COP26: Başarısızlığın ilanı olacak

0
674

Korona bahane edilerek ertelenen 26. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP26), kasım ayında İskoçya’da yapılacak. Küresel ısınmaya yönelik hükümetlerarası ilk çevre sözleşmesi olan UNFCCC’nin yürürlüğe girdiği 21 Mart 1994’ten bu yana, “Taraflar Konferansı” (COP-Conference of the Parties) zirveleri düzenleniyor. Her yıl düzenlenen zirvede, 197 ülke bir araya gelerek, iklim değişikliğinin ve ülkelerin bununla nasıl mücadele edeceği gibi konularda münazara yürütüyorlar.  

İngiltere devletinin ev sahipliğinde yapılacak zirve öncesinde Çin’in dünya genelinde kömüre verdiği desteği çektiğini açıklaması, Türkiye’nin de Paris İklim Anlaşması’nı 6 yıl sonra TBMM’ye sunarak onaylaması dışında yeni bir gelişme henüz yok. Fakat BM tarafından açıklanan 6. IPCC raporu çıplak gerçeği ortaya koydu. Paris İklim Anlaşması iflas etti.  

Paris İklim Anlaşması’nın temel ilkesi, “Küresel ısınmanın, sanayi öncesi dönemlerdeki sıcaklık değerlerinin 1.5°C üzerine ulaşmasının, gezegende geri döndürülemez etkiler meydana getirebileceğinin taraf olan bütün ülkelerce kabul edilmesi ve küresel ısınmayı 2°C’nin ‘oldukça altına’ indirmek ve mümkünse 1.5°C ile sınırlamaktı”. Bir diğer temel ilkesi de, bu 1.5°C hedefinin tutturulabilmesi adına her ülkenin sera gazlarını azaltmak üzere “ulusal katkı beyanı”nda bulunması ve buna uyması idi. 

6. IPCC raporuna göre, hiçbir ülke “ulusal katkıbeyanı”nauymadığı gibi, 1.5°C hedefinin de 2030’a kadar tutturulması mümkün değil. Atmosferdeki karbon miktarı zaten kritik eşik olan 350 ppm (milyonda 350 partikül) değerini aşalı çok oldu. Bugün 415 ppm sınırında ve dünya üzerindeki bütün buzulların erimesini getirecek oran 450 ppm. Geçmiş yüzyıllara ait iklim ölçümlerine göre atmosferdeki karbon oranı 450 ppm olduğunda yeryüzünde buzul kalmıyor. Karbon emisyonlarının hızla artmaya devam ettiği ve her yılın bir önceki yıldan daha sıcak geçen yıl olduğunu hesaba katarsak; 1.5 ve 2°C hedeflerinin hiçbir anlamının kalmadığını görmüş oluruz. 

Bu inkâr edilemez gerçek karşısında Glasgow’da buluşacak liderlerin, yeni bir anlaşma ile Paris İklim Anlaşması’nın hedeflerinin bir 30 ya da 50 yıl daha ötelenmesi, 1.5/2°C değil de 3 ya da 4°C eşiklerinin aşılmaması gibi hedeflerin ortaya konması gibi konularda keyfekeder müzakereler yapacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu çok pesimist bir bakış açısı olarak gelebilir ama maalesef gerçek bu. İklim krizi dünya kapitalistlerinin hiçbirinin umurunda değil. Onları ilgilendiren tek şey, iklim krizini fırsata çevirmek. Yeni yatırımlar, yeni mali düzenlemeler, yeni bağımlılık ilişkileri vb. ile dünya ekonomisine format atmak. Nitekim daha işbaşına gelir gelmez 40 ülke lideriyle yaptığı “iklim zirvesi”nde Biden bunu nasıl yapacağını açıkladı.  

Biden “Uzmanlarla konuştum, iklim krizine çözüm bulacağız” diyor. Elektrikli araç filosu yapacaklar, akıllı binalar yapacaklar, havadaki karbonu yutan araçlar geliştireceklermiş. Rockefeller Vakfı ile birlikte çalışan ABD Uluslararası Kalkınma Finansmanı Kurumu (DFC), dünya çapında milyonlarca kişiye fayda sağlamak için “yenilenebilir enerji” ve diğer “yenilikçi” iklim yatırımlarını destekleyecekmiş. “Temiz enerji” kaynağı olacak minerallerin tedarik zincirlerinin oluşturulmasına yardımcı olmak ve enerji geçişine güç veren teknolojiler ve hayati önem taşıyan mineraller yönelik “yeşil madencilik” yapacaklarmış. Tabii bunun için ABD, yenilenebilir enerji geçişini mümkün kılan mineraller ve metaller konusunda uluslararası işbirliğini desteklemek amaçlı Madencilik Üzerine Hükümetlerarası Forum yapacakmış. Yani nadir mineraller ve metaller üzerinde ABD şirketlerinin hâkim olması için bütün güçlerini kullanacaklar. Daha da kötüsü var, küçük modüler nükleer reaktörlerin kullanımını desteklemek üzere Dışişleri Bakanlığı, 5.3 milyon dolarlık ilk yatırımla Küçük Modüler Reaktör Teknolojisinin Sorumlu Kullanımı için Temel Altyapı (FIRST) Programı’nı başlatıyor. Yani hâlâ nükleer enerjiyi “temiz enerji” olarak devrede tutmaya devam edecekler. 

ABD liderinin ortaya koyduğu bu planlar sayesinde dünya ekonomisi büyümeye devam edecek. “Yeşil madencilik”ten “akıllı binalar” yapmak için yeni “kentsel dönüşüm” projelerini getirecek inşaat dalgası ve bu inşaat dalgasını karşılamak için yeniden çimento, demir, mermer vb. madenciliği furyası ve bütün bu büyüme dalgasının ihtiyaç duyacağı enerjinin karşılanması için nükleer enerji dahil olmak üzere yeni enerji santralları… Kısırdöngü devam ediyor böylece. Her şeyi değiştirerek yine de hiçbir şeyin değiştirilmemesi bu şekilde başarılıyor. Dünyadaki zenginliklerin dağılımındaki adaletsizlik piramidi hiçbir şekilde değişmiyor. En üstteki yüzde 1 en üstte kalmaya devam ederken bağımlı, sömürge ülkelerin sistemdeki rolleri değişmiyor. Ezilen halklar, emekçiler, yerliler, kadınların eşitsizlik ve adaletsizlik piramidindeki yeri değişmiyor. İklim değişikliğinin sonucu olarak savunmasız ve yoksul halkların, işçi sınıfının uğradığı can ve mal kaybı hiçbir şekilde gündeme gelmiyor.  

Dünyayı sömürerek, ormanları yok ederek, okyanuslarda çöp kıtalar yaratarak bugünkü gelişmişlik seviyelerine gelen dünya kapitalistlerinin yeryüzünden, sömürgeleştirilmiş halklardan ve emekçi sınıflardan çaldıklarını nasıl geri alacağız? Kim onlara dünyaya yaptıklarının hesabını soracak? Kan ve gözyaşı akıtarak biriktirdikleri sermayelerin üzerine yatan kapitalistlerin “iklim krizi” karşısında vicdana gelip dünyayı ve bizleri kurtarmasını bekleyelim mi? 

Dünyadaki hareketler riyakâr hükümetlerden, liderlerden hareket bekleyerek vakit kaybetmektense hemen şimdi harekete geçerek halk ve doğa düşmanı şirketlere, hükümetlere karşı eyleme geçmeye davet ediyorlar. Bunun için de BM İklim Zirvesi’nin yapılacağı günlerde onlar da alternatif zirve yapacaklar. Halkların iklim anlaşmasını imzalayıp, hareketi büyütmek için seferberlik ilan edecekler.  

Ekolojik kriz birçok eşik değerde geri dönüşü olmayan noktaya doğru gidiyor. Bu dokuz eşikten sadece biri olan iklim krizinde kritik eşiği geçmiş bile olabiliriz. Yaşadığımız felaketlerin ardı arkası kesilmiyor ve kesilmeyecek, artarak devam edecek. Bu nedenle yapmamız gereken, nasıl ki kapitalistler “krizi fırsata çevirmek” için mücadele ediyorlarsa bizlerin de “krizi kapitalistlerimize karşı mücadele”ye çevirmemiz. 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz