Eşik aşılırken

0
822

“Halk” denen bir olgunun var olduğu ve “Halk”ın inkâr edilemeyeceği, bir dünya gerçeğidir.  

Onun için diyoruz ki; bir başka halkın var olması benim halkımın varlığının ve var olmasının sebebidir, kendi varlığının ta kendisidir. Yalnızca bu sebeple dahi olsa, dünyadaki bütün halklar var olmalı, onların yaşayabilmelerinin ve varlıklarının, kendi kendilerini üretebilmelerinin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Dil, müzik, folklor, yemek, inanç, giyim-kuşam, gelenek, üretilen araç ve gereç çeşitliliğini bir düşünün; bunlar, halkların var olması ile gelişti ve çeşitlendi yoksa sığlıktan, tekdüzelikten kurtulamazdı insanoğlu. 

Ne zaman ki merkezi devletleşme, uluslaşma süreci başladı, o zaman milliyetçilik ve bir üst aşaması olan ırkçılık ortaya çıktı. Milliyetçilik ve ırkçılık ise azınlık halkların en büyük düşmanı oldu. 

Azınlık halklara karşı yapılanlar, II. Dünya Savaşı’na kadar merkezi iktidarlar tarafından şöyle veya böyle, bir şekilde görmezlikten gelinirken, Hitler ideolojisinin dünyaya vermiş olduğu korkunç yıkım ve yok ediş karşısında artık devletler suskun kalamazlardı ve kalmadılar. Günümüzde ise medeni dünya devletleri, sınırları aşan bir şekilde, zaman zaman sekteye uğrasa da bu konulara duyarlılık göstermektedir. 

Dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslararasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir işbirliği oluşturmak için 24 Ekim 1945’te Birleşmiş Milletler kuruldu, 10 Aralık 1948’de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve 9 Aralık 1948’de Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme yayımlandı, 1991’de demokratik bir uluslararası organizasyon olan Temsil Edilmeyen Milletler ve Halklar Organizasyonu (Unrepresented Nations and Peoples Organization; UNPO) kuruldu. 

Tüm bunlar, “İnsan” denilen varlığın geleceğini korumak ve kollamak adına yapılıyordu.  

“İnsan”, elbette ki bir “taş” değildir, kökeni yani kimliği; adı, dili, dini, müziği, folkloru, giyimi kuşamı, yemeği, geleneği, göreneği ve çevresiyle bir bütündür. Ve bunların bütünlüğü de “Halk” denilen sosyolojik toplumu oluşturur. 

BM, Avrupa Birliği ve Konseyi’nin ortak diyebileceğimiz hedefleri, “İnsan” denilen varlığı, yukarıda saydığımız tüm değerleriyle korumak, kendisini ifade etmek ve kendi kendini yönetmesi üzerine kurguludur. 

Soykırım 

Soykırım, bir halk grubuna veya bir topluluğa karşı işlenmiş suçları kapsıyor; topyekûn veya kısmen yok etmek, yaşam alanlarından koparmak (sürmek, dağıtmak), grup mensuplarına bedensel ve zihinsel zararlar vermek, grubun çoğalmasını önlemek (kısırlaştırmak), çocuklarını elinden almak. Bunlardan herhangi birini bir gruba uygulamak, soykırım olarak kabul ediliyor. Diğer bir deyişle soykırım suçu işlemek için yalnızca “katletmek” eylemini gerçekleştirmeniz gerekmiyor, yukarıda sıralanan eylemlerden birini veya birkaçını fiilen yapmış olmanız halinde soykırım suçunu işlemiş sayılıyorsunuz. 

Dolayısıyla soykırımı kısaca şu şekilde tarif edebiliriz: Bir halkın, bir inanç grubunun, bir topluluğun gelecekte var olmaması için yapılan her eylem, adı ne olursa olsun, soykırımdır ve insanlık suçudur. 

Ermenistan Cumhuriyeti, diaspora Ermeni halkı ve aydınlarının yoğun çabasıyla, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ermeni halkının karşılaştığı olumsuz gelişmeler, dünyada çeşitli devletlerin parlamentoları tarafından, soykırım olarak kabul edildi. 

Kabul eden ülkeler şunlardır: ABD (2019), Abu Dabi Emirliği (2019), Almanya (2016), Arjantin (1993), Avusturya (2015), Belçika (1998), Bolivya (2014), Brezilya (2015), Bulgaristan (2015), Çekya (2015), Ermenistan, Fransa (2000), Hollanda (2004), İsveç (2010), İsviçre (2003), İtalya (2000), Kanada (1996), Güney Kıbrıs (1975), Libya (2019), Litvanya (2005), Lübnan (1997), Lüksemburg (2015), Paraguay (2015), Polonya (2005), Portekiz (2019), Rusya Federasyonu (1995), Slovakya (2004), Suriye (2015), Şili (2007), Uruguay (1995), Vatikan (2001), Venezuela (2005), Yunanistan (1996).  

Görüldüğü gibi şu anda, Ermenistan ve Abu Dabi Emirliği dahil olmak üzere 33 ülke Ermeni Soykırımı’nı tanıyor. Ayrıca, Birleşik Krallık’ın parçaları olan Galler, İskoçya, Kuzey İrlanda ve Avusturya’nın Yeni Galler eyaleti ile BM bazı alt komisyonları, Avrupa Konseyi, Avrupa Parlamentosu, Bask Parlamentosu (2017), Avrupa Yeşiller Partisi, Kiliseler Uluslararası Birliği, Amerika Yahudi Komitesi ile Latin Amerika Parlamentosu (2015) bu doğrultuda açıklamada bulunmuşlardı.  

Hukukçular arasında, soykırım sözleşmesinin geriye doğru işletilemeyeceği veya işletilebileceği tartışmaları süregelmektedir. Bazıları, insanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımının olamayacağı savını ileri sürmektedir. Burada, “Hukuksal”, “Siyasi”, “Vicdani” alanlar birbirini kapsar hale gelmektedir, dolayısıyla bu tartışmalar kaçınılmazdır. 

İnsanlığın ortak hedefi, kültürel çeşitlilik içinde, karşılıklı saygı çerçevesinde, barış içinde bir arada yaşayabilmektir. Dolayısıyla hedef; 

a- İnsan denilen özvarlığımızı korumak, 

b- İnsanların var ettiği dil, müzik, folklor, gelenek, görenek ve inanç bütünlüğünden oluşan kültürel değerlerin varlığını korumak, geliştirmek ve gelecek kuşaklara aktarmak, 

c- Kültürel farklılıkları muhafaza ederek, barış içinde bir arada yaşayabilmeyi sağlamak, 

d- Eşitlik, adalet (hukukun üstünlüğü), hakça paylaşım sağlayarak, demokratik bir yapıyı elbirliğiyle oluşturmaktır. 

Bu değerleri savunuyorsak, geçmiş tarihimizde insanlığa karşı işlenmiş, bir halkın/grubun tamamını veya bir kısmını yok etmeyi amaçlayan suçlar ile “geçmişte oldu” diye yüzleşmekten kaçamayız, kaçmamalıyız. Kaçıyorsak, gelecekte, bu suçu işleyebilme potansiyelini taşıyoruz demektir. 

ABD Başkanı’nın, Nisan 2021’de Ermeni olaylarını soykırım olarak adlandırması, dünyada tarihsel bir olay olarak görülüyor. Diğer bir deyişle, Ermeni halkı açısından, bir bakıma “Eşik” idi. Bu eşik, Nisan 2021 tarihi itibariyle aşılmış oldu. 

BM daimi üyeleri ABD, Rusya Federasyonu, Çin, Birleşik Krallık (İngiltere), Fransa devletleridir. 

Ermeni Soykırımı üzerinden bakarsak, 32 üye devlet ve BM daimi üyelerinden ABD, Rusya Federasyonu, Fransa ve Birleşik Krallık’ı oluşturan üç bölgesel yönetim, Galler, İskoçya, Kuzey İrlanda kabul etmiş durumda, geriye yalnızca Çin kalıyor. 

Eşiğin atlanması, halklar açısından şunu güvenceye alabilir; gelecekte devletlerin, halklara ve gruplara olan ayrımcılık, dışlamak, horlanmak, ikinci sınıf vatandaş görmek ve gelecek kuşaklara varlığını aktarmamak bakışını, BM eliyle daha da zorlaştırıcı hale getirecek adımların atılmasını olanaklı kılabilir. Bu, ulus-devletler içindeki farklı halkların geleceklerinin güvence altına alınması demektir. Uluslararası bir yaptırım sistemi olmadan bir halkın, diğer bir halka karşı, gücüne dayanarak işlediği suçlar önlenemez. Bunu sağlayacak tek güç uluslararası hukukun yaptırımlarıdır. Devletler, “Dünya Düzeni”ni sağlamak istiyorlarsa, BM eliyle bunu sağlamalıdırlar.  

Bu yalnız bir Ermeni sorunu değil, Çerkes, Kızılderili, Süryani, Ezidi ve dünyada var olan bütün ezilmiş, ezilen ve ezilmekte olan halkların ortak sorunudur. Eşiğin aşılmasının getireceği olumlu gelişmeler dünyadaki bütün halkların yararına olacaktır. 

Halkların varlığı, bu dünyanın güzelliğidir, tıpkı farklı çiçeklerin varlığıyla herkesi büyüleyen o güzel bahçeler gibi… 

Tüm bu gelişmeler biz Çerkesler açısından, Çarlık Rusya’sının geçmişte uyguladığı insanlık suçlarının da kabulünün önünü açacaktır. 

Şu anda Çerkes Soykırım ve Sürgünü kabulünü meclisinden geçiren tek devlet, Gürcistan Cumhuriyeti’dir (20 Mayıs 2011). 

Ayrıca;  

Rusya Federasyonu’na bağlı Kabardey-Balkar Cumhuriyeti 7 Şubat 1992’de, 

Adigey Cumhuriyeti 29 Nisan 1996’da, 

UNPO, Temmuz 1997’de, 

Abhazya Cumhuriyeti 15 Ekim 1997 tarihinde kabul etmişlerdir. 

Çerkes Soykırım ve Sürgünü’nün kabulü her şeyden önce Rusya Federasyonu’nun demokrasisinin geliştirmesine, kendini oluşturan halkların aydınlık yüzünün güçlenmesine, Rus aydınlarının bu olayı sahiplenmelerine, savunmalarına ve RF Duma ve Milletler Meclisi’nin bu olaya çağdaş yaklaşımına bağlıdır. 

Dostluk evrensel bir sevgi, düşmanlık ise kötülüğün zaferidir. 

Birlikte, karşılıklı saygı ve güven içinde yaşamak ise bir erdemdir. 

O yüzden diyoruz ki; Yüzleşmek Özgürleştirir! 

  

Kaynakça: 

  1. Mustafa KOÇAK, Self Determinasyon Hakkı ve Self Determinasyon Hakkı Teorileri

DÜHFD (Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi) Cilt: 23, Sayı: 38, Yıl: 2018, s. 85-148 

  1. 29 ülke ve kurumdan ‘Ermeni soykırımı’ kararı (gazeteduvar.com.tr)
  2. 1915’i resmen ‘Ermeni soykırımı’ olarak tanıyan ülkeler (birgun.net)

4.’ Ermeni soykırımı’nı hangi ülkeler resmen tanıyor? | Euronews 

  1. ”Sözde soykırım” iddiaları konusunda hangi ülke nerede duruyor? (cumhuriyet.com.tr)
  2. Ermeni Soykırımı’nın tanınması – Vikipedi (wikipedia.org)
  3. Ermeni Soykrımı’nı tanıyan ülkeler listesi – Ermeni haber ajansı
Önceki İçerikOubykh Mektupları Ekim 2021
Sonraki İçerikЛъэпкъым и вагъуэщIэ
Jiy Zafer Süren
1951’de Samsun’da doğdu. Üniversite’yi terk etmiş ve muhasebeci olarak çalışarak emekli olmuştur. Çeşitli dergilerde şiir ve araştırma yazıları yayınlandı. Kafkasya üzerine yayın yapan, As Yayın’ın kurucuları arasında yer aldı. “Çipxe, Kafkas Aile Armaları” (derleme) ve “Tama Bahar Gelmeyecek” (şiir) isimli iki kitabı vardır. Nisan 2008 itibariyle Jıneps gazetesi yazarları arasında yer aldı, Ocak 2011 tarihinden bu yana yayın kurulu üyesidir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz