Ve motor!.. – İŞte GENÇler (5. Bölüm)

0
1094

“Grotesk mafyatik karakterler, dumanaltı bir muhabbet. Şayet bir gerginlik varsa belinde silahı olan son sözü söyler. Yakmak ve yanmak arasında bir kısa film” diyor Bersis Yılmaz yazar, yönetmen ve yapımcısı olduğu “Ödül” filmi için…

Belki de dışarıdan bakınca “Az çalışıp çok kazanıyorlar” gibi bir algıyla imrendiğimiz film-dizi-reklam sektörü emektarlarının, biz onlar için çok fazla seçenek, gösterişli bir hayat, milyonlarca imkân sağlandığını düşünürken aslında hiç de pembe bir dünyaları olmadığını, sektörü genel olarak ele aldığımızda bizleri şaşırtacak birçok detay olduğunu, zamanı yakalamak, zamanın en iyisini yapmaya çalışmak ve zamanında teslim etmek için tam olarak saat-mevsim-iklim gibi konulardan muaf çabalamak zorunda olduklarını ‘içeriden biri’ ile konuşunca anlayıveriyor insan.

‘İçeriden biri’ ve aynı zamanda yine bizden biri… Az zamanda pek çok başarıya imza atmış ve kalemini cebine koymaya bile fırsat bulamadan nicelerine de adını yazacağı şimdiden belli biri… Azmiyle, isteğiyle, çalışma disipliniyle yine hepimizi gururlandıran biri…

Bersis Yılmaz anlatıyor bize… Kulak verip dinlesek ve hatta merakla, heyecanla bir solukta okusak mı?..


-Bersis Yılmaz’ı yine Bersis Yılmaz cümleleriyle tanımaktan başlarsak…

-Köken olarak Ashugba, Ubıhım. 1997 yılı, İstanbul doğumluyum. 2016 yılında Alman Lisesi’nden mezun olduktan sonra Koç Üniversitesi Medya ve Görsel Sanatlar bölümüne başladım. Bölümün, Film Prodüksiyonu, Yönetmenlik ve Medya Yönetimi alanlarında çalıştım.

2017 yılında iki ortağımla, bir yapım, organizasyon ve danışmanlık şirketi olan Mirket’i kurduk. 2018’de Deniz Seviyesinde Tiyatro projesinin ilk ayağını Datça’da hayata geçirdik. Ortak yapımcısı, yönetmeni ve senaristi olduğum ilk filmim “Ödül” 2020 yılında çekildi, şu an post-prodüksiyon aşamasında. Yaratıcı ekibinde senarist, yapımcı veya danışman olarak bulunduğum projeler dışında ilk uzun metraj filmim “Mefta” şu anda pre-prodüksiyon aşamasında. Aktif olarak yönetmenlik, yapımcılık, senaristlik ve senaryo danışmanlığı alanlarında bağımsız filmler, kurumsal içerikler ve reklam filmleri üretmeye devam ediyorum. 2019 yılında tohumlarını attığımız reklam ajansımız Lunedi 360, ekibimizin farklı disiplinlerde bu zamana kadar biriktirdiği tecrübeleri yol arkadaşlığı yaptığımız kurum ve markalarla beraber yenilikçi, dinamik ve sürdürülebilirliği yüksek fikirlere, projelere dönüştürüyor.

 

“Almak isteyene büyük bir organizasyonel kabiliyet kazandırıyor bizim toplumumuz”

 

-Okulu bitirir bitirmez eğitim aldığın sektörde, bu işleri yapan bir yerde tecrübe kazanmak mı yoksa direkt kendi işini kurmak mı? Bu sorunun cevabı genelde bir dönüm noktasıdır, sen nasıl verdin bu kararı?

-Benim için bu sorunun cevabı çok net. Ne mutlu ki henüz okulu bitirmeden kendi işimi kurma şansına eriştim. Elbette ki kendi işinizi kurmadan önce tecrübe edinmek çok değerli. Ama iş hayatına, kendi işinizi kurarak atıldığınızda hem hata yapma riskiniz daha az oluyor hem de birim zamanda elde edilen tecrübenin yoğunluğu çok fazla oluyor. Hayaller de çok fazla olunca bu yola girmenin doğru olduğunu her geçen gün daha fazla hissediyorum.

 

Lunedi 360, Mirket ve Dükkan

 

-Genelde insanlar ‘abi biz filmciyiz’ cümlesinin sihirli bir şekilde tüm kapıları açtığına inanıyorlar. Sen ilk defa bir film setine gittiğinde neler hissettin? Kendini dilini bilmediğin bir ülkedesin zannettin mi örneğin?

-Öğrenciliğin erken zamanlarından beri setlerde veya büyük organizasyonlarda farklı görevlerde bulunuyorum ve bu durum benim için hızlıca gayet tanıdık bir hal aldı diyebilirim. Esasen bu tanıdıklığın ana sebeplerinden bir tanesinin cemiyetçilik ve dernekçilik olduğunu düşünüyorum. Almak isteyene büyük bir organizasyonel kabiliyet kazandırıyor bizim toplumumuz. Hayatımın profesyonel her alanında bu durumun çok faydasını gördüm. Fakat tabii ki bu kültür içinde büyümüş olmama ve daha önce iki büyük festival düzenlemiş olmama rağmen, ilk kez bir setteki en yetkili kişi olarak monitörün başına geçmeden önce bir hayli tedirgin olduğumu ve heyecanlandığımı hatırlıyorum. İlk sahnenin ilk prova kaydına girdiğimiz an tüm heyecanım yerini büyük bir keyfe ve görev bilincine bıraktı. Ben de anladım ki film yapmak bir festival kürasyonuna oldukça benziyormuş.

 

-İş kapsamınızın çok geniş olduğunu düşünüyorum. Neler var, biraz bilgi alabilir miyiz?

-Lunedi 360, tam hizmet ajansı. Markalara ve kurumlara iç/dış iletişim, tanıtım alanlarında hizmet veriyor.

Mirket Platform bir yapım ve organizasyon şirketi. Altında filmler, tiyatro oyunları yapılıyor, festivaller ve kurumsal organizasyonların kürasyonları yapılıyor.

Dükkan, gözbebeğimiz, bütün ekiplerimizin buluştuğu alan. Burada temelde dijital medyaya kreatif içerikler üretmenin yanı sıra farklı projelerin kuluçka aşamalarına ev sahipliği yapıyoruz. Bu proje bir YouTube kanalı da, bir mobil aplikasyon veya bir uzun metraj film de olabiliyor.

 

-Bu kadar kapsamlı bir hizmet grubunda işbölümünü nasıl sağlıyorsunuz? Kaç kişilik bir ekibiniz var? Kimler hangi bölümde görev alıyor?

-Proje bazlı 40 kişiye kadar genişleyebilen bir çekirdek ekibimiz var. Festivaller veya setler mevzubahis olduğunda tabii ki doğal olarak 100 kişiye kadar ulaşıyor bu ekip. Bazıları beraber sadece organizasyon alanında veya sadece tiyatro yapımcılığı alanında çalıştığımız insanlar, bazıları her gün rutin işleri yürüttüğümüz insanlar. Ekip, seneler içinde beraber çalışarak öğrendi, büyüdü ve aynı zamanda damıtıldı. Birçok ekip üyesi birçok farklı ehliyete sahip, ekip sayımıza oranla çok daha fazla yükü bu sayede sırtlayabiliyoruz.

 

-Film, prodüksiyon, reklam gibi sözcükler cümle içinde geçince eş, dost, akraba “Aa ünlü mü olacaksın” ya da “Ünlülerle mi çalışacaksın” gibi sorular soruyorlar mı? Ve sizin işinizin ÜN ve ÜNLÜler dışındaki gerçeği nedir aslında?

-Ben çok fazla maruz kalmasam da bazen insanların diğer bazı insanlar ile alakalı birtakım sorular sormak isteyip soramadıklarını hissediyorum. Sanırım genel tavrım bu konuda istemeden de olsa bir bariyer vazifesi görüyor. İyi mi yoksa kötü mü oluyor bilmiyorum. Ama magazinel trendler sanırım toplumda da değişti veya benim çevreme has bir durum bu. Fakat bir gerçek var, günümüz ünlülük trendleri geçmişe kıyasla çok değişti. Artık çoğunluk kendini ayrıcalıklı bir yere konumlandırmaktan çok kaçınıyor. İşçi gibi konumlanmak genel kabul oldu bile diyebiliriz. Tatsız durumlarda ise daha gizli egolar devreye giriyor, bunun dışında doğallığın moda olduğu bir devirde bu işi yapıyor olmanın mutluluğunu yaşıyorum diyebilirim. Fazlasıyla disiplin gerektiren, gecesi gündüzü çok olmayan bir iş olduğu doğru. Fiziksel ve mental olarak aynı anda yoruluyorsunuz diğer çoğu sektörün aksine. Fakat her işin kendine göre zorlukları ve kolaylıkları olduğundan bu perspektiften değerlendirmek lafügüzaf gibi geliyor.

 

-İlham denen şey size de lazım, değil mi? Nereden geliyor kendisi? Güncel takip ettiğiniz kimler/neler var?

-Rahme düştüğümüzden itibaren milyarlarca uyarana maruz kalıyoruz, milyarlarca medya ürünü, farklı medyumlar… Bunların tamamı biz hazır olduğumuz müddetçe ilhamı oluşturuyor. İyi veya kötü anlatılmış her hikâye birer ilham bankası aslında. Belli dönemler belli ritüeller hüküm sürüyor bende. Örneğin uzun zamandır yazarken Chopin’in “Noktürnler”ini dinlerim. Çoğu zaman sevdiğim şairleri okumak yüklerimden kurtulmamı sağlıyor; zihnimizi özgürleştirmek, ilhama yer açmak için en az uyaranlar kadar önemli kanaatindeyim. İzlemeyi ve dinlemeyi öğrenmek, duyularımızı mümkün olduğunca açık tutmak, üretmek noktasında en önemli kriterlerden bazıları bana göre.

 

“Bir fikir ehil ellerde çok iyi bir projeye dönüşebilir fakat bir proje fikir olmadan asla başarılı şekilde var olamaz klişesi çok doğru bir klişe bence”

 

-Marka kimliği yaratmak az çok tanıdığınız birine yakışacak bir gömlek giydirmek gibi midir? Yoksa nedir?

-O kişinin ölçülerine, statüsüne, mesleğine, hobilerine, aile yapısına göre, medikal hassasiyetleri göz önünde bulundurularak seçilmiş bir kumaşla, beğenilerini göz ardı etmeden fakat bu beğenileri objektif bir süzgeçten geçirerek, gömleğin kullanılacağı alana uygun olarak üretmektir. Az çok tanımak asla yeterli değildir en az onun kendini tanıdığı kadar hâkim olmak gerekir, diyebilirim.

 

-Fikir stüdyosu başlığı ne ifade ediyor sizin için?

-Birçok farklı alanda iş üretiyoruz. Hepsinin temelinde fikirler yatıyor. Herkes her disipline sonuna kadar hâkim olmak zorunda değil, ekipte herkesin en az bir konuda ehil olması yeterli. “Bir fikir ehil ellerde çok iyi bir projeye dönüşebilir fakat bir proje fikir olmadan asla başarılı şekilde var olamaz” klişesi çok doğru bir klişe bence. Ayakları yere basan, yenilikçi, kapsamlı, sürdürülebilir fikirler üreten ve farklı disiplinleri kapsayan bir üretim tesisi diyebiliriz.

-Bizim bildiğimiz dükkân, “alışveriş yapılabilen bir mekân” diye özetlenebilir ama sizde durum farklı galiba… Sizin Dükkan kimdir, nedir, fikri nasıl doğdu?

-Farklı iş alanlarımızda beraber çalıştığımız ekiplerin bir çatı altında toplanması fikri bizi uzun zamandır heyecanlandırıyordu. Yeni ofisimize geçerken, bunu sistemimize yeni bir iş modeli dahil ederek taçlandırmak ve ofise de bir marka kimliği kazandırmak genel ekip karakterimize çok uygun bir hamleydi. Dükkan, içinde farklı disiplinlerde çalışan ekiplerin sürekli fikir ürettiği bir kreatif topluluktur diyebiliriz. Aynı zamanda dijital medyada bir varlığı bulunur ve bu varlığı, yaratıcı fikirlerin hayata geçirildiği veya tanıtıldığı bir oyun alanı olarak değerlendirir.

 

“Yol arkadaşları olarak adlandırdığımız müşteri portföyümüzü butik tutmak en büyük olmazsa olmazlarımızdan”

 

-Bu sektörde ilişki ağları, tanıdık olması durumları ne denli önemli? Örneğin ‘Tanıdık birileri olmasa da reklamımız yeter’ denilebilir mi yoksa ‘En iyi işi yapsak bile mutlaka birinin referansına ihtiyaç duyulur’ mu dersin?

-Bir denge meselesi olarak görüyorum bunu. Biri olmadan diğeri var olamaz, bir bakıma ying-yang gibi (gülüyor). Bir referansı sadece tanıdık olmaktan dolayı değil, yaptığınız işin kalitesi ile alıyor olmak kadar gurur verici bir şey yok. Şu zamana kadar aksi başımıza gelmediği için çok mutluyuz. Duygusal bir toplumda yaşıyoruz, birbirimizden birbirimiz hakkında duyduğumuz iyi sözler iletişime pozitif bir önyargı ile başlamayı mümkün kılıyor. Bu pozitif önyargının hakkını işimizle de verebildiğimiz sürece bu tanışıklıkların elbet faydalı olduğunu söyleyebilirim.

 

-Pek çok alanda hizmet veriyorken genelde nasıl bir müşteri profiliyle karşılaşıyorsunuz? Kimler hangi tip talepler ile kapınızı çalıyor?

-Lunedi 360 için soruyorsunuz sanırım… Yol arkadaşları olarak adlandırdığımız müşteri portföyümüzü butik tutmak en büyük olmazsa olmazlarımızdan. Bu hassasiyetimiz, çalıştığımız herkese göre biçilmiş, daha yoğun ve yüksek kaliteli bir hizmet sunmamızı mümkün kılıyor. Fakat diğer bir yandan, bu zamana kadar hem uzun vadeli olarak hem de proje bazlı çok geniş yelpazede bir müşteri havuzumuz oluştu. Bazıları ile sadece video prodüksiyon alanında çalıştık, bazılarının ise dijitalleşme sürecinin başından sonuna kadar beraberdik.

Bir fabrika veya üretim tesisi fuar tanıtım kampanyasından bir start-up marka kimliği oluşturmaya kadar uzanan yelpazede talepler bizim için gayet olağan. Çalışan verimliliğini artırmaya yönelik kreatif projeler geliştirmek, büyük bir holdingin 80. yıl anaakım medya reklam kampanyasının hayata geçirilmesi, uluslararası bir sağlık firmasının iç iletişimde kullanacağı bir animasyon karakter yaratmak ve ona bir video serisi tasarlamak, çevre bilinci ve çocuk ilişkisi üzerine bir sosyal sorumluluk projesi geliştirmek… Bunlar bu zamana kadar farklı uçlarda çalıştığımız işlerden birkaç örnek.

 

-Herhangi bir işte insanın gelişmesine katkı sunanlardan birinin de rakipler olduğunu düşünürüm. Onlardan daha iyi, daha güçlü, daha hızlı olmak için kendi kendimizi motive edebiliriz örneğin. Sizin işlerde de bu işi yapan tek grup olmadığınıza göre nedir sizi rakiplerinizden farkı kılan sence?

-Biz dinamik bir ekibiz. Şu anda trend büyük bir dijitalleşmeyi işaret ediyor, biz de yelkenler fora halde o yöne doğru ilerliyoruz. Dayatmacı, kalıpların içine sıkışmış metotlardan ziyade tanımlanmış oyun alanlarını genişletmek, yol arkadaşlarımızın çıkarlarını koruyarak onları bir sonraki başarı basamağına taşımak adına cesur adımlar planlıyor ve bu adımları günün şartlarında nasıl atabileceğimizi ayağı yere basan stratejilerle destekliyoruz. Yol arkadaşlarımızla her zaman aynı tarafta olduğumuzu hissettirmek, samimi fakat son derece akıllıca bir iletişim düzeyine konumlanmak, hiçbir zaman elindekiyle yetinmemek, hep yeninin ve iyinin peşinde koşmak sanırım bizim bu zamana kadar yarattığımız en büyük farklardan.

 

“Sohbetlerden çıkan parlak bir fikrin insanların gözünde yarattığı ışığı görmek, bu fikrin hayata geçirildiğinde ilk muhataplarıyla buluştuğu ana tanık olmak oldukça yüksek bir tatmine alan sağlıyor”

 

-Firmanız 2018’den bu yana faaliyetine devam eden genç bir oluşum. Memnun musun yaptığın işten? Hem mesleki tatmin hem de ticari kazançlar bakımından cevaplayabilir misin?

-Mirket, Lunedi 360 ve Dükkan için ortak bir cevap verebilirim sanırım… Gerek ekip içinde, gerek yol arkadaşlarımızla her daim yeni ufuklar keşfetmek, mütemadiyen yeni hedeflere ulaşmak için yol kat etmek mesleki tatminin benim için en önemli kriterlerinden. Bunu şu sıralar her an hissediyorum, diyebilirim. Sohbetlerden çıkan parlak bir fikrin insanların gözünde yarattığı ışığı görmek, bu fikrin hayata geçirildiğinde ilk muhataplarıyla buluştuğu ana tanık olmak oldukça yüksek bir tatmine alan sağlıyor.

Toplum tarafından mesleki açıdan ticari olarak sürdürülebilir görülmeyen bir alanda ilerlemeye karar verdiğim zaman bu alanın birçok dalında aynı anda etkin ve yetkin olursam daha yavaş, daha zor ama daha sağlam ilerleyebileceğim gibi bir öngörü geliştirmiştim. Bu ticari bir öngörüydü, bugüne kadar kendini kanıtladı, diyebilirim. Verdiğim karardan memnunum ama tabii ki gelecekte ne olur, hep beraber yaşayıp göreceğiz.

 

-Bunca kapsamlı bir işkolunda her yere ve zamanında yetişmek zor olsa da sahip olduğunuz ivme ile eminim ileriye dönük planlamalar da vardır. Nedir bu hedefler?

-Biz hikâyelere inanıyoruz. Hikâyeler anlatmak, hikâye anlatıcılarına alan açmak için çok genç yaşta fazlaca çalışmaya başladık. Ne kadar çok hikâyeye, bir hikâyesi olan insana, oluşuma vesile olabilirsek bizim için hedeflerimize bir adım daha yaklaştığımız anlamına geliyor. Hikâyeler anlatmak veya anlatıcılara alan açmak tanımlaması, bir film yapmak, çok başarılı bir reklam kampanyası yaratmak, yeni festivaller kürate etmek anlamına geldiği gibi yeni bir iş modeli geliştirmek, dijital bir ürün/hizmet ortaya koymak, yeni istihdam alanları yaratma anlamına da geliyor bizim için.

 

-Pandemi her sektörü ayrı ayrı ve genelde olumsuz yönde etkiledi… Sizin sektörde bu süreç nasıl ilerledi, yaşandı ve yaşanmakta?

-Ticari açıdan tabii ki pandemi birçok sektörü olduğu gibi bizi de bir noktada olumsuz etkiledi. Fakat diğer bir yandan reklam ajansı tarafının kurulduğumuz andan itibaren dünyanın dijitalleşme trendlerini çok yakından takip etmesi, pandemide şirketler tarafından bu talepler bir hayli arttığında onlara çok hızlı ve birçok şirkete oranla çok daha faydalı hizmet verebilmemizi sağladı. Bu açıdan bir anlamda dezavantajı avantaja çevirdik, diyebilirim.

 

“Zamanın siyasi ve dini hâkim anlayışı ne olursa olsun bu eşitsizliğin karşısında en çok bizim durmamız gerekmesine rağmen bu konuların sanki Xabze’de ayıplanıyormuş kılıfına sokularak konuşulmaması, göz ardı edilmesi bize yakışmıyor”

 

-Keyifle geçen ve farklı farklı alanlardan bahsettiğimiz söyleşimizi daha bize özel, içimizden bir soru ile bitirelim mi? Bir süredir gündemimizde çokça konuşulan Çerkes toplumunda kadın olmak konusunda neler söyleyebilirsin?

-Atanmış cinsiyet rollerinden sıyrıldığımız günün hayalini kurarak yaşıyorum. Bence her aklı başında insanın 2021 yılında yaşaması gerektiği gibi… Toplumumuz Xabze sayesinde bu sınavda diğer toplumlardan çok önde başlamış olmasına rağmen, ne zaman ve nasıl bu denli geriye düştü, anlamakta zorlanıyorum. Sebeplerini çok açık bir şekilde görmeme rağmen zorlanıyorum. Çerkes toplumunda diğer toplumlara oranla çok daha eşitlikçi bir anlayış var gibi sığ, temelsiz aklama çabaları bize yakışmıyor.

Zamanın siyasi ve dini hâkim anlayışı ne olursa olsun bu eşitsizliğin karşısında en çok bizim durmamız gerekmesine rağmen bu konuların sanki Xabze’de ayıplanıyormuş kılıfına sokularak konuşulmaması, göz ardı edilmesi bize yakışmıyor. Tabii ki üslup, sürecin ayakları yere basar şekilde ilerlemesi gibi hususlar son derece kritik. Bu noktalarda hatalar yapıldığı için bu zamana kadar yapılan girişimler belki de tam anlamıyla başarılı olamadı. Fakat bu durum Çerkes toplumunda da kadın olmanın en az diğer bazı toplumlarda olduğu kadar zor olduğu gerçeğinin önüne geçmemeli ve bir an önce bu durumla barışmalıyız. Sonrasında durumun aslında bu kadar vahim olmadığı konsensüsüne varılıp, çağa uygun çözüm önerileriyle diğer tüm toplumlardan önce bu mesele çözülebilirse ne âlâ…

 

-Teşekkür ederim…

Sevgili Bersis Yılmaz’a… Belki de en çok merak ettiklerimiz arasında olan dizi-film-reklam sektörüne dair verdiği bilgiler, sahip olduğu enerjisi ve bu güzel söyleşi için…

Sevgili Jıneps okurlarına… Okumayı sevdikleri için…

“Bilirsin; noktayı koymak ne kadar zor olsa da tamamlanmış cümleler, eksik kalmışlara göre daha az acı verir.” – Dedemin İnsanları filmi alıntısı ile…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz