Feminizm herkes içindir

0
968

Bell Hooks siyah bir kadın. Amerika’daki ırkçı, cinsiyetçi ve sınıfçı sömürülere dair pek çok çalışma yapmış bir aktivist akademisyendir. Türkiye’de 1. basımı Ağustos 2002’de Çitlembik Yayınları’ndan çıkmış kitabının adıdır; ‘Feminizm Herkes İçindir’ Kitabın içeriğinde katılmadığım yerler olabilir ama adı bugünkü yazının başlığı olsun istedim. Aslında feminizm insan içindir.

Bambaşka bir yazı yazacaktım bu ay. Yine her zamanki gibi kafamda yazıyı toparlayıp son günlere kadar beklemeyi ve gündemde bir değişiklik olursa revize etmeyi düşünmüştüm. Malum gazete aylık çıkıyor ve dünya da yaşadığımız coğrafya da çok hareketli. Biraz Demokrasi Konferansı’ndan bahsedecektim mesela. 2021 başında Rıza Türmen’in çağrısı ile başlayan yolculuğun 24 Haziran 2021’de İstanbul’da gerçekleştirilen konferans ile ilk adımının atıldığını ve bu insiyatifin bileşenleri arasında JINEPS’in de olduğunu yazacaktım. ‘Biz halkız, bu ülkenin geleceğinde bizim de sözümüz var’ diyenlerin 21 çalışma alanında, mesela Basın Özgürlüğü, Emek, Kadın, Öğrenci Gençlik, Ekoloji, Halklar ve İnançlar başlıkları altında nasıl bir ülke hayal ettiklerini, anlattıklarını yazacaktım. Açılış konuşmasından alıntı yapacaktım mutlaka;

“Özgürlük, adalet, eşitlik, iş, aş, ekmek. Bu taleplerin hepsi eşdeğerdedir. Hiçbiri ötekinden daha önemli değildir. Hepsinin temelinde demokrasi vardır. O nedenle bir bütün oluştururlar. Gene o nedenle bir hak talebinde bulunanlar, başka hak taleplerine karşı kayıtsız kalamazlar.”

Belki yine; #dünyayerindenoynar diyecektim…

Sonra her akşam sahilde yürürken kaçınılmaz olarak gördüğüm ve artık kokusunu da almaya başladığımız ‘musilaj’ meselesini, Marmara Denizi’nin ölümüne şahitlik etmenin dayanılmaz ağırlığını paylaşacaktım sizinle. Demokrasi Konferansı ‘Ekoloji’ çalışma grubunun;

“Doğa hakları, yaşam hakkı, suya erişim hakkı, temiz hava hakkı, yaşamsal döngülerini devam ettirme hakkı, saygı duyulma hakkı, kendi kimliğini ve bütünlüğünü aynı özlük ve birbiriyle ilişkili varlıklar olarak sürdürme hakkı, bütünsel sağlık hakkı, kirlenmeden zehirli ve radyoaktif atıklardan muaf olma hakkı, barış içinde birbiriyle yaşama hakkı gibi haklar ve özgürlükler elbette ki demokratik bir ortamda yeşerir ve karşılık bulur. Toplumu kapitalist yıkıcı ve ekosistemleri tahrip eden bu cehennemden çıkarmak ve yeniden ekolojik, demokratik bir toplumsallığın yaratılması; ancak demokrasinin tüm kurum ve kuralları ile işlediği bir ortamda gerçekleşebilir.” dediğini paylaşacaktım.

Ben bunları düşünürken, bu seferki son dakika hareketliliği maalesef Reyhanlı’dan geldi. Haberin bazen olayı yaşayanların ve yakınlarının canını yaktığını düşünerek burada acıyı paylaşmak ve lanetlemekle yetiniyorum. Üzgün ve öfkeliyim.

Hannah Arendt ‘Kötülüğün Sıradanlaşması’ adlı yapıtında, Nazi Almanya’sı döneminde insanlık dışı uygulamalar yapanların sadist birer canavar değil, sıradan insanlar olduklarını anlatıyor. Arendt, Yahudi soykırımının mimarı Adolf Eichmann’ın sadist bir canavardan çok korkutucu derecede normal bir insan olduğunu söylüyor.

Anlaşılan o ki; düşünme ve muhakeme yetisinin kaybolmasıyla birlikte kötülük sıradanlaşıyor. Günün kadın cinayetlerini doğuran ve destekleyen erk-eklik algısını da bu resmin içine kattığımızda sonuçlar sizce de katlanılmaz ve akıl almaz değil mi? En ilkel güdülerine akacak mecra tanımladığınız insanları hangi rejimle yönetirsiniz sahi? Sadece sıradışı ve münferit bir saldırı mıdır bu yaşanan?

Neden bunları yaşamak zorundayız? Bunları yaşamak zorunda mıyız?

Nobelli ekonomist Joseph Stiglitz’in eşitsizlik üzerine yazdığı makaledeki cümlesiyle bitirelim bu yazıyı.

‘’En üstteki yüzde 1 en iyi evlere, en iyi eğitimlere, en iyi doktorlara, en iyi hayat tarzlarına sahip. Ama paranın satın alamıyor gözüktüğü tek bir şey kalmış gibi; bu yüzde 1’in kaderinin, geriye kalan %99’un nasıl bir hayat yaşadığına bağlı olduğuna dair bir kavrayış. Tarih boyunca en üstteki yüzde 1 eninde sonunda bunu öğrenmiştir ama hep çok geç olmuştur.”

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz