‘Bidzig Pirens’ çevirisi üzerine: Bir eleştirinin eleştirisi

0
1042

Mayıs 2016’da Saint- Exupery’nin dünyaca bilinen “Küçük Prens” adlı eserinin Hemşince çevirisi “Bidzig Pirens” adıyla Aras Yayıncılık tarafından yayımlandı. Çevirisini benim yaptığım bu eser ilk ve şimdilik tek Hemşince çeviri kitap oldu. Hemşince ilk ve yine şimdilik tek öykü kitabı da Eylül 2014’te yine Aras Yayıncılık tarafından yayımlanan, benim yazdığım “Hemşin Öyküleri” olmuştu. 2014 yılından bu yana yayımlanan Gor dergisindeki Hemşince öyküler, şiirler, masallar, derlemeler ve birkaç sayı yayımlanan Hamşetsu Gor adlı dergideki yazılar Hemşincenin kısa yazılı tarihinin büyük bölümünü oluşturuyor. Bunların dışında sosyal medyada bazı gruplarda ve sayfalarda Hemşince yazılar yayımlanıyor, sohbetler ve yorumlar yapılıyor. Dolayısıyla Hemşincenin nasıl yazılacağı, yazım kuralları, kullanılacak kelimeler, yazılı dilin kuruluşu, konuşmada düşen sesler konusunda ne yapılacağı, yabancı dillerden girmiş kelimeler konusunda nasıl tutum alınacağı, yeni kelimeler türetme konusunda nasıl bir yol izleneceği, diyalekti olduğu Ermenice ile ilişkisinin nasıl olması gerektiği gibi konuşulması, tartışılması gereken başlık var. 

Aslında böylesi tartışmaları yapmak için uygun koşulların olduğunu pek söyleyemeyiz. 

Çünkü Hemşince okuma ve yazmaya olan ilgi yeterli düzeyde değil maalesef. İlgilenenler içerisinde de bu sorunları dert edinenler bir elin parmaklarını geçmiyor. Dolayısıyla bu konuları tartışmaya vesile olacak her türlü çalışma önemli. 

Böylesi bir çalışma, Çeviribilim ve Uygulamaları Dergisi’nin 2019 yılında yayımlanan 26. sayısında “İlk Hemşince Kitap Çevirisi: Bidzig Pirens” adıyla yayımlandı. Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Füsun Bilir Ataseven ve Beykent Üniversitesi, Yabancı Diller Yüksekokulu’ndan Öğretim Görevlisi Anıl Yenigül imzasını taşıyor. 

Yazarlar öncelikle Hemşincenin kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu tespit ediyorlar. Hemşincenin kaybolma tehlikesi altında olduğunun göstergesi olarak da “dış dünyada konuşulan bir dil olmadığı ve sadece aile içinde kullanılan bir dil olarak kaldığı”nı ileri sürüyorlar. Bu tespit büyük oranda doğru olsa da bütünüyle doğru sayılmaz. Çünkü hâlâ sınırlı bir alanda da olsa Hemşincenin ev dışı alanlarda kullanıldığını söyleyebiliriz. Ancak eğilim dış dünyadaki kullanımın hızla azalması yönündedir. Yazarlarımız ayrıca bir dilin kaybolmasının yalnızca dilin kaybolması olmadığını da ortaya koyuyorlar: “Oysa bir dilin kaybının kültürel kayba da yol açtığı bilinen bir gerçektir. Bu durumda, manilerden efsanelere, şifa reçetelerinden yemek tariflerine kadar birçok değerli kullanımlar da yok olup gitmektedir.” 

Dolayısıyla yazarlarımız “çevirinin kaybolmakta olan dillerin ve kültürlerin sesini duyurarak hayatta kalmalarını sağlamak” gibi bir işlevinin de olduğunu bu vesileyle hatırlattıkları yazılarında “Bidzig Pirens” çevirisini ayrıntılı sayılabilecek bir değerlendirmeye tabi tutuyorlar. 

Yazarlarımız çevirideki bazı tercihler üzerinden Hemşincenin melez bir yapıya dönüştüğünü iddia ediyorlar. Ayrıca çevirinin Hemşince üzerindeki Türkçe etkisini de gösterdiğini ve bunun dilin kayboluşuyla ilişkisini de belirtiyorlar: “Türkçenin resmi dil oluşu nedeniyle Hemşinceyi yıllar içinde nasıl melez bir yapıya dönüştürdüğü de ortaya çıkmaktadır. Bu durum, ister istemez kültüre yansımakta ve koruma altına alınmazsa, bir dilin ve kültürün hızla asimile olarak kaybolduğuna şahitlik etmek durumunda kalınabilecektir.” 

  

Ermeniceye bakmadan Hemşince anlaşılamaz 

Yazarlardan biri olan Anıl Yenigül Hemşinli bir akademisyen. Makalede de belirtildiği üzere makalenin yazım sürecinde uzunca bir telefon görüşmesi yaptık. Ancak makaleyi okuduğumda keşke yayımlanmadan önce görmüş olsaydım dedim. Çünkü bazı düzeltmeler ve açıklamalar yapmayı gerekli kılan bir makale ortaya çıkmış. Örneğin, “Hemşincede rüzgâr kelimesinin karşılığının galaş olması gerekirken Ermenice kami kelimesini” kullandığımı ve ardından galaş kelimesini açıklamada verdiğimi belirtmişler. “Tarihsel bir bakış açısından ziyade” diyerek Hemşincenin mevcut durumuna bakmayı hedefleyen yazarlarımız 

Hemşincede “kamin kaşets (rüzgâr çekti – yel vurması gibi)” deyiminin olduğunu hatırlamamış olmalı. Galaş’ın kelime anlamı rüzgâr değil, sıcak esen bir rüzgârın adıdır.Zamanla rüzgâr yerine de yaygın olarak kullanılmaya başlamış bir kelime. Çevirinin, dili yaşatmak için o dilin kaybolmak üzere olan kelimelerini yeniden kullanıma sokmak gibi bir görevi de yok mudur? 

Çeviri metin ve düz çeviri karşılaştırmalarından bazılarında yine sorunlar var. Örneğin bana kelimesinin ‘indzi’ yerine ‘inzi’ olması gerektiğini iddia ediyor. Bu kelimedeki üçüncü sesin ‘z’ olmadığını bütün Hemşinliler bilir sanıyorum. Latin harflerinde tek sembolle gösterilemeyen bu ses için bütün dünyada dz harf çifti kullanılır. ‘Oçxar’ yerine ‘oçğar’, ‘xosuş’ yerine ‘ğosuş’ kullanılması gerektiği de iddia ediliyor ki bu da yanlış; ‘ğ’ ile gırtlaktan gelen hırıltılı ‘h’ sesi arasında fark var. Bu hırıltılı ‘h’ sesi Azerice, Kürtçe, Lazca gibi birçok dilde de olan bir ses. Bu şekilde yazmak istememesi ‘x’ sembolüne duyulan geleneksel antipatiden mi kaynaklanıyor diye sormadan edemiyor insan. 

Bu tercihler için, “Hemşinceyi Ermeniceye yakınlaştırma çabalarından kaynaklandığı düşünülmektedir” demeleri ise gerçekten ironik bir durum ortaya çıkarıyor. Yazarlarımızın Ermeniceye benzetmek için tercih ettiğimi düşündükleri kullanımlardan bir tanesi aslında tersine Hemşinceyi Ermeniceden uzaklaştıran bir tercih. Daha doğrusu tercih de değil bir hata. Yazarlar şimdiki ve geniş zaman eki olan ‘g / gu’nun kullanımı ile ilgili şöyle bir tespit yapıyorlar: ‘g’enes’ olması gereken yerde ‘enes gu’ şeklinde kullandığımı ve bunu Hemşinceyi Ermeniceye yakınlaştırmak için yaptığımı iddia ediyorlar. Haklı oldukları konu şu: “enes gu” yanlış kullanım. Sorun şu ki bu kelime Ermenicede ‘enes gu’ değil ‘g’enes’ olarak kullanılıyor. Yani yazarlarımızın iddia ettikleri gibi ben bu “hatayla” Hemşinceyi Ermeniceye yaklaştırmış değil, tersine uzaklaştırmış oluyorum. Ama önyargılar bazen -çoğunlukla mı demek gerekir bilemiyorum- bilimsel makalelere bile sızacak kadar güçlü olabiliyor. Ayrıca bu durum Hemşince üzerine kalem oynatırken Ermeniceye de bakmanın ne kadar büyük bir gereklilik olduğunu bir kere daha gösteriyor. 

  

Çifte standart 

Hemşincenin melezliğine tanıklık etmesi için gösterdikleri bazı örnekler ile yazarlar başka bir ironiye imza atıyorlar. Örneğin ‘aff enuş’, ‘selam devuş’, ‘muhakemeyi devuş’ gibi kelimeler yarı Hemşince yarı Türkçe kelimeler oldukları için Hemşincenin melezliğine örnek oluşturdukları iddia ediliyor. Peki ‘aff’, ‘selam’ ve ‘muhakeme’ kelimeleri Türkçe değil Arapça kökenli kelimeler olduklarına göre Türkçedeki kullanımları olan affetmek, selam vermek ve mahkemeye vermek kullanımları da Türkçenin melez bir dil olduğunun kanıtları olarak sunulabilir mi? Türkçeye yerleşik yabancı dilden giren kelimeler Türkçe olabilirken, aynı kelimeler Hemşinceye girince neden Hemşince olamıyorlar? 

  

‘An’a mahkûm olmak! 

Yazarlar Hemşincede kullanılmayan ve Ermeniceden ödünçlenen Hemşinlilerin anlam dünyasına yakın bazı kelimelerin kullanılmasını “ideolojik” tercih olarak nitelendirmişler. 

Örneğin, ‘xeman: ayyaş, sarhoş’ anlamında bir kelime. Hemşinliler ‘xemuş: içmek’ fiilini de ‘an’ ekini de kullanıyorlar. Bunların birleşimiyle oluşan ve kolaylıkla anlayabilecekleri ‘xeman’ı neden kullanmasınlar? Hemşince yaşayacaksa diyalekti olduğu Ermeniceyle olan ilişkisini kopararak değil, ondan yardım alarak yaşayacak. Bu bir “ideolojik” tercih olarak nitelenebilir belki ama aksi de “ideolojik” bir tercihtir ve üstelik dilin ‘tarihine’ gözler bilinçli bir şekilde kapatılarak yapılmış bir ideolojik tercihtir. Dolayısıyla ben ideolojik tercihimi sizin yapmaktan kaçındığınızın aksine Hemşinlileri tarihsel arka planlarıyla tanıyarak belirliyorum. Herkese de bunu öneriyorum. Çünkü biz Hemşin’e gökten zembille inmedik. 

Hemşinlileri ve Hemşinceyi dününden kopararak ‘an’a mahkûm etmenin geleceğini de çalmak olduğunu unutmamak gerekir. 

Önceki İçerik2021 Weimar ödülü Demirtaş’ın
Sonraki İçerikKESK’ten hükümete ‘istifa’ çağrısı
Mahir Özkan
Artvin İli Makriyal / Noğedi (Kemalpaşa ) ilçesinde 1978 yılında dünyaya geldi. Çukurova Üniversitesi Felsefe Öğretmenliği Bölümü'nden 1999 yılında mezun oldu. 2008-2011 tarihleri arasında Agos gazetesinde yayınlanan öyküleri 2014 Eylül'ünde 'Hemşin Öyküleri' adıyla Aras Yayıncılık tarafından yayınlandı. 2016'da Hemşince çevirisini yaptığı Küçük Prens, 'Bidzig Pirens' adıyla yine Aras Yayıncılık tarafından yayınlandı. Derlemelerini Uğur Biryol'un yaptığı İletişim Yayınları tarafından yayınlanan 'Karardı Karadeniz' ve 'Karadeniz'in Kaybolan Kimliği' adlı kitaplara makaleleri ile ve Leyla Çelik ile Elif Yıldırım'ın derlediği, Nika Yayınları tarafından yayınlanan 'Yeşilden Maviye Karadeniz'den Kadın Portreleri' adlı ortak kitaba bir öyküsü ile katkıda bulundu. 2009-2014 yılları arasında Norradyo adlı internet radyosunda 'Hemşin Öyküleri' adlı bir program hazırlayıp sundu. 2014 yılında bu yana yayınlanan Gor dergisinin yayın ekibinde yer alıyor. Evli ve bir kız çocuğu babası.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz