Yoksa iflah olmaz bu ülke

0
829

Nereden başlamasam? Fazla detaya girmeden Osmanlı’dan başlayalım. Aklımıza ilk gelenleri sıralayalım. 

Devşirme sistemini, kaderlerinin bilhassa başlangıcına herkesin tahammül edemeyeceği hadımağalarını, kardeş katlini,  

Evladını kucaklayıp Topkapı Sarayı’nın koridorlarında kaçışan anneleri, yeni doğmuş bebeğin boğazına dolanan ipek ibrişimi, 

40 yıl şimşirliğe hapsedilip delirtilen şehzadeleri, Sarayburnu’dan denize atılan yüzlerce cariyeyi hatırlayalım en azından… 

Çoğuna münasip gerekçeler uydurulan zulmün, âh ve gözyaşının Osmanlı’nın sonuna tesiri olmadı mı acaba? 

Cumhuriyete gelelim. Önce şu düşüncemi paylaşayım; 

Devletin bekası için kardeş-evlat katline cevaz verilmesi ile “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” anlayışı birbirinden pek de farklı değil bana göre. Buradaki “teferruatın” içine her şeyi sığdırabilirsiniz. Adaletten, hakkaniyetten eliniz titremeden, yüreğiniz daralmadan uzaklaşabilirsiniz mesela! 

Gönen-Manyas diyelim ilk olarak, cumhuriyetin ilanından hemen önce yaşandığı için. 

Osmanlı’nın devşirip Müslümanlaştırdığı ve Osmanlılaştırdığı küçük çocuklarla, Türkleştirilen bizim çocuklarımız muhtemelen “Hiç alakası yok” itirazları yükselse de özü itibariyle epeyce benzer birbirine. 

İstiklal Mahkemeleri diyelim. Fazla oyalanmadan devam edelim. 

Hayırsız Ada’ya doldurulup aç bırakılan ve birbirini parçalayan binlerce köpeğin feryatlarının aylar boyunca İstanbul gecelerini inlettiğini hatırlayalım bu arada. Hayvan ahını, hâlâ devam eden hayvana zulmü hafifsemeyelim. Onların ahı çok tesirlidir benim inancımda… 

Darbelere bakalım: 

Yaşı büyütülüp asılanları, “Bir onlardan bir bunlardan” adaletini(!), 

Faili meçhulleri, 

Maraş’ı, Madımak’ı ve çalakalem yazdığım için şu anda anımsayamadığım diğerlerini, 

Tevfik Fikret’in “Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, 

Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!” dizelerini, 

Kumpasları, iftiraları, ikbal uğruna yakılan canları unutmayalım. 

Yetim hakkı, garip hakkı, emekçi hakkı, hayvan hakkı, doğa hakkını, vicdanları yaralayan kör-topal adaleti zikredelim elbette!  

Hasedi, fesadı, sevgisizliği, vurdumduymazlığı, bencilliği, hoşgörüsüzlüğü, çıkarcılığı, ahlaksızlık diye geçiştiremeyeceğimiz sefilliği, çocuklara, küçücük çocuklara reva görülenleri, daha çok, daha çok şeyi… 

Biliyoruz hepimiz, yazmaya ne hacet? 

Yine teferruata girmeden, çünkü girersek çok ama çok uzar bu yazı, ibretlik olması hasebiyle “Porsiyonlarımızı küçültelim” buyruğunu ilave edelim. 

Beyazid Bestami’nin, bir karınca ısırdığı için onlarca karıncayı gayriihtiyari öldürmesi hikâyesini anımsayalım… 

Hepimiz muhtelif veballerin kurbanı, az ya da çok failiyiz velhasıl. 

Mazinin vârisi, yakın geçmişin ve bugünün banisi ekâbir, sonra birey olarak her birimiz, sorgulayıp kendimizi, samimi bir nedamet duymalıyız.  

Birbirimizden sorumlu olduğumuz hakikatini yeniden içselleştirmeliyiz. 

Yoksa iflah olmaz bu ülke… 

Madem karıncadan söz ettik, Kanuni ve Ebussuud Efendi arasındaki şu diyalogla bitirelim. 

Kanuni: Dırahta (meyve ağacı) ger ziyan etse karınca  

Günâhı var mıdır ânı kırınca? 

Ebussuud Efendi: Yarın Hakk’ın dîvânına varınca 

Süleyman’dan hakkın alır karınca. 

Not: Aynı Ebussuud Efendi, Şehzade Mustafa’nın katli için yazılı onay vermişti ve Kanuni bu fetvanın kendisiyle gömülmesini vasiyet etmişti diye hatırlıyorum.  

Hatta derler ki Ebussuud Efendi bu vasiyeti öğrenince “Sen kendini kurtardın da, ben ne yapacağım bakalım” demiş. Söyleyenlerin yalancısıyım. 

Önceki İçerikKabardinka esti geçti
Sonraki İçerikMaze Sürer, Mamut Art’ta
Süha Baytekin
1965 Almanya doğumlu. Baba İstanbul, anne Eskişehirli. Haydarpaşa Lisesi ve Marmara Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik mezunu. Yüksek lisansını ve doktorasını İstanbul Üniversitesi Uluslararası İşletmecilik'te yaptı. Koç Holding ile başlayıp sayısız firmada yöneticilik, Hamoğlu Holding ile sonlanan, pazarlama, iletişim kordinatörlüğü... Şu anda emekli. Uzun yıllardır sosyal medya ve çeşitli mecralarda yazarlık... 5.000 fotoğraflık eski Çerkes fotoğrafları arşivi var. Kitapları: "Diasporada Çerkes Olmak", "Çerkes Sürgünnamesi", "Kutsal Ay’ın Kızları-1". Basılacak Kitapları: "Kutsal Ay'ın Kızları-2", "Kutsal Güneşin Çocukları", "Diasporik Hikayeler". Medeni durum: Bekâr.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz