Lazcanın güncel durumu hakkında kısa bir değerlendirme

0
912

Bana göre Lazcanın en güncel sorunları; birincisi, Lazca 2013’ten beri Türkiye’de eğitimde kısmen kullanılıyor olsa da Lazcanın bir televizyona ihtiyacı var. Lazca yayın yapabilecek bir televizyon yayınına ihtiyacımız var. Bu en büyük ihtiyacımız ve bunun olmaması gerçekten bir sorun. Çünkü Lazca daha fazla görünür olmak zorunda. Bunu en iyi televizyon ile sağlayabiliriz. Televizyon Lazcanın gelişmesine de haber dilinin, program dilinin oluşmasına da katkı sunacak diye düşünüyorum. Diğer bir sorun, biliyorsunuz Lazca yok olmak üzere olan bir dil. Şu an Lazca daha çok orta yaş ve yaşlı kuşaklar tarafından konuşuluyor ve çocuklara aktarımı çok az. Belki %5 civarındadır. Bu da birkaç kuşak sonra Lazcanın yok olacağına dair tahminde bulunmamıza sebep oluyor. Şu an 20 yaşında olanlar bundan 80 yıl sonra yaşıyor olmayacaklar. Bunun altındaki kuşak da Lazcayı çok az biliyor ya da hiç bilmiyor. Bu yüzden bence bu şekilde devam ederse bir-iki kuşak sonra, 100 yıl içerisinde, belki daha kısa bir sürede Lazca konuşan insan sayısının %10’un altına düşebileceğini söyleyebiliriz. Bu, Lazcanın en büyük problemi, yani yok oluş sorunudur.  

Lazca Cumhuriyet döneminde 1923’ten bu zamana tam olarak tanınan bir dil değildi. Türkiye’de Lazca konuşulduğu devletin ileri gelenleri tarafından dillendirilen, devletin kurumları tarafından sahiplenilen, desteklenen bir mevzu değildi. 1929’da Lazcanın Cumhuriyet ile ilk teması Sovyetler Birliği’nde, Abhazya’da Mç̆ita Muruʒxii (Türkçe Kızıl Yıldız) diye bir gazetenin çıkmasıyladır. Lazca bir gazete! Tabii komünizm propagandası yapmak üzere çıkan bir gazete. O zamanlar sınır geçişkenliği çok fazla. Sovyetler Birliği ile Türkiye’nin arası da iyi. Gazeteler Türkiye’ye geliyor, Türkiye’de dağıtılıyor, ancak hükümet bundan rahatsız oluyor. Sovyetler ile de arasının iyi olmasından ötürü bunun yasaklanması için Moskova’ya baskı yapıyorlar. Gazete ikinci sayısı çıktıktan sonra kapatılıyor. Lazcanın devletle ilk teması budur.  

Lazcanın şu hali pek iç açıcı değil. Halen müthiş bir erozyon devam ediyor, şehirleşme devam ediyor. Bununla birlikte Lazca çalışmaları da arttı. Türkiye’de 90’larda başlamıştı Lazca çalışmaları. 93’te Ogni dergisi kuruldu. Türkiye’de ilk Lazca kitap yayını 90’ların ikinci yarısında oldu. Fakat ondan sonra günümüze kadar epeyce Lazca telif eserler, roman olsun hikâye olsun çeviri olsun pek çok kitap yayımlandı.  

Sosyal medyada da Lazca revaçta. İnsanlar sosyal medyada Lazca kullanmaya, yazmaya, edebiyat üretmeye çalışıyorlar. Ama bunların geleceğe aktarılması ne kadar mümkün olur, bizim istediğimiz neticeleri verir mi, onu tabii biz bilemiyoruz. Lazcanın devlet desteğine, pozitif ayrımcılığa ihtiyacı var. Lazcanın ilkokullarda, ortaokullarda, liselerde mutlaka zorunlu ders olarak okutulması gerekiyor. Lazcanın üniversitelerde mutlaka lisans, yüksek lisans, doktora seviyesinde öğretilmesi, enstitü ve araştırma merkezlerinin açılması gerekiyor. Yazılı ve görsel basınının oluşturulması ve desteklenmesi gerekiyor. Bunlar yapılmadan Lazcanın geleceğe aktarılmasının imkânı yok diye düşünüyorum. Lazcanın ömrünün de tükenmekte olduğunu tekrardan hatırlatmak isterim.  

1965’lere kadar Lazca Türkiye’de konuşulan bir dil olarak nüfus sayımlarında gösteriliyor, birinci ve ikinci dil olarak. 1965’ten sonra bu da yapılmıyor. Vatandaşın bildiği diller sorusu sorulmamaya başlıyor. Lazca tamamen görünmez oluyor devlet nezdinde. 1980’ler, 90lar bu şekilde geçiyor. 1993’te Türkiye’de Laz hareketi başlıyor. 2000’lerin başında TRT’de Lazca yayın yapılması için başvuruluyor. Kabul edilmiyor. Oysaki Boşnakça, Zazaca, Kürtçe için yayınlar, kanallar kurulmaya başlamıştı TRT’de. 2012’de seçmeli derslerle birlikte Lazca devlet nezdinde görünür oluyor. Dönemin Milli Eğitim Bakanı, Lazcanın da seçmeli dil olarak okutulabileceğini söylüyor. Müfredat hazırlandıktan sonra devlet okullarında Lazca seçmeli dil olarak okutuluyor.  

Seçmeli dersler 2013’te başlıyor. İlk üç yıl ders seçimi elbette az, ama umut vericiydi. Fakat 2016’dan sonra ders seçen öğrenci sayısı düşmeye başlıyor. 2018’de sıfıra yakın oluyor. Lazcanın Türkiye’de tanınırlığını sağlayan bu önemli hak ne yazık ki yeterince kullanılamıyor. Bunun bir sürü sebebi var. En önemli sebebi politik aslında… Bu dersler 2012’de, Açılım Süreci’nin ve biraz da AB uyum paketinin ürünüydü. Ve aslında Kürtler ve Zazalar göz önünde tutularak planlanmıştı. Milli Eğitim Bakanı “Lazlar da Boşnaklar da ders açabilir” dedi ama bu yarım ağızla söylenmiş bir sözdü. Bunu MEB’in sadece Kürtçe ve Zazacanın müfredatını ve ders kitabını hazırlamasından, diğerlerine hiç karışmayarak tamamen sorumluluğu STK’ların üzerine atmasından anlayabiliriz.  

Aslında 2016’dan sonra Avrupa Birliği’ne giriş gündemden düşünce, Açılım Süreci’nde masalar devrilince yaşayan diller ve lehçeler seçmeli dersinin politik bir dayanağı kalmıyor. Fakat 4 + 4 + 4 eğitim sisteminin bir unsuru olan seçmeli derslerin hâlâ devam etmesinden ötürü, bu dersler de uygulamada devam ediyor, ancak halihazırda sadece Kürtçe ve Zazaca dersleri gerçek anlamda seçilip verilebiliyor. Onlar da ilk dönemlere nazaran daha az öğrenci tarafından seçiliyor. Abazaca, Gürcüce, Lazca gibi dillerde dersler artık seçilmiyor. Boşnakça ve Arnavutça ise sadece bir “proje okul”da seçiliyor.  

En sonunda, bu projenin hem MEB nezdinde hem anadili emekçileri nezdinde başarısız olduğunu düşünüyorum. Bu derslerin sürdürülememesinde devletin ihmali ve ilgisizliğinin yanında, biz aktivistlerin de organize olup ders seçimini artırmak üzere yeterince faydalı çalışmalar yapamamış olmamızın etkisinin olduğunu düşünüyorum. Eğer daha iyi çalışsaydık; öğretmenleri, velileri, öğrencileri motive edebilseydik derslerin seçimi daha fazla olurdu. Ama ne yazık ki böyle olmadı. Bununla birlikte bu dersler bu haliyle bile büyük bir kazanımdır, bunun da hakkını teslim etmek gerekir. 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz