Neruda, postacı eli kolu dolu her geldiğinde bir kadeh şarap ikram ediyordu…
Postacı, daha şaire teslim etmeden mektupların, kartpostalların hangi ülkeden geldiğini ezbere söylüyordu…
Yerden bitme Joao’nun havlaması bir başkaydı, şair köpeğiyle kumsalda olsa bile, anlıyordu Joao’nun havlamasından postacının geldiğini…
Bir kadeh kırmızı şarabı birlikte içiyorlardı, “Kalbe iyi geliyor” diyordu şair…
Postacının, şairin paketlerine artık aşinalığı vardı, hangisinin şiir, hangisinin roman olduğunu bile söyleyebiliyordu postacı…
Artık el yazısından bile tanıdığı şairlerden gelen mektupları teslim ederken, yine onların yazdıklarını ezbere okuyordu…
Neruda kadehini önce postacıya, sonra dalgalı denize kaldırıyordu, kadehten kallavi bir yudum aldıktan sonra, mektubu eline alıp “İyi demiş” derdi…
Bir gün şaire bir paket gelmiş, postacı paketi eline alır almaz içinde ne olduğunu merak etmiş…
Kitap değil, plak değilmiş ama neymiş, düşünmüş ama bir cevap bulamamış postacı…
Teslim ederken “İyi demiş, dedirtemeyeceğim size” demiş ve kadehinden bir yudum almış postacı…
Önce dalgalı denize, sonra postacıya kadehini kaldırıp “Sen de iyi dedin” demiş şair…
“Gel, açalım paketi” demiş peşi sıra…
Şair, denize bakan çalışma odasındaki ahşap masa üstüne koyduğu paketi göstererek, “Hadi sen aç” demiş…
Postacı ilk defa böyle bir durumla karşılaşıyormuş, merakına yenik düşen postacı yavaş yavaş paketi açmaya başlamış…
Dantel bir çift eldiven çıkmış paketten, Paris’ten gelen pakette birkaç kelime de yazılıymış…
Fransızca bilmeyen postacı okuyamamış ne yazdığını…
pour mon poète
Şair eldivenleri eline alıp bir süre incelemiş, koklamaya başlarken “pour mon poète” demiş…
Beyaz dantel eldivenli akşam yemeklerini hatırlamış, yazdığı şiirleri hatırlamış…
“Artık atlar da gözden gitti” demiş şair…
Kadehinden son yudumu alıp “İyi dedim” demiş…
Postacı eldivenin hikâyesini masada bırakıp dalgalarla vedalaşmış…
Joao, şair ile kumsala geri dönmüş…
Çan çalmaya başladı, rüzgâr ile…