binlerce üyesi XVI-XVII. yüzyıllarda sadakatle Rus tahtına hizmet den bir etnos, XIX. yüzyılda imparatorluğa en şiddetli direnişi gösterdi ve yok olma noktasına geldi.

Bu bağlamda Adige materyali, bir çeşit tarih felsefesi söylemi geliştirmeye elverişli bir imkân sağlıyor. O söylem okuyucunun bizim kuşakla XVI. yüzyılda bin kilometrelik göçer bozkırı üzerinden sadık müttefikine ve dostuna yardım elini uzatmaya çalışan o insanlar arasında bir duvar ören siyasi tarihin problemleri üzerine eğilmesine yardımcı olabilir. Çerkesya ve Rusya’nın askeri-siyasi ittifakı konusu, XXI. yüzyıldaki Rus-Adige ilişkilerine dair yeni bir ideolojik konsept geliştirme açısından ciddi anlamda gelecek vaat eden bir konudur.

Evet, Kafkas savaşı trajedisi olmuştur, ama ittifak ilişkilerinin uzun bir tarihsel dönemi de olmuştur. Her ikisi de atalarımızın samimi bilinçli tercihlerinin birer sonucudur. Ve bizler, tarihin her merhalesine eşit derecede saygı duymak ve onları hatırlamak zorundayız.

(http://www.zolka.ru)

 

Çeviri: Uğur Yağanoğlu

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz