Bağımsızlık Demokrasi Özgürlük Eşitlik Birlik

Örgütsüzlerin örgütü Köstebek Kolektif

Köstebek Kolektif, biz kimiz sorusuna “Yeni bir başlangıç, yeni bir adım ve yeni bir sesle yola koyuluyor! Zoraki emekler veya mesai saatleri ile zıt bir şekilde insanın insan oluşu ifşa ettiği; yeniden doğum ve en yakın iki vasfı ile yola koyuluyoruz: yaratıcı düşünce ve eylem” şeklinde yanıt veriyor. Siyasal alandan gündelik hayata kadar sıkışmışlığı hissettiğimiz bugünlerde her birimizin “yeni” başlangıçlara ihtiyacı var. Bizleri kırmayıp sorularımıza yanıt verdikleri için tüm kolektif üyelerine teşekkür ederiz.

-Öncelikle bu görüşmeyi kabul ettiğiniz için teşekkürler. Bilmeyenler için Köstebek Kolektif kimlerden oluşuyor? Nasıl bir amaç etrafında örgütlendiniz? Bize anlatır mısınız?

-Değişik siyasi geleneklere sahip olmalarına rağmen yolları kesişen bir grup arkadaşın 2016 yılının başlarında bir okuma atölyesinde bir araya gelerek örgütlenme meselesini tartışmaya başlamasını başlangıç noktası olarak alabiliriz. Okuma atölyesinin temel amaçlarını ise şu şekilde özetleyebiliriz: Somut durumun somut analizi çerçevesinde örgütlenme sorunu üzerinde yoğunlaşmak; bununla birlikte örgütlenme sorununun tarihsel arka planı üzerinde düşünerek devrim meselesinin ve tarihsel süreçte gerçekleşen devrimlerin değerlendirmesini yapabilmek; bu iki ana mesele çerçevesinde örgütlenme ve devrimin diyalektik ilişkisini yeni bir perspektifte tartışmak ve bu sorunların çözümüne ‘Ne Yapmalı?’ sorunsalını ön plana alarak örgütlenme sorununa yanıtlar geliştirmeye çalışmak olduğunu söyleyebiliriz.

Yukarıda başlangıç noktasını tarif etmeye çalıştığımız kolektifin asıl bileşenleri “örgütsüz”lerdi, ya da şu şekilde tarif edebiliriz; “Köstebek Kolektif, örgütsüzlerin örgütü” olma iddiası ile yola çıkmıştı. “Örgütsüzlük” ise var olan örgütlere eleştirel yaklaşmayı zorunlu kılar, bu zorunluluk ise yeni bir “örgüt” formu üzerinde düşünmeyi gerekli hale getirir. Peki, bunun için ne yapılması gerekiyordu? Öncelikle, örgütlenme meselesini kendine dert edinmiş, örgütlenme sorunsalına eleştirel yaklaşan ve Türkçeye çevrilmemiş kitapların çevirisini Türkçeye kazandırmak ve bu eserler vasıtasıyla yaşadığımız coğrafyada örgütlenme sorunsalını yeniden tartışmaya açmak temel zemin olarak belirlendi ve bununla ilgili ciddi bir araştırma yapıldı ve ilk beş kitap belirlendi. Çeviri, nitelikli çeviri, çevrinin nitelikli redaksiyonu vb. konular ikinci planda olmasına rağmen, yaşadığımız coğrafyadaki niteliksiz, ciddiyetsiz vb. çeviriler zorunlu olarak çeviri sorunsalını da masaya yatırmamıza neden oldu.

Dolayısıyla Köstebek Kolektif örgütlenme meselesinin dününü, bugününü ve geleceğini eleştirel bir yaklaşımla tartışmaya açmayı amaç edinen bir kolektiftir öncelikli olarak. Bu çerçevede bu sorunlarla ilgilenen nitelikli kitapların çevirisini de hem kendi ihtiyaçları için hem de yaşadığımız coğrafyada bu ve benzeri meselelerle ilgilenen dostlarımız/yoldaşlarımız için yayımlamayı önüne koymuş bir kolektiftir aynı zamanda. Tabiri caizse yayıncılık faaliyeti kolektife bir zorunluluk olarak kendini dayatmıştır. Bunun nedeni de bu meselelerle ilgilenen nitelikli kitapların dilimize kazandırılmamış olmasıdır öncelikli olarak.

 

Okuma atölyesinden kolektife

 

Okuma atölyemizin Köstebek Kolektif’e evrilmesinin hikâyesini ise kısaca şöyle özetleyebiliriz: Özellikle neoliberalizmin tuzaklarına düşerek küreselleşen dünyanın siyasal, ekonomik, kültürel, toplumsal bunalımlarına ilişkin farklı dillerde üretilen değerli ve önemli bulduğumuz birtakım çeviri kitaplar okurken herhangi bir yabancı dilden Türkçeye çevrilen metinlerdeki çeviri hatalarının vahametinin ve çokluğunun kavramsal olarak ve metinlerin doğru anlaşılması açısından sorunlar yaratmasının önüne geçmek için neler yapılabileceği üzerine düşünüyorduk. Bu bağlamda diğer dillerden çevirilerin yetersizliğinin başlıca sorumlusunun ticari kâr mantığıyla çalışan yayınevleri olduğunu, çevirmen emeği başta olmak üzere yayıncılık sektörünün hemen her aşamasındaki emek sömürüsünün okumakta büyük zorluklar yaşadığımız çöpe dönen kitaplarda ve arkasındaki devasa emeğin heba edilmesinde somutlaştığını görmek bizim için bir hayli moral bozucuydu. Okumalarımız sırasında çevirilerin yetersizliğinin bir başka olumsuz yansıması da okuma grubumuzdaki değişik yetkinlik düzeyine sahip arkadaşlarımızın bu sorunlu metinleri anlama ve çözümleme düzeylerinde, kavramları algılamamızda farklılaşmalar oluşması nedeniyle ortaklaşa düşünmenin zorlaşması şeklinde ortaya çıktı. Bu sorunlu metinleri anlamaya ve üzerinde düşünmeye çalışırken, kavramsal algılarımızda ve ortak bir dil oluşturmakta da zorluklar yaşıyorduk ve bu süreçte çok gereksiz zaman kaybediyorduk.

Kapitalist yayınevlerinin çeviri, redaksiyon, son okuma vb. tüm yayına hazırlama sürecindeki devasa emek sömürüsünü, bu (çok eskimiş ve neredeyse klasikleşmiş) sorunun en büyük sorumlusu olarak görüyoruz.

Velhasıl “kötü ev sahibi kiracıyı ev sahibi yaparmış”… Sözü daha fazla uzatmadan sadede gelecek olursak, 2016 yılında kurduğumuz okuma atölyesinde yaşadığımız bu gibi sorunlar nedeniyle, “Madem çeviri kitaplar bu kadar niteliksiz ve çöpe dönmüş durumdalar, önemli bulduğumuz meseleler üzerine diğer dillerde yazılmış kitapların aslına en uygun şekilde çevrilmesini sağlamak ve çeviri, redaksiyon, son okuma vb. emek sahiplerine emeklerinin gerçek karşılığını vermek suretiyle kendi kitaplarımızı bizzat biz neden üretmeyelim” dedik.

Böylece kâr elde etmeyi amaçlamayan, emek sömürüsü yapmayan bir kolektif çalışmayla nitelikli kitap üretmenin mümkün olduğunu deneyimlemek ve çevremize göstermek istedik. Kolektif ilişkilerimiz bağlamında ise okumak istediğimiz kitapları üretirken kolektif olarak emek verdiğimiz, dolayısıyla emek niteliklerimizi ve zihinsel becerilerimizi artırdığımız, yoldaşlık ve dostluk ilişkilerini geliştirdiğimiz, ürettiğimiz kitapları gerçek muhataplarıyla paylaştığımız, kitaplarımızın gelirlerini hiçbir şekilde bireysel faydamıza ve bireysel kârlara dönüştürmeden olduğu gibi yeni ve başka kitaplar üretmek için kullandığımız ve ilerde bir yayın kooperatifine dönüşmek istediğimiz bir süreç tasarladık.

Artık pasif ve tüketici konumdaki bir okuyucu olmanın ötesine geçerek okumak istediğimiz kitapları kendimiz üretecektik. Bizim için gerçek macera ve heyecan buradaydı, yaşayacağımız çok çeşitli zorlukları aşmaktaydı…

Buraya kadar anlattıklarımızdan en öncelikli amacımızın okumak ve okutmak istediğimiz nitelikli kitaplar üretmek olduğu sonucu çıkarılabilir. Fakat kitap üretmeyi asli bir amaç değil, amacımıza ulaşmak ve ürettiklerimizi dostlarımızla paylaşmanın bir vesilesi ve aracı olarak benimsemekteyiz.

Kapitalist ilişkilerin sınıfsal hegemonyasının nasıl kırılacağı ve yerine kurmayı hayal ettiğimiz komünist-sınıfsız toplumun ve eşitlikçi-komünal ilişkilerin nasıl inşa edilebileceği üzerine düşünmek, zihin ve beden emeği ayrımından kaynaklı sınıfsal eşitsizliklerle mücadele etmek, eylemek, dayanışmak, sistemin açmazlarının alternatiflerini bulmak üzere örgütlenmenin ve güçlenmenin yollarını aramaktayız.

Doğayı, insanı ve tüm canlılığı sömüren kapitalist sistemin krizlerine rağmen kendi kendine yıkılması mümkün olmayacağına, hatta sistem krizlerden, doğal afetlerden, pandemilerden kendine güç devşirme yollarını hızla ürettiğine göre kapitalizmi kendi iç çelişkilerini kullanarak yıkmanın yollarını araştırmaktan, sistemin tüm mekanizmalarını ayrıntılarıyla en doğru şekilde tanımaktan, kapitalist toplumun bağrından komünist toplumun nüvelerini ortaya çıkarmaktan, güncel somut koşullara içinden yeni komünal ilişkiler üretmekten, siyasal ve toplumsal devrimi pratikte ve teoride tasarlamaktan ve olan biteni oturup izlemek yerine yeni olanakları zorlamaktan, düşünsel ve eylemsel olarak harekete geçmekten başka bir çözüm göremiyoruz.

Muradımızı hem kendi ilişkilerimizde hem de tüm dostlarımızla ve dost örgütlenmelerle ilişkilerimizde ve elbirliğimizde hayata geçirmenin yollarını arıyoruz. Bu noktada da en büyük sorunlarımızın komünist devrimci örgütlenmelerin ve işçi örgütlerinin içine düştüğü bunalımlar ve zaafları aşmak üzere devrim için yeniden örgütlenmek olduğunu görüyoruz.

Komünist ilişkileri toplumsal düzeyde örgütleyerek sınıf mücadelesinde öncülük edecek asıl öznelerle ilişkilenmek ve onların açmazlarına çözümler üretmek üzere dünyada düşünen, eyleyen dostlarımızın tuttuğu ışığı ülkemize çevirmek için kitap üretmek istiyoruz.

Derdimizi ve amacımızı devrimci örgütlenmenin aktüel olanaklarını yoklamak, bulmak, hayata uygulamak üzere düşünmek ve eylemek olarak özetleyebiliriz.

 

-Sitenizde çeşitli yazılar, ağırlıklı olarak da çeviri makaleler mevcut. Özellikle pandemi süreciyle birlikte çevrimiçi makalelerin yer aldığı siteler de arttı. Bu sevindirici bir durum. Sizler aktif olarak bu kanalı kullanmayı düşünüyor musunuz?

-Bu durumun kendi tercihimiz çerçevesinde gelişmediğini belirtmemiz gerekiyor öncelikle, bu yaşadığımız coğrafyanın ve dünyanın bir gerçekliği ve bu gerçeklik kendini bir zorunluluk olarak dayatıyor bizlere. Aynı zamanda örgütlenme sorunsalı açısından ağ örgütlenmesi denilen bir örgütlenme formu üzerinde epey yazılıp çizilmiş durumda ve bu gerçeklik örgütlenme sorunsalı ile ilgilenen her yapının bir sorunu olarak yerli yerinde durmakta. Biz bu tarz mecraların kullanımına ya da nasıl kullanılacağına dair eleştirel bir yaklaşım sergilenmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Dolayısıyla, şimdilik bu tarz mecraların tek başına yeterli olmadığını, bunun yanında yüz yüze ilişkilerin/tartışmaların, örgütlenme formlarının da miadını doldurmadığını, aksine bunun bir zorunluluk olarak kendini dayattığını düşünmekteyiz. Belki de bu iki formun diyalektik ilişkisi üzerine düşünmenin bir gereklilik olduğunu söyleyebiliriz kabaca. Diğer yandan sadece biçim üzerine değil de içerik üzerine düşünmenin de önemli olduğunu düşünüyoruz. Biz öncelikli olarak devrim sorunsalının dününü, bugününü ve geleceğini temel zemin olarak belirlediğimiz için, bu zemin çerçevesinde tartışılması gereken tüm sorunsallara açık bir şekilde yol almak istiyoruz diyebiliriz kısaca.

 

Yayıncılık faaliyeti ve mali çıkmazlar…

 

-Kolektife nasıl kaynak sağlıyorsunuz? Bildiğim kadarıyla 2017 baharında tarımsal üretim deneyi gerçekleştirdiniz. Bunu biraz açar mısınız? Devamı gelecek mi?

Köstebek Kolektif’in ana gelir kaynağı/en azından son zamanlara kadar, her katılımcının gelir düzeyine göre belirlenen aidatlar idi ve bu aidatlar yayıncılık faaliyetlerini sürdürebilmek için yeterli düzeyde değildi. Bu nedenle en kritik sorunlarımızdan biri yayıncılık ve diğer faaliyetler için finansal kaynak sağlamak idi.

Ekonomik sorunlarımızı nasıl çözebileceğimizi kara kara düşünürken içimizden bir arkadaşımız imdadımıza yetişti desek yeridir. Bu arkadaşımızın, memleketi Düzce’de ailesine ait bir köy evi ve tarlaları vardı. Kendisi evini, tarlasını bize açarak aile yadigârı atalık mısır ve fasulye tohumlarını ekebileceğimizi, elde edeceğimiz ürünün geliriyle de kitaplarımızın üretimini finanse edebileceğimizi söylediğinde kentten uzaklaşarak bir köye, dolayısıyla doğaya gitmek, toprakla haşır neşir olmak, aktif bir elbirliği ile doğal ve sağlıklı gıda üretmek, bütün bunları kolektif emeğimizle yapmak, böylece aramızdaki bağları, dostluk ve yoldaşlık ilişkilerimizi güçlendirmek fikri hepimize hem çok anlamlı ve hem de cazip geldi.

“Mısır Ektik Kitap Biçiyoruz” şeklinde ürettiğimiz sloganımız ise tarımsal üretim kararımızı en güzel şekilde özetleyen ve ilgi çeken sloganımız oldu diyebiliriz.

Tarımsal üretim sürecinde, diğer üretim ve tüketim kooperatifleriyle elbirliği yaparak dayanışma ilişkileri geliştirmek, sağlıklı ve doğal gıdalar üretmeyi öğrenmek, köylerin, çiftçilerin koşullarını yerinde görmek ve anlamak, böylece yeni dostlar edinmek, dayanışma ve müşterekleşme deneyimlerini somutlamak gibi güzel sonuçlara ulaşmayı hayal ediyorduk.

Nitekim üretim süreci, hasat, ürünlerin tüketiciye ulaştırılması gibi çok çeşitli aşamalarda birçok yeni dost ile dayanışma içine girdik. Çok güzel deneyimlerimiz oldu. Kolektif üyeleri ve dostlarımızla birlikte bilfiil tarlanın ekime hazırlanması için sürülmesi, gübrelenmesi, ekilmesi, çapalanması, sulanması, hasat edilmesi, köyden şehirlere taşınması, tüketici dostlarımıza ulaştırılması vb. devasa zorlu bir süreci örgütledik.

Kadıköy Kooperatifi, Beşiktaş Kooperatifi, Yeryüzü Derneği… gibi kooperatiflerle ve bireysel emekleriyle katkıda bulunan dostlarımızla elbirliği ve dayanışmak, düşünsel ve eylemsel birçok işte ortaklaşma olanağımız oldu…

2017-2019 yılları arası dönemde tarımsal üretimi sürdürdük. 2017 ve 2018 yıllarındaki tarımsal üretimi kolektifin özgücüyle gerçekleştirdik. 2019 yılında ise Jıneps Gazetesi ile birlikte “Topluluk Destekli Tarım Modeli”ni deneyimledik. Kocaeli’ne bağlı Ketenciler Köyü’ndeki iki arazide ve Düzce Sazköy’deki önceden kullandığımız arazilerde mısır ektik, hasadı ve satış organizasyonunu birlikte gerçekleştirdik. Bu süreçte doğayı, sağlıklı gıda üretimini ve üreticinin emeğinin değerini bilen, önemseyen birçok tüketiciden oluşan dostlarımız üretime başlamadan önce talep ettikleri ürün miktarlarının karşılığında peşinen kaynak aktararak desteklediler ve biz de üretim sürecini tamamlayarak kendilerine talep ettikleri ürünleri ulaştırdık.

Kapitalist üretim yordamının alternatifinin kooperatifleşmek, kırda ya da kentte küçük ölçekli dayanışma ağları/üretimler örgütlemek olmadığını iddia ediyoruz ve bu yönelimleri “kaçış kolektifleri” olarak eleştiriye tabi tutuyoruz. Diğer yandan bu tarz örgütlenmelerin eleştirel bir analizinin de gerekli olduğunu düşünüyoruz.

2017-2019 yılları arasındaki tarımsal üretim deneyimimizi kısaca şu şekilde özetleyebiliriz; mısır ektik, biçtik, sattık fakat bunun geliri ile kitap üretemedik. Bunun çeşitli nedenleri var fakat bu alanda başarılı olamamamızın iki ana nedeni var; birincisi, bizim örgütlülüğümüzün gevşekliği, ikincisi bu alanı politik bir alan olarak değerlendirip örgütlenme faaliyetleri yürütemememiz.

 

“Shandro’nun kitabı Lenin’in düşünme ve pratiğinin hakikatini ortaya koyuyor”

 

-Alan Shandro’nun “Lenin ve Hegemonya Mantığı/Sınıf Mücadelesinde Siyasal Pratik ve Teori” kitabını yayımladınız. Üstelik herhangi bir yayınevi ile anlaşmak yerine kendiniz yayımladınız. Kitabın Türkçeye kazandırılmasına katkınız için teşekkür ederiz. Kitabı nasıl seçtiniz? Önsözde A. Shandro da size teşekkür etmiş…

-Öncelikle şunu dile getirmek gerekiyor; Köstebek Kolektif “örgütsüzlerin örgütü” olma misyonunu yüklenmek için yola çıktı derken aslında bir gerçekliğe vurgu yapıyoruz. Bu gerçekliği de kabaca şu şekilde tarif edebiliriz; yaşadığımız coğrafyada sistem karşıtı olduğunu ve somut olarak mücadele sürdürdüğünü iddia eden hiçbir örgütle organik bağ kuramayan devrimciler mevcuttur ve bu devrimcilerin yeni bir örgütlenmeye ihtiyaçları vardır. Biz bu somut durumu kendi zeminimizin temeli olarak belirledik diyebiliriz kabaca. Tekrar etmeyi göze alarak örgütlenme sorunsalına devrim perspektifinden yaklaştığımızda hem örgütlenmenin hem de devrimin geçmiş, şimdi ve gelecek diyalektiği çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini önkoşul olarak koyuyor Köstebek Kolektif. Asıl zemin devrim fakat devrim için bir örgüt/parti gerekir vb. Bu çerçeveyi dikkate alarak yola çıkan kolektif öncelikle kendi içsel tartışmalarına yanıt üretebilecek kitapları dilimize çevirmeyi önüne koydu. Bunun için de her kitap önerisi için bir tanıtım yazısı hazırlamayı zorunlu koşul olarak belirledi. Tanıtım yazısı hazırlığı kolektife sunulacak ve kolektifin bütün bileşenlerinin en az yüzde 80’inin oyunu olacaktı vb. Bu yolla beş kitap belirlendi, Shandro’nun kitabı ise bunlardan bir tanesi idi. Şunu da belirtmekte fayda var, Shandro kendi eseri için bizden herhangi bir telif ücreti talep etmedi, sizin de sözünü ettiğiniz gibi, bu kitabın Türkçeye kazandırılmasını da memnuniyetle karşıladı.

Sol cenahta melankolikliğe dair uzun bir dönemden bu yana dillendirilen saptamalar bulunmakta. Biz bu melankolinin işleyen dinamiğinin örgütlenme sorunu üzerine olduğunu düşünüyoruz. Örgütlenme sorunu yüz yılı aşkın bir süredir Lenin katkısına yönelik alınan tutumlarla kutuplaştırıldı. Bu kutuplu tavırlarla Lenin’in siyasal teorisi, örgütlenme anlayışı hakkında olumlu ve olumsuz olarak devasa bir mit oluşturulmuş durumda. Kendisini Lenin karşıtı olarak konumlandıran siyasi ideolojik yaklaşımlar hakikatin ne olduğuna aymaz bir şekilde üretilmiş mitlere inanarak tutum alıyorlar. Mitsel yaklaşım Lenin’e olumlu yaklaşanlarda da bulunmakta. Mitsel inançları içinde kör dövüşü ile biçimlenen bu ilişkilerden çıkabilmek için bu mitlerin eleştirisini yapan ve Lenin’in siyasal anlayışının hakikatini ortaya koyan bir çalışmanın içinden geçtiğimiz tarihsel süreçte elzem olduğunu düşündüğümüzden Shandro’nun kitabını tercih ettik. Shandro’nun ‘Lenin ve Hegemonya Mantığı’ Lenin siyasal mantığını yüz yılı aşkın bir süredir çıkmaza sürüklenen sorunları Lenin düşünceleri ve siyasal pratiğine odaklanarak hakikatini ortaya çıkarıyor. Karşıt ya da tarafı olan çeşitli yorumlayıcı anlayışların bir değerlendirmesi üzerinden dolaysızca Lenin’e odaklanarak ele almasının devrimci siyaseti esas alanlar için çok önemli bir yalınlaştırma olduğunu düşündüğümüzden kitabı yayımlamaya karar verdik.

Shandro Türkçe Baskıya Önsöz’de kitabının temel ilgisinin, “sınıf mücadelesinde politik pratiğin mantığı ve işçi sınıfı ve halk hareketlerindeki öncü aktörlerin düşünümsel öz-anlayışı” olduğunu ifade etmekte ve devamında şunları dile getirmektedir: “… ‘öncü aktörler’ burada ezilen ve sömürülenlerin kurtuluş mücadelesinde kendilerini ve başkalarını yönlendirmek için diyalektik ve tarihsel maddeciliğin kategorilerine ve kavramlarına her kim bakıyorsa onu ifade eder. Hegemonya mücadelesinin politik-stratejik mantığı içindeki durumumuzun somut koşullarına uygun düşen etkinlik biçimleri ve taktikler bir kez kavrandığında, bu etkinliklere uygun düşen örgütlenme biçimleri geliştirilebilir. Lenin ve onun Rusya’daki sınıf mücadelesiyle ilişkisi örneğinden çağımızdaki sınıf savaşının ve hegemonya üzerine savaşın sisinin ortasında kendimizi yönlendirmemize yardımcı olabilecek bir dizi kavramsal araç (ayrımlar, ifadeler) ve bir analiz tarzı türetmek mümkünse -ki bu kitap bunun mümkün olduğu öncülüne dayanıyor- o zaman, Lenin’in ne düşündüğünü incelemek, sadece esin verici bir tarihsel örnek olarak değil, aynı zamanda Lenin’in nasıl düşündüğüne (ve sınıf mücadelesindeki siyasal düşünüşümüze dahil edilebilecek eleştiri, analiz ve öz-eleştiri tarzlarına) dair bir anlayışa ulaşmanın aracı olarak da önemlidir.”

 

-Kitap yayınlarınız devamı gelecek mi? Pandemi koşulları öyle ya da böyle varlığını devam ettiriyor ama yakın zaman için projeleriniz neler?

-Eylül ayında yayımlamayı planladığımız kitaplarımızdan 2 tanesini büyük ölçüde yayına hazırladık. Fakat pandemi koşullarında hem Shandro’nun kitabının hem de diğer kitaplarımızın yayımlanması açısından gecikmeler oluştu. Yayımlamaya karar verdiğimiz başka kitaplarımız da var.

Yayıncılık faaliyetlerinin devamının gelmesini istiyor ve bu faaliyetleri nasıl finanse edeceğimizi sürekli konuşuyoruz/tartışıyoruz. En azından iki kitabımızın yayına hazır olduğunu ve en kısa zamanda yayımlanacağını belirtebiliriz. Bir üçüncü kitabı da bu iki kitabın peşi sıra yayımlayabileceğimizi düşünüyoruz. Diğer yandan Türkçeye çevrilmesinin ve tartışılmasının elzem olduğunu düşündüğümüz ve üzerinde çalışmalar yürüttüğümüz kitaplar da mevcut, fakat yukarıda da dile getirdiğimiz gibi yayıncılık faaliyetlerini finanse etmenin zorluklarıyla başa çıkmanın bir yolunu bulmamız gerekiyor. Tabii ki finans sorununun dışında diğer bir konu da yayımladığımız kitapların hedeflediğimiz kitle tarafından nasıl karşılandığına dair geri dönüşlerin/tartışmaların bizim için önemli olması. Yayımladığımız ilk kitaba dair şimdiye kadar olumlu ya da olumsuz bir geri dönüşün olmaması bizi olumsuz yönde etkilemiyor desek yalan söylemiş oluruz.

Yayıncılık faaliyetleri için satış rakamları da önemli fakat bu ikinci planda kaldığı için öncelikle kitabın içeriğine dair eleştiriler/tartışmalar bizim için daha önemli.

 

-“Lenin ve Hegemonya Mantığı/Sınıf Mücadelesinde Siyasal Pratik ve Teori”nin çevirmeni Özgür Öztürk’e iki sorumuz var:

Köstebek Kolektif ile nasıl tanıştınız? Çeviri esnasında Alan Shandro ile iletişiminiz oldu mu?

-Köstebek Kolektif üyelerinin bir kısmını geçmişten beri tanıyordum. 2007 yılında Kapital’in Güncelliği sempozyumu vesilesiyle tanışmıştık. O dönemden beri zaman zaman görüşüyor, fikir alışverişinde bulunuyorduk.

Çeviri sırasında Alan Shandro ile doğrudan iletişimimiz olmadı ama Shandro ile birlikte doktora çalışması yapan Çağlar Dölek süreç boyunca çeviriyi takip edip birçok öneri ve eleştiri getirdi. Ayrıca Köstebek Kolektif’in diğer üyeleri de benzer şekilde yardımcı oldular. Dolayısıyla çeviri aslında kolektif bir emeğin ürünüdür diyebilirim.

 

-Çevirmenlerin çevirecekleri metinleri seçme şansı ne kadar var bilmiyorum ancak tanıdığım bazı çevirmenler merak ettikleri ve başkalarının da okumasını istedikleri metinleri tercih ediyor. “Lenin ve Hegemonya’nın Mantığı” da literatüre çok büyük katkı. Hegemonya kavramını daha ziyade Gramsci’nin metinlerinden biliyordum. Lenin’in bu derece bir katkısının olduğundan açıkçası haberim yoktu. Sorum şu: Sizin kitabı çevirmeyi kabul etme gerekçeleriniz nelerdir?

-Hegemonya kavramının kökleri 19. yüzyıl sonu Rus devrimci hareketine uzanıyor. Bu örneğin Perry Anderson’un da vaktiyle dikkat çektiği bir durum. Gramsci esas olarak Leninist bir hegemonya anlayışına yaslanıyor. Fakat 20. yüzyıl sonunda Gramsci’nin sol liberal çevrelerce sahiplenildiğini ve hegemonya kavrayışının Leninist köklerinin karartıldığını (veya en azından önemsenmediğini) gördük. Bu dönemde hegemonya kavramı, her duruma uygun genel bir kategori gibi kullanılmaya başladı. Hatta sosyalist olmayan anaakım sosyal bilimciler dahi, özellikle uluslararası ilişkiler gibi disiplinlerde, bu kavramı kendi amaçlarına uyarlayarak kullanmaya başladılar.

Shandro’nun müdahalesi, diğer çeşitli katkılarının yanı sıra “hegemonya”nın salt bir terimden ibaret olmayıp yeni bir “mantık” barındırdığını ortaya koyması ve bu mantığın Lenin’deki köklerini vurgulaması bakımından ayrıca önem taşıyor diye düşünüyorum.

Köstebek Kolektif’le çeviri için görüştüğümüzde ben Shandro’nun konu hakkındaki bir makalesini okumuştum, ama kitabı henüz okumamıştım. Kitabın içeriğini incelediğimde Türkçe literatüre katkı sağlayacağını düşündüm. Dolayısıyla metnin önemi ve Türkçeye kazandırılmasının gerekliliği açısından aynı fikirdeydik. Bu vesileyle Köstebek Kolektif’e bir kez daha teşekkür etmek isterim.

Yazarın Diğer Yazıları

Şimdinin ve hiç geçmeyenin romanı ‘Evvelden Sonra’

  “Nigâr Abla köydeki düğüne gitmesi için o kadar ısrar etmeseydi belki de her şey başka türlü olacaktı.” Birgül Asena Güven’in romanı bu cümle ile...

Bir soykırım anlatısı ‘Turnanın Dansı’

Daha önce “Bir Başka Çanakkale” romanı hakkında söyleşi yaptığımız Adnan Özveri ile bu kez bir senaryo hakkında konuştuk. “Turnanın Dansı” adını taşıyan senaryo bir...

Ne olacak bu işler böyle?

06.02.2023 tarihinde saat 04.17’de Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde önce 7,4 olarak açıklanan ama sonra 7,7 şeklinde revize edilen ilk deprem ve ardından 13.24’te Kahramanmaraş’ın Elbistan...

Sosyal Medyalarımız

4,890BeğenenlerBeğen
1,353TakipçilerTakip Et
4,000TakipçilerTakip Et

Son Yazılar

- Advertisement -spot_img